• Sonuç bulunamadı

Yazmada Yer Alan Fıkralara Göre Nasreddin Hoca Tipinin Özellikleri

11. Hikâyât-ı Hoca Nasreddîn Adlı Yazmanın Latin Harflerine ve Günümüz

1.10. Yazmada Yer Alan Fıkralara Göre Nasreddin Hoca Tipinin Özellikleri

Türk edebiyatında bütün fıkralar, halkın yarattığı bir kahramana bağlı olarak anlatılır. Bu kahramana fıkra tipi adı verilir. Fıkraların ana kahramanı bu tipleşme özelliği gösteren kişidir; ancak onun yanı sıra fıkralarda başka yardımcı kahramanlar da yer alır. Bu yardımcı kahramanlara da alt tipler diyebiliriz.

Dursun Yıldırım, bu konuda şu açıklamayı yapar: “Fıkra tipleri yaşamış kişiler olabileceği gibi, çeşitli zümrelerin, azınlıkların, bölge ve yörelerin, kültürlerin ortak hususiyetlerinin bir araya gelmesinden meydana gelen, fizik ve ruhî portre kazanmış, ortak yapı hususiyetlerini belli bir şahsiyet halinde meydana koymuş, kişilik vasfı belirmiş tipler de olabilir. Aslında bütün fıkra tipleri, öz kişilikleri unutulmuş veya bundan kurtulmuş şahıslar arasından yaratılmıştır. Doğduğu ve yaşadığı cemiyetin ortak yönlerini temsil ettiği ölçüde de tip yayılma, tanınma ve kabul edilme alanını genişletmiştir. Beşerî ve içtimaî unsurları bünyesinde taşıyan fıkra tipleri, kalıcılık ebedîlik vasfına ulaşmıştır. Tiplerin temsil ettiği şahsiyeti onlara halk kazandırmıştır. Halk, onları görmek istediği kalıplar içinde kabul etmiştir ve bu sebeple de halkın gözü, kulağı, hissiyatı, aklı, yargı gücü, zekâsı ve sesi olma görevine hak kazanmışlardır. Böyle olunca hiçbir fıkra tipi, ferdî bir şahsiyet olarak ifade edilemez. Tipin şahsiyeti cemiyetin ve bu cemiyette yaşayan insanların ortak eğilimlerinden şekillendiğine göre, bu tip hiçbir zaman ferdî tip olarak değil, ortak şahsiyeti temsil eden “fıkra tipi” olarak açıklanabilir.” (Yıldırım, 1999: 18).

Dursun Yıldırım’ın bu açıklamasından hareketle biz de yazmada yer alan fıkralara göre Nasreddin Hoca’nın bir fıkra tipi olarak taşıdığı niteliklere yer vereceğiz. Burada dikkat edilmesini istediğimiz husus şudur: Tarihî bir şahsiyet olarak Nasreddin Hoca’nın özellikleri değil, bir fıkra tipi olarak Nasreddin Hoca’nın özellikleri sıralanacaktır. Yani burada ifade edilen nitelikler Nasreddin Hoca’nın tarihî şahsiyetiyle ilgili değildir. Bir fıkra tipi olarak ne gibi özellikler taşıdığı üzerinde durulacaktır.

Hazırcevap: Nasreddin Hoca, birçok fıkrada karşımıza hazırcevap bir tip

olarak çıkar. Kıvrak bir zekâ gerektiren bu özellik, Hoca’nın kişiliğiyle de bağdaşır. Bilgisi olmadığı konularda dahi öyle cevaplar verir ki karşısındakini susturmayı başarır. Örneğin; “Eski Ay” adlı fıkrada Hoca’ya eskiyen ayların ne yapıldığını sorarlar. Hoca da hiç düşünmeden pare pare edip yıldız yaparlar, cevabını verir. Bunun dışında 1, 22, 23, 47, 60, 66, 128, 129 ve 130 numaralı fıkralarda da Nasreddin Hoca’nın bu özelliği ön plana çıkar.

Yardımsever: Nasreddin Hoca, fıkralarda sürekli kendisine danışılan ve

yardım istenilen bir tip olarak görülür. Hoca, kolay kolay kimsenin yardım teklifini geri çevirmez, herkesin imdadına koşar. Hatta “Satranç Talimi” adlı fıkrada, yeminli olduğu hâlde yine kendini tutamayıp insanlara yol gösterir. 1, 26, 45, 52 ve 54 numaralı fıkralarda da Hoca, yardımsever bir tip olarak karşımıza çıkar.

Kıvrak Zekâlı - Kurnaz: Hoca, birçok fıkrada kurnaz bir tip olarak gösterilir.

Onun bu kurnazlığı kıvrak bir zekâya sahip oluşundan ileri gelir. Bu özellik altında Hoca’nın güç durumlardan kendisini kurtarmak adına bulduğu çözümler işlenmiştir. Örneğin; “Kıyamet Kopacaksa...” adlı fıkrada Hoca’yı kandırıp kuzusunu yemek isteyenlere Hoca, aklını kullanarak güzel bir ders verir ve onların tuzağına düşmez. Aynı şekilde 8, 33, 38, 45, 56, 63, 69, 88 ve 130 numaralı fıkralarda da Nasreddin Hoca’nın ne denli kurnaz bir tip olduğu görülebilir.

Düzenbaz: Yukarıda Hoca’nın zarara uğramamak adına bulduğu çözümleri,

kurnazlık olarak ele almıştık. Bu başlık altında da Hoca’nın çeşitli oyunlarla karşısındakileri zarara uğratmasını ele alacağız. Örneğin; “Dokuz Yüz Doksan Dokuz Altın” adlı fıkrada Nasreddin Hoca, Yahudi’ye öyle bir oyun oynar ki Yahudi hem altınlarından hem de sırtındaki feracesinden olur. Yine “Hoca’nın Akıbeti” adlı fıkrada da Nasreddin Hoca, düzenbaz bir tip olarak karşımıza çıkar. Bu fıkrada Hoca,

karnını doyurabilmek için kendini hekim olarak tanıtır ve bu suretle insanları kandırır. Bunların dışında 67, 86, 87, 102, 132 numaralı fıkralarda da tipin bu özelliği ön planda tutulmuştur.

Yoksul: Nasreddin Hoca, fıkralarda hep fakir bir tip olarak karşımıza çıkar.

Eşeği de onun fakirliğini simgeleyen önemli bir semboldür. İncelediğimiz eserde hiçbir fıkrada Hoca, zengin bir tip olarak betimlenmemiştir. Hoca’nın yoksulluğunu en iyi anlatan fıkralardan biri “Bir Şey Bulursa Elinden Alırız” adlı meşhur fıkradır. Bu fıkrada Hoca, evinde çalınabilecek bir şey olmadığı için evine giren hırsızı hiç umursamaz, yatağından bile kalkmaz. Bu fıkranın dışında 4, 5, 8, 9, 18, 20, 22, 26, 58, 75, 117, 123, 128 ve 132 numaralı fıkralarda da Nasreddin Hoca’nın yoksul bir tip olarak betimlendiği açıkça görülür.

Kanaatkâr: Yukarıda belirttiğimiz üzere Nasreddin Hoca, yoksul olmasının

yanı sıra aynı zamanda kanaatkâr bir tiptir. Elindekiyle yetinir ve fazlasına tamah etmez. 9, 12, 18 ve 54 numaralı fıkralarda Hoca’nın bu özelliği görülebilir.

Misafirperver / Cimri: Birbirine zıt olan bu iki özelliği bir arada vermek

istedik. Çünkü bu iki özellik fıkralarda iç içe geçmiş durumdadır. Örneğin; “Tavşanın Suyunun Suyu” adlı fıkrada Hoca, önce misafirini gayet iyi ağırlar; ama misafirlerin ardı arkası kesilmeyince önlerine su dolu bir tencere koyar. Yine “Boş Sahan” adlı fıkrada da Hoca, yolda karşılaştığı kişileri misafirperver bir şekilde evine davet eder; ancak evde yiyecek bir şey olmadığından önlerine boş bir sahan koyar. “Yoğurt Bulaşığı” adlı fıkrada da evine gelen bir misafirin bıyıklarına uyurken yoğurt sürerek onu yemek yediği hususunda kandırır ve bir şey ikram etmeden evinden gönderir.

Ahmak – Alık – Cahil: Nasreddin Hoca, birçok fıkrada karşımıza cahil ve

ahmak bir tip olarak çıkar. Bazı fıkralarda çok basit şeyleri dahi bilmediği, kendisine sorulan sorulara mantıksız cevaplar verdiği görülür. Elbette Hoca’nın böyle davranmasında bir hikmet vardır ve fıkraların arka planında bu hissedilir. Bu tip fıkraların birçoğunda Hoca, esasen kendini cahil ve ahmak bir tip olarak gösterip karşısındakiyle alay eder. Örneğin; “Yumurta Ağacı” adlı fıkrada Hoca’ya zerdali ağacını soran kişinin niyetini anlayan Hoca, bu yumurta ağacıdır diyerek karşısındaki kişiyle alay eder. Bunun dışında 10, 13, 25, 26, 32, 43, 48, 52, 56, 57, 71, 73, 80, 81,

90, 94, 95, 97, 98 ve 124 numaralı fıkralarda da Hoca, bu tiple karşımıza çıkmaktadır.

Tedbirli: İnsanoğlu bilmediği konularda veya bir işi ilk kez yaparken tedbirli

davranmalıdır. Üstesinden gelemeyeceği işlere kalkışmamalı, bilmediği konularda yorum yapmaktan kaçınmalıdır. Nasreddin Hoca da incelediğimiz eserde dört fıkrada tedbiri elden bırakmayan bir tip olarak karşımıza çıkmaktadır. 14, 16, 36 ve 40 numaralı fıkralarda Hoca’nın bu özelliği görülebilir.

İyimser: Nasreddin Hoca, hayata ve olaylara iyimser bir bakış açısıyla

yaklaşır. Yani olayların iyi taraflarını ön planda tutar ve bardağın dolu tarafını görür. “Fareler de Öldü” adlı fıkra, Hoca’nın bu yönünü açıkça ortaya koyar. Bu fıkrada Hoca; evinin yanmasına üzülmek yerine, farelerden kurtulduğuna sevinmeyi tercih eder. Bunun dışında 26, 32, 51, 54, 59, 77 ve 91 numaralı fıkralarda da Hoca’nın bu özelliği yansıtılmıştır.

Hırsız: Elbette, Nasreddin Hoca hakkında böyle bir özelliği dile getirmek

doğru görülmeyebilir. Ancak burada Hoca’nın tarihî şahsiyetinin değil fıkralardaki tipinin incelendiği unutulmamalıdır. İncelediğimiz eserde Nasreddin Hoca, beş fıkrada hırsızlık yaparken görülmektedir. Örneğin; “Hamam Tası” adlı fıkrada, gittiği hamamdan tas çaldığı görülür. Yine “Şiddetli Rüzgâr” adlı fıkrada, birinin bahçesinden havuç ve şalgam aşırdığı görülür. Bunların dışında 8, 41 ve 99 numaralı fıkralarda da hırsız bir tip olarak gösterilir.

Hakkaniyetli: Nasreddin Hoca, aldatmayı da aldanmayı da sevmez. “Sarığın

Kusuru” adlı fıkrada, mezat sırasında kendi sarığına müşteri olan birini uyarır ve onun aldanmasını istemez. “Sen de Onu Öp” adlı fıkrada kadı olarak karşımıza çıkan Hoca, burada da hakkaniyetli(!) bir tavır sergiler.

İnatçı: İncelediğimiz eserde üç fıkrada Nasreddin Hoca inatçı bir tip olarak

karşımıza çıkmaktadır. Örneğin; “Kaz Varken Tutacaktın” adlı fıkrada, kazların sayısı hususunda inat eder ve bir türlü kazların eksik olduğunu kabullenmek istemez. 98 ve 135 numaralı fıkralar da Hoca’nın inatçılığına örnek olarak verilebilir.

Kindar: İki fıkrada Hoca, kindar bir tip olarak görülür. “Öküzün Kabahati”

adlı fıkrada, Hoca’nın tarlasına giren bir öküzü günler sonra ele geçirince bir güzel dövdüğü görülür. “Kör Köpek” adlı fıkrada da Hoca, eşeğini yiyen köpeğin peşini bir türlü bırakmaz.

Ticaret Erbabı: İncelediğimiz eserde yedi fıkrada Nasreddin Hoca, bir ticaret

erbabı olarak karşımıza çıkar. Bu fıkralarda Hoca’nın sık sık tavuk, eşek gibi hayvanlarını pazara satmaya götürdüğünü görürüz. “Dostlar Alışverişte Görsün” adlı meşhur fıkrada Hoca’nın ticareti pek de beceremediğine şahit oluruz. Hoca’nın ticaretine ilişkin fıkralar; 12, 30, 40, 41, 43, 53 ve 95 numaralı fıkralardır.

İmam – Hoca: Nasreddin Hoca’nın tarihî kişiliği hakkında verilen bilgiler de

bu yönünü doğrulamaktadır. Hoca’nın babasının da imam olduğu bilinmektedir. Giriş Bölümünde “Nasreddin Hoca’nın Hayatı ve Kişiliği” başlığı altında bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi verdik. Hoca, incelediğimiz eserde yedi fıkrada bu tiple karşımıza çıkar. 1, 2, 66, 69, 85, 101 ve 102 numaralı fıkralar, bu tipe örnek olarak verilebilir.

Öğretmen: Hocalığıyla da bağlantılı olarak medrese talebelerine ders verdiği

görülür. Hoca, bu tipiyle üç fıkrada karşımıza çıkar. 21, 50 ve 51 numaralı fıkralar, bu tipe örnek gösterilebilir.

Kadı: İncelediğimiz eserde Hoca’nın kadıyla ilgili fıkralarına, ayrı bir başlık

oluşturulmuştur. Bu fıkraların çoğunda Nasreddin Hoca’yı, kadıları ve adalet düzenini eleştirirken buluruz. Yalnız iki fıkrada Hoca’nın bizzat kadılık vazifesini icra ettiğine tanık oluruz. 89 ve 90 numaralı fıkralarda Hoca, kadı tipiyle karşımıza çıkar.

Çiftçi: Nasreddin Hoca’nın tarım ve hayvancılıkla uğraştığı yani çiftçilik

yaptığı birçok fıkrada görülür. Üretim toplumu içerisinde insanların asıl işleri dışında bu tarz faaliyetler içerisinde bulunması zaten gayet doğaldır. Örneğin; “İnşallah Benim” adlı fıkrada, Hoca’nın tarlasına ekin biçmeye gittiği görülür. Bunun dışında 9, 17, 35, 36, 43, 44, 53, 55, 59 ve 122 numaraları fıkralarda Hoca’nın çiftçiliğine örnek olarak gösterilebilir.

Hekim: Nasreddin Hoca, iki fıkrada hekim tipiyle karşımıza çıkar. Yalnız bu

fıkralarda Hoca, esasen hekim değildir. Gittiği memleketlerde kendini hekim olarak tanıtıp insanları işlettiği görülür. 65 ve 67 numaralı fıkralar bu tiplemeye örnektir.

Gezgin: İncelediğimiz eserde Nasreddin Hoca’nın birçok fıkrada gezmeye

çıktığı ve seyahat etmeyi çok sevdiği görülür. On iki fıkrada Hoca’yı ya gezerken ya da başka bir memleketteyken görürüz. Hoca’nın gezgin bir tip olarak betimlendiği bu fıkralarda, genellikle gidilen memleketin tavır, davranış ve gelenekleri eleştiri konusu edilir. Hoca’nın bu tipi taşıdığı fıkralarda Konya, Karahisar gibi yerlere

gittiği görülür. 6, 28, 32, 48, 53, 54, 57, 60, 65, 67, 100 ve 124 numaralı fıkralar, bu tipe örnek olarak gösterilebilir.

Danışman – Bilge: Yukarıda Nasreddin Hoca’nın imam, hoca, âlim,

öğretmen ve kadı olarak gösterildiği fıkralara örnekler vermiştik. Bu vasıflarından olsa gerek Hoca, birçok fıkrada bilge bir şahsiyet olarak karşımıza çıkar. Halk, kafasına takılan her türlü soruyu ona sorar. İçinden çıkılamayan durumlarda hep ona müracaat edilir. “Hoca ile Rahipler” adlı meşhur fıkrada, Sultan Alâeddin’in dahi rahipleri alt etmek için ona başvurduğu görülür. Hoca, bu yönüyle bir danışmanlık hizmeti yürütmekte ve bilge bir tip olarak karşımıza çıkmaktadır. Hoca’nın bu özelliğine 7, 11, 14, 19, 23, 37, 40, 42, 45, 49, 52, 61 ve 66 numaralı fıkralar, örnek olarak verilebilir.

Avcı: İncelediğimiz eserde iki fıkrada Nasreddin Hoca, avcı bir tip olarak

karşımıza çıkar. “Hoca’nın Oyunu” adlı fıkrada, beyin av arkadaşlarından biri de Nasreddin Hoca’dır. Yine “Kuyruk Koparsa...” adlı fıkrada da Hoca’nın, öğrencisi İmad’la birlikte kurt avına çıktığı görülür.

Dilenci: İncelediğimiz eserde yer alan iki fıkrada Hoca, dilenci bir tip olarak

yansıtılır. Bu fıkralarda Hoca’nın kapı kapı gezip insanlardan bir şeyler istediğine tanık oluruz. Hoca’nın yoksulluğunu abartmak için olsa gerek, böyle bir tip oluşturulmuştur. “Yüzsuyu” ve “Ganimet Malı” adlı fıkralar, bu tipe örnek olarak verilebilir.

Çirkin Sesli: “Minare Başı Hamam” adlı fıkrada, Nasreddin Hoca’nın çirkin

sesli bir tip olarak karşımıza çıktığı görülür. Bu fıkrada Hoca, hamamda bir beste okur ve sesi kendine gayet hoş gelir. Hâl böyle olunca kuşluk vaktinde minareye çıkıp temcit okumaya başlar; ancak sesini kimse beğenmez.

Cesur: Dört fıkrada Nasreddin Hoca, oldukça cesur ve korkusuz bir tip olarak

görülmektedir. Örneğin; “Hoca’nın Sarığı” adlı fıkrada, Timur’dan bütün halkın korktuğu ve Hoca’dan medet umduğu görülür. Halkın bu yardım çağrısı üzerine Hoca, sarığını kuşanıp Timur’un karşısına çıkar. Bunun dışında 84, 129 ve 131 numaralı fıkralarda da Nasreddin Hoca’nın cesur biri olduğu açıkça görülür.

Açık Sözlü: Yukarıda belirttiğimiz üzere Nasreddin Hoca, oldukça cesur

biridir. Bu özelliğine bağlı olarak açık sözlü bir tip olarak karşımıza çıkar. Hoca, hangi şart altında olursa olsun bildiğini söylemekten çekinmez. Özellikle bey, kadı,

Timur gibi devlet adamlarına karşı oldukça açık sözlüdür. Onlar karşısında korkup çekinmez ve ağızlarının payını verir. Örneğin; “Peştamalın Değeri” adlı meşhur fıkrada Hoca, karşısında büyüklenen Timur’a tokat gibi bir cevap yapıştırır. Hoca’nın bu yönüne 3, 20, 28, 45, 60, 64, 86, 87, 121, 129 ve 131 numaralı fıkralar örnek olarak gösterilebilir.