• Sonuç bulunamadı

Fıkralarda Yer Alan Halk Edebiyatı Unsurları

11. Hikâyât-ı Hoca Nasreddîn Adlı Yazmanın Latin Harflerine ve Günümüz

1.6. Fıkralarda Yer Alan Halk Edebiyatı Unsurları

Sözlü gelenekte yaşayıp olgunlaşıp daha sonra yazıya aktarılan Nasreddin Hoca fıkraları, doğrudan halk edebiyatının kaynakları arasında yer almaktadır. Bunun yanı sıra Nasreddin Hoca fıkraları, içeriği bakımından da halk edebiyatına bol miktarda malzeme sunar. Nasreddin Hoca fıkraları, özellikle deyim ve atasözü bakımından oldukça zengin bir kaynaktır.

Nasreddin Hoca fıkraları veya ona mal edilen fıkralarla günümüze pek çok deyim ve atasözü gelmiştir. Atasözleri ve deyimlerin dışında fıkralarda yer alan özlü sözler de bugün birer atasözü gibi halkın dilinde yaşamaktadır. Bu sözlerin çoğu aynı zamanda fıkraların ya adı olmuştur veya tanınmasını sağlamıştır (Şanlı, 2009: 269).

Anlatıya dayalı türler arasında yer alan fıkralar içinde Nasreddin Hoca tipine bağlı olarak yazılı ve sözlü kültürde nakledilenler Türk edebiyatı sahasında önemli ve öncelikli bir yer tutar. Bu fıkraların deyimler ve atasözleri ile güçlü bir ilişkisi vardır. Kimi deyimler ve atasözleri fıkralarda tekrarlanarak anlatıma güç kazandırılmak istenmiştir, kimi deyimlerin de bir fıkra ile birlikte var olduğu ve yaşamaya devam ettiği görülmektedir. Bazı Nasreddin Hoca fıkralarının bütünü bir deyim veya atasözü ile ilgili iken bazen de deyimler ve/veya atasözleri, anlatı içinde dolaylı olarak ve yeri geldikçe kullanılmıştır (Emeksiz, 2013: 325).

Günümüzde kullanılan birçok deyim ve atasözünün kaynağı Nasreddin Hoca fıkralarıdır. İncelemiş olduğumuz Hikâyât-ı Hoca Nasreddîn adlı el yazması eserde de atasözü ve deyim gibi birçok halk edebiyatı unsurunun olduğu görülmektedir. Zaten Nasreddin Hoca fıkralarının amacı sadece güldürmek değildir. Bu fıkralarda esasen bir hikmet ve öğüt vermek amaçlanır. Bundan dolayıdır ki Nasreddin Hoca fıkraları, atasözü ve deyimlerle sıkı bir ilişki içerisindedir. İncelemiş olduğumuz eserde göze çarpan halk edebiyatı unsurlarını aşağıda çeşitli başlıklar altında göstermeye çalışacağız. (Aşağıda vereceğimiz açıklamalarda parantez içerisindeki sayılar, fıkra numaralarını göstermektedir.)

a. Atasözleri

Bilenler bilmeyenlere öğretsin: Nasreddin Hoca’nın hutbede cemaate söyleyecek bir söz bulamaması üzerine söylediği sözdür. (1)

Peyniri yiyen suya gelir: Bir fıkrada Hoca’nın peynirinin çalınması üzerine hırsızı yakalamak için bulduğu yöntemi belirtir. (5)

Acemi çaylak bu kadar uçabilir: Hoca’nın bir adamın elinden etini kapması ve yakalanması üzerine bulduğu bahaneyi ifade eder. (8)

Dostlar bizi alışverişte görsün: Hoca’nın göz göre göre zararına ticaret yaptığı bir fıkrada kullanılmıştır. (12)

Ağaçtan öteye yol vardır: Fıkrada Hoca’nın pabuçlarını çaldırmamak için beline sokup ağaca öyle tırmanması anlatılır. (16)

Al abdestini, ver pabucumu: Fıkrada Hoca, abdest alırken pabuçlarını dereye düşürür ve suyun pabuçlarını sürükleyip götürmesi üzerine bu sözü söyler. (27)

Herkesin malı başucunda gerek: Hoca’nın sarımsağı gündüz dikip gece sökmesi üzerine kullandığı sözdür. (36)

Deveyi gördün mü? Yeden ölsün: Konuşmalı bir atasözüdür. Bir işe tanık olmamak anlamındadır. Aynı zamanda gizli bir antlaşma niteliği taşıdığından aşağıda ayrıntılı şekilde işlenecektir. (132)

b. Deyimler

Döve döve yedirmek: Hoca’nın Konya’da bir helvacı dükkânından izinsiz bir şekilde helva yerken helvacı tarafından dövülmesi üzerine söylenmiştir. (6)

Şimdi döndün kuşa: Hoca’nın bir leyleği biçimsiz bularak ayaklarını ve gagasını kısaltması üzerine söylediği sözdür. (13)

Ye kürküm ye: İnsanların giyim kuşam düzgünlüğüne kişilikten daha çok değer verdiğini, saygı gösterdiğini anlatmak için kullanılır. (20)

Gönlümün kethüdası değilsin: İzin almadan birinin bahçesine giren Hoca’nın yaptığı savunmayı ifade eder. (41)

Çömlek hesabına bakmak: Fıkrada Hoca’nın ayın kaçı olduğunu tespit edebilmek için bir çömleğe her gün bir taş bırakması anlatılır. (42)

Tavşanın suyunun suyu: Fıkrada Hoca’ya bir tavşan getiren adamın yakınlarının sürekli misafirliğe gelmeleri ve Hoca’nın bunların önüne bir sahan su koyması anlatılır. Bir şeyle çok uzaktan ilgisi bulunmak anlamında kullanılır. (47)

Yorgan gitti, kavga bitti: Fıkrada Hoca’nın evinin önünde kavga eden hırsızların yorganı aldıktan sonra ortadan kaybolmaları anlatılır. Bu söz, anlaşmazlık konusu olan şeyin ortadan kalkması üzerine çekişmenin bitmesi anlamında kullanılır. (72)

Buldunuz sahibi ölmüş eşeği: Dağa odun kesmeye giden Hoca’nın öldüğünü zannedip boylu boyunca uzanması üzerine kurtların gelip Hoca’nın eşeğini yemesi söz konusu edilir. (73)

Fincancı katırlarını ürkütmek: Nasreddin Hoca’nın ölümünü anlatan bir fıkrada geçmektedir. İncelediğimiz eserde “hırmende katırlarını ürkütmek” şeklinde kullanılmıştır. (73)

Bana mı inanıyorsun, eşeğe mi: Fıkrada komşusunun emaneten eşeğini istemesi üzerine Hoca’nın yok dedikten sonra içeriden eşeğin sesinin gelmesi anlatılır. (96)

Kaz ağzı etmek: “Hoca’nın Yoldaşları” adlı fıkrada geçmektedir. Hafifçe yellenmek, gaz çıkarmak anlamında kullanılmıştır. Aynı deyim, Boratav’ın eserinde yer alan 288. fıkrada (Boratav, 2007: 209) ve Duman’ın eserinde 330. fıkrada (Duman, 2008: 257) da geçmektedir.

Sakalı uzun, aklı kısa: Fıkrada aklı kısa şeklinde değil de “ahmak” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu deyim günümüzde “saçı uzun, aklı kısa” şeklinde kullanılmaktadır. Bu fıkrada Hoca’nın adı geçmemektedir. (110)

Yüzsuyu ile değirmek yürütmek: Halkın Hoca’ya neden insanlardan bir şey istediğini sorması üzerine verilen cevaptır. (128)

Bu kadar tavuğa bir horoz lazım: Timur’un hizmetkârlarının tavuk taklidi yapmaları üzerine Hoca’nın yaptığı hareketi ve söylediği sözü ifade eder. (132)

c. Günlük hayatta sık kullanılan tabirler

Ördek suyuna ekmek banmak: Fıkrada Hoca’nın ördekleri yakalayamaması üzerine göle ekmek bandırması dile getirilir. (32)

Kaz varken tutacaktın: Fıkrada kazların sayısında muhalefete düşüp her bir adama birer kaz tutturmak olayı anlatılır. (44)

Evvel de yerdeydim: Nasreddin Hoca’nın eşekten düşüp etrafındaki öğrencilerinin gülmesi üzerine kullandığı sözdür. Bu sözün aynı zamanda tasavvufi bir derinliği vardır. (51)

Öküz yediğini bilir: Fıkrada bahçesini talan ettiği için Hoca’nın bir öküzü dövmesi ve öküzün sahibine verdiği yanıt dile getirilir. (55)

O değneği sen yiyeydin dört ayaklı olurdun: Bu sözün geçtiği fıkrada Hoca, köylerindeki ördeklerin tek ayaklı olduğunu iddia etmekte ve bu sözüyle de beye hakaret etmektedir. (60)

İnanmazsan say da gör: Bu sözle Nasreddin Hoca, karşısındaki rahibi çaresiz bırakarak münazarayı kazanır. (66)

İnanmazsan ölç de gör: Tıpkı yukarıda olduğu gibi bu sözle de Hoca, karşısındaki rahibi çaresiz duruma düşürür. (66)

Sağlığımda şuradan geçerdim: Köylülerin Hoca’yı mezarlığa götürürken derenin geçit yerini bulamamaları üzerine Hoca’nın tabuttan başını çıkarıp yolu tarif etmesi anlatılır. (73)

Kuyruk koparsa görürsün tozu dumanı: Hoca’nın İmad’la birlikte kurt avına çıktıkları fıkrada geçmektedir. (84)

Yanlışlık baldadır: Fıkrada Hoca’nın bir küpü toprakla doldurup üzerine az miktarda bal koyarak kadıyı kandırması anlatılır. (86)

Ya Cuma dursun ya biz: Bu söz, Hoca tarafından karısıyla olan özel münasebetlerinin günü dolayısıyla söylenmiştir. (121)

Hane sahibi gerek, erkek gerek: Hoca’nın oğluyla birlikte davul çalıp zahire topladığı bir fıkrada geçmektedir. (132)

Irzımız satın alalım: Başa gelen bir belayı para ödeyerek defetmek anlamında kullanılmıştır. (135)

ç. Yemin/ant

— Kadı efendi: Deveyi gördün mü?

— Nasreddin Hoca: Yeden ölsün.

Yukarıdaki diyalog “Ganimet Malı” adlı fıkrada karşımıza çıkmaktadır. Bu fıkrada kadı, sırrını kimseye vermemesi için Hoca’ya altın vermekte ve aralarında yukarıdaki diyalog geçmektedir. (132) Bu, konuşmalı bir atasözüdür; ancak gizli bir antlaşma niteliği taşıdığından bu başlık altında da yer alması uygun görülmüştür. Bu atasözü; bir işe kesinlikle tanık olmamak, görmemek, bilmemek, duymamak anlamlarını taşır. Bu atasözüne ilk olarak Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde rastlanılmıştır.

Bu atasözünü Aksoy, şu şekilde açıklamıştır: “Şu iş üzerine bir şey biliyor musun, tanıklık eder misin diye sorsalar, tanıklık etmek şöyle dursun, böyle bir şeyin söz konusu olmasına karşı bulunduğumu söylerim.” (Aksoy, 1976: 596).

Soru ve yanıttan oluşan iki parçalı atasözümüzün çeşitli dillerdeki varyantlarının hepsini birden gözden geçirdiğimizde soruyu soranın da yanıtı verenin de aynı kişi olması gerektiği anlaşılmaktadır. “Deveyi gördün mü? Yok!” diyen ya karşısındakine sıkı bir tembihte bulunmak isteyen, onu ağzını çok sıkı tutması için uyarandır. Bu takdirde: “Sakın ha! Hiçbir şey söylemeyeceksin!” anlamına gelmektedir. Ya da kendisine bir şey sorulduğunda nasıl davranacağını bildiren kişidir bu sözü kullanan. Bu takdirde: “Kaygılanma! Ben bu konuda hiçbir şey söylemeyeceğim.” anlamına gelmektedir. (Dankoff ve Tezcan, 1998: 27).

Belli bir konudan uzak durmak, netameli mevzulara yanaşmamak için söylenen atasözlerinde konu mecazen deveyle gösterilir, ne kadar büyük olursa olsun ondan habersiz olmak vurgulanır (Pehlivan, 2016: 434).

Şart etmek: “Satranç Talimi” adlı fıkrada geçmektedir. (7) Bu fıkrada Nasreddin Hoca, satranç oynamayacağına ve halka talim ettirmeyeceğine dair şart eder; ancak şartını tutamaz. Şart etmek, yemin etmek anlamında kullanılmış ve nikâhla ilişkilendirilmiştir. Fıkrada şart tutulmadığı zaman nikâhın bozulacağı dile getirilmiştir.