• Sonuç bulunamadı

Fevkanî 1 hücre ve avlulu menzil 8

4.2. XIX YÜZYIL ORTALARINDA ANTALYA’DA SOSYAL HAYAT

4.2.1. MAHALLELER VE YERLEŞİM

4.2.2.3. Okur-Yazarlık

Çalışmada temel alınan incelediğimiz kaynağa göre, Antalya’daki okur-yazarların varlığı ya da oranını doğru bir şekilde çıkarmak oldukça zordur. Ancak kişilerin terekelerinde kitapların ya da kitapla ilgili kullanılan eşyaların varlığı ile okur-yazar kişiler belirlenebilir, ancak bu bilgiler ışığında okuma-yazma oranı hakkında bir yorum getirmek imkansızdır.

Fakat, devlet kuruluşlarında, özellikle mahkemelerde çeşitli eserlerin bulunduğu ve insanların bunları okuma olanaklarına sahip olduğu da bilinmektedir. Osmanlı kentlerinde gerek medrese gerek camilerde, öğrencilerin yanı sıra kent halkının hizmetine sunulmuş ve vakıf haline getirilmiş kitaplar mevcuttu. Bu kitaplar için özel bir kütüphane yaptırılmamış, bu binalarda bir külliye içinde özenle korunmuşlardır.494

Sicillerden bir kentin okur-yazarlık oranına ilişkin net bilgiler çıkarılmamasa da bazı miras davalarında tereke kayıtlarında kitapların geçmesi, konuyla ilgili ulaşılabilecek nadir bilgilerdendir. Ayrıca, bir şehirde görev yapan devlet erkanının ve devlet kurumlarında çalışanların, din adamlarının, medrese öğrencilerinin ve ulemanın varlığı da şehirdeki okur- yazar kitlenin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Okur-yazarlık ilgili konuda şer‘iyye

490 AŞS., XV/21b. 491 AŞS., XV/29b. 492 AŞS., XV/37b. 493 AŞS., XV/75b. 494 Doğru, a.g.e., s. 92.

sicillerinden çıkarılacak bilgiler oldukça kısıtlıdır. Sicillerde de geçen saydığımız bu kitlenin varlığı bütün Osmanlı şehirlerindeki okur-yazarlık oranı için genel bir gerçektir. Bunun dışında sicillerde çok az ve özel bilgiler de mevcuttur. Örneğin; terekelerde kayıtlı kitaplar bunlardan sayılabilir. XV Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicili Defteri’nde iki belgenin terekesinde “Kelâm-ı kadîm” geçmektedir. Bunlar; İbrahim Efendi ibn-i Mustafa bin Abdullah’ın495 ve Daloğlu Mustafa bin Veliyüddin bin Ömer’in496 terekeleridir.

4.2.3. AİLE

Ailenin temel üretim birimi olduğu geleneksel toplumlardaki geniş aile tipi, Osmanlı Devleti’nde de yaygın bir durumdu. Osmanlı’daki geniş aile anlayışında üç kuşak bir arada bulunurdu ve yakın akraba ve kardeşlerin ailelerini de içeren büyük bir birleşik topluluğu meydana getirirdi. Bu Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan Gayrimüslim ve Müslüman bütün toplum için geçerli bir durumdur.497

Osmanlı ailesi genel olarak karı-koca ve çocuklar olmak üzere 4-7 kişiden oluşurdu. Ancak kasaba ve şehirlerdeki varlıklı ailelerde büyük aile tiplerine rastlanmaktaydı. Bu aile tipinde, karı-koca, çocuklar, kayınvalide, kocanın kız kardeşi, süt kardeşler, uşak ve cariyeden oluşan 30-35 kişinin bir arada yaşadığı görülmektedir. Konak hayatı da denilen bu aile tipi, II. Meşrutiyet’ten sonra giderek yok olmaya başlamış ve çekirdek aile tipi daha da yaygınlık kazanmıştır.498

Osmanlı hukuku, hem kamusal hukuk alanında hem de özel hukuk alanında “şer’î hukuk” dediğimiz İslâm hukuku temel alınarak oluşturulmuştur. Fakat İslâm hukukunun toplum yaşamının her alanında geçerli olmadığı, İslâm hukukunun yeterli olmadığı yerlerde, temelini Türk âdet ve geleneklerinden alan örfî hukukun devreye girdiği görülmektedir. Farklı alanlarda ya da konularda çözüm olarak sunulan bu iki hukuk anlayışı, birbirine zıt veya çatışan özellikler taşımadıkları gibi, aksine birbirini tamamlamaktadırlar. Aile hukuku da bu yapıya bağlı olarak şer‘î hukuk içerisinde yer almaktadır. Aile hukukunun esasları, fıkıh kitapları içerisinde yer aldığı için bütünüyle şer’î hukuka bağlıdır.

4.2.3.1. Evlilik

Osmanlı’da evlilikler için yapılan nikahın mahkeme sicillerine kaydedilmesi gerekmekteydi. Ancak bu şekildeki kayıtlara sicillerde çok rastlanmamaktadır. Mahkeme

495 AŞS., XV/68b. 496 AŞS., XV/86b. 497

Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadi ve Sosyal Değişim, s. 57.

498

sicillerine kaydedilmeyen ve sözlü rızayla yapılan nikahlar da toplum nezdinde meşruluk kazanmaktaydı ancak kimi bölgelerde bu konuda hassaslık söz konusuydu ve nikahları kayıtlara geçirme işlemi eksiksiz yapılmaktaydı.499

Kendi iradeleri ya da ailelerine danışarak evlenmek isteyen bazı çiftler, bunu mahkemeye tasdik ettirerek yapma yolunu seçerlerdi. Ya kendileri mahkemeye gider, ya çiftlerden birisi veyahut ikisi mahkemeye vekil gönderir ya da mahkemeden eve görevli getirmek suretiyle evlenirlerdi. Mahkeme görevlileri huzurunda olan evliliklerde, nikah kıyıldıktan sonra evlilik sözleşmesi sicile kaydedilirdi.500 Karşılıklı bir sözleşme olan evliliğin, tarafların iradelerinin birbirlerine uygun olarak açıklanmasıyla teşekkül etmesi gerekmektedir. İradelerin açıklanması sırasında hazır bulunması zorunlu olan kimseler iki şahitten ibarettir. Evlenmenin, diğer semavi dinlerin aksine İslam’da, resmi şahit görevi ile bir din görevlisinin veya kadıların huzurunda gerçekleşmesi gerekmez. Ancak nikâhın sıhhati ve açıkça ilanı gerekmektedir. Bunun için de İslam, nikâhın şahitler huzurunda yapılmasını şart koşmaktadır.501

Bununla ilgili olarak çalışmamızın temelini oluşturan XV Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicili Defteri’nde, çiftlerin mahkemeye giderek şahitler huzurunda evliliklerini onaylattığı 3 tane evlilik tespiti yapılmıştır.502 Bu bakımdan İslam’da evlilik, dini içeriği olmayan, rızaya dayalı bir sözleşmedir. Sözleşme tarafların kabullerine göre şekillenir ve bu kabul, yörenin örf ve adetine göre nikah akdetmekte kullanılan sözlerden oluşurdu.

Evlilikte bir devlet görevlisi veya din adamı bulundurma zorunluluğunun olmamasının yanı sıra bazı durumlarda kadıların İslam hukukundan aldığı yetkiler çerçevesinde evliliğe müdahale etme hakları vardı. Bu durumlar, velisi olmayan küçüklerin veya reşit olmayanların evlendirilmeleri gibi durumlardır. Bu durumlarda kadı, uygun görmezse evliliğe izin vermeyebilirdi.503 Çok özel durumlar dışında, devlet görevlilerinin evliliklere müdahalesi söz konusu değildi. Bazen devlet görevlilerinin müdahalesi de kişilerin şikayetleriyle dava konusu olabilmekteydi. XV Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicili Defteri’nde bu durumla ilgili bir tane belge mevcuttur; İbrahim ibn-i İsmâîl, evliliklerine müdahale eden Sağırlı Karyesi imâmı Mustafa Hâce ibn-i Hüseyin’e dava açmış, Hadice bint-i Abdullah ile 150 kuruş mehr- i müeccel ile evlendiklerini ve imamın, nikahtan önce zina yapıp sonra nikah yaptırdıklarını ileri sürüp, nikahlarının geçersiz olduğunu söyleyerek evliliklerine müdahale ettiğini belirtmiştir. Görülen dava sonucunda imam, bu şahısların evliliklerine müdahaleden dolayı

499

İlber Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, 6. Bs., Pan Yay., İstanbul 2004, s. 58.

500

Yediyıldız, a.g.m., s. 482.

501

Ansay, a.g.e., s. 215-216.

502

AŞS., XV/10a; AŞS., XV/41a; AŞS., XV/68a.

503

suçlu bulunmuştur.504

Sosyal yaşamın belirleyici öğelerinden birisi de evliliktir. Ekonomik koşulları iyi olan kimselerin kızlarının evlendirilmesinde, nikahtan iki gün öce “şerbet meclisi” toplanır ve 1000 kuruş mihr-i müeccel ve 5000 kuruş muaccele ve elbise bedeli olarak belirlenen para alınır ve karşılığında yirmi kat elbise verilirdi.505

İslam hukukuna göre, erkek, evlenme akdi yapıldığı zaman ya da devamında bazen de evliliğin sona ermesi halinde, kadına belli bir miktar mal veya para gibi ticari değeri olan bir şey vermekle yükümlüdür. Bu, Arapça “mehr” ya da “sadak” olarak telaffuz edilen ve kocası tarafından kadına verilen bir hediyedir.506 İslam’da mehr, kadının velisine değil kendisine aittir ve kadın mehri bizzat alır. Ancak evlenen kadın cariye ise, mehr sahibine verilirdi. Mehrin miktarı 10 dirhem gümüş veya bu miktara denk herhangi bir şey olabilirdi. Bir köle, cariye veya herhangi bir çıkar da mehr olarak sayılabilirdi.507 Ancak mehrin miktarı, Sünniliğin dört mezhebinde farklılıklar göstermektedir. Her durumda da nikahlı kadın, malı olan mehri istediği gibi tasarruf etme hakkına sahiptir.508

Mehr, taraflarca veya başkaları tarafından tespit edilmesine göre çeşitli kısımlara ayrılmaktadır. Mehr, evliliğin taraflarınca tespit edilmişse “mehr-i müsemma” adını almaktadır. Eğer mehr tespit edilmemiş ya da verilmemesi kararlaştırılmışsa kadına “mehr-i

misil” verilmesi gerekiyordu. Mehr-i müsamma ise ödeme şekline göre iki kısma

ayrılmaktadır. Mehrin peşin ödenmesi durumuna “mehr-i muaccel”, bir kısmının ya da tamamının kararlaştırılan ileri bir tarihte ödenmesine de “mehr-i müeccel” denmektedir. Mehr-i müsemma ister muaccel ister müeccel şeklinde olsun, konusunun belirlenmiş ve kesin olması gerekmektedir. Kesin olarak bilinmeyen bir şey mehr olarak belirlenmişse mehr-i müsemma feshedilir ve kadının hakkı olan mehri, kanunların tayin etmesi anlamına gelen “mehr-i misl” işleme konulur.509

Günümüzde, Osmanlı dönemi aile yapısında birden çok zevce sahibi olduğu konusunda yaygın bir anlayış vardır. Ancak bu doğru değildir. Gerçekte, İslamiyet’te çok eşliliğin olması, isteyen insanlara birden fazla zevce alma olanağı da vermekteydi. Poligami denilen çokeşlilik, Türklerde yaygın değildi ve aksine toplum tarafından hoş karşılanan bir durum olarak görülmezdi. Ancak çok yaygın olmamak üzere, incelediğimiz döneme ait XV

504 AŞS., XV/48a. 505 Çadırcı, a.g.e., s. 326. 506

Halil Cin, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, 2. Bs., Selçuk Üniv. Yay., Konya 1988, s. 210.

507

Ansay, a.g.e., s. 219.

508

Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, s. 57.

509

Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicili Defteri’ndeki kayıtlara bakıldığında XIX. yüzyıl ortalarında Antalya’da çokeşliliğin toplum yaşamında varolduğu görülmektedir. Defterden yapılan tespitlere göre, çokeşli olan erkek sayısı 7’dir ve bunların iki tane eşleri vardır. Bunlar; bağçuvan esnâfından Alaiyeli el-Hâcc Ahmed bin Abdullah,510 el-Hâcc Ali Ağa ibn-i Hasan Kethüda,511 Dârü’s-saâm Mustafa Ağa ibn-i Osman bin Abdullah,512 el-Hâcc Hasan bin Osman bin Habib,513 Cin Ali olarak bilinen Çilingir Ali Usta ibn-i Ahmed bin Abdullah,514 el- Hâcc Bayram bin Hüseyin515 ve Evlâd-ı Arabdan Eşekci Hasan bin Ali bin Abdullah’tır.516 XV Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicili Defteri’ne göre Antalya’da çokeşlilikle ilgili durum böyle iken, defterde, burada yaşayan Gayrimüslimlerin çokeşliliğine ilişkin herhangi bir kayda rastlanmamıştır.

Osmanlı devlet ve toplum yapısı için önemli bir dönüm noktası olan Tanzimat Fermanı’nda kadınların durumu konusunda bir kayıt yoktu. Ancak Tanzimat’la birlikte Osmanlı toplumunda meydana gelen yenilik ve batılı anlayış, kadınların statülerine ve yaşayış biçimlerine dolaylı yoldan etki etmiştir. Örneğin Arazi kanunu ile ölen birinin malından kızına da pay verilmesi kadınlar için önemli bir gelişme olarak görülmektedir.517

Mevcut aile hukuku ve evlilik geleneklerinin bir sorun olduğunu düşünen Tanzimat reformcuları, bu konuda yeni düzenlemeler yapma yoluna gitmişlerdir. Geleneksel evlilikleri düzenlemek adına bazı fermanlar ve tenbihler çıkarılmıştır. 1844 yılında çıkarılan fermana göre, kızlar reşit oldukları durumda ailelerinin engellemeleri olmaksızın kendi arzusuyla evlenebilecek ve başlık parası kaldırılacaktı. Bu fermanın uygulanması için 1862 yılında padişah tenbihleri yayınlanmıştı. On maddelik olan bu tenbihler, düğünlerde yapılan israfları yasaklıyor, başlık parasını kaldırıyor ancak mehr-i muaccel ve mehr-i müeccel fakir, orta ve yüksek gelirli aileler için farklı miktarlarda belirleniyordu. Bu miktarlar 500 ve 1000 kuruş olarak belirlenmiştir.518

Ancak incelediğimiz XV Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicili Defteri, Tanzimat Dönemi’ne denk gelmesine rağmen, evliklerde tespit edilen mehrlerin miktarıyla ilgili bir

510 AŞS., XV/9a. 511 AŞS., XV/13b. 512 AŞS., XV/17b. 513 AŞS., XV/18b. 514 AŞS., XV/30a. 515

AŞS., XV/53a., (Karısı Hanife bint-i Süleyman, el-Hâcc Bayram bin Hüseyin’i ikinci bir eş alması nedeniyle ondan boşanmak için dava açmış ve Bayram’dan boşanmıştır. Bu haliyle çokeşlilik adı altında sayılabilecek bir belge değildir. Ancak araştırma açısından, erkeğin evli olduğu halde bir kadın daha almaya, yani dolaylı olarak çokeşliliğe meyletmesine bir örnek teşkil etmesi bakımından, belge önemli görülerek burada verilmiştir.)

516

AŞS., XV/80b.

517

Burhan Göksel, Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk, KBY, Ankara 1993, s. 133.

518

bütünlük söz konusu değildir. Defterde tespit edilen mehr-i müeccel ve mehr-i muaccel ücretleri, rakamsal sıraya göre bir tablo ile gösterildiğinde şu şekilde bir tablo ortaya çıkmaktadır..

Tablo: 4.10. XV Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicili Defteri’ne göre Antalya’da mehr-i müeccel ve mehr-i muaccel miktarları

Mehr-i müeccel

51 Kuruş 150 Kuruş 251 Kuruş 500 Kuruş

100 Kuruş 151 Kuruş 300 Kuruş 501 Kuruş 100 Kuruş 151 Kuruş 300 Kuruş 501 Kuruş 101 Kuruş 200 Kuruş 300 Kuruş 551 Kuruş 101 Kuruş 201 Kuruş 300 Kuruş 600 Kuruş 101 Kuruş 201 Kuruş 301 Kuruş 651 Kuruş 101 Kuruş 202 Kuruş 301 Kuruş 670 Kuruş 101 Kuruş 250 Kuruş 351 Kuruş 701 Kuruş 101 Kuruş 251 Kuruş 401 Kuruş 1001 Kuruş 121 Kuruş 251 Kuruş 401 Kuruş 1111 Kuruş 150 Kuruş 251 Kuruş 500 Kuruş

Mehr-i muaccel 101 Kuruş 300 Kuruş 1000 Kuruş

Kaynak: XV Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicili Defteri, (Sırasıyla; AŞS., XV/30b; AŞS., XV/34b; AŞS.,

XV/48a; AŞS., XV/39a; AŞS., XV/45a; AŞS., XV/39a; AŞS., XV/45a; AŞS., XV/47a; AŞS., XV/80b; AŞS., XV/46b; AŞS., XV/69b; AŞS., XV/31b; AŞS., XV/43a; AŞS., XV/43b; AŞS., XV/44a; AŞS., XV/53b; AŞS., XV/62a; 80b; AŞS., XV/59a; AŞS., XV/61a; AŞS., XV/5a; AŞS., XV/42a; AŞS., XV/16a; AŞS., XV/53a; AŞS., XV/68a; AŞS., XV/81b; AŞS., XV/62a; AŞS., XV/62a; AŞS., XV/73b; AŞS., XV/56b; AŞS., XV/8b; AŞS., XV/20a; AŞS., XV/72b; AŞS., XV/22b; AŞS., XV/38b; AŞS., XV/41a; AŞS., XV/68b; AŞS., XV/40b; AŞS., XV/45a; AŞS., XV/16b; AŞS., XV/28a; AŞS., XV/49a; AŞS., XV/17b; AŞS., XV/86b; AŞS., XV/5a; AŞS., XV/10a; AŞS., XV/41a.)

Tablodan da anlaşılacağı gibi, evliliklerde tespit edilen mehr miktarları, 51 kuruştan başlayarak 1111 kuruşa kadar geniş bir değer farkı sergilemektedir. Bu miktarların evlenecek kişiler veya ailelerince belirlenmesinde, ailelerin ekonomik güçleri belirleyici etken olabilmektedir. Konuya bu açıdan bakıldığında, farklılıkların bu kadar fazla olmasının nedeni oldukça açıktır. Bu farklılıklar nedeniyle tam bir mehr ücreti tespit etmek olanaksızdır. Yukarıda tabloda gösterilen mehrlerin bir kısmı da ölen kadın ya da erkeğin tekelerinden tespit edilmiştir. Ancak bu rakamlara bakılarak bir ortalama vermek gerekirse; XIX. yüzyıl ortalarında Antalya’da mehr-i müeccel miktarının yaklaşık olarak 300 ila 350 kuruş arasında olduğu söylenebilir.

XV Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicili Defteri’ne göre Antalya Şer‘iyye Mahkemesi’ne yansıyan davalarda, mehr-i muaccelin yerine getirilmediği ya da evlilik bittikten sonra, koca tarafının mehr-i müecceli kadına vermediği tespit edilmiştir. Bu mehr-i müeccel genellikle nakit olduğu gibi kimi zaman da kararlaştırılan nakit miktarına denk gelebilecek eşyalardan ya da diğer mallardan olabilmekteydi.519

Birçok toplumda olduğu gibi Osmanlı toplumunda da ayrı dinlerden olanlar arasında yapılan evliliklere pek rastlanmamaktadır. İslam hükümleri Müslüman bir erkeğe başka dinden birisini almak yetkisini vermişti ancak Gayrimüslim cemaatler de bu durumu engellemek için kendi içlerinde, Müslüman ile yapılacak evliliğe karşı keskin bir tavır içindeydiler.520

Bununla birlikte, Osmanlı toplumunda Gayrimüslimlerin dini ve geleneksel yaşayışları ile özel hukuk alanlarında serbest olmalarına rağmen, kimi meselelerini Şer‘iyye mahkemeleri’ne getirdikleri görülmektedir. Bu durum kimi zaman evliliklerde de görülmektedir. Evlenmek için Şer‘iyye Mahkemesi’ne başvuran Gayrimüslim çiftlerin nikahları yapılır ve sözleşmeleri sicile kaydedilirdi.521 Ancak incelediğimiz döneme ait olan XV Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicili Defteri’nde Gayrimüslim evlilikleri ile ilgili herhangi bir kayda rastlanmamıştır.

4.2.3.2. Boşanma

Toplumlarda hukuki olduğu kadar ahlaki bir birliktelik de olan evliliğin sarsılması ve yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı durumlar vardır. Evliliğin bu duruma gelmesi, eşlerden birinin ya da ikisinin birden neden olduğu birlikteliğe aykırı yanlış davranışlarından kaynaklanabilmektedir. Böyle bir durumda eşler, boşanma yoluna başvurmak suretiyle evlilik birliğini ortadan kaldırabilmektedirler.522

İslam hukukuna göre eşlerin ayrılması birkaç şekilde olabilirdi. Ancak normal boşanma kadının koca tarafından boşanması ve “talâk” olarak zikredilen haldir. Nikahı tek taraflı bitirmeye boşama anlamına gelen “tatlîk”, boşayan kocaya “mutallik”, boşanan kadına ise “mutallâka” denilirdi.523

Boşanma ile ilgili olarak, çalışmamızın temelini oluşturan XV Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicili Defteri’nde, 10 tane belge mevcuttur. Ancak bu boşanmaların nedenleri oldukça çeşitlidir.

519

Ayrıntılı bilgi için bkz. AŞS., XV/5a; AŞS., XV/22b; AŞS., XV/40b; AŞS., XV/45a; AŞS., XV/56b.

520

Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, s. 63.

521

Yediyıldız, a.g.m., s. 483.

522

Cin, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, s. 261.

523

Bu nedenlerin önemli bir kısmı eşlerin aralarında geçinme sorunu yaşamalarıdır.524 Boşanmalar sonucunda, daha önceden kadına verilmesi koca tarafından kabul edilen mehr-i müecceller, bu boşanma davaları sonucunda mahkeme kararı ile kadınlara verilmiştir. Bu tür davalar genellikle eşlerin karşılıklı anlaşmalarına dayanmaktadır.

Bunun yanırsa çeşitli durumlar da boşanma konusu olabilmektedir. Örneğin; Hanife bint-i Süleyman kocası el-Hâcc Bayram bin Hüseyin’in kendisiyle evliyken, başka bir eş daha alması üzerine boşanma davası açarak kocasını boşamıştır.525 Bu belge, mevcut ve yaygın inanışın aksine, Osmanlı Devleti’nde kadınların da eşlerinden boşanmak için dava açabildiklerine dair önemli bir belgedir. Defterde kayıtlı diğer ilginç bir boşanma davası ise, Aişe bint-i Abdullah’ın açtığı hem boşanma hem evlenme davasıdır. Aişe bint-i Abdullah, kocası el-Hâcc Abdullah bin Abdullah’ın başka bir memlekete gittiğini ve giderken de altı ay içinde dönmezse kendisinin boş olacağını söylediğini ve bunun üzerinden altı ay on gün geçtiği halde kocasının artık dönmediğini beyan etmiştir. Bu nedenle boş sayıldığı için Zenci Reyhan bin Abdullah ile evlendirilmek isteğini mahkemeye bildirmiş ve mahkeme onun bu isteğini yerinde bulmuş ve 2 tane şahit huzurunda evlenmeleri yönünde karar vermiştir.526