• Sonuç bulunamadı

XIX. YÜZYIL ORTALARINDA ANTALYA’NIN İDARÎ TAKSİMATI VE TEŞKİLAT

2.3. ANTALYA’DA ADLÎ TEŞKİLAT

2.3.1. Kadılık Kurumu

Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda, yargı teşkilatı klasik İslam modeline uygun bir şekilde geliştirilmiş, bütün İslam devletlerinde olduğu gibi kadı, yargı teşkilatının temel kişisi sayılmıştır. Osmanlı Devleti’nin ilk kadısı 1300 yılında Karacahisar’a atanmıştı. Bu tarihten itibaren fethedilen her yerleşime bir kadı tayin edilmiş, bu durum oraların Osmanlı egemenliğine girdiğinin kanıtı olarak görülmüştür. 1326 yılından itibaren de kadıların şeriat kurallarına göre hükümler verdiği görüşü, Osmanlı toplumunda yerleşmiştir.193 Sultan I. Murad zamanında Kazaskerlik makamı kurulmuş ve kadılar bu kurum tarafından atanmaya başlanmıştır. Daha sonra bu makam Anadolu ve Rumeli Kazaskerliği olarak ikiye ayrılmıştır. Osmanlı Devleti’nde kadılık kurumu Kazaskerliğe, Kazaskerlik de Sadrazamlığa bağlıydı. Kadıların atamaları kazaskerlerin önerisiyle, bir beratla padişah tarafından yapılırdı.194

Yargı teşkilatının asıl başı olan kazasker ilmiye sınıfının da ikinci reisidir. Osmanlı Devleti’nde yargı yetkisi altında Divan-ı Hümayun’a katılan başta askeri sınıf olmak üzere şer‘î ve hukuki işlere bakan kazaskerler, kaza ve sancak kadılarının tayin işlerini yapan makamdır. Kadıların tayin, terfi, nakil ve azil gibi işlemleri kazaskerler tarafından yapılırdı. XVI. yüzyılın ortalarına kadar bütün kadı ve müderrislerin atamaları kazaskerler tarafından yapılmış, ancak giderek kazaskerliğin önüne geçen ve ilmiye sınıfının başı durumuna gelen şeyhülislamlık makamı kadıları tayin etme yetkisini kendi eline almıştır.195

Birçok Türk ve islam devletlerinde olduğun gibi Osmanlı Devleti’nde de bulunan, ancak önceki Türk-islam devletlerine göre bir çok değişim geçiren kadılık kurumu pek değişikliğe uğramadan Tanzimat Dönemi’ne kadar varlığını devam ettirmiştir. Bu dönemde batılılaşmanın da etkisiyle bir takım idari reform faaliyetlerine girişilmiş, kadıların elinde bulundurduğu bazı mülki görevleri ellerinden alınmış ve kaymakamlara verilmiştir. Daha sonra 1854 yılında belediye teşkilatının oluşturulmasıyla kadıların elinde bulundurdukları beledi görevleri de ellerinden alınarak şehreminlere verilmiştir. Böylece kadıların görev olarak ellerinde nikâh, boşanma, vasiyet ve miras gibi kişi ve aile hukukunu ilgilendiren konular kalmıştır.196

Kadılar medrese eğitimini tamamladıktan sonra kadılık belgesi alırlar ve atanmak için

193 Doğru, a.g.e., s. 201. 194 Çadırcı, a.g.e., s, 84. 195

Mehmet İpşirli, “Osmanlı Devleti’nde Kazaskerlik”, Belleten, C. LXI, S. 232, TTK Yay., Ankara 1998, s. 663.

196

sıralarını beklerlerdi. Müderrislik yapmak istemeyip doğrudan kadılık isteyenler kaza kadılıklarına tayin edilirlerdi. Bir süre müderrislik yapıp sonradan kadılık isteyenler ise müderrislik derecelerine göre kaza, sancak veya eyalet kadısı olarak atanırlardı.

Kaza idaresinin başı durumundaki kadı, mutlaka yüksek dereceli bir medreseden mezun olmuş, belli bir süre Edirne, Konya, Sivas, Bağdat gibi büyük şehirlerde danişmendlik (stajerlik) yapmış kişiler arasından seçilerek kazalara atanırdı. Kadılıklar görev yaptıkları kaza bölgesinin durumuna göre “kaza kadıları” ve “sancak-eyalet kadıları” olarak belli derecelere ayrılmaktaydı.197

Osmanlı Devleti kaza adı verilen yargı çevrelerine ayrılmıştı. Osmanlı Devleti’nde geniş adli ve idari yetkileri bulunan ve Şer’iye Mahkemeleri’nde yargı görevini ifa etmek için bu kazaların her birine medreselerin yüksek sınıflarını bitirmiş, ahlaklı ve iyi bilgili kimseler iki yıllığına kadı olarak tayin edilirdi. Mekke ve Medine gibi seçkin yerlerde bu görev süresi bir yıldı.198

Görev süresini dolduran kadı görevden alınır, yerine merkezde sırası gelen başka bir kadı atanırdı. Görevden alınan kadı merkeze gelir ve Çarşamba günleri kazasker divanına devam ederek yeniden sırasını beklerdi. Kadının merkezde bekleme süresine “zaman-ı

infisali” denir. Bu bekleme de iki yıl sürer, iki yılın sonunda, bekleyen kadı tekrar bir kazaya

atanırdı.199 Osmanlı Devleti’nde kadıların bir müddet görev yaptıktan sonra görevden alınarak ve bir süre bekletilmelerindeki amaç, onların görevlerinden ayrılıp mesleki bilgilerini artırarak kendilerini yenilemelerini sağlamaktı. Böyle bir uygulamanın ne zaman başladığı bilinmemekle birlikte bunun İslam’da yer aldığı iddia edilmektedir.200

Kadılığa atanan kişi göreve başladığı ilk günden itibaren olayları kaydetmeye başlar, görev süresi boyunca da devam ederdi. Bu durum arkasından gelen kadı için de bir malzeme oluşturur, onu kendinden önceki olaylardan haberdar ederdi.201 Kadılar her şeyden önce bulundukları yerlerdeki, halkın hukuku ve cezaya ilişkin davalara bakarlardı. Olayları şeriat kaidelerine ve İslam hukuku ilkelerine göre çözümlerlerdi.202 Tanzimat’ın ilanına kadar Osmanlı Devleti’nin hukuksal bütün işleri, İslam hukukunun öngördüğü çerçevede şer‘î mahkemelerde görülürdü. Bu mahkemelerde, yerleşim yerlerinin bütün sorunları, alım satım, vekalet ve veraset gibi bir çok konu karara bağlanıyordu.203

197 Ünal, a.g.e., s. 234. 198 Ekrem, a.g.m., s. 771. 199

İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı, 2. Bs., TTK. Yay., Ankara 1984, s. 94.

200

İpşirli, “Osmanlı Devleti’nde Kazaskerlik”, s. 666.

201 Avcı, a.g.m., s. 197. 202 Taş, a.g.m., s. 176. 203 Çadırcı, a.g.e., s. 79.

Kadılar şer‘î ve hükmi işleri, kendilerine verilen beratlarda belirlenmiş olan görevleri yerine getirip, Hanefi mezhebi kaidelerine göre hüküm verirlerdi. Nikah, miras, kimsesiz malların korunması, vasîleri tayin edip azletme, vakıf hükümlerine riayeti sağlamak, cürüm, cinayet ve daha bir çok konudaki davalara bakarak karar vermek kadının görevlerindendir. Ayrıca halk ile askeri sınıf arasındaki anlaşmazlıklardan doğan davaları, hükümetin emriyle kadı karara bağlar ve merkeze bildirirdi.204

Kadıların şer‘î ve hukuki görevlerinin dışında, görev yaptıkları yerin idari konularında da yapmak zorunda oldukları görevleri mevcuttu. Kanunların koruyucusu ve uygulayıcısı olarak, kendi yetki alanı içerisinde bulunan tüm devlet görevlilerinin gözetimi ve kontrolü kadıya aitti. Merkezi iktidarın taşradaki gözü ve kulağı niteliğindeki kadı, hiç bir zaman adaletten ayrılmamalı, sivil ve askeri yöneticilerin kanuna uygun davranmalarını sağlamalıydı.

Kadılar, halktan toplanan vergileri denetler, bulunduğu bölgenin beledi işlerini yürütürdü. Çarşı ve pazarların kontrolü, limanların denetimi, mahalle içinde ahlak denetimi, işçi ve işveren ücretlerinin denetimi, hayvanlara fazla yük yüklenmesinin engellenmesi, evlerin önüne çardak yapılması ve uygun kerestenin denetimi, iaşe ve giyecek işlerinin düzenlenmesi, ihtiyaç maddelerine konulan fiyatların denetimi, dilenci ve hırsızlara karşı önlem almak, tüfek yapılmasını ve satılmasını yasaklamak, çeşitli ihtiyaç maddelerinin stoklanmasını sağlamak, loncaları denetlemek, ordunun ihtiyaçlarını sağlamak, gerekli savaş malzemelerini hazırlamak, yol-konaklama ücretlerini karşılamak, toplanan vergilerin güvenli ve hızlı bir biçimde orduya ulaşmasını sağlamak, vakfiyelerin düzenlenmesini ve sicile kaydını yapmak, dini görevlilerin atama ve azillerini yapmak, miras paylaştırmak, evlenme ve boşanma işlerini yapmak, tapu işlerini yapmak, emlak alıp satmak kadıların yükümlü oldukları görevlerden bir kısmıdır.205 Mülki işlere bakan kadıların sorumlu oldukları bölgeye yapılan tayinlerde onlara hüccet gönderilirdi. Sancaklarda kadılar bazen mütesellimlerin görevini ve askeri işleri de yapabilmekteydi. İhtiyaç dahilinde bir kadı sancakta hem kadı hem de sancak yöneticiliği görevini yürütebiliyordu.206

Osmanlı Devleti’nde valiler ve vezirler hukuki konulara karışmazlar, bu konuları tamamıyla kadının vazifesi olarak görürlerdi. Devletin hukuki yönünü sağlam kılmak, rüşvet ve haksız kazancı engellemek için kadılara maaşlarının dışında bir de ücret ödenirdi. Bu

204

Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı, s. 108-109.

205

Arık, a.g.m., s. 25.

206

ücrete “hâkim efendiye harc-ı dikkat” denmektedir. 207

Tanzimatla birlikte bürokrasinin gelişmesi ve yeni müesseselerin kurulması, daireler arasında dolaşan evrakların artmasına neden olmuştur. Daha önceki uygulamalar bürokraside çeşitli aksaklıklara yol açmaktaydı. Bu aksaklıkların nedenlerinden birisi de yazışmalarda kullanılan gereksiz bir diz elkâbdı. Meclis-i Vâlâ bu gibi sorunlara çare olarak yazışmalarda yeni kuralları belirleme yoluna gitmiştir. Bundan sonra yazışmalar, gereksiz abartılı ve övgü dolu içeriklerden arındırılarak, mümkün olduğunca açık ve günlük dilde kullanılan ifadelerle yapılacaktı. Böylece gereksiz ve uzun elkâblar sadeleşecek ve kurallara bağlı olarak keyfiyetten arındırılacaktı.208

Osmanlı Devleti’nin adli teşkilatında önemli bir yere sahip olan kadılar da elkabları ile anılırlardı. Ancak kadıların, “Kıdvet-ü kuzâti’l-müslimin zübdetü’l-muvahhidîn madenü’l-fazl

ve’l-yakîn el-muhtes bi-mezid-i inayeti’l- meliki’l-muîn Mevlâna ...” şeklindeki elkabı XVII.

yüzyıldan itibaren hiç değişmeden, Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar aynen kullanılagelmiştir.209

İncelediğimiz döneme ait olan XV Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicili Defteri’ne göre Antalya Şer‘iyye Mahkemesi’nde kadılık görevini yürüten el-Hâcc Mehmed Nuri Efendi’dir. el-Hâcc Mehmed Nuri Efendi, Edirne Sancağı’na bağlı Dimetoka Kazasındandır ve Antalya Kadısı olmadan önce Edirne Müftülüğü görevinde bulunmuştur.210

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, ilmiye mensupları arasında mesleki açıdan geçişler olması mümkündü. Örneğin, müderrislikten kadılığa ya da müftülüğe geçilebilmekte veya tam tersi olabilmekteydi. XV Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicili Defteri’nde adı geçen “Antalya Şer‘iyye Mahkemesi Kadısı el-Hâcc Mehmed Nuri Efendi”, bahsettiğimiz bu duruma bir örnek teşkil etmektedir.

2.3.2. Naiblik

Kadıların yaptıkları işlere bakıldığında, kadılar yalnız bir mahkeme başkanı değil, bulundukları kazanın her anlamda başı olarak kabul edilmelidir. Kadıların mahkeme başkanlığı, yapmak zorunda oldukları işlerden yalnızca bir tanesiydi. Bu nedenle kadıların mahkeme işlerini yürütebilmek için oldukça geniş kadrolu bir düzeni ve yardımcı memurları

207

Moğol, 19. Yüzyılın Başlarında Antalya, s. 72.

208

Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatında Reform, Eren Yay., İstanbul 19993, s. 59- 60.

209

Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı , s. 112.

210

olması kaçınılmazdı.211 Kadıların adli ve diğer işleri yürütmesinde ona yardımcı olan devlet görevlilerinin başında da naibler gelmekteydi.

Kelime anlamı olarak vekil manasına gelen naib, şer‘î mahkemelerde kadıların adına çeşitli görevler yapardı. Şehirlerde görev yapan kadı naibinin sayıları, o yerin büyüklüğüne bağlı olarak değişmekteydi. Bu nedenle kaza, sancak ve eyaletlerde görev yapan naiblerin sayıları farklıydı.

Kadıların, mahkeme işlerinde kendisine yardımcı olan memurların başında naipler gelmekteydi. Naip, kadının bulunmadığı zaman davaların yapılmasını sağlamak ve köylerdeki davaların yerinde görülebilmesi için olay yerine gitmek gibi görevleri yerine getirmekteydiler.212

İşlerin yoğun olduğu bölgelerde kadılar, kadılık görevlerini yerine getirebilecek kimselerden kendilerine vekil seçebilirlerdi. Bu kişilere naib denilirdi. Kimi zaman uzak yerlere göreve gönderilen kadılar bu görevlere gitmez, merkezde kalır ve yerlerine naiblerini gönderirlerdi. Ancak bunun kazasker tarafından da onaylanması gerekirdi. Kadı, naibi seçerken görev yapacağı bölgeyi tanıyan, genellikle de o yerin ulemasından olanları tercih ederdi. Bu kişiler kadının görevlerini yerine getirecek kişiler olduğu için medreseden diploma almış olmaları şart koşulurdu.213

İncelediğimiz döneme ait olan XV Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicili Defteri’nde Antalya’da görev yapan naib ya da naiblerin isimlerine rastlanmamıştır. Ancak bir belgenin şahitler kısmında Serik Kazası Naibi olarak Bekir Efendi’nin adı geçmektedir.214