Osmanlı Devleti’nde fetva hizmetleri, şeyhülislamlık çatısı altında çalışan resmî bir şekle bürünüp bürokratik olarak gittikçe karmaşıklaşan bir birim haline gelmiştir. Çatısı altında çalıştığı kurum olan şeyhülislamlık XVI. yüzyıla kadar sade bir kurum olarak işlev görmüştür. Şeyhülislamlar bu döneme kadar fetva hizmetlerini kendileri yürütmüş ancak zamanla şeyhülislamlara yeni görev ve sorumluluklar yüklenmiştir.187
Zenbilli Ali Cemâlî Efendi (ö. 932/1526), İbn-i Kemal (ö. 940/1534) ve Ebussuûd Efendi (ö. 982/1574) gibi isimlerin şeyhülislamlık görevine getirilmesiyle birlikte şeyhülislamlık makamının önemi artmıştır.188
Şeyhülislamlar idari görevler üstlenmeleri dolayısıyla zaman zaman şeyhülislamlık makamından uzak kalmışlardır. Bunun yanı sıra sosyal hayattaki çeşitlilikle birlikte dönem içerisinde fetva talepleri de artmıştır. Bu durum şeyhülislamların sorumlu olduğu işleri tek başına yapmasını güçleştirmiştir. Bunun
187
Meselâ II. Bayezid’in İstanbul’da inşa ettirdiği medresede şeyhülislâmların ders vermesi şart koşulmuş, ayrıca Beyazıt Külliyesi’nin nezâreti de onlara verilmiştir.
188
Talip Ayar, “Osmanlı Devlet Teşkilatında Fetva Eminlerinin Görevleri”, Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, Sayı 38 (Erzurum 2012): 404; Pixley, Michael M., “Erken Osmanlı Tarihinde
sonucu olarak da başta fetva emini olmak üzere şeyhülislamlara yardımcı olmak adına bazı görevliler tayin edilmiştir.189
Bu görevliler arasında fetvayla ilgili hususlarda şeyhülislama yardımcı olan kimse fetva eminidir. Fetva eminleri meşhur fıkıh kitaplarının yazarları ve fetva mecmualarını tasnif eden kişiler arasından seçilen fıkıh alanında uzman kimselerdir.190 İlk fetva emini Zenbilli Ali Cemâli Efendi’nin (ö. 1526) rahatsızlığı esnasında kendisi yerine fetva işlerini yürütmek üzere tayin edilmiş olan Mehmed Muhyiddin Efendi (ö. 1547)’dir.191
İlk fetva eminin tayin edilmesiyle birlikte şeyhülislamların fetva sürecindeki idari işleri fetva eminleri tarafından yapılmaya başlanmıştır. Bu dönemden sonra fetvada sorunun kabulü, fetvanın hazırlanması ve fetvanın ilgili kişiye teslim edilmesi gibi işler fetva eminleri tarafından yürütülmüştür. Fetva eminlerinin rütbesinin zaman içerisinde arttığı görülmektedir. XVII. yüzyılda İstanbul kadıları olarak tayin edilen, daha sonraki dönemlerde Anadolu kadı askerinin şahsi rütbesini elinde tutan fetva eminlerinin şeyhülislamlık makamına kadar yükseldiği görülmektedir. Nitekim XVIII. yüzyılda Mehmed Atâullah (ö. 1826), Yenişehirli Abdullah (ö. 1743) ve Vassaf Abdullah (ö. 1761) gibi bazı fetva eminleri daha sonra şeyhülislam olmuştur.192
Molla Arab mecmuasını kaleme alan kâtibin fetva emini gibi fetvanın verilme sürecinde Molla Arab’a yardımcı olması kâtibin pozisyonunu anlamayı gerektirmiştir. Bu anlamda öncelikle mecmuanın giriş kısmında bulunan kâtibin ifadesini görmek gerekmektedir. “…İlla bu kadar var ki gayr-i müretteb ve gayr-i mübevvebdir. Zira ki yevmen fe yevmen vâki oldukça cemᶜ olunmuştur. Pes bu sebebden her mes’ele işitmekle ketb olunub tamâm oldu.”193
Kâtibin de belirttiği üzere mecmua düzensizdir ve tasnif edilmemiştir. Çünkü mecmuadaki fetvalar günden güne olaylar gerçekleştikçe toplanmıştır. Bu sebepten dolayı da her mes’ele işitilerek yazılmış ve mecmua bu şekilde tamamlanmıştır. Fetvaların toplanma metoduyla ilgili verilen bu ifadeyle fetvaların her gün yazıldığı ispatlanmasa bile fetvaların yazımında bir devamlılık olduğu anlaşılmaktadır.
189
Ferhat Koca, “Fetvahâne”, DİA, 7, 497.
190
Heyd, “Some Aspects of the Ottoman Fetva”, s.48.
191
Veli Ertan, Tarihte Meşihat Makamı İlmiye Sınıfı ve Meşhur Şeyhülislamlar, İstanbul: Bahar Yayınevi, 1969, s. 11
192
Heyd, “Some Aspects of the Ottoman Fetva”, s.48.
193
Molla Arab mecmuasında 931 fetva vardır. Bir senelik şeyhülislamlık döneminde verilen bu fetvaların sayısı sonraki dönem şeyhülislamların verdiği fetvalarla karşılaştırıldığında Molla Arab’ın fetva yükünün çok olmadığı görülmektedir. Fetvaların günden güne olaylar gerçekleştikçe yazılması da rahat bir fetva ofisinin varlığını ortaya koymaktadır. Fetva verme hususunda Osmanlı şeyhülislamının yükü zaman ilerledikçe artmıştır. Hoca Sa‘deddin’in oğlu Şeyhülislam Mehmed günlerinin birçoğunda 200’e yakın fetva verdiğinden şikayet etmiştir. Günlük verilen fetva sayısının Ebussûd’da rekora ulaştığını söylemek ise yanlış olmayacaktır. Ebussuûd’un talebesi Aşık Çelebi, Ebussûd’un, bir gün sabah ve ikindi namazları arasında 1412, başka bir gün de 1413 fetva yazmış olduğunu aktarmıştır. Bu durum fetva verme işleminin fetva bürokrasisiyle sistemli ve kısa cevaplarla pratik bir şekilde yapılmasını da açıklamaktadır.194
Mecmuanın yazılma şeklini ve nasıl oluştuğunu gösteren yukarıdaki ifadelerde kâtibin rolü de dikkat çekmektedir. Fetvaların günden güne toplanması ve her mes’elenin işitilerek yazılması kâtibin bu mecmuanın yazımında aktif bir rol oynadığını göstermektedir. Öyleyse Molla Arab ve kâtibinin tarzı Osmanlı fetva sistematiğinde nereye oturmaktadır? Her mes’elenin işitilerek yazılması, fetvaların verilmesi esnasında kâtibin Molla Arab’ın yanında bulunması anlamına gelmektedir. Bunun yanı sıra fetvaların günden güne toplanması ise günü belli değilse de bir sürecin var olduğuna işaret eder. Bu durum Molla Arab ve kâtibinin bu mecmuayı birlikte oluşturduklarını ortaya koymaktadır. Yukarıda verdiğimiz bilgilerde de görüldüğü üzere gerek şeyhülislamların fetva verme usulü gerekse fetva eminliğinin oluşumu açısından bakıldığında XV. yüzyıl kurumsal bir fetva mekanizmasından bahsetmek için erken bir dönemdir.
Erken dönem olmasından dolayı yukarıdaki sorunun cevabını henüz kaynaklardan veremesek de fetva verme usulü açısından Molla Arab’ın, şeyhülislamların vermiş olduğu fetvaları kaydetme açısından da kâtibinin tarzının farklılığı üzerinde durmak gerekmektedir. Bu noktada Molla Arab ve kâtibinin tarzı, şeyhülislam ve fetva emini ilişkisinin başlangıcı olarak düşünülebilir mi? Burada kâtib var olan bir eseri tasnif etmekle görevlendirilmemiştir. Bizzat Molla Arab’ın yani
şeyhülislamın yanında bulunarak fetva verme sürecine kâtib olarak şahit olmuştur. Mes’elelerin işitilerek yazılması bu sürecin canlı olduğunu göstermektedir. Kâtibin Molla Arab’ın bulunduğu yere belirli zamanlarda gelmesi ve fetvaları verilirken kayıt altına alması Molla Arab ve kâtibi arasında düzenli ve sistemli bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durumda fetva eminliğinin hazırlık sürecinin bu dönemde başlamış olduğunu söylemek mümkündür.