1.6. Eserleri
1.6.2. El-Mukaddimâtü’l-Erbaa Haşiyesi
Sadrüşşerîa (ö. 1346) Tenkîhu’l-Usûl adlı eserine et-Tavzih adlı bir şerh yazmıştır. El-
Mukaddimâtü’l-Erbaa bu şerhin içerisindeki hüsün- kubuh ve irade (cebr-kader)
hürriyeti meselelerine dair kaleme alınmış “Dört Mukaddime” anlamına gelen bir metindir.111 Sadeddin Mesud b. Fahreddin Teftâzânî, Sadrüşşerîa’nın et-Tavzih adlı eserine et-Telvih ismiyle bir haşiye yazmıştır. Bu haşiyede eserin özellikle “Mukaddimât” bölümüne açıklamalar getirmiş ve bazı eleştirilerde bulunmuştur. Sadrüşşerîa ve Teftâzâni’nin el-Mukaddimâtü’l-Erbaa hakkındaki görüşlerini değerlendirmek amacıyla Osmanlı müellifleri tarafından el-Mukaddimâtü’l-Erbaa’ya haşiyeler yazılmıştır.112
Osmanlı müelliflerinden bu esere haşiye yazan ilk kişi Molla Arab’tır.113
Molla Arab’ın yazdığı haşiyenin tam ismi Hâşiyetü’t-Telvîh ale’l-Mukaddimâti’l-Erbaa’dır. Bu haşiyenin nüshaları Süleymaniye Kütüphanesi, Bağdatlı Vehbi, nr. 2027 (vr. 61-82, büyük risale); Şehid Ali Paşa, nr. 672 (vr. 16-44, büyük risale); Cârullah, nr. 460 (vr. 1- 37, büyük risale); Fatih, nr. 1305 (29-61 vr.); Laleli, nr. 714 (95-112, küçük risale); Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 1005 (vr. 21-45, büyük risale); (vr. 56-75, küçük risale); Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 2122 (vr. 87-107); Murad Molla Ktp., nr. 706 (vr. 46-77, büyük risale) bulunmaktadır. 114
Katip Çelebi Molla Arab’ın el-Mukaddimâtü’l-Erbaa’ya Osmanlı’da haşiye yazan ilk kişi olduğunu söyler ve Molla Arab’tan bir asır önce yaşayan Seyyid Şerif el- Cürcânî’nin de bir haşiyesi olduğundan bahseder.115
Molla Arab’tan sonra Molla Kestelî (ö. 1496), Molla Hasan Samsûnî (ö.1486), Molla Hatibzâde (ö.1496) ve Molla İbnü’l- Hac Hasan (ö.1505)’ın el-Mukaddimâtü’l-Erbaa’ya yazdığı haşiyelerden Şakâik ve birçok kaynak bahseder.116
111
Özen, “Tenkihu‟l-Usûl”, s. 454-458; Asım Cüneyd Köksal, “Osmanlılarda Mukaddimât-ı Erbaa Literatürü”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 14, Sayı 27, 2016, s.101; Öncel, “Şeyhülislam Molla Arab’ın Fetva Mecmuası”, s. 10.
112
Köksal, “Osmanlılarda Mukaddimât-ı Erbaa Literatürü”, s. 101.
113
Taşköprizâde, Şakâik, s. 95; Kefevî, Ketâib, s. 295; Canatar, Cenâbî Tarihi, s. 89; Gelibolulu Ali,
Künhü’l-Ahbâr, s. 718; Ömer Rızâ Kehhâle, Mu'cemü'l-Müellifin: Teracimu Musannifi'l-kütübi'l- Arabiyye, Beyrut: Mektebetü'l-Müsenna, 1957, 1 c.’de 7-8. c., s. 149.
114
Köksal, “Osmanlılarda Mukaddimât-ı Erbaa Literatürü”, s. 105.
115
Katib Çelebi, Keşfü’z-Zünûn, c.1, s. 498.
116
Asım Cüneyd Köksal, el-Mukaddimâtü’l-Erbaa haşiyelerinden bahsederken Osmanlı âlimlerinden Cârulllah Efendi’nin, Molla Arab’a ait el-Mukaddimâtü’l-Erbaa haşiyesinin kendi kütüphanesinde bulunduğunu ve Cârullah Efendi’nin bu nüsha üzerine aldığı notların el-Mukaddimâtü’l-Erbaa haşiyeleri arasındaki kronolojik ilişkiyi anlattığını vurgular.117
Cârullah Efendi’nin bu nüsha üzerindeki notu şöyledir;
Muhakkik Alâeddin Ali Arabî’nin Hâşiyetü’t-Telvîh ale’l- Mukaddimâti’l- Erba‘a adlı eseri, bu konuda yazılmış haşiyelerin ilkidir.
Bunu Kastalânî’nin (Kestelî’nin) ve İbnü’l-Hâc Hasan’ın hâşiyeleri takip eder. Bu ikisi, Alâeddin’in haşiyesine itirazlarda bulunmuşlar, Alâeddin de haşiyesinin hamişlerinde bu ikisine itirazlar etmiştir. Bunlardan sonra İbnü’l-Hatîb’in haşiyesi, sonra Samsûnî’nin haşiyesi, bundan sonra da Abdülhakîm Siyâlkûtî’nin haşiyesi gelir.118
Bu notta Carullah Efendi’nin Molla Arab’ı muhakkik olarak tanımlaması önemlidir. İbn Haldûn’un (ö. 1406) Mukaddime isimli eserinde “tahkik” kavramının üzerinde özellikle durduğu görülmektedir. Bu eserde İbn Haldun, tahkik kelimesini hem bir inancın, bir iddianın, bir rivayetin veya bir görüşün aslını araştırmak hem de fıkıh usulüyle kelâm ve felsefede dile getirilen bir görüşü haklı çıkaran dayanakları araştırmak anlamında kullanmaktadır. Terim olarak tek tek görüşlerin aslının ve dayanaklarının araştırılması anlamında yaygın bir şekilde kullanılan tahkik kelimesi, hicri VI. asır ve sonrasında, özellikle de Mâverâünnehir bölgesinde yaşamış olan bazı âlimlerin eserlerinde düşünme tarzını ifade eden bir kelime olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda tahkik terimi, bilhassa Fahreddin er-Râzî (ö. 1210), Adudüddin el-Îcî (ö. 1355), Sa‘deddin et- Teftâzânî (ö. 1390) ve Seyyid Şerîf el-Cürcânî (ö. 1413) gibi düşünürler tarafından, kendilerinden önce dile getirilen görüşlerle kurulan irtibat yolunu göstermek ve uygulanan bir metodu tarif etmek için kullanılmıştır.119 Tahkik kelimesiyle ilgili tüm bu süreç düşünüldüğünde Molla Arab’ın muhakkik olarak değerlendirilmesi bu düşünme tarzına sahip olduğunu göstermektedir.
117
Köksal, “Osmanlılarda Mukaddimât-ı Erbaa Literatürü”, s. 104.
118
Alâüddin Ali Arabî, Hâşiyetü’t-Telvîh ale’l-Mukaddimâti’l-Erba‘a, Süleymaniye Ktp., Carullah Efendi, nr. 460, eserin zahriyesinde yer alan Cârullah Efendi’ye ait not., naklen Asım Cüneyd Köksal, “Osmanlılarda Mukaddimât-ı Erbaa Literatürü”, s.104.
119
Tahsin Görgün, “Tarih ve Toplum Araştırmalarında Bir Yöntem Kaynağı Olarak Klasik Metafizik: Fahreddin er-Râzî Ekolü ve İbn Haldûn”, İslam Araştırmaları Dergisi, Sayı 17 (2007): 51.
El-Mukaddimâtü’l-Erbaa’ya yazılan haşiyelerin Fatih’in düzenlemiş olduğu bir
toplantı neticesinde ortaya çıktığı bilinmektedir. İslam düşüncesine ait meselelerin tartışıldığı toplantılar düzenleyen Fatih, daha önce Gazâli ve İbn Sinâ’nın din ve felsefeyle ilgili fikirlerini düzenlemiş olduğu toplantıların tartışma konusu yaptığı gibi
el-Mukaddimâtü’l-Erbaa’daki hüsün-kubuh ve irade (cebr-kader) meselesini de bu
toplantının tartışma konusu olarak seçmiştir.120
Sadrüşşerîa ve Teftâzânî’nin el-Mukaddimâtü’l-Erbaa’daki hüsün-kubuh ve irade hürriyeti (cebr-kader) üzerine ihtilafa düşmesi sonrasında kendilerinden sonraki âlimler de bu hususlarda iki gruba ayrılmışlardı. Bu hususların tartışılması için Fatih, yukarıda haşiyelerinden bahsettiğimiz Alâeddin Arabî, Molla Hatibzâde, (ö. 1496), Molla İbnü’l-Hac Hasan (ö. 1505), Molla Hasan Samsûnî (ö.1486), Molla Kestelî (ö. 1496), Molla Lütfi (ö.1495) ve Molla Abdülkerim (ö. 895/1489) gibi dönemin ileri gelen âlimlerini bu toplantıya davet etmiştir. Bu toplantıya katılanlar yazdıkları haşiyeleri de beraberinde getirmişlerdir. Bunlardan Molla Arab, Molla Kestelî, Molla Hatibzâde, Molla İbnü’l-Hac Hasan, biri küçük biri büyük olmak üzere iki haşiye kaleme almıştır ve bu haşiyelerin yazmalarını kütüphanelerde bulmak mümkündür.121 İsmi geçen müellifler ilk risalelerini padişahın emri üzerine kaleme almıştır. Padişahın düzenlediği toplantıya gelirken yazdıkları bu eserleri beraberinde getirmişler ve yazdıklarını padişahın huzurunda tartışmışlardır. İkinci risaleleri ise bu tartışmadan sonra yazdıkları risalelere yaptıkları düzeltmeler neticesinde ortaya çıkmıştır.122
Taşköprizâde’nin babasının bu eseri bizzat Molla Arab’tan okuduğunu nakletmiştik. Taşköprizâde, babasının okuduğu ve bazı hususlarda düzeltmeler yaptığı bu nüshayı sakladığını ve bu nüshanın kendisinde olduğunu Şakâik’te belirtir.123