• Sonuç bulunamadı

Yasal Düzenlemelerde Merkez Bankası Bağımsızlığı

I. BÖLÜM

2.2. TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZLIĞI

2.2.1. Yasal Düzenlemelerde Merkez Bankası Bağımsızlığı

2.2.1.1. 1715 Sayılı TCMB Kanunu ve Merkez Bankası Bağımsızlığı

1715 sayılı kanunla hükümete karşı belli ölçülerde bağımsız olan anonim şirketi özelliğine haiz bir merkez bankası kurulmuştur. Sekiz üye ile kuruluş heyeti oluşturulmuş, bu üyelerin ikisi milli bankalardan, biri yabancı bankalardan, biri

imtiyazlı şirketlerden ve dördü de uzmanlar arasından seçilmiştir. Bu sekiz üyeden oluşan heyet Maliye Bakanlığı’nın gözetiminde görev yapmıştır (Kaya, 2007:93). Banka, reeskont oranlarını belirlemek, para piyasasını ve para dolaşımını düzenlemek, hazine işlemlerini yerine getirmek ve Türk Lirası’nın değerini korumak gibi görevleri üstlenmiştir. Aynı zamanda devletin haznedarlığını yapma görevi de bankaya verilmiştir (Issı, 2009:91). Banka görev ve yetkileri bakımından günümüz merkez bankacılığına göre birçok yetki ve görev bakımından sınırlı kalmıştır. Ancak kamu kuruluşlarının merkez bankasına avans ve kredi için başvurma imtiyazının olmayışı önemli bir gelişme olarak gösterilebilir (Ünal, 2008:35, 36). Diğer bir husus ise, 1715 sayılı kanunda merkez bankasının temel amacının ülkenin ekonomik kalkınmasına yardımcı olmasıdır (Kaya, 2007:94). Merkez bankası bağımsızlığı ile 1715 sayılı kanun değerlendirilecek olursa; kanun bağımsızlık hissi veren bir yapı arz etmektedir. Aynı zamanda, devlet adamlarında bu durumun farkında olduğu gözlenmiştir. Kanunda bankanın kesinlikle karşılıksız kredinin verilmeyeceğini, avans veremeyeceği ve hisse senetleri üzerine avans veremeyeceğini vurgulanmıştır. Ayrıca kanun sınırsız banknot ihracının da önüne geçmiştir (Ünal, 2008:36).

2.2.1.2. 1211 Sayılı TCMB Kanunu ve Merkez Bankası Bağımsızlığı

1715 sayılı kanun 1970 yılına kadar 22 defa değiştirilmiştir. Yapılan bu denli değişiklik ile yasanın bütünlüğü bozulmuştur. Bu nedenle yasa yürürlükten kaldırılmış yerini 1211 sayılı kanun kabul edilmiştir. Bu değişikliğin bir diğer nedeni ise merkez bankasının hazine ve bankalar sistemini ile olan ilişkilerini günün ekonomik koşullarına göre düzenlenmesinde yatmaktadır (Kaya, 2007:94). Bu kanun merkez bankasının statü, yetki ve görev bakımından önemli değişikler getirmiştir. İlk olarak bankanın dolaylı ve

doğrudan para politikası araçları üzerindeki kontrolü artırılmıştır. Hükümetin para ve krediye yönelik tedbirler alırken bankanın görüşünü alması hükmü getirilmiştir. Bankaya açık piyasa işlemleri yaparak para arzını ve likiditeyi düzenleme görevi de bu yasada verilen görevler arasındadır. Reeskont işlemleri ve orta vadeli krediler sağlaması ile yatırımların ve kalkınmanın desteklenmesi amacıyla bankaya verilen görevler arasındadır (Issı, 2009:93).

Merkez bankasının bağımsızlığı açısından 1211 sayılı kanunun getirdiği değişikliklerin bağımsızlığı olumlu etkilediği söylenemez. Zira yasa banka üzerindeki siyasi otoritenin etkisini artırmıştır. Bankanın kuruluşunda yüzde 15 olarak belirlenen hazinenin sermaye payı bu değişikle yüzde 51’e çıkarılmıştır (Eşsiz, 2009:72). Bu durum merkez bankasının bağımsızlığı ve özerkliği hususunda siyasi otoriteye taviz verildiğini göstermektedir. Yüzde 51 gibi bir payın hazinenin elinde olması merkez bankasını hükümetin kontrolünde kalmaya itmiştir. Bağımsızlık bakımından önemli olan bir diğer hususta kısa vadeli avans sisteminin amacından sapmasıdır. Bu sistemde hazineye kredi temin edilmesi öngörülmüş, bu krediler ise bütçe gelir ve giderleri arasındaki farklılığın oluşturabileceği herhangi bir nakit sıkıntısında kullanılması amaçlanmıştır. Ancak 1211 sayılı kanunla yürürlüğe giren hazine avansı bu amacın dışına çıkılmasına neden olduğu gibi para politikasının bağımsızlığına da aykırı olmuştur. Hükümete verilen avansa ilişkin alınacak faizin banka ve başbakanlıkça belirlenmesi, bankanın kurumsal ve finansal bağımsızlığını olumsuz etkilemiştir. Zamanla banka görev ve amaçlarından uzaklaşarak kamu açıklarının giderilmesinde başvurulan bir kurum haline gelmiştir (Kaya, 2007:95).

2.2.1.3. 4651 Sayılı Kanun ve Merkez Bankası Bağımsızlığı

1715 ve 1211 sayılı kanunlarda yapılan değişiklikler merkez bankasının görev, yetki ve sorumlulukları açısından bankanın aleyhinde gelişmelere neden olmuştur. Banka asıl işlevlerini yapmaktan uzaklaştırılmış, banka üzerindeki siyasi baskılar artmış ve hatta uyguladığı politikalar hükümetin uyguladığı maliye politikasını destekleyen vaziyet almıştır. 2001 yılında 4651 sayılı kanun ile merkez bankası kanununda yapılan değişiklik merkez bankası için milat olarak gösterilebilir (Akyazı, 2008:90, 91). 4651 sayılı kanunla 1211 sayılı TCMB Kanununun 14 maddesinde değişiklik yapılmış, 7 maddesi yürürlükten kaldırılmış ve kanuna bir madde eklenmiştir. Değişen maddelerle daha bağımsız bir merkez bankası amaçlanmıştır (Barışık, 2004:10).

4651 sayılı kanunla bağımsız bir statü kazanan TCMB’nin temel amacı fiyat istikrarını sağlamakla sınırlandırılmış ve netleştirilmiştir (Çolakoğlu, 2002:18). Böylece fiyat istikrarı sağlamaya yönelik uygulayacağı para politikasını ve para politikası araçları doğrudan belirleme görevi merkez bankasına verilmiştir. Hükümet ile banka ilişkisinin sınırları çizilmiş ve bankaya çeşitli konularda hükümete danışmanlık görevi verilmiştir. Hazine ve benzeri kamu kurum ve kuruluşlarına kredi açıp avans verilmeyeceği ve kurumların borçlanma araçlarının satın alınamayacağı kararı alınarak bankanın ekonomik bağımsızlığı yasal düzenleme ile desteklenmiştir (Turgut, 2007:127). Aynı zamanda bu gelişme merkez bankasının kamunun finansman ihtiyacını karşılayan bir kurum olmadığını da göstermektedir.

Merkez bankası bağımsızlığı açısından önemli sayılan merkez bankası başkanının görev süresiyle ilgili düzenlemeler yapılmış, görev süresi üç yıldan beş yıla

çıkarılmış ve görev süresi dolana kadar değiştirilemeyeceği ve görevden alınmayacağı karara bağlanmıştır. 4651 sayılı kanunla birlikte merkez bankasının ve para politikasının bağımsızlığının artması, bankaya çeşitli sorumluklar yüklemiştir. Bu durum merkez bankasının daha şeffaf ve hesap verebilir olmasını gerektirmiştir (Kaya, 2007:107).