• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.3. TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZLIĞI VE

3.1.1. Literatür İncelemesi

3.1.1.1. Dünya Genelinde Yapılan Çalışmalar

Enflasyon ve enflasyon belirsizliği arasındaki ilişkiye yönelik tartışmaların Okun’ un 1971 yılında 17 endüstrileşmiş OECD ülkesi üzerine yaptığı çalışma ile başladığı söylenebilir. Okun, bu çalışmasında yüksek enflasyon sürecinde bulunan ülkelerin aynı zamanda yüksek enflasyon değişkenliği ile karşı karşıya kalacağını vurgulamaktadır. Ancak Gordon (1971) çalışması ile kullanılan örneklem döneminin değiştirildiği takdirde Okun tarafından ulaşılan sonucun geçerliliğini yitirdiği görülmektedir. Ayrıca Logue ve Willet (1976), 41 ülkeyi içeren çalışmalarında, ortalama enflasyon oranı ile enflasyon değişkenliği arasındaki pozitif ilişkinin enflasyon oranı düştükçe zayıfladığını vurgulamaktadır. Friedman (1977) ise yüksek enflasyon sürecini takiben ortaya çıkan yüksek enflasyon değişkenliği, enflasyon oranına bağlı düzenlemelerin doğal bir sonucu olarak görmektedir. Ball (1992) yüksek enflasyonun enflasyon belirsizliğine neden olacağı yönünde görüşler bildirmektedir. Enflasyon

belirsizliğinden enflasyona doğru ilişki üzerine ise iki farklı görüş mevcuttur. Bunlardan ilki enflasyon belirsizliğinin yüksek enflasyona neden olacağını ve literatürde Cukierman- Meltzer hipotezi olarak bilinen görüştür. Cukierman ve Meltzer (1986) artan enflasyon belirsizliğinin, siyasi kontrol altındaki merkez bankasının enflasyon sürprizlerine başvurma eğilimini artırdığını bunun ise yüksek enflasyona neden olacağı vurgulamaktadırlar. Diğeri ise literatürde Holland hipotezi olarak bilinen ve enflasyon belirsizliğinin daha düşük enflasyona neden olacağını savunan görüştür. Holland (1995) ise artan enflasyon belirsizliği sonucunda merkez bankasının stabilizasyon eğiliminin güçlendiğini böylece artan enflasyon belirsizliğinin gittikçe azalan enflasyon oranlarına neden olacağını belirtmektedir (Erkam, 2008:159, 160).

Merkez bankası bağımsızlığı üzerine yapılan ilk çalışma Bade ve Parkin’e (1977) aittir. Genel para politikasının özellikleri ile merkez bankalarının güçlerini tanımlayan kanunlar arasındaki ilişkilerin incelendiği bu çalışmada, tek nihai politika hedefi olarak fiyat istikrarının sürdürülmesinin daha düşük bir enflasyon oranının elde edilmesini sağladığı konusunda çok zayıf kanıt bulunmaktadır (Kaya, 2007:81- 83). Alesina (1989), yaptığı çalışmasında enflasyonun düşük olmasını isteyen ülkelerin merkez bankalarını bağımsızlık kazandırmaları gerektiği vurgulamıştır. Grilli, Masciandro ve Tabellini (1991), 18 OECD ülkesinin merkez bankaları bağımsızlıkları üzerine yaptıkları çalışmada söz konusu dönem için ekonomik bağımsızlıkla enflasyon arasında negatif bir ilişkinin olduğu sonucuna ulaşmıştır (Kadyrova, 2009:97). Alberto Alesina ve Lawrence H. Summers (1993), yaptıkları çalışmalarında merkez bankası bağımsızlığının fiyat istikrarını desteklediği fakat ekonomik performans üzerinde herhangi bir etki oluşturmadığını vurgulamışlardır. Jakob De Haan ve J. Willem Kooi

(2000) çalışmalarında Merkez bankası bağımsızlığı ve enflasyonun değişkenliği arasındaki ilişkiyi negatif ve anlamlı olarak tespit etmişlerdir. Ancak bu ilişkinin de sadece yüksek enflasyona sahip ülkelerde geçerli olduğu belirtilmektedir (Haan ve Kooi, 2000:659, 660).

Cukierman ve diğerleri (1992), merkez bankalarının fiyat istikrarını sağlayacak bir kurum haline gelmesinin hükümetlerin de fiyat istikrarını sağlamadaki kararlılığının göstergesi olduğunu belirtmişlerdir. Cukierman, Webb ve Neyaptı, merkez bankasının bağımsızlığını dört kategoride ölçmüş ve bu kategorilerin enflasyon ve enflasyon değişkenliği ile olan ilişkilerini, 1950-1989 dönemi için, regresyon yöntemini kullanarak incelemişlerdir. Bu ölçümler sonucunda 72 ülke için yasal bir bağımsızlık endeksi oluşturmuşlardır. Bağımsızlık ölçütünde merkez bankası başkanlarının değişim süresi, ülkelerle yapılan anketlerin cevaplarına göre belirlenen yasal endeks ve başkanın değişim süresinin beraber kullanımı olmak üzere üç unsur belirleyicidir. Sanayileşmiş ülkelerde yasal bağımsızlık ve enflasyon arasında olan negatif ilişki gelişmekte olan ülkelerde yoktur. Gelişmekte olan ülkelerde merkez bankası başkanının değişim süresindeki sıklık merkez bankası bağımsızlığını belirlemede iyi bir ölçüttür. Ampirik sonuçlar merkez bankası bağımsızlığının düşük olmasının yüksek enflasyona yol açtığını göstermektedir. Enflasyonun kontrol altına alınmasındaki başarı merkez bankalarının bağımsız olmalarını sağlamaktadır. Benzer şekilde, yasal bağımsızlık ile enflasyon değişkenliği arasında da negatif ilişki bulunmuştur. Eijffinger, Van Rooiji ve Schaling (1996), 1977-1990 dönemleri arası, 10 sanayileşmiş ülkeyi kapsayan çalışmalarında temel olarak, merkez bankası bağımsızlığı ile enflasyon, enflasyon değişkenliği, büyüme, büyüme değişkenliği, faiz oranı ve faiz oranı değişkenliği

arasında bir ilişki olup olmadığı sorusuna panel veri analizi yaparak cevap aramışlardır. Çalışmanın sonuçlarına göre şu bulgulara ulaşmışlardır: Merkez bankası bağımsızlığı ile enflasyon arasında olan anlamlı negatif ilişki, enflasyon değişkenliği ile bağımsızlık arasında yoktur. Merkez bankası bağımsızlığı ile ne ekonomik büyüme ne de büyüme değişkenliği arasında bir ilişkiye rastlanmamıştır. Bağımsızlık, faiz oranları ile negatif olarak ilişkili iken, faiz oranı değişkenliği ile bağımsızlık arasında herhangi bir ilişki bulunamamıştır. Eijffinger, Schaling ve Hoeberichts (1998), 1972-1992 yılları arasında, 20 sanayileşmiş ülkede, merkez bankası bağımsızlığı ile enflasyon, enflasyon değişkenliği, çıktı ve çıktı değişkenliği arasında bir ilişki olup olmadığı sorusuna OLS (Adi En Küçük Kareler) yöntemini kullanarak cevap bulmaya çalışmalardır. Yaptıkları çalışmanın sonucunda da, merkez bankası bağımsızlığının enflasyon ve enflasyon değişkenliğini azalttığını, fakat çıktı ve çıktı değişkenliği üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmadığı sonucuna ulaşmışlardır(Özkan, 2007:120-122).