• Sonuç bulunamadı

3.5. İlâhî Sıfatlar

3.5.1. Selbî Sıfatlar

3.4.1.2. Yaratıcının Cevher Olmadığı

Nesefî Allah Teâlâ’nın cevher olmakla nitelenmeyeceğine şu sözleriyle istidlalde bulunmaktadır:

“Hıristiyanların aksine Allah, cevher değildir. Çünkü cevher, asıldan ibarettir. Bölünemeyen cüz’ (el-cüz’üllezî la yetecezze’) cevher olarak isimlendirildi. Çünkü o mürekkeplerin aslıdır. Allah ise mürekkeplerin aslı değildir. Dolayısıyla cevher olmaz. Çünkü cevher, bölünmeyip yer kaplayan (mütehayyiz) olup hareketten ve sükundan ayrı kalmaz. Dolayısıyla o daha önce geçtiği üzere hâdis olur. Âlemin yaratıcısının kadîm olduğu ise daha önce açıklanmıştı.”260

Akşehrî, Allah’ın cevher olmayacağına Nesefî’nin iki açıdan istidlalde bulunduğunu belirtmektedir.261 Bunlardan birincisi; cevherin mahiyeti itibariyle mürekkeblerin aslı

258 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 29a; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 25a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 14a. 259 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 29a-29b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 25a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 14a. 260 Nesefî, Umde, s. 8.

olması esasına, ikincisi ise; cevherin yer kaplayan, hareket ve sükundan ayrı kalmayacağı esasına dayanmaktadır.

Akşehrî’ye göre birinci istidlalin takrîri şöyledir: Cevher, mürekkeplerin aslıdır. (Küçük önerme) Yaratıcı, mürekkeplerin aslı değildir. (Büyük önerme) Öyleyse cevher, Yaratıcı değildir.

Burada kıyasın ikinci şeklinden bu sonuç çıkmaktadır. Bunun üzerine sonuç hükmünün aksi alınarak “Yaratıcı cevher değildir” hükmüne ulaşılır.262

Küçük önerme şöyle açıklanır: Dilde cevher asıldan ibarettir. Bölünemeyen cüz’ de mürekkeplerin (cisimler) aslı olduğundan dolayı cevher olarak isimlendirilmiştir. Çünkü mürekkepler bölünemeyen cüz’ler olmadan düşünülemez.263

Büyük önerme şöyle açıklanır: Allah Teâlâ mürekkeplerin aslı değildir. Çünkü Allah Teâlâ mürekkeplerin aslı ve cüz’ü olsaydı, Allah’ın mürekkeplerin cüz’ü olması ya kemâl sıfatı olurdu ya da olmazdı. Eğer bu kemâl sıfatı değilse, onun Allah’tan nefyedilmesi gerekir. Eğer bu kemâl sıfatı olursa, zorunlu varlık kendisinden başka bir şeyle tamamlanmış olur ki bu imkânsızdır.264

Akşehrî’ye göre ikinci istidlalin takrîri şöyledir:

Cevher, hareket ve sükundan ayrı kalmayıp yer tutandır (mütehayyiz). Yaratıcı, mekan tutan değildir.

Öyleyse cevher, yaratıcı değildir.

Akşehrî, kıyasın ikinci şeklinden bu sonuca ulaşıldığını belirtir. Sonuç hükmünün aksi alınarak “Yaratıcı cevher değildir” hükmüne ulaşılır.265

Akşehrî buradaki küçük ve büyük önermedeki hususların, âlemin hâdis olduğunun ispatı ve yaratıcının kadîm olduğunun ispatı konularında daha önce açıklandığını ve bunların

262 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 29b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 25b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 14a. 263 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 29b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 25b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 14a-14b. 264 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 29b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 25b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 14b. 265 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 29b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 25b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 14b.

açık olduğunu belirtmektedir.266

Akşehrî devamında Hıristiyanlar ve İbn Kerrâm (ö. 255/869) gibi bu konuda muhalif görüşü benimseyenlerin delillerine değinerek onların söz konusu delillerine cevap vermektedir.

Akşehrî’ye göre onların bu konudaki delilleri şöyledir:

“Şâhit âlemde cevher, zâtıyla kâim olması sebebiyle cevherdir. Bu, ittirâd ve in’ikâs267 açısından doğru bir tanımdır. Çünkü şâhit âlemdeki her cevher, zâtıyla kâim, şâhit âlemde her zâtıyla kâim olan şey de cevherdir. Böyle olunca, cevher olma ile zâtıyla kâim olma arasında ayrılmaz bir ilişki olduğu ortaya çıkar. Allah Teâlâ da zâtıyla kâimdir. Dolayısıyla O’nun cevher olduğu sabit olur. Nitekim sizler de benzer şekilde âlim olarak nitelenen Allah’ın ilmi olduğunu bu yolla ispat ettiniz. Aynı şekilde diğer sıfatları da bu yolla ispat ettiniz. Dolayısıyla tartışılan meselede de bu böyle olur.”268

Akşehrî’ye göre onların bu delillerine şu şekilde cevap verilir: Onların cevherin zâtıyla kâim olanın ismi olduğu dolayısıyla da cevherin tanımının “zâtıyla kâim olan” olduğu şeklindeki iddiaları kabul edilmez (memnû’). Onların bu tanımının şâhit âlemde ittirâd ve in’ikâs açısından geçerli olduğu iddiasına şöyle cevap verilir: Benzer şekilde cevherin “cisimlerin kendisinden oluştuğu asıl” olarak tanımlanması da şâhit âlemde ittirâd ve in’ikâs yoluyla geçerlidir. Bu durumda onlara, cevheri bu şekilde tanımlamanın niçin daha tercihe şayan olduğu sorulur. Çünkü onlar bu durumda vasfın (zâtıyla kâim olma) geçişiyle (ta‘diye) birlikte ismin de (cevher) gâib alana geçişini murat ederek iddia sahibi olmuş olurlar. Onların muhalifleri ise bu geçişi (ta‘diye) kabul etmez.269

Akşehrî, muhaliflerin iddialarına karşı verilen bu cevaba şöyle denilerek itiraz edilebileceğini belirtmektedir:

“Bu cevap problemlidir. Çünkü muhalifler bu sözü çevirip şöyle diyebilirler:

266 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 29b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 25b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 14b.

267 İttirâd, varlıktaki (sübût) karşılıklı gerektirmedir (telâzum). Yani ne zaman tanımlayan (muarrif) var olursa tanımlanan (muarref) da var olur ve ne zaman tanımlanan (muarref) var olursa tanımlayan (muarrif) var olur. İn‘ikâs ise yokluktaki (intifâ’) karşılıklı gerektirmedir (telâzum). Yani ne zaman, tanımlayan (muarrif) yok olursa tanımlanan (muarref) da yok olur. Bkz. Akşehrî, İntikâd (derkenar notundan), Manisa, vr. 25b.

268 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 29b-30a; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 25b-26a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 14b. 269 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 30a; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 26a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 14b.

Cevherin ‘cisimlerin kendisinden oluştuğu asıl’ olduğu, tard ve aks yoluyla geçerli olduğu gibi, onun ‘zâtıyla kaim olan’ olduğu da tard ve aks yoluyla geçerlidir. Dolayısıyla sizin cevherin ‘cisimlerin oluştuğu asıl’ olduğunu söylemeniz, muhaliflerin cevherin ‘zâtıyla kâim olan’ olduğunu söylemesinden niçin daha tercihe şayan olsun? Bu durumda itiraz (teâruz) yoluyla uluşmak istediğiniz şey (matlûb) sabit olmaz.”270

Akşehrî’ye göre bu itiraza şöyle cevap verilir: Dilde cevher lafzı, “zâtıyla kâim olma” anlamını değil, “asıl olma” anlamını haber verir. Dolayısıyla cevherin “asıl” olduğu için cevher olduğunu söylemek, onun “zâtıyla kâim” olduğu için cevher olduğunu söylemekten daha tercihe şayan olur. Çünkü mâna ifade eden bir isim, ancak o mâna söz konusu mahalde bulunduğu takdirde ona kullanılır. Bu ismin bu mânadan dolayı değil de başka bir durumdan dolayı ona verildiğini iddia eden kişi, o şeyin mânası konusunda hata etmiş olur. Nitekim birisi hareketin kâim olduğu şeyin, hareketin onunla kâim olması sebebiyle değil var olması sebebiyle müteharrik (hareketli) olarak isimlendirilmediğini iddia ederse hata etmiş olur.271

Akşehrî, bu konudaki ihtilafın hakikatte lafzî ve ıstılahî tartışmadan kaynaklandığını, ıstılahlarda ise tartışmanın olmayacağını belirtmektedir.272