• Sonuç bulunamadı

Nesefî el-Umde’de Allah’ın bir olduğunu açıkladıktan sonra Allah’un kadîm olduğunu ifade etmektedir. Sünnî kelâmcılarla Mu‘tezile ve Şîa âlimleri ittifakla Allah’ın kadîm olduğunu kabul etse de nasslarda yer almadığı için İbn Hazm (ö. 456/1064) gibi selef yolunu takip eden âlimler Allah’ın kadîm olarak vasıflanmasını doğru bulmazlar. Nesefî’nin vahdaniyet ve kıdem sıfatını diğer sıfatlar arasında da değil de ayrı olarak Allah’ın varlığının hemen ardından zikretmesi, bu iki sıfatın ulûhiyyetin temel vasfı olmasından kaynaklı olabilir.226 Nesefî Allah’ın kadîm olduğunu şöyle açıklamaktadır:

“O (Âlemin yaratıcısı) kadîmdir. Çünkü eğer o kadîm olmasaydı, o ikisi (kıdem, hudûs) arasında bir orta seçenek (vasıta) olmadığından hâdis olurdu. Çünkü kadîm, varlığının başlangıcı olmayan, hâdis ise varlığının başlangıcı olandır. Olumsuzluk

224 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 25a-25b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 21b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 12a-12b. 225 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 25b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 21b-22a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 12b. 226 Bkz. Yusuf Şevki Yavuz, “Kıdem”, DİA, XXV, 394-395.

(selb) ve olumluluk (îcâb) arasında orta bir seçenek yoktur. Eğer O hâdis olsaydı, bir var ediciye (muhdis) ihtiyaç duyardı. Benzer şekilde ikinci, üçüncü de var bir ediciye ihtiyaç duyardı. Bu ise teselsüle götürür ki bu bâtıldır. Çünkü bu bütün (mecmû‘: hâdisler zinciri) fertlerine ihtiyaç duyar. Her bir fert mümkündür. Dolayısıyla bütün de mümkün olur. Çünkü mümkün olana ihtiyaç duyan mümkün olmaya daha layıktır. Dolayısıyla da onun (mecmû‘: bütün) müessiri olur. Bu (müessir) a) ya onun (bütün) kendisi olur ki bu imkânsızdır. Çünkü müessir rütbe olarak eserden önce bulunur. Bir şeyin kendisinden önce bulunması ise imkânsızdır. b) Ya da o (müessir) bütüne dahil olan cüz’lerden bir cüz’dür ki bu da imkânsızdır. Çünkü bütünde müessir olan, bu bütünün her bir ferdinde de müessirdir. Bu durumda o (cüz’) kendisinde müessir olur. c) Ya da o (müessir) bu bütünün haricinde bir şeydir. Mümkünlerin tamamının haricinde olan ise mümkün olmaz. Dolayısıyla o (müessir) zorunlu (vâcib) olur. Dolayısıyla da mümkünlerin tamamının zâtı sebebiyle zorunlu olan bir mevcutta son bulması gerekir. Kadîm ile kastedilen de işte budur.”227

Akşehrî Allah’ın bir olduğu sabit olduktan sonra O’nun kadîm olduğunun söyleneceğini belirtir. O, Allah kadîm oluşunu şu şekilde temellendirilir:

Allah Teâlâ kadîm olmasaydı (melzûm), hâdis olurdu (lâzım). Ancak onun hâdis olması (lazım) bâtıl olduğundan kadîm olmaması (melzûm) da bâtıl olur.228

Buradaki gereklilik (mülâzemet) şöyle açıklanır: Bir şey var olduğunda, kadîm ile hâdis arasında başka bir kategori bulunmaz. Kadîm, varlığının başlangıcı olmayan, hâdis ise varlığının başlangıcı olandır. Olumluluk (îcâb: başlangıcı olmak) ve olumsuzluk (selb: başlangıcı olmamak) arasında başka bir kategori bulunmamaktadır.229

Akşehrî, lâzımın (Allah’ın hâdis olması) bâtıl oluşunu şöyle açıklar: Eğer Allah hâdis olsaydı, bir var ediciye (muhdis) ihtiyaç duyardı. Çünkü her hâdisin varlığı yoklukla öncelenmiştir. Varlığı yokluk ile öncelenmiş olan her şey, varlığını yokluğuna tercih edecek bir tercih ediciye ihtiyaç duyar. Sonra söz ikinci, üçüncü ve dördüncü tercih ediciye döner ve bu şekilde devam eder. Bu ise devr ya da teselsüle yol açar. Devr ve teselsül ise bâtıldır. 230 Akşehrî, devrin bâtıl oluşunu daha önce açıklamıştı. O, burada

227 Nesefî, Umde, s. 6-7.

228 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 25b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 22a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 12b. 229 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 25b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 22a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 12b. 230 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 25b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 22a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 12b.

daha önce açıklanacağını söylediği teselsülün iptaline yer vermektedir.

Akşehrî, Nesefî’nin teselsülün bâtıl olduğuna “Çünkü bu bütün (mecmû‘: hâdisler zinciri) fertlerine ihtiyaç duyar.” ve devamındaki sözüyle işaret ettiğini belirtmektedir.231

Akşehrî’ye göre Nesefî’nin teselsülün bâtıl oluşuna dair sözlerinin takrîri şöyledir: Teselsül bâtıldır. Çünkü teselsülün varlığı farz edildiğinde, birbirini takip eden hâdis durumlardan meydana gelen (mürekkeb) bütün (mecmû‘), mümkün olan fertlerine ihtiyaç duyar. Mümkün olana ihtiyaç duyan ise mümkün olmaya daha layıktır. Dolayısıyla bütün de mümkün olur. Bu durumda mümkün olan bütünün bir müessirinin olması gerekir. Bu müessir a) ya bu bütünün kendisi b) ya onun cüz’ü c) ya da bu bütünün dışında bir şey olur. Ancak ilk iki ihtimal bâtıldır. Bunun üzerine üçüncü şıkkın doğruluğu ortaya çıkar. Dolayısıyla da “Yaratıcının kadîm olduğu” şeklindeki matlup sabit olur.232

a) Akşehrî’ye göre birinci ihtimal şu açıdan geçersizdir: Bütünün müessiri bütünün kendisi olursa, bir şeyin kendisinden öne geçmesi (tekaddüm) gerekli olur. Çünkü müessirin başkasına tesirde bulunabilmesi için eserden önce var olması gerekir. Bir şeyin kendisinin önüne geçmesini (tekaddüm), akıl imkânsız görür.233

b) İkinci ihtimalin bâtıl oluşu şundan dolayıdır: Bütünde müessir olan, bu bütünün fertlerinin her birinde müessir olur. Bütünün fertlerinden birisi de müessir olan bu ferttir. Bu durumda o kendisinin müessiri olmuş olur ki bu imkânsızdır.234

c) Böylece sonuçta müessirin bu bütünün dışında olduğu şeklindeki üçüncü ihtimalin doğru olduğu ortaya çıkar. Mümkün bütünün haricinde olan müessir ise vâcib ve kadîm olmalıdır. Çünkü öyle olmadığı takdirde o bütünün içine dahil olmuş olur ki bu, başta varsayılanın yani müessirin bütünün dışında olmasının hilafına olur. Sonuç olarak mümkünlerin tamamının vâcibu’l-vücûtta son bulması gerekir.235

Akşehrî, yaratıcının hâdis olması halinde bunun teselsüle yol açacağını ifade eden ancak devrden söz etmeyen Nesefî’nin bu ifadesini uygun bulmamaktadır. Akşehrî’ye göre bu

231 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 25b-26a; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 22a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 12b. 232 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 26a; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 22a-22b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 12b. 233 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 26a; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 22b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 12b. 234 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 26a; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 22b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 12b. 235 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 26a; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 22b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 12b.

ifade yerine Nesefî “Yaratıcı hâdis olursa devr ya da teselsül gerekli olur” deseydi daha uygun olurdu.236

Akşehrî, bu bağlamda mümkün olan bütünün müessirinin yukarıda zikredilen üç ihtimalle sınırlandırılamayacağı şeklindeki bir itiraza değinmektedir. Bu itiraza göre; bu üç ihtimale ilave olarak bütünün müessiri, sonu olamayan fertler olabilir. Sonu olmayın fertler, bütünün kendisi değildir. Çünkü bir şeyin parçalarının tamamı ondan başkadır. Ayrıca o, bütünün haricinde ve dahilinde de değildir. Akşehrî bu itirazı şöyle cevaplandırmaktadır: Eğer bununla kastedilen, hepsi (küll) olması bakımından fertlerin hepsi ise bu bütünün aynısıdır. Eğer bununla kastedilen, teker teker fertlerin hepsi ise bu durumda birçok müessirin tek bir eser için bir araya gelmesi gerekli olur. Bu ise imkânsızdır. Yine bu durumda müessir bütünün dahilinde olmuş olur. Bunun bâtıl olduğu ise daha önce açıklanmıştı.237

Ayrıca Akşehrî, bu delile yöneltilebilecek başka bir eleştiriye değinmektedir. Bu eleştiriye göre bu delil iki yönden problemlidir. İlk olarak; “Bütünün (mecmu‘) illetinin fertlerin tamamının illeti olması gerektiği” kabul edilmez. Dolayısıyla bütünün illetinin, bütünün dahilinde bir şey olması imkânsız olmaz. Çünkü bu fertlerden birinin müessire ihtiyaç duymaması ya da başka bir müessirle meydana gelmesi mümkündür. İkinci olarak; bu delilden teselsülün iptali değil, zorunlu varlığın ispatı gerekli olur. Halbuki bu delil, zorunlu varlığın ispatı konusunda değil, teselsülün iptalinin konusunda ileri sürüldü.238

Akşehrî birinci itiraza şöyle cevap verir: Bütünün müstakil illetinin fertlerin tamamının illeti olması gerekir. Eğer o, bütün fertlerin illeti olmazsa iki ihtimal söz konusu olur: Ya fertlerden bir kısmı müessire ihtiyaç duymaz ki bu durumda zorunlunun (vâcib) varlığı gerekli olur. Ya da fertlerden biri başka bir müessirle gerçekleşir ki bu durumda o bütünün müstakil illeti olmaz.239

Akşehrî ikinci itiraza ise şöyle cevap verir: Zorunlu varlığın (vâcib) ispatı silsilenin son bulmasını gerektirir, çünkü onun ardında da başka bir illet olsaydı zorunlu olmaz

236 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 26a-26b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 22b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 12b. 237 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 26b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 22b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 13a. 238 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 26b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 23a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 13a. 239 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 26b-27a; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 23a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 13a.

mümkün olurdu. Dolayısıyla vâcibin ispatı durumda teselsülün iptali de gerekli olur.240

Akşehrî’ye göre bu delil, güzel olarak nitelediği (bedî‘) bir başka yönden daha takrîr edilebilir:

Varlıklar (mevcûdât) vâcibu’l-vücûdu içerir. Çünkü eğer mevcudâtın tamamı, mümkün olsaydı, onun tam bir illeti olması gerekirdi. Bu tam illet ise ya a) Bütünün kendisi b) ya bütünün cüz’ü c) ya bütünün haricinde d) ya da bütünün dahili ve haricinden mürekkep olur. Ancak bu ihtimallerin tamamı imkansızdır. Çünkü a) Birinci ihtimal bütünün vâcib olmasını gerektirir. Çünkü vâcib varlığı kendisinden kaynaklanan şeydir. Ancak bütün, mümkünlerden mürekkep olduğundan mümkündür. Mümkünlerin yokluğu mümkündür. Dolayısıyla mümkünlerden mürekkep olan şeyin de yokluğu mümkün olur. Sonuç olarak bu durumda mümkünün vâcib olması gerekli olur ki bu imkansızdır. b) İkinci ihtimal ise tam illetin bütünün cüz’ü olmasıdır. Bu cüz’ün, varlıkların tamamının dayandığı şey olmasını gerektirir. Ancak bu imkansızdır. Çünkü bu durumda cüz’ün diğer cüz’lere ihtiyacı kalmamış olur ve yine bu durumda bütünün (küll) cüz’e ihtiyacı kalmaması gerekir. c, d) Üçüncü ihtimal tam illetin bütünün dışında olması, dördüncü ihtimal ise onun, bütünün dahilinden ve haricinden mürekkep olmasıydı. Ancak bu ikisi başta takdir edilen şeyin hilafınadır. Çünkü üçüncü ve dördüncü ihtimaldeki hariçte olan, mümkün olursa hariçte olmuş olmaz. Eğer hariçte olan vâcib olursa, bu durumda da varlıkların tamamı mümkün olmuş olmaz. Dolayısıyla bütün ihtimallerde başta takdir edilen şeye aykırı bir sonuç ortaya çıkar.241