• Sonuç bulunamadı

2.3. Bilgi Bahisleri

2.3.3. Bilginin Kaynakları

2.3.3.2. Haber-i Sâdık

Mürekkep bir kavram olduğundan haber-i sâdığın anlaşılmasının onu oluşturan kavramların bilinmesine bağlı olduğunu kaydeden Akşehrî, bu bağlamda “haber” ve “sıdk” kavramlarının ne anlama geldiğine dair açıklamada bulunmaktadır.

Akşehrî’nin bu kavramları açıklamasına geçmeden önce haberin tanımına dair görüşlere değinmek faydalı olacaktır. Bilgide olduğu gibi haberin tanımına konusunda da genel anlamda üç yaklaşımın olduğu söylenebilir:

I. Zorluğundan dolayı haberin tanımı yapılamaz.

87 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 8a; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 7a-7b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 4b. 88 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 8a; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 7b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 4b. 89 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 8a; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 7b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 4b. 90 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 8a; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 7b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 4b. 91 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 8a; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 7b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 4b.

II. Haber zorunlu veyahut bedîhî bir kavram olduğundan onun tanımına ihtiyaç duyulmaz. III. Haberin tanımlanması mümkündür.92

Akşehrî’ye göre mutlak anlamda haber, “Zeyd ayaktadır.” sözünde olduğu gibi hususi bir sözden anlaşılan bir hakikattir. Bununla birlikte “Gözler bana haber verdi.” sözünde olduğu gibi haberin hallere dair işaretler ve manevi delâletler için de mecaz olarak kullanılması mümkündür.93

Akşehrî’ye göre haber çeşitli şekillerde tarif edilmiştir. Bu tanımlar; “doğruya (sıdk) ve yalana (kizb) muhtemel olan söz”, “doğrulama (tasdîk) ve yalanlamaya (tekzîb) muhtemel olan söz”, “olumlama (isbât) ya da olumsuzlama (nefy) yoluyla bir durumun başka bir duruma izafe edildiği tam anlamlı söz” şeklindedir.94 Ancak ona göre bu tanımlar doğru değildir. Çünkü doğru ve yalan, haberin iki türü; doğrulama ve yalanlama, bir haberin doğru ya da yalan olduğunun haber verilmesi; varlık ve yokluktan haber vermek anlamına gelen olumlama ve olumsuzlama da yine haberin iki türüdür. Akşehrî’ye göre “sıdk”, “kizb”, “nefy”, “isbât” gibi kavramlar ancak onların cinsleri olan haber ile tarif edilebilir. Çünkü cins, türün mahiyetinin parçasıdır. Eğer bu durumda haber de bu kavramlarla tarif edilirse devr meydana gelir.95

Akşehrî, haberin bedîhî bir kavram olduğu dolayısıyla tarife ihtiyacı olmadığı görüşüne de değinir. O bu görüşü şöyle izah eder: Her insan, “Ben varım” gibi hususi bir konudaki haberin anlamını bilir. Hususi bir konudaki haberin bilinmesinin bedîhî olması ise haberin kendisinin bedîhî olmasını gerektirir. Çünkü bütünü bilmek parçayı bilmeye bağlıdır. Akşehrî, bilginin tanımında olduğu gibi bu delilin problemli (fîhi nazar) olduğunu belirtmektedir.96

“Sâdık” ifadesi Akşehrî’ye göre nefsü’l-emre uygun (mutâbık) olmayı ifade eder. Bu “haber-i sadık”ın anlamı ise meşhur olan görüşe göre “aklî nisbeti gerçekliğe uygun olan

92 Bkz. Ebü’l-Bekâ el-Kefevî, el-Külliyyât, Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1998, s. 415. 93 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 8a-8b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 7b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 4b.

94 Haberin tanımıyla ilgili olarak bkz. Muhammed Ali et-Tehânevi, Keşşâfü Istılâhâti’l-fünûn ve’l-ulûm, Lübnan: Mektebetü Lübnan en-Naşirûn, 1996, I, 735-739.

95 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 8b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 7b-8a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 4b-5a. 96 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 8b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 8a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 5a.

haber” şeklindedir.97

Akşehrî burada şöyle bir itirazın gelebileceğini belirtir: Mutlak olarak haber, sâdık haberin cinsidir. Eğer mutlak haber, haber-i sâdık’ın cinsi ise onun mefhumunun sâdık haberin içerisinde yer alması gerekir. Bu durumda, mutlak haberle haberin sâdık ve kesin (cezm) olması arasında bir aykırılık (münâfât) meydana gelir. Çünkü örneğin haber, doğruya ve yalana muhtemel bir söz şeklinde tanımlanacak olursa, haber-i sâdık’ın tanımı içerisinde de bu unsurlar yer alacak, neticede haber-i sâdık’ın “vâkıaya uygun olan doğruya ve yanlışa muhtemel söz” şeklinde tanımlanması icap edecektir. Akşehrî’ye göre söz konusu aykırılık, mutlak haberin doğruya ve yanlışa muhtemel olması ile haberin sâdık ve kesin olmasının aynı yönden olması durumunda gerekli olur. Ancak burada böyle değildir. Mutlak haberin doğruya ve yalana muhtemel olması mefhûm açısından, haberin sâdık ve kesin olması ise hâricî bir durum açısındandır.98

Akşehrî haber-i sâdık ifadesini bu şekilde açıkladıktan sonra, onun “peygamberlerin haberi” (haberu’l-enbiyâ’) ve “mütevâtir haber” olarak iki kısma ayrıldığını belirtmektedir. Peygamberlerin haberi, hâricî bir sebep olan mu‘cize vesilesiyle yalana muhtemel değildir ve onun bilgi gerektirmesi istidlâl yoluyla olur.99

Mütevâtir ifadesi, “بتكلا ترتاوت” sözünde olduğu gibi “Birbirine bitişik olmak, ardı ardına gelmek” gibi anlamlara gelmektedir. Mütevâtir haber, sayılamayacak kadar çok sayıda kişilerden oluşan topluluktan işitilen ve çok sayıda olmalarından dolayı yalan üzere birleşmelerinin düşünülemediği haberdir. Bağdat ve Mekke şehirlerinin varlığını bilmemiz mütevâtir habere örnek teşkil eder. Mütevâtir haber zorunlu bilgi gerektirir.100 Akşehrî, duyulan nesneler içerisinde yer almasından dolayı haberi ayrıca bilgi vasıtaları içerisinde saymanın gereksiz olduğu şeklindeki bir itiraza değinmektedir. O, bu itiraza iki açıdan cevap verilebileceğini ifade eder. İlk olarak; işitmenin bilgiye sebep olması, işitilen şeyin bizâtihi kendisi sebebiyle ya da işitilenin kendisiyle kâim olduğu varlık sebebiyle gerçekleşir. Bundan farklı olarak haberin bilgi kaynağı olması işitilenin delâlet

97 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 8b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 8a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 5a. 98 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 8b-9a; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 8a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 5a. 99 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 9a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 5a; Manisa nüshasında bu kısım eksiktir.

100 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 9a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 5a. 947 numaralı Manisa nüshasında bu kısım eksiktir.

ettiği şey (medlûl) vasıtasıyla olur. İkinci olarak; haberin bilgiye kaynaklık etmesi onun sadece işitilen türünden olmasından değil, aksine onun hem işitilen (mesmû’) ve hem de akledilenden (ma’kul) mürekkep olması sebebiyledir. Bu ikisinden mürekkep olan şey ise bu iki şeyden farklı olur. Bundan dolayı zikredilen eleştiri geçerli olmaz.101

Akşehrî devamında haberin bilgi kaynağı oluşunu inkar eden Sümeniyye ve Berâhime’nin iddialarına cevap vermektedir.

O, öncelikle bu iki grup hakkında bilgi verir. Sümeniye102 Semnân adlı yere nisbet edilen, tenasühe inanan ve haberin bilgi değeri olmadığını iddia eden Hind filozoflarından bir gruptur. Semenin bir put, Sümeniyye’nin puta tapanlar olduğu da söylenmiştir.Akşehrî, Sümeniyye’nin Zehamşerî (ö. 538/1144) ve Cevherî’nin eserlerinde (ö. 400/1009) bu şekilde zikredildiğini belirtmektedir.103

Berâhime,104 peygamber gönderilmesinin mümkün olmadığını iddia eden bir gruptur. Akşehrî, Cevherî’nin Sıhâh’ında böyle zikredildiğini belirtir.105 Ayrıca Berâhime’nin Hind filozofları ve bilginleri olduğu ve berhemen adlı puta ibadet ettiklerinden dolayı bu isimle adlandırıldıklarının söylenmiştir.106

Akşehrî’ye göre Sümeniyye ve Berâhime zorunlu olan mütevâtir haberi inkar ettikleri için Sofistlere yakın bir görüş benimsemişlerdir. Akşehrî onların bu konudaki delillerini şöyle izah eder: Haber, doğru ve yalan olmak üzere iki kısma ayrılır. Doğru ve yalan

101 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 9a-9b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 5a. Manisa nüshasında bu kısım eksiktir. 102 Müslümanların Horasan fetihleriyle birlikte Horasan bölgesinde karşılaştıkları Sümeniyye hakkında bkz. Ahmet Güç, “Sümeniyye”, DİA, XXXVIII, 132-133; G. Monnot, “Sumaniyya”, EI², IX, 869-870; Shlomo Pines, “Hint Düşüncesi –Özellikle Budist Düşünce-nin Kelâm Doktrinlerindeki Bazı Hususlara Etkisi Üzerine”, çev. U. Murat Kılavuz, Marife Dergisi, 2003, c. III, sayı: 3, s. 353-369.

103 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 10a; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 8b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 5b. Zemahşerî, Sümeniyye’nin Hind filozoflarından dehrî bir grup olduğunu belirtmektedir. Bkz. Ebü'l-Kâsım Cârullah Mahmûd ez-Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, thk. Muhammed Basîl Uyûnu’s-sûd, Beyrut: Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye, 1998, I, 475. Cevherî, Sümeniyye’den haberlerle bilginin gerçekleştiğini reddeden ve tenasühe inanan putperest bir grup olarak bahsetmektedir. Bkz. İsmâil b. Hammâd el-Cevherî, es-Sıhâh, thk. Ahmed Abdülğafûr Attâr, Beyrut: Dârü’l-ilm li’l-melâyin, 1979, V, 2137.

104 Müslümanların fetihlerle birlikte Horasan bölgesinde karşılaştıkları bu grup hakkında bkz. Günay Tümer, “Brahmanizm”, DİA, VI, 332-333; Norman Calder, “Berahime: Literal Yapı Tarihsel Gerçeklik”, çev. Süleyman Akkuş, Marife Dergisi, 2003, c: III, sayı: 1, s. 181-194; Orhan Ş. Koloğlu, “Kelâm ve Mezhepler Tarihi Literatüründe Berâhime”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2004, c: XIII, sayı: 1, s. 159-193.

105 Bkz. Cevherî, es-Sıhâh, V, 1872.

arasında gidip gelen bir şey ise bilgi ifade etmez. Akşehrî onların bu iddialarının da haber olduğunu, dolayısıyla bu durumda onların sözlerinin de bilgi ifade etmeyeceğini belirtir. Ayrıca bilgi kaynağı olduğu söylenen mutlak haber değil doğru haberdir. Doğru haber ise doğru ve yalan kısımlarına ayrılmaz.107

Akşehrî onların bu konudaki bir başka delillerinin şöyle olduğunu aktarır: Mütevâtir haber âhad haberlerin bir araya gelmesiyle meydana gelir.

Tek tek kişilerin haberi ise doğruya ve yalana muhtemeldir ve bilgi (kesin bilgi) ifade etmez.

Bilgi ifade etmeyen bir şey, bilgi ifade etmeyen bir şeyle bir araya geldiğinde de bilgi ifade etmez.108

Akşehrî, muhaliflerin bu deliline karşı Nesefî’nin “Bir araya gelmede (ictimâ‘) yeni bir şeyin meydana gelmesi mümkündür, nitekim ipler bir araya geldiğinde tek tek olan iplerden daha kuvvetli olur.” diyerek cevap verdiğini belirtir. Ayrıca Akşehrî’ye göre onlara şöyle denilerek cevap verilebilir: Mütevâtir haber, duyu bilgisi gibi zorunlu bilgi gerektirir; çünkü biz duyu vasıtasıyla çocuklarımızı bildiğimiz gibi haber vasıtasıyla babalarımızı, yine duyu vasıtasıyla evlerimizin yönünü bildiğimiz gibi haber vasıtasıyla kabenin yönünü kesin olarak biliriz. Akşehrî’ye göre mütevâtir haberin bilgi verdiğini reddeden kimse; kendisini, dinini, babasını, annesini bilmediğini iddia etmiş olur.109 Mütevâtir haber ile ilgili olarak müslümanlara yönelik eleştiri noktalarından birisi Hıristiyanlar’ın ve Yahudilerin’in Hz. İsa’nın öldürüldüğüne dair kabullerinin mütevâtir haber olduğu iddiasıdır. Nesefî el-Umde’de Hıristiyan ve Yahudilerin iddialarının âhâd haberlere dayandığını, onların söz konusu iddialarının mütevâtir derecesine ulaşmadığını ifade etmektedir.110

Akşehrî de Hz. İsa’nın öldürülmesinin mütevâtir bir haber olmadığını, bunun ahâd habere dayandığını belirttikten sonra Yahudilerin Hz. Îsâ’nın öldürülmesini bulunduğu eve giren yedi kişiden naklettiklerini, yedi kişinin ise yalan üzere birleşmemelerinin mümkün

107 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 10a-10b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 8b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 5b. 108 Akşehrî, İntikâd, İnebey, 10b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 8b; Akşehrî, İntikâd, BnF, 5b. 109Akşehrî, İntikâd, İnebey, 10b; Akşehrî, İntikâd, Manisa, 8b-9a; Akşehrî, İntikâd, BnF, 5b-6a. 110 Nesefi, Umde, s. 3.

olduğunu ifade etmektedir. Akşehrî, aynı şekilde onların Hz. Îsâ’nın asıldığına dair haberlerinin de mütevâtir derecesinde olmadığını belirtir. Çünkü asılma hadisesi çok sayıda insan tarafından gözlemlenmiş olsa da uzak mesafede olması sebebiyle onun başkasıyla karıştırılması imkân dahilindedir. Ayrıca öldürmenin ardından insan tabiatına, asılmış olan kişiyi incelemek hoş gelmez. Akşehrî, nakilleri mütevâtir olduğu kabul edilse dahi söz konusu tevâtürün Îsâ olarak bildikleri kişi hakkında olacağını, öldürülenin ise Allah Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’de açıkladığı gibi111 Îsâ’ya benzeyen birisi olduğunu söylemektedir. Akşehrî ayrıca konuyla ilgili bir rivayete yer vermektedir. Bu rivayete göre Yahudiler, Hz. Îsâ’nın yanına gelecekleri zaman Hz. Îsâ ashabına kimin kendisine benzetilip kendisi yerine öldürülmeyi istediğini sormuş, ashabından birisi öldürülmeyi kabul etmiş bunun üzerine Hz. Îsâ göğe yükseltilmiştir.112

Akşehrî Mecûsiliğin kurucusu Zerdüşt’ün Kral Küştaseb’in atının ayaklarını karnına sokup çıkardığına dair haberin âhad haberlere dayandığını çünkü bu olayın kralla birlikte onun özel adamlarının huzurunda gerçekleştiğinin aktarıldığını, bundan dolayı da bu rivayetin mütevâtir haber olamayacağını ifade etmektedir. O ayrıca Kral Küştaseb’in Zerdüşt’ün cesaretini görünce onunla anlaştığını, Zerdüşt’ün fikirleriyle Küştaseb’i, Küştaseb’in de kılıcıyla Zerdüşt’ü desteklediğini ve bu sayede birçok bölgeyi hakimiyet altına aldıklarının rivayet edildiğini aktarmaktadır.113