• Sonuç bulunamadı

2.5. Yabancı Dil Öğretimi

2.5.7. Yabancı Dil Öğretim Yöntemleri

Yabancı dilin öğretiminde kullanılan çeşitli yöntemler vardır. Her yöntemin kendine göre olumlu ve eksik yanları olabilir. Hiçbir yöntem tek başına sihirli bir değnek değildir. Bu yöntemler uygulanırken bireysel farklılıklar, öğrenenlerin yaş, ilgileri dikkate alınarak buna uygun etkili olabilecek yöntem ya da yöntemler kullanılır.

Yabancı bir dili öğretme metotları üzerinde profesyonel çalışmalar 19. Yüzyılda başlamıştır. Bilindiği gibi, şimdiye kadar “Grammar- Translation”, “Audio Lingua” , “Communicative Approach”, “ Community Language Learning” ve “Suggestopedia” gibi çeşitli yabancı dil öğretim metotları ve yaklaşımları kullanılmıştır. Bunlar hem taraftar hem de muhalif toplanıştır. Yabancı bir dilin nasıl öğretilmesi gerektiği ya da takip edilmesi gerektiği, gereken en iyi yolun ne olduğu konusunda herkesin hem fikir olduğunu söylememiz mümkün değildir”. Gelecekte de bu metot ve yaklaşımların nasıl değişikliklere uğrayabileceği ya da hangi metot ve yaklaşımların benimseneceği konusu da kesin değildir (Yıldırımalp, 2003: 113).

Sarıçoban, (2001: 11) dil öğretim metotları ile ilgili olarak: Unutulmamalıdır ki dünyada en iyi dil öğretim metodu yoktur”.

Anlam karmaşasına ve yanlış anlamlara meydan vermemek için yaklaşım, yöntem ve teknik ayrımının ortaya konması gerekir. Bu ayrım konusunu ilk gündeme getiren Antony’e (1963) aktaran: Yaylı, 2009: 7) göre, dil öğretimine yaklaşım özel bir araştırma örneği ya da model sunar ve bir kurama dayanır. Diğer yandan, yöntem bir süreçler kümesidir ve dilin nasıl öğretileceğini göstermeye çalışır. Yöntemler genelde bir ya da birden fazla yaklaşıma dayanarak ortaya çıkar. Bunlardan farklı olarak, teknik ise sınıf içi uygulaması ya da etkinliği olarak görülür. (Yaylı, 2009: 7). Yaylı’nın, (2009) Richards ve Rodgers’den, (2001) aktardığına göre, bir yöntemden söz edebilmek için bir yaklaşım, desen ve uygulama sürecinden söz etmek gerekir. Yani, bu bileşenleri içeren bir bütüne yöntem adı verilmektedir. Şekil 1’de yöntemi oluşturan öğe ve alt öğeler gösterilmektedir.”

Şekil 3. Yöntemi Oluşturan Öğe ve Alt Öğeler (Richards ve Rogers’dan, (2001) aktaran, Yaylı, (2009: 7).

Yaklaşım:

a. Bir dil kuramı

Tasarım:

a.Yöntemin genel ve özel hedefleri

b. Bir dil öğrenme kuramı deneyimler ve yöntem c. Öğrenme öğretme etkinlikleri kullanıldığında

d. Öğrenci rolleri gözlenen davranış. e. Öğretmen rolleri

f. Eğitim araç gereçlerinin rolü

Uygulama Süreci:

a. Sınıf içi etkinlikler, bir izlence modeli deneyimler ve yöntem kullanıldığında gözlenen davranışlar (Richsrd ve Rodgers’tan aktaran: Yaylı, 2009: 8).

Yabancı dil öğretimi ile ilgili çok sayıda farklı yöntemler bulunmaktadır. Şimdi yabancı dil öğretiminde kullanılan yöntemlerden bazılarını kısaca görelim.

1. Dil Bilgisi- Çeviri Yöntemi (Direct Method)

Genellikle dil bilgi kuralının birkaç örnek cümle ile açıklanması, yabancı sözcüklerin ana dilde karşılıklarını içeren bir kelime listesinin ezberletilmesi, dil bilgisi kuralları; sözcükleri içeren bir okuma bölümü ve dil bilgisi ve sözcüklerin kullanımı

konusunda uygulama yapmak için alıştırmalardan oluşur. Derslerin çoğu bölümünde sınıfta öğrencinin ana dili kullanılır (Mackey’den, (1965) aktaran: Ceyhan, 2007: 82).

Yaylı, (2009: 10) Dil Bilgisi-Çeviri Yönteminin temel özelliklerini şöyle sıralamaktadır:

1. Bir dilin çalışma amacı o dilin dil bilgisi kurallarını çalışmak ve bu yolla o dilin edebiyatını izleyebilmektir. Böylece dil öğrenmenin getireceği zihin disiplini ve entelektüel gelişme bu sürecin en değerli ürünleri olacaktır. Bu yöntemde dil bilgisi kurallarının ayrıntılı analizi sayesinde metinlerin çevirisi yapılabilecektir. Yani Dil Bilgisi- Çeviri Yöntemi özellikle dünya klasiklerinin çevrilmesiyle doğrudan ilişkili bir yöntem olmuştur.

2. Okuma ve yazma temel becerilerdir. Sözcük öğretimi ise metinle sınırlıdır. Sözcükler listeler halinde yazılarak öğrenilir. Metin çevirisinde sözcükler öğrencilere sunulur.

3. Metinde en önemli yapı tümce yapısıdır. Çünkü tümceler halinde yapılacak çevirilerle metnin çevirisi bir bütün olarak tamamlanabilir.

4. Akıcılıktan ziyade doğruluk önemlidir. Dil bilgisi kuralları önceden sunulur ve çeviri alıştırmaları yoluyla pekiştirilir. Yani, bu yöntem Tümdengelimci bir yol izler.

5. Öğretim öğrencilerin ana diliyle yapılır. Hedef dilde konuşulmaz. Çünkü amaç dili kullanmak değil, doru çeviriler yapmaktır.

Dil Bilgisi-Çeviri Yöntemi 19. Yüzyılda ve 20. Yüzyılın başlarında Almanya, Prusya ve daha sonra da İngiltere’de yabancı dil programlarının yöntemi olarak etkin bir şekilde kullanılmıştır. Daha sonra da diğer Avrupa ülkelerine yayılmıştır (Demircan, (1990), Richards ve Rodgers’dan, (2001) aktaran: Yaylı, 2001: 10).

2. Doğrudan Yöntem ( Direct Method)

Bu yöntemin “Doğrudan Yöntem”; diye adlandırılmasının nedeni, sınıf içi etkileşimlerin, doğrudan doğruya hedef dilde yapılmasıylaydı. Sınıf içi etkinlikler, geniş ölçüde öğrenilen dilde tartışmaları içerir. Öğretmen ana dilin sınıf içinde kullanılmasına izin vermez, hatta zaman zaman bazı cezalar koyabilir. Öğretmen dilde örnekler kullanarak dil bilgisini dolaylı olarak kullanarak, “tüme varım yöntem” ile öğretir; öğrenciler sunulan örneklerden yola çıkarak dilin kurallarını bulmaya çalışırlar.

Öğretmenler ilgili konu hakkında sorular sorarak ve günün dil bilgisi kurallarını konuşmalarda kullanarak öğrenci ile sürekli iletişim halindedir. Doğru cümleler kurulmasına dikkat edilir ve yanlışlar anında düzeltilir (Ceyhan, 2007: 82).

Fransa ve Almanya’da etkin olarak kullanılan yöntemin dayandığı doğallık temelli yaklaşım Amerika’da Berlitz okullarında Berlitz Yöntemi adı altında uygulanmıştır (Yaylı, 2001: 10).

Dolaysız yöntemde becerilerin önem sıralaması dinleme, konuşma ve yazma ve okumadır. Genel olarak bakıldığında, bu yöntem günümüz dil öğretimi anlayışına yaklaşmış olmakla birlikte günün koşulları uygulanabilirliğini zorlaştırmıştır. Ancak, yine de dilin sadece dil bilgisinden oluşmadığı ve kullanılan dilin çok önemli olduğu düşüncesini yerleştirdiği için önemli bir devrim olarak algılanmalıdır (Demircan’dan, (1990) aktaran, Yaylı, 2001: 10) .

3. İşitsel – Dilsel Yöntem ( Audio- Lingual)

Audio- Lingual dersler, genellikle derste üzerinde durulacak kelime ve dil bilgisi kurallarını içeren bir diyalog ile başlar. Öğrenciler diyalogu canlandırır ve sonunda ezberlerler. Diyalogdan sonra, diyalogda sunulan yapıların basit tekrar kalıpları, değiştirme, dönüştürme, çeviri ile kuvvetlendirildiği kalıplar gelir. Bu yöntem ile konuşma becerisinin kazanımı bir miktar mümkün olsa da, uygun ortamlarda çok fazla anlaşılır mesaj sunan daha yeni yöntemlerin sağladığı düzeyde olmaz (Ceyhan, 2007: 82).

Yaylı, (2001: 10) bu yöntemin 1940’lı yılların başlarında Amerikan ordusuna askeri amaçlı hızlı bir dil öğrenme ihtiyacı sonucu 55 üniversite tarafından hazırlanan proje sonucu ortaya çıktığını, bu yöntemin kısa sürede mükemmel sonuçlar verdiğini ve bu dönemde dilbilimcilerin dil öğretimi üzerine yoğun eğilimi sonucu Amerika Birleşik Devletleri’nde dil öğretimi alanında büyük gelişme ve araştırmalara yol açtığını belirtmektedir. İşitsel Dilsel yöntemin dayandığı öğrenme kuramı ise o günlerin etkin kuramı davranışçılık olduğunu belirtmektedir.

4. Doğal Yöntem (Naturel Approach)

Gerçek hayatta doğal öğrenmenin yolu, doğa içinde insanlar arasında ve içinde birbirinden etkileşerek öğrenmektir. Oysa yabancı dil öğrenirken çoğu kez bu doğal yabancı dil çevresi kolay kolay bulunmaz. Söz gelimi, erken yaşlarda Almanya’ya

gitmiş bir öğrencinin çevresinde hep Almanlar bulunacaktır. Almancayı onlarla konuşarak belli bir işlevsel çevre içinde öğrenecektir. Oysa Türkiye’deki bir kısım öğrencilere Almanca ve İngilizce öğrettiğimizi düşünelim. Çocuk yeterli örnek modeller bulamadığı için dili konuşmakta ve kullanmakta zorluk çekecektir. Çocuğun kendi ana dilini öğrenmesi aslında “bir dil edinimi”olayıdır. Doğal yaklaşımda öğretmen olarak ana dilini konuşan kişiler “Native Speaker”lar öğretmen yapılarak bu doğal çevre yaratılmaya çalışılır. Fakat bu kolay değildir. Doğal yaklaşımda yalnız öğretilen dilde konuşulur ve dersler edinim için gerekli iletilerin sunulmasına ayrılmıştır. Öğrenciler ana dillerini ya da öğrendikleri dili kullanabilirler. Konuşmalardaki yanlışlar düzeltilmez. Derslerin amacı öğrencinin “düşüncelerine ilişkin konuşmak, görevleri yerine getirmek ve sorunları çözmek” üzere dili kullanabilmesini sağlamaktır. Bu yaklaşım, öğrenme ve edinim gerekliliklerini kısmen karşılamayı hedefler ve bu yolda büyük ölçüde başarılı olur. Başlıca eksikliği, her zaman için “ikinci dili konuşan çevrenin yaratılmasındaki zorluktur (Ceyhan, 2007: 83).

Yaylı’ya, (2001) göre Doğal yaklaşım çocukların ana dillerini nasıl öğrendiği sorusunun yanıtını ikinci dili nasıl öğrendikleri sorusunun da yanıtı yapma çabasıdır. Bundan dolayı, sistemli bir dil öğretme süreciyle çatışmaktadır. Öğrencinin hatalarının düzeltilmemesi ve hataların zamanla kalıcı hale gelmesi (fosilleşme) sorunlarına bir yanıt verememektedir. Her ne kadar iletişimsel bir yaklaşım olduğu savunulsa da, doğal yaklaşımda dil öğreniminin ve dil yapılarının aşamalar halinde edinilmesi amaçlanmaktadır. Bu bağlamda, özellikle Krashen tarafından ortaya atılmış düşünceler ve varsayımlar uzun süre tartışılmıştır. Buna rağmen, Doğal yaklaşım gerçek yaşam dilinin sınıf ortamına taşınması, iletimin öne çıkarılması, anlamlı öğrenmeyi desteklemesi ve insancıl bir yaklaşım olması açılarından önemli ve olumlu bir tartışma süreci yaratmıştır.

5. Bilişsel Yöntem (Cognitive Method)

Bilişsel yöntemde en fazla önem verilen şey, öğrencinin sözlü ve yazılı iletimleri anlamış olmalarıdır. Öğretmen sık sık, “Anlamadan geçmeyin” der. Öğrencilerin anlamadıkları noktaları tekrar tekrar anlatmak durumundadır. Çeşitli düzeylerde analiz- sentez çalışmaları birbirini izler. Mesajın bütün olarak anlaşılması için çaba gösterir. Konuşma, dinleme, okuma ve yazma olmak üzere dört dil becerisini birden getirilmeye ağırlık verilir. İletişim etkinliği üzerinde durulur. Öğrencinin kafasında bilgisayardakine

benzer bir biçimde birbirine bağlı bir program oluşturulmaya çalışılır. Fakat bunu yapacak olan öğrencinin kendisidir. Öğretmen sadece ona yardımcı olmaya çalışır; öncülük yapar. “Dil Bilgisi-Çeviri” yöntemine göre daha fazla anlaşılır iletiler sunduğu için daha yüksek öğrenme sağlanacaktır ancak daha başka yöntemlerle pekiştirilirse daha fazla yararlı olacaktır (Ceyhan, 2007: 83).

1965 yılında yayınladığı “Aspect of Theory of Syntax” adlı eserinde Chomsky davranışsal dil öğrenimine karşı çıkıyor ve görüşlerini şöyle açıklıyordu. “Dil öğrenimi bir alışkanlık ve koşullanma (şartlanma) sorunu değil yaratıcı bir süreçtir, kişinin dışındaki tepkilerden çok akılcı, zihinsel etkinliği yansıtır”. Bu görüş bilişsel öğrenme yönteminin temelini oluşturmuştur (Demirel, 1999: 47).

Demirel, (1999: 47-44) Bilişsel Öğrenme Yaklaşımı’nın kullanım özelliklerini şöyle vermektedir:

1. Dil bir alışkanlık geliştirme değil bilinçli olarak kuralları öğrenmedir.

2. Telaffuz öğretimine ayrı bir öğretim etkinliği olarak yer vermeye gerek yoktur.

3. Özellikle duyduğunu anlama becerisinin geliştirilmesine önem verilmelidir. 4. Grup çalışması ve bireysel eğitim desteklenmelidir.

Demirel’in, (1999) bir dilbilimci ve yabancı dil öğretmeni olan William Moulton’dan (1961) aktardığına göre, “Avrupa ve Amerika Akımları” adlı eserinde bu yöntemin ilkeleri şöyle sıralanmıştır.

1. Dil, yazma değil konuşmadır. 2. Dil, bir dizi alışkanlıklar bütünüdür.

3. Dil hakkındaki düşünceler değil sadece dil öğretilir.

4. Bir dil, o dili ana dili olarak konuşanların ne söylemeleri gerektiği değil, ne Söyledikleridir.

5. Diller birbirinden farlıdır.

6. Önerme Yöntemi ( Suggestology/ Suggestopedia)

Bulgaristanlı Psikiyatrist Lazonov tarafından geliştirilen “Önerme Yöntemi’nde” dersler küçük kümelerle yapılır ve yoğun bir şekilde sürdürülür. Düşünceye göre, yabancı dil sınıfları stresin çok yoğun olduğu yerlerdir. Her şeyden önce öğrenciyi rahatlatmak gerekir. Bunun için sınıf ortamı konforlu koltuklar ve mobilyalar ile

donatılır. Öğrenci rahat ettirilmelidir. Ayrıca çoğu kez rahatlatmak için, klasik müzik çalınabilir. Öğrenciler ana dillerini başlangıçta rahatlamak için kullanırlar, ancak giderek yabancı dil ağırlık kazanır. Doğru atmosfer ve içeriğin özünü oluşturan dialogların canlandırılmasında öğretmenin rolü çok önemlidir. “Önerme Yöntemi”, dil bilgisini gereğinden fazla önem vermez fakat anlamak ve bir yapı oluşturmak istenir (Ceyhan,2007: 884).

7. Göreve Dayalı Öğrenme (Task-Based Learning)

Göreve Dayalı Öğrenme Prabhu (1987) tarafında Bangalore’ da (Hindistan) gerçekleştirilen bir proje sonucunda popülerlik kazanmıştır. İletişimse bir dil öğrenme yaklaşımı olması bakımından son yıllarda dil öğrenimi alanında saygın bir yer edinmiştir. Willis’e (1996) aktaran, Yaylı, 2009) göre, bu yaklaşım gerçek iletişimi barındıran etkinlikleri sınıf ortamına taşır. Bu etkinlikler anlamlı görevlerden oluşmalıdır ve dilin öğrenilme süreci çok önemlidir. Yani, öğrenciye anlamlı gelen dil, öğrenme sürecini olumlu yönde destekler. ‘Görev’, bu yöntemin anahtar sözcüğüdür ve İletişimsel Yaklaşımın izlencelerinden biri olan Göreve Dayalı izlence yaklaşımının çıkış noktası olmuştur. Kısacası, Göreve Dayalı Öğrenme dili günlük yaşamda olduğu gibi anlamlı bir bağlam içinde sunmaya özen gösterir ve bu yöntemde dil iletişimin amacı değil, aracıdır (Yaylı, 2009: 22).