• Sonuç bulunamadı

Çok Kültürlülük ve çok kültürlü eğitim günümüzde çok telaffuz edilen iki kavram olmaya başlamıştır. Aşağıda bu kavramlar ele alınacaktır.

2.7.1. Çok Kültürlülük

Aşağıdaki tanımlara ve açıklamalara göre çok kültürlülük ve çok kültürlü eğitime bir bakalım.

Küreselleşmenin beraberinde getirdiği toplumsal değişimler, sosyal ilişkileri uluslararası boyutlara ulaştırmıştır. Gerek ülkeler gerekse insanlar arasındaki kültürel etkileşimler dünya genelinde çok kültürlü yaşamı bir zorunluluk hale getirmiştir. Çok kültürlülük yeni toplumun kültürü ile etnik kültürün etkileşimidir. Bireyin kimliğinin şekillenmesinde önemli bir rolü olan kültür, yapısında insana özgü değerleri, insanlar arasındaki karşılıklı etkileşimleri, her türlü maddi ve manevi yapıt ve ürünleri barındıran bir unsurdur (Ergin, 2011: 1755). Çok kültürlülük yaş, cinsel yönelim, engelli olma, sosyal sınıf, etnik köken, din, dil ve kültürel özelliklerin bir arada yaşanmasıdır (APA, 2002).

İki kültürlülük, bireyin kendi kültürel kimliğini kaybetmeden iki kültür üzerinde de yetkinlik kazanmasıyla ortaya çıkan bir durumdur (Gül ve Kolb, 2009: 138).

1960’lı yıllarda, İngilizce konuşulan ülkelerde, Avrupalı olmayan göçmenlerin kültürel ihtiyaçları bağlamında ortaya çıktı. Çok Kültürlülükten, kültürlerin çoğulculuğu veya çokluğu olarak söz edilebilir. Antropolog Franz Boas’a göre, kültür, ‘toplum mensuplarının kendi dünyaları ve birbirleriyle baş etmek için kullandıkları nesilden nesile öğrenme yoluyla aktarılan paylaşılan inanç, değer, gelenek-görenek, davranış ve insan yapımı şeyler sistemini’ tanımlamaktadır. Böylelikle, çok kültürlülükte, bir toplum içerisinde bir kültürler çeşitliliğinden söz edilmektedir (Fergeson, 2008: 5).

Çok dillilik ev çok kültürlülük esasen geçmişte göçmenlerle ilgili bir durumken günümüzde küreselleşmenin sonucu olarak dünyanın her yerinde görülen bir durumdur. Çok dillilik ve çok kültürlülük farklı kültür, dil, ırk vb. sahip insanların bir arada, karşılıklı saygı, anlayış, hoşgörü ve uyum içerisinde yaşaması demektir. Doğup büyüdüğü toplumdan kopup başka bir toplumun içerisine giren bireyin uyum ve dil başta olmak üzere çeşitli sorunlar yaşayacağı bir gerçektir. Günümüzde var olan çok kültürlü ortamlarda bireylerin sosyal topluma adaptasyonu, kendi anadili geliştirmesi, kimliğini koruması, bulunduğu toplumun dilini öğrenmesi önemlidir. Kendi ırkından ve

kültüründen bireylerle yaşamak zor değildir. Ancak önemli olan başka kültürden olan insanlarla yaşayabilme ve o kültüre karşı hoşgörülü olabilmektir.

Pekiyi çok kültürlü ortamlarda yetişen çocukların durumu nedir?

Temel ve Yazıcı, ( 2003: 495-505) İki dilli ve çok kültürlü ortamlarda yetişen çocuklar ile ilgili olarak şöyle demektedirler;

İki dilli ve çok kültürlü ortamda yetişen çocuklar için benlik saygısının gelişimi son derece önemlidir. Çünkü kendi kültürel benliğini kazanan bireyler, yaşadıkları toplumun değerlerine de saygı duyarlar ve yaşadıkları toplumun değerleri ile uyum içinde yaşarlar. Sağlıklı gelişmiş bir kültürel benlik, farklı kültürel değerlere sahip olan ortamlara uyum sağlamayı kolaylaştırır. Eğer çocuklarda sağlıklı bir kültürel benlik yerleşmezse, kendilerine güvenleri azalır, kendi kültürel değerlerini kaybedeceği korkusuna kapılırlar ve kendi bazı değerlerine sıkı sıkıya sarılarak, yaşadıkları toplumdan uzaklaşıp içlerine kapanabilirler. İki kültür arasında cinsiyet rolleri, disiplin anlayışı, kendine güven gibi değerlerin farklılığı aile ve okulda verilen değerlerin çatışmasına yol açabilir (Bott ve Diğerlerinden (1990: 37-42) aktaran, Temel ve Yazıcı, 2003:495-505). İki kültür arasında bir bütünlük içinde olmayan çocuklarda kişilik ve uyum sorunları yaşanabilir. Bu durum, çok kültürlü ortamda yetişen çocukların diğer kültürlerden gelen çocuklarla iletişim kurmalarına engel teşkil edebilir ve problemli çocuk sayısının artmasına neden olabilir.

2.7.2.Çok Kültürlü Eğitim

Çok kültürlü eğitim ile ilgili çeşitli tanımlara bir bakalım:

Son yıllarda, eğitimle ilgili çalışmalarda çok kültürlü eğitim (multicultural education) kavramının önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Tarım toplumundan, sanayi toplumuna, ardından bilgi toplumuna geçişin, yaşanan göç olaylarının ve ülkeler arasında, ekonomik, sosyal vb. amaçlarla oluşturulan birliklerin, bu kavramın önemini artırdığı söylenebilir. Toplumlar bu dönemde, yerellikten evrenselliğe doğru bir geçiş yaşamaktadırlar. Bu geçiş dönemi, eğitimde evrensel ilkelerin oluşturulmasını ve farklı kültürlerin tanınarak, kültürler arası etkileşimin ivme kazanmasını zorunluluk haline getirmiştir. Bunlara ek olarak, çağdaş toplumlarda, yetiştirilen bireylerin farklı kültürel gruplarla etkileşim içerisinde olmaları ve etkileşimlerinde olumlu tutumlar geliştirmeleri beklenmektedir. Bu nedenle, gelişmiş ülkeler eğitimle ilgili sorunlarını belirleyip çözümler üretirken, çok kültürlü eğitim çalışmalarına da yer vermektedirler.

Bunun sonucu olarak da günümüz ulusal devletleri vatandaşlık kavramını, evrensel değerler çerçevesinde yeniden tanımlamak ve anlamlandırmak durumunda kalmaktadırlar (Cirik, 2008: 27).

Polat’ın (2009: 156), (Bank ve Bank, (1993) aktaran, Herring ve White, (1995)’ten aktarımına göre: Çok kültürlü eğitim, yaş, cinsel yönelim, engelli olma, sosyal sınıf, etnik köken, din, dil ve kültürel özelliklere bağlı farklılıkların farkına varılması, bunların normal olduğunun kabul edilmesi ve bu farklılıklara saygı ve hoşgörü sağlanmasına yönelik verilen eğitimdir. Gay’ a (1994) göre çok kültürlü eğitim etnik, kültürel farklılıklara yaşam ve meşruiyet sağlayan, öğrencileri başarıya götürmek için eşit akademik olanak sunmayı amaçlayan bir eğitim felsefesine dayalı olarak; eğitim programları, öğretim materyalleri ve örgütsel yapıyı da içine alan, eğitim- öğretimin tüm öğelerinin ve eğitim politikalarının çoğulculuk esasına dayalı şekilde düzenlemeyi esas alan kendine özgü değerleri ve kuralları olan bir eğitim politikasıdır.

Çok kültürlü eğitim bazı yerlerde kültürler arası eğitim (intercultural education) diye de adlandırılmaktadır.

Kültürlerarası eğitim farklı kültürlerden insanların yaşadığı bölgelerde uygulanan ve farklı grupların eşitliği ilkesine dayanan, dilsel ve kültürel farklılıkları öğrenme sürecinin bir kaynağı olarak gören, fırsat eşitliğine olanak yaratan, ayrımcılığın ve ırkçılığın her çeşidine karşı olan bir eğitim modelidir (Özdemir’den (1988) aktaran: Achmet, 2005: 29).

Küçük yaşlarda bile çift dilli ve çift kültürlü çocuklar, ikinci dilden başka bir dille konuşmanın onları yaşadıkları toplumdaki bireylerden ayıran bir yönlerinin olduğunun farkına varırlar. Yalnızca aile içerisinde ve kendilerini güvende hissettikleri ortamda anadili ile konuşmayı tercih ederler. Ancak, çocukların sosyal çevresini oluşturan bireyler, televizyon, işyerleri ve anne babalarının çalışma ortamındaki bireylerin hepsi ikinci dille konuşmaktadır. Bu tür bir ortamda yaşayan çocuklar, kendi anadillerinin tercih edilmediği kanısına varırlar. Okul çevresinde ise, eğitimciler çocuklara, okulda başarılı olmak için ikinci dili yani eğitim dilini öğrenmek zorunda oldukları düşüncesini kabul ettirmeye çalışırlar (Saracho’dan, (1983: 99) aktaran: Temel ve Yazıcı, 2003:495-505).

Ancak yapılan bütün çalışmalar göstermektedir ki, iki dilli çocukların sağlıklı bir benlik gelişimi için yalnızca tek bir dili değil, her iki dili de çok iyi geliştirmeleri gerekmektedir. Bu nedenle çocuğun yaşadığı toplumda olumlu bir benlik kazanması, iki

kültür arasında olumlu bir geçiş yapabilmesi ve kendi kökeni ile ruhsal sorunlar yaşamaması için iyi bir eğitim dilinin yanında iyi bir anadili eğitimine ihtiyaç duyulmaktadır (Temel ve Yazıcı, 2003: 495-50).

Çok kültürlü ortamlarda ana dilin ikinci dili öğrenmede olumlu etkisi ile ilgili olarak çok sayıda araştırma bulunmaktadır. Zira kendi anadilini tam olarak öğrenemeyen ve bu dilde kendisini rahat ifade edemeyen birey ikinci dili öğrenmede de yeterli düzeyde kendini ifade edemeyecektir. Bu durum bireyde iki yarı dilliliğe neden olacaktır. Yarı dillilik (semilingualism): Çatışmalı iki dillilik halinde çocuğun psiko- sosyal yapısında ortaya çıkan problemler nedeniyle her iki dilin de yeterli düzeyde öğrenilemediği durum (semilingualismus). Yarım dillilikte ana dilinin kaybı ve yetersiz öğrenilmesinin önemi büyüktür (Baker’dan (2001) ve Triarhé- Herrmann, vd. (2000)’den aktaran, Achmet, 2005: 29).

Yurt dışında yaşayanlar için ikinci dil topluma uyum için çok önemlidir. Bunun en açık örneği yurt dışında; özellikle Almanya’daki Türklerin yaşadığı dil ve uyum sorunudur. Yurt dışında Türkler üzerinde yapılan birçok araştırmada, yurt dışında eğitim gören ve anadillerini tam öğrenemeyen Türklerin akademik başarı düzeyleri düşük bulunmuştur.

Anadilin ve çok kültürlü ortamlarda anadilin önemi üzerine Çakır, (2003: 46) belirttiği ve Nehr (1988)’den aktardığına göre: Yurtdışında farklı dil ve kültürlerin etki alanında yetişen bir çocuğun anadilini ve ardından ikinci bir dili öğrenmesi, onun "yerelden evrensele" yapacağı gelişimin de temel hareket noktasını oluşturur. Yerelden evrensele yapılan bir yolculukta, bireyin öncelikle anadilini, dolayısıyla kendi kültürünü öğrenmesini beklemek, onun ikinci dili konuşabilme becerisinin öneminin göz ardı edilmesi anlamına gelmez; aksine anadilinin öğrenilmesi, ikinci dilin geliştirilmesine de olumlu katkı sağlar (Çakır 2001). Çünkü anadilini yeterince öğrenilememesi, bireyin ikinci dili öğrenmesini de engelleyici etkenlerden birini oluşturur. İkinci dil, yurtdışında yasayanlar için uyumun en temel ve belirleyici öğesidir. Hatta bu konu Türk insanının çağdaş uluslar düzeyine ulaşma çabalarının vazgeçilmez bir aracı, zorunluluğu olarak değerlendirilmelidir.

Almanya Federal Cumhuriyeti’nde de bu gerçekten yola çıkan eğitimbilimciler, Yabancılar Sorumlusu Marieluise Beck’in de değindiği gibi, ülkedeki yabancı uyruklu çocukların federal sistem içinde çok dilli eğitim ortamlarında anadillerinin geliştirilmesi için birbirinden farklı projeler geliştirerek yasama geçirmekte ve ülkelerindeki yabancı

uyruklu çocukların kendi dil ve kültürlerine yabancılaşmasının önüne geçmeye çalışmaktadırlar (Baumann 2001), (Özsınmaz ve Acemi 1999). Bu projelerden biri de "İkinci yabancı dil yerine anadili Türkçe" (Muttersprache Türkisch anstelle einer zweiten Fremdsprache) adlı projedir (Bielefeld ve Küpper’den, (1998) aktaran: Çakır, 2003).

2.7.2.1.Çok Kültürlü Eğitimin Amaçları Çok kültürlü eğitimin bazı amaçları vardır.

Polat, (2009:157) çok kültürlü eğitimin amaçlarını da şöyle sıralamaktadır: Akademik başarıyı artırmak (Dunn, 1997).

Bireylerde önyargılara ilişkin eleştirel düşünebilmeyi sağlamak (Hohensee, Bisson, Derman-Sparks, 1992).

Bireyleri kendine güvenen bir kimlik ile yapılandırmak, (Hohensee, Bisson, Derman-Sparks, 1992).

Farklı gruplar arasında iletişimi geliştirmek (Gay, 1994; Bohn ve Sleeter, 2000). Bireylerin farklılıkları olan başka bireylerle rahat, empatik bir etkileşim

kurmalarını sağlamak (Hohensee, Bisson, Derman-Sparks, 1992).

Bireylerin kendi değer ve tutumlarını açıklamasına fırsat vererek, saygı ve hoşgörüyü artırmak (Gay, 1994).

Bireylerin, öz benlik ve özgüvenlerini geliştirerek bireylerin kendisiyle barışık olmasını sağlamak (Gay, 1994).

Çok kültürlü bir ortamda uyum içinde yaşamayı öğretmek (Coşkun, 2006). Kültürel farkındalık sağlayarak, önyargıları kırmak (Dunn, 1997).

Kültürel okuryazarlık becerisini geliştirmek (Gay, 19994). Okulda çoğulculuğu, eşitliği sağlamak (Bohn ve Sleeter, 2000). Okulda eleştirel düşünce ortamını sağlamak (Bohn ve Sleeter, 2000).

Önyargıların, ayrımcılıkların olduğu yerlerde bireylere bunlarla mücadele etme kabiliyeti kazandırmak (Hohensee, Bisson, Derman-Sparks, 1992).

Temel beceri ve yeteneklerin paylaşımında işbirliği sağlamak (Gay, 1994).

Bu tanım ve amaçlara bakıldığında çok kültürlü eğitimle evrensel değerlerin verilmesi amaçlandığı görülmektedir. Ülkemizde de 2005 yılında eğitim alanında yapılan köklü değişikliklerle bu yaklaşım benimsenmiş ve evrensel değerlere ait kazanımların eğitim programında daha çok yer aldığı görülmektedir. Çok kültürlü

eğitime yaklaşım açısı ülkeden ülkeye farklılık gösterebilmektedir. Bu farklılığın nedeni ülkelerin çok kültürlü eğitime bakış açılarına bağlı olduğu söylenebilir.