• Sonuç bulunamadı

7. ÇOCUK HAKLARI 19 

2.3. Yaşanılan Çevre 33 

Yerleşim; genel anlamıyla doğa, insan ve bunların oluşturduğu bir alan parçasıdır. Yerleşmenin şehir veya kır yerleşmesi şeklinde gelişmesi ve yaşayanların sanayi veya tarım işçisi olarak çalışması doğal koşulların sonucu olduğu kadar sosyal koşullarla da ilgilidir (Okuroğlu, Yağanoğlu ve Örüng, 1998: 3).

Türkiye'de 1950’li senelere kadar nüfusun dörtte üçü kırsal alanlarda hayatını sürdürmekteyken, zaman geçtikçe tersine dönmüş ve şimdi nüfusun dörtte üçü kentsel alanlarda hayatını sürdürmektedir (Koç, 2014: 172).

İnsanlar bir grubun ve daha geniş bir toplumun üyesi olarak ve diğer üyelerle etkileşerek yaşamını sürdürürler. Çocuk doğduğu andan itibaren bir grubun yani ailesinin doğal bir üyesidir (Deniz, 2008: 134). Türkiye'de mahalli, sosyoekonomik seviye, eğitim ve başka birtakım değişkenlere göre ayrılan aile yapıları ve aile bağları bulunmaktadır (Beşpınar, 2014: 234). Geleneksel Türk toplumu, çoğunlukla çevreden kopuk, atayerel ve ataerkil bir aile sistemiyle, sıkı kan ve akrabalık bağları olan küçük bir tarım toplumu olarak tanımlanır (Akt; Kağıtçıbaşı, 1981: 26). Köylerdeki ataerkil geniş ailelerin tüm aile üyelerini aynı çatı altında tutabilecek

34

varlıklı aileler oldukları görülmüştür (Kağıtçıbaşı, 1981: 28). Kırsal bölgelerde ve köylerde halen devam etmekte olan geleneksel aile yapısı, günümüzde büyük şehirlerde yerini çekirdek aile denilen küçük ailelere bırakmaktadır. Bu yapı ailelerin ekonomik durumlarına törelerine vb. faktörlere göre belirlenmektedir (Çetinkaya, 2010: 2). Çok genel olarak kırsal toplumun kabaca "geleneksel" toplum kalıbına uyduğu, kentlerdeki toplumun "modern"; yarı kentleşmiş gecekondu alanlarının ise "geçiş" toplumunu barındırdıkları söylenebilir (Kağıtçıbaşı, 1981: 25).

Her durumda, kırsal kesimlerde çocukluk kısa bir süredir. Çocuklar 5-6 yaşlarında geldiklerinde, onlardan yetişkinler gibi davranmaları beklenir. Kız çocuk söz konusu olduğunda evi toplama, çeşmeden su taşıma ve küçük kardeşlerine bakma; erkek çocuk söz konusu olduğunda ise sürü otlatma ve tarlada çalışma gibi çeşitli sorumluluklar altına sokulurlar (Ülke Programı,1991: 211). Özellikle kırsal kesimde çocuklara, aile işletmesinin işgücü gözüyle bakılması dolayısıyla erkek çocuklar oldukça küçük yaşta çiftçilik ve hayvancılık işlerinde yardımcı olarak kullanılmaya başlanmakta, kızlar ise ev ekonomisi çerçevesinde aile İşletmesine katılmaktadırlar (Yücel ve Demiral, 1989: 67). Tarım toplumları çok çocuklu ailelerdir ve kaçınılmaz olarak daha çok kola gereksinmeleri vardır çünkü tarım kol gücüne dayanır. Ama endüstri toplumu ve beyin gücüne dayalı üretim beraberinde getirdiği kentleşme ile ailelerin çocuk sayısını azalmıştır (Atabek, 2002: 72). Kıray kırsal bölgelerde ücret karşılığı tarımın ve para ekonomisinin yerleşmesi ile babanın gelir ve bütçe üzerindeki hâkimiyet ve denetiminin işlevini yitirdiğini işaret etmiştir. Bu durumda, evlenen bir oğulun ayrı bir eve yerleşmesi yeni ekonomik gereklere uyum sağlamaktadır. Ancak, çocuksuz genç çiftlerin ayrı evlerde yaşadıkları bu yeni yapıda bile geniş ailenin işlevi korunur ve çiftlerden gerekli olduğu yerde maddi destek beklenmektdir. Özellikle büyük Oğulların kardeşlerinin eğitimine ve ailenin türlü sorunlarının çözümüne yardımcı olmaları istenir (Kağıtçıbaşı, 1981: 26). Henüz bir tarım ülkesi olma durumunda olan ülkemizde özellikle kırsal alanlarda kız çocuklarının eğitimine, erkek çocuklardan daha az önem verilmesi, kız çocukların çiftçi ailenin yardımcı işgücüne duydukları gereksinmeye, kız çocukların erken yaşta evlendirilmeleri ise, çoğunlukla onların bir çeşit yatırım sermayesi olarak görülmelerine bağlıdır. Bu nedenle, kırsal alanlarda erkek işgücünün kadın işgücüne

35

oranla daha geçerli olmasına karşın, kadın işgücünün bol bol ve acımasız bir biçimde kullanımı, çiftçi ailelerin kız çocuklarının eğitimine özen göstermemeleri, onların statüsünü daha da düşürmüştür. Kırsal kesimde nitelik ve nicelik bakımından oldukça yetersiz olan eğitim programlarına bu kesimde eğitime cinsiyet ayrımı da eklenince eğitim olanaklarından öncelikle erkekler yararlanmaktadır (Arat, 1989: 97).

Köyden kente hareketlilik ve ülkenin gelişmişlik düzeyinin yükselmesi ile çocuktan beklentilerin ve ona atfedilen değerin türünde de değişmeler olmaktadır. Bu süreçteki en önemli olgu çocuktan başka diğer güvenilir yaşlılık güvencelerinin ortaya çıkmasıdır (Kağıtçıbaşı, 1989: 203). Daha fakir ve geleneksel toplumlarda yetişen çocuklardan belirgin yardım beklentileri yaygındır. Teknolojik yönden gelişmiş olan Batı toplumlarında ise tam tersine ileride başkalarına bağımlı olmak istenmez, bu da bağımsızlığa verilen değeri gösterir (Kağıtçıbaşı, 1989: 196).

Kentsel aile yapısında çocukluk dönemi daha uzundur. Çocuklarından, kendileri ve aileleri tarafından arzulanan ölçüde eğitimlerini sürdürmeleri beklenir. Eğitimlerini tamamlayıncaya kadar hatta üniversitede bile çocuklardan aile gelirine katkıda bulunmaları beklenmez (Ülke Programı,1991: 211). Emeklilik dönemi için ekonomik güvencesi sağlanmış bulunan kentsel aile, çocukları tarafından bakılmayı beklemez ve bu yüzden de onlara faydacı bir değer atfetmez. Bunun yerini sevgiyle ilgili gerçekler alır (Ülke Programı,1991: 211). Kırsal kültürde çocuk yetişkin rolüne çok erkenden girer. Kent ailesi ise yapısal olarak genellikle çekirdek ailedir. Baba otoritesi oldukça hissedilir durumdadır (Oktay, 1989: 211). Kırsal bölgede çocuk üzerindeki denetimi arttığı, sosyal değişim ve kente göçmenin ise denetimi azalttığı gözlenmiştir (Kağıtçıbaşı, 1981: 44). Köyde yaşayan yoksul aileler, aile yazgısına boyun eğmiş, kendine göre bir yaşam tarzı oluşturmuş şekilde yaşarken; kentte yaşayan yoksul aileler, kentin cazibesi, zenginliğin albenisini dolayısıyla yoksulluğun bilincine daha çok varır, yazgısına boyun eğmez ve öfke, isyankârlık duygularıyla cebelleşmektedir. Köyün ahlaki açıdan koruyucu çerçevesinden uzak kalmış, gelenek ve törelerin baskısından kurtulmuş, kentin baş döndürücü zenginliğinin karşısında yaşadığı çaresizlikle umutsuzluk duygularıyla patlama yaşayan bireylerin, suça itilmeleri çok kolay olacaktır (Yolcuoğlu,2012: 22).

36

Bir gelişim süreci olarak çocukluk, taşıdığı genetik yapı kadar önemli olan değişkenlerin yanı sıra içinde yetiştiği toplumsal ekonomik kültürel ve fiziksel çevre koşulları tarafından şekillenmektedir (Ülke Programı,1991: 211). Çocukları anlamak için, içinde bulundukları toplumla birlikte kendi ortamlarında takip etmek gerekmektedir (Ercan, 2011).

Çocuklara kırsalda yaşının üzerinde olgunluk beklenip hayatın sorumluluğu daha erken verilirken, kentte durum farklıdır. Kentte yaşayan çocukların olanakları kırda yaşayanlara göre çok daha iyidir. Yaşanılan çevreye göre çocuktan beklentiler, çocukluğun süresi, cinsiyet ayrımı gibi durumlar ortaya çıkmaktadır.