• Sonuç bulunamadı

7. ÇOCUK HAKLARI 19 

2.5. Televizyon-Medya-Bilgisayar 39 

Geçmişten günümüze toplumlar birçok değişim geçirmiştir. Bu değişimin oluşmasında teknolojik gelişmeler büyük etkiye sahiptir. Günümüzde TV, medya, bilgisayar gibi toplumsal değişmeler çocukluğu etkilemektedir. Bu toplumsal

40

değişmelerle birlikte aile içindeki roller değişmekte çağımızda önemli olan deneyimden ziyade bilgi olmaktadır.

Çocuk toplum içine doğar. Ailenin, çocuğun üyesi olduğu toplumda aktif rolünü üstlenmeye hazırlayıcı etkinliğinin azalması, aileler üzerinde bir daha düşünmeyi gerekli kılar. Aile içinde üstlenilen rolün etkisini yitirmesi köklü bir değişim olduğunu göstermektedir (Şirin, 2012: 91). Toplumla teknoloji birbirleriyle devamlı etkileşim içindedir. Aileyse toplumda temel taşı oluşturur (Kırık,2014: 337). Dünkü toplumumuz geleneksel, ataerkil bir aile düzenine sahipti. Bu düzen, çocuk açısından baskılı ve kısıtlayıcıydı. Çocuğa düşüncelerini serbestçe ifade etme olanağı tanımamıştı. Böylece “itaat” en çok değer verilen özellikti. Günümüzdeki toplumsal değişmeler sonucu aile yapısı, geniş aileden çekirdek aileye dönüşmüştür. Çekirdek ailede paylaşma ve iletişim yetersizliği vardır. Günümüzde çocuk daha dar mekânlarda yaşamakta, anne babalarıyla yüz yüze iletişim ve ortak etkinlikte bulunma olanağını daha az bulabilmektedir. On yıl önce çocukların ilgi alanları TV, çizgi filmler, müzik, resim ve spordan oluşmaktaydı. Oysa günümüzde bilgisayar oyunları ve mesajlaşma daha çok ilgi çekmektedir. Arkadaşlarla yüz yüze etkileşimleri sınırlı kalmaktadır (Tezcan, 2012: 139). Sosyallik azalmakta, hatta ebeveynlerle bile ortak yemek saatleri oluşturulamamaktadır, iletişim kopuklukları meydana gelmektedir teknoloji bu durumun tek sorumlusu olmasa da büyük etkiye sahip olduğu yadsınamaz.

Genellikle kitle iletişim araçları üzerine yapılan analizlerde araçların kendi yapısından çok, işlevlerinin tartışılması dikkat çekmektedir. Bu işlevler genellikle iletişim, sosyalleştirme, güdüleme, tartışma-diyalog, eğitim, kültürel geliştirme, eğlence ve bütünleştirme gibi konularda odaklanmaktadır (Işık, 2004: 71). Son çeyrek yüzyıldaki yaşanılan değişimin merkezi medyanın komutasında yer alır. Çocuğun medya kullanma alışkanlığı ailede başlar (Şirin, 2012: 93). Medya bir anlamda bireyleri kitle toplumu içinde şekilsiz nesneler haline dönüştürme, diğer anlamda toplumsal hayatın ve ilişkilerin pek çok ayrıntısını keşfedip hayatını ona göre belirleme gibi bireysel yönelimlere imkân vermesi gibi ikili işlev taşımaktadır (Işık, 2004: 74). Türkiye’de en yaygın kullanılan medya televizyondur (Şirin, 2012:

41

93). Çocukların televizyonla etkileşimleri çok küçük yaşlarda başlamaktadır (Şahin, 1989: 217). Televizyonun çocuk üzerinde negatif etkileri, televizyonun izlenme süresinin ve içeriğinin denetim altına alınması ile azalması mümkündür. Ebeveynler çocuğunun yetişkinlere dönük programların izlemesinin önüne geçebilir. Televizyonun bir çocuk bakıcısı gibi kullanılmaması gerektiği, çocukların yetişkinlere yönelik yayınlardan yetersiz ve yanlış mesajlar alabilecekleri anne babalara duyurulmalıdır (Şahin, 1989: 225). Genellikle kitle iletişim aracının, özellikle de televizyon birey için bir sosyalleşmede araç ve bireyin boş vakitlerini çoğunlukla geçirdiği, çeşitli araştırmalarla gösterilmektedir (Akt; Aybars, 2014: 210). Çocukların sosyalleşmesinin sorumlularından biri olan televizyonun etkilerinin ağırlıklı olarak ebeveyn çocuk ilişkisine dayandığı ortaya çıkmıştır: Hem seyretme oranının hem de program tercihinin ebeveyn-çocuk çatışması, ebeveynin duyarlılığı ve ebeveyn çocuk ilişkisinde sıcaklığın olmayışı gibi özelliklerden etkilendiği tespit edilmiştir; öyle ki, ilişki ne kadar zayıfsa, çocuklar o kadar fazla televizyon seyretmekte ve şiddet içeren program tercihleri o kadar artmaktadır (Akt: Schaffer, 2008: 320). Televizyonun bireyin kendisine ve ailesine vakit ayırmasını engellemesi konusuyla ilgili kent ve kır da hayatını sürdürenler arasında takribi %10'luk bir ayrım dikkati çekmektedir. Bu soruyu kentte hayatını sürdürenlerin %23'ü engellemesi şeklinde cevaplarken, kırda bu oran %33'ü bulmaktadır. Yani kırda hayatını sürdürenler için televizyon sosyal faaliyet odağı kentte ise sosyal aktivite çoğaldığından televizyon dikkatle yaklaşılan bir araç sonucunu çıkarmak doğru olacaktır. Eğitim düzeyi yüksek bireyin çocuğunu spora, sanata, bilime vb. kişisel gelişime dönük etkinliğe yönlendirdiği, tv. konusundaysa dikkatle yaklaştıkları günlük yaşamlarında gözlenenmektedir (Aybars, 2014: 288). Televizyon aslında, haber, terbiye ve tahsil bakımından bir nimettir. Ama günümüzde suistimal edilmektedir. İnsanlara ve bilhassa çocuklara hizmet esas alınmadığında, menfaat ve nefsani arzu ön planda tutulduğunda bu harika kötü, korkunç bir tahrip aleti olabilmektedir (Korkmaz, 1999: 135). Ebeveynler için bakıldığında da magazin ve siyaset gündemleriyle dolu TV programlarından kendini alıkoyupta eğitici programları kullanan ana babaların azlığı da yadsınamaz (Uslu, 2002: 93). Elbette hal böyle olunca ebeveyni örnek alan çocuklar olağan hale gelmektedir.

42

Televizyonun çocuklar üzerindeki olumlu etkileri; dil gelişiminde hızlandırıcı etkisi, sözcük hazinesini arttırması olarak özetlenebilir. Sözle görüntü birleştirilebildiğinden çocuğa kolay etki eder, kalıcılık oluşturur. Çocuğun bilgisini arttırır. Hayallerini büyütür. Çocuklar oynayarak öğrendiği gibi TV karşısında eğlenerek öğrenebilirler (Yavuzer, 1989: 277). Televizyonun olumsuz etkilerine gelince; fazla tv izleme, düşünebilme ve akıl yürütebilme sürecine olumsuz etki eder. Çocuklar edilgen seyirci rolündedir gördükleriyle yetinirler. Algıladıklarını seçip ve temizleme fırsatı bulamaz. Hayallerle gerçekleri ayırmada zorlandığından çocuklar televizyon ekranlarında gördüklerini salt gerçekler olarak benimser. Televizyon çocuğa tek yönlü etki eder, düşünmesine zaman vermeden egemenliğine alır (Yavuzer, 1989: 278).

İletişim araçları güvenden çok meraktan dolayı benimsenir (Şirin, 2012: 94). Tüketici toplumlar çocuğu da kapsayacak şekilde büyümektedir (Puyn, 1999: 17). Çocuklar bu aracı kullanmayı bilmedikleri için meraklarıyla uyanan ilgileri tutkuya dönebilir (Şirin, 2012: 94). Bilimsel objektiflik sınırları içinde tanımlanan bilgi aktarma, iletişimi sağlama vb. işlevlerine rağmen medya, kültürel etkileşimde ve toplumsal değişmede oynadığı rol itibariyle olumlu veya olumsuz değerlendirmelerin konusu olmaktadır (Işık, 2004: 75). Gerçekte kitle iletişim araçlarıyla aktarımı ya da üretimi sağlanan kültür, kitlenin daha çok pasif izleyicilerinin tüketmek zorunda kaldığı bir duruma işaret etmektedir (Işık, 2004: 72). Fakat iletişim araçlarının hiçbirisi çocukların toplumsallaşma ve entelektüel seviyesinden sorumlu değildir. İletişim araçlarından hiçbirisi tek olarak çocuk yetiştirmede ne ehildir ne de toplumsallaşmayı sağlayacak niteliğe ulaşmıştır. Ailenin değer üretiminin ve aktarımında etkili olduğu durumlarda medyaların etkileme gücünün az olduğunu biliyoruz. Buna karşılık aile değer üretim ve aktarımında etkisiz durumda ise medyaların bu boşluğu doldurması kaçınılmaz olmaktadır (Şirin, 2012: 107). Haberdar olma ve bilgi edinme bütün bireylerin en doğal hakkıdır ve çocuk da bir bireydir. Kitle iletişim araçları ailelerin ve dolayısıyla çocukların bilgi kaynağıdır. Bu araçlarla etkileşim ve etkileşim ortamındaki paylaşım, çocuğun bu iletişim araçlarından etkilenme oranını belirlemektedir (Ertürk ve Gül, 2006: 178). Kitle iletişim araçları fertler, aileler ve toplumlar üzerinde çok fazla etkiye sahiptir.

43

Araştırma sonuçlarına göre kitle iletişim araçları fertler, aileler ve toplumlar üzerinde hem “olumlu” hem “olumsuz” etkilere sahiptir. Olumsuz etkilerinden söz ederken bunların daha fazla yabancı dizi kaynaklı olduğu söylenebilir. Bugün televizyondaki yayınlar aile içindeki ilişkiyi sağlıklı bir duruma getirmekten yoksundur (Elmacıoğlu,1998: 146).

Artık çocuk internetle erken yaşta tanışıp ve bu gelişmeye yetişkinden daha çabuk uyum sağlamaktadır. İnternet çocuğun soyutlama yeteneğini geliştiriyor, yaratıcı ve eleştirel düşünebilme potansiyelini arttırmada etkilidir. Bunların yanı sıra internet birtakım olumsuz etkilere de sahiptir (Kırık,2014: 339). Özgürlük artık bacaklarımızın enerjisi ile değil, parmak uçlarınızın dokunduğu tuşlarla aranıyor. Klavye ve ekran özgürlüğü, sanal gerçeklikle kendini uçuyor sanmak, insanın kendini kafesine alıştırmasının çaresiz yolları (Atabek, 2002: 40). Çocuklarımızın saniyede 20.000 resmin geçtiği bilgisayar oyunlarıyla beyinlerinde dopamin dediğimiz bir madde salınmaya başladı, çok erken yaşta başladı bu. Dopamin dediğimiz madde haz almayı sağlıyor. Yani çocuğumuz bununla haz almayı ve heyecanlanmayı öğrendi. Şimdi biz Karagöz ve Hacivatla çocuğumuzu heyecanlandırabilir miyiz? ( Dilbaz, 2012: 240). Bağımlılık ve çocukta devamlı sanal ortamda bulunma isteği ailelerin çoğunlukla endişelenmesine sebeptir (Kırık,2014: 341).

Ümit Meriç Yazan’ın dediği gibi doğanın bize verdiği çok önemli bir şansı, “çocuk olma hakkını” galiba beşeriyet olarak da Türkiye olarak da kaybetmek, yani “çocukluğun tükenmesi” tehlikesiyle burun buruna gelmek üzereyiz (Şirin, 2012: 20). Aile gazetesi diyebileceğimiz gazete sayımız azalmaktadır. Kadim çocukluk dönemleri geride kaldı, elektronik çocukluk evresine girildi. Her şeyin çocuğa göre uyarlanmasına dayandırılan teknolojik çocuksuluk ise çocukluk tasarımını hızlandırdığı gibi aynı zamanda çocukluğu yeni biçimlere de büründürmektdir. Geleneksel çocukluktaki küçük adam, minyatür yetişkin ile modern çocukluk tasarımındaki yetişkinleşmiş çocuk arasındaki bu benzerlik, aslında modern dünyada çocukluğun yok oluşunun ilk fotoğrafını çekmemizi kolaylaştırabilmektedir. Yeni çocukluk çocukların ebeveynlerinden önce her şeyi bildikleri anlamına da

44

gelmektedir. Ebeveyninden çok daha fazla iletişim araçları kullanımını imrendiren, tüketime dayalı enformasyon çağında çocuklar bir konu ile ilgili az fikir sahibi olan, çoğu şeyle ilgili çok şey bilen ebeveynleri gibilerdir. Bu durum çocukluk değil modern yetişkinlik kopyasıdır. Bu da çocukluğun tükenişidir. Geleneksel toplumlarda masal dinleyen çocuk, sözel dünyada yaşayan çocuktu. Endüstriyel toplumun insanları, çocukluktaki tüm bariz nitelikleri kaybetmekteler: Oyun, merak, şaşırma yeteneği, oyun ve fantezi yeteneği. Böylece o ruhsal ve duygusal yönden ne yetişkin bir kişi, ne bir çocuktur (Şirin, 2012: 22).

Teknolojiyle birlikte çocuklar her şeyi bilen konumunda kendilerini görmekte, ailenin sözleri ikinci planda kalmaktadır. Bireye ulaşan iletiler ne denli fazla duyu organına hitap ederse o kadar etkisi büyük olacağından TV, medya ve bilgisayar da birden fazla duyu organına ileti sağlandığı için çocukların ve gençlerin etkilenme düzeyi artmaktadır. Önceden sadece ebeveynini, öğretmenini ya da çevresinde en çok beğendiği kişiyi rol model alan çocuk günümüzde TV karakterlerinden birini model alabilmekte ve hayal âleminde yaşayabilmektedir. Tüm bunlar değerlerimizden kopuk bireyler oluşmasına sebep olabilmektedir. TV, medya, bilgisayar gibi etkenlerin bu etkilerinin yanı sıra birçok olumlu etkisi vardır elbette. Bilgi edinme, dil gelişimini hızlandırır, sözcük haznesi artırır, birden fazla duyuya hitap ettiği için öğrenilenler daha kalıcı hale getirir. Aile bu teknolojik kaynakların olumsuz etkilerinin önüne geçmelidir. Medya bu konularda daha duyarlı davranmalıdır.