• Sonuç bulunamadı

Yaşam tarzı kişilerin faaliyetleri, düşünceleri, ilgi alanlarını içeren bir kavramdır. Yaşam tarzı bireyin ne yaptığı, nerede yaşadığı, ne giydiği gibi gündelik hayatın birçok yönünü kapsayan bir kavramdır. Yaşam tarzı ve kültür iç içe kavramlardır ki bireylerin yaşam tarzları, içinde bulundukları toplumun kültürel değişimlerine bağlı olarak şekillenir. Kısacası yaşam tarzı, kültürün içinde bulundurduğu öğeleri, özellikleri kapsadığı söylenebilir. Toplumların kültürel değişimi, bireylerin yaşam tarzına doğrudan etki ederek, yaşam tarzında da değişikliklere neden olacaktır. Değerler, yaşam tarzının en önemli belirleyicisidir. Değerler bütün kültür ve topluma anlam ve önem veren ölçütlerdir. Yaşam tarzının bir ifadesi olduğu değerler doğuştan kazanılmaz; oluşumunda aile, okul, dini kurumlar ve yaşam süresince elde edilen tecrübeler önemli rol oynar. Sorokin kültürü değerler acısından tanımlayarak kültürü toplumun değeri ve normları olarak ifade etmiştir (Özdayı, 2001: 19)

Yaşam tarzı ve kültür bu kadar iç içe kavramlar ise, yaşam tarzını belirleyen, yaşam tarzını ortaya koyan değişkenlerin popüler kültür ile ilişkisi, popüler kültürden etkilenmesi kaçınılmazdır. Bugün kişilerin yaşam tarzlarını etkileyen değişkenlere bakıldığında, örneğin izlenilen televizyon dizileri, giyim veya meslekleri, popüler kültürün etkisindedir. Popüler meslekler ya da popüler giyecekler tercih

sıralamasında her zaman ilk sıralardadır. Yaşam tarzı değişkenlerine bakıldığında, bugün hemen hemen hepsi popüler kültürün etkisindedir.

Yaşam tarzı öğelerinden biri olan politika\siyasal görüş bile popüler kültür ile ilişkilidir. Tekinalp’e göre siyasal yaklaşımların popüler kültüre yaklaşımı da farklıdır. Aşırı tutucu siyasal sağ popüler kültürü kitle kültürü ile denk tutarak onu yüksek kültürün karşısına yerleştirir. Tutucu kanat, popüler kültürü demokratlaşmanın göstergesi olarak ele alır ve halkın beğenileri kutsanır. Bu yaklaşımın temsilcileri olarak, Amerika’dan Daniel Lerner ve Wilbur Schramm’u gösterebiliriz. Liberallerin çoğulcu kanadı ise, popüler kültürü doğal bir gelişme olarak kabul etmekle birlikte aşırı şiddet ve seks ögeleri kullanması, azınlık kültürlerine duyarsızlığı, insanları uyuştururcasına eğlenceye yöneltmesi nedeniyle eleştirirler (Tekinalp ve Uzun, 2004: 311). Buna göre yaşam tarzında sağ ya da karşıt görüşlü kişiler, popüler kültür ile ilişkilerinde siyasal görüşleri çerçevesinde hareket etmektedir. Popüler kültür, yaşam tarzının bütün alanlarını kapsar, yoğun bir şekilde yaşanır, tüketilir.

Yaşam tarzı temelinde yapılan tüketici araştırmaları marka/urun konumlandırma stratejisinin geliştirilmesinin temelini oluşturmaktadır. Gerek hedef pazardaki tüketicilerin halihazırdaki yasam tarzlarını belirleyen değişkenlerden bir veya birkaçının özellikleri baz alınarak geliştirilen marka stratejisi, gerekse hedef pazardaki tüketicilerin özendikleri yasam tarzları dikkate alınarak sunulan marka/urunun bireyleri bu yasam tarzına yaklaştırmada marka çağrışımları ve kullanılan mesaj stratejileri yasam tarzı araştırmaları temelinde olunabilmektedir( Saray, 2007: 114).

Popüler kültür kullanımı, bir tüketim kültürüdür: Kullanım ve tüketim popülerin üretiminin ilk safhasından son-kullanım safhasına kadar her safhada vardır denilmektedir. Popüler malın tüketicisinden, malı tekrar tekrar, mümkün olduğu kadar çok ve yoğun tüketmesi istenmektedir. Bu istem çeşitli kılıkta gelen reklamlarla kişinin yetersizliğini ve psikolojik doyumu vurgulayan baskı yoluyla tekrar tekrar işlenmektedir. Bu işleme, aileden, okula, okuldan eğlence yerine,

eğlenceden is dünyasına kadar olan bütün alanlardaki kişiler arası, grup ve medya iletişim ve ilişkileriyle desteklenmektedir. (Güngör, 1999: 7).

Erdoğan ve Alemdar’ a göre giyecek, yiyecek, içecek, eğlence vb. endüstrilerin ürünlerinin popülerliği üretilmiş dinamik bir popülerliktir. Bu endüstrilerin ürünlerinin popülerleştirme işinde iletişim medyası egemen gündemi belirler. Popülerleştirme spirali kişiler arası iletişimle yayılır ve genişler. Sonunda ürünün kendisi ( veya firma ) sadece popüler olmaz aynı zamanda popülerlik aracı olur. Nike, Adidas giyme, pizza yeme, modayı takip etmenin kendisi popüler bir pratik olurken, aynı zamanda pratiği yapanı da “popüler” yapar. Popülerden geçerek kişi kendi gözünde ve diğerlerinin karşısında değerini bulur ( Erdoğan ve Alemdar, 2005: 79). Kişi popüler olanı tüketerek, örneğin spor yapan bir kişinin popüler sporlar yapması ve ürünlerini kullanması, kendini popüler sporcularla özdeşleştirmesi, yaşam tarzında kendini tatmin eder ve bu şekilde güdüler.

Doğu’ya göre ise stratejiler popüler kültür imgelerinin üreticileri tarafından özenle belirlenmekte ve uygulamaya konulmaktadır. Bir endüstrinin tek basına altından kalkamayacağı yaşam tarzı olgusu, diğer sektörlerin karşılıklı alışverişiyle dengelenmektedir. Farklı türden ögelerin toplumsal yaşantının her alanında kendini gösterebilmesi için, sektörel bazda yayılma yoluna gidilmektedir (Doğu, 2006: 189). Bugün birçok üreticinin, ürettikleri ürünler ile sundukları yaşam tarzları gündelik yaşantının sıradan bir parçası haline gelmiştir.

III. BÖLÜM

BİR YAŞAM TARZI OLARAK: PUNK

3.1.PUNKIN TARİHÇESİ

Punk’ın klasik şekli 1976’da İngiltere’de ortaya çıkmakla birlikte İngiliz punk grupları kendilerinden önceki gruplardan çok farklı bir müzikal tarz ve alt kültürel oluşum geliştirerek yeni bir akım yaratmışlardır. İngiliz punk grupları aslında New York merkezli rock gruplarının isyankârlığından etkilenmiş olsalar dahi yine de bu gruplar kendilerine has yeni bir tarza sahip olmuştur. Punk rock’ın İngiltere’de ortaya çıkmasına neden olan en büyük etken II. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere’nin içinde bulunduğu yüksek işsizlik oranının özellikle isçi sınıfı açısından büyük sorunlara yol açmış olmasıdır. İşsizlik, hayat pahalılığı vb. gibi sosyal problemler isçi sınıfı içinde büyük huzursuzluklara ve memnuniyetsizliklere neden olmakla birlikte devletten işsizlik yardımı alan gençler de kendi hayatlarına ilişkin kasvetli düşüncelere kapılmaya başlamıştır. Bu etkenler punk rock’ın kötümserliğinin temelini oluşturmakla birlikte, bu müziğin içinde barındırdığı ironik ve amatör yapıya da politik bir öge eklemiş oluyordu. İngiliz punk’ı estetik kaygılarla hareket etmesinin yanında bilinçli bir proleter yapıya da sahipti (Young 1999:10-11).

David Rowe; Punk’ın çıkışını için, yetmişli yılların maddi ve kültürel koşulları, gençlik kesiminin yaşantıladığı işsizlik ve yabancılaşma; düşük düzeyli teknolojik gelişme; rock müzisyenlerinin ve onların plak sektörü holdinglerinin mesafeli duruşları, gösterişçilikleri ve ileri teknoloji saplantıları; kent merkezi bölümlerinde bohemler ve işçi sınıfı gençliği arasında ittifaklar hazırlamada durumcu hareketin ( situationisim) yeniden dirilişi ve öbür irili ufaklı etkenler nihilist, minimalist, anonim şirket karşıtı olan ve her şeyden önce “kendin için - kendin yap” kültür üretimi düşüncesine adanmış bir rock üslubu üretmek üzere birararya geldiğini söyler ( Rowe, 1996:75).

New York underground rock’ı ve punk rock, rock’n’roll’un iki alt türü olarak hem akademik çalışmalar için hem de tarihsel belgeleme açısından ana akım rock’a kıyasla daha sorunlu alanları meydana getirirler. Punk’ın temel felsefesi gelecek yok (no future) sloganında yatar (Young 1999:7-8). Punktaki “gelecek yok” sloganının savunulmasına neden olan olay daha önce de söz edildiği gibi savaş sonrasında İngiltere’nin içinde bulunduğu ağır ekonomik koşullardır. Punk kültürünün içinde İngiltere’nin sosyal durumuyla ilgili kötümserlik havası, gerçekte de harcamalar konusunda en üst düzeyde kesintilere giden ve sanayide işçi çıkarımlarına dayalı para politikaları güden o günün muhafazakâr İngiliz hükümetinin politikaları konusunda önceden sezilmiş bir tür gerçekliğe dönüşmüştür. 1980’li yılların basında okullarından yeni mezun olmuş İngiliz gençler artık kendileri için gerçek anlamda gelecek yok anlayışı içine iyice düşmüşlerdir (Hebdige, 2003: 152). Gelecek yok anlayışıyla birlikte punk rock yapan gruplar gücü ve otoriteyi elinde tutan iktidarı kendisine has tarzıyla önce uyandırmış ve sonra da büyük ölçüde rahatsız etmişlerdir (Laing, 2002: 17). Bu anlamda punk bu özellikleriyle kendisini meydana getiren elemanların hepsinin “karşı” olduğu bilincini sağlamaktadır. Punk’ın diğer müzik türleri ve rock’n’roll’un diğer alt türlerinin hiç birinde görülmeyen bir biçimde boğuk bir sesle ve kulakları törpüler bir tarzda şarkı söyleme biçimi ve bunun yanında yine ana akım rockta olmayan asgari düzeyde gitar soloları, basit enstrümantasyon ve daha melodik ve kaygan vokalleri vb. hareket tarzları punk’ın her şeyden önce “gelenek ve normalitenin aksaklıklarını” ortaya koyar (Laing, 2002: 13). Punk gruplarının üyelerinin genellikle kamera karşısında boş ve ifadesiz bir tavra girmesi ve konuşmayı ve belli bir yere yerleştirilmeyi reddetmeleri yabancılaşma düzeyini en üst noktaya vardıran ve ona somutluk kazandıran davranışlardan bir kaçını oluşturur. Punk’taki yabancılaşmanın kökeni –tekbencilik, nevroz ve kozmik tutku- de rock’a dayanmaktadır (Hebdige, 2004: 33).

Punk’ın saldırganlığı, her ne kadar New York underground rock akımından büyük ölçüde etkilenmiş olarak görünse de ondan oldukça farklı bir karaktere sahiptir. Underground rock akımını savunan gençler orta sınıf değerlerinin reddeden bir tutuma sahipken bunun karşısında punk estetiğini savunanlar ise kendilerine has bir giyim kuşam, dans etme ve genel tavır açısından özel bir hareket tarzına sahip

olmuşlardır. İngiliz toplumunda punk akımını savunanlar, isçi sınıfına mensup olan ve burjuva ahlaki değerlerini reddeden gençler tarafından savunulmaktaydı (Young 1999:12). Punkların tepki duydukları şeyler sadece artan issizlik ahlaki değerlerdeki ciddi dönüşüm veya yoksulluğun yeniden keşfi değil, bunun yanında İngiltere’nin çöküşü diye bilinen bir süreci dramatize eden ve rock’ın hakim retoriğine ters düsen bir dil oluşturmuşlardır. Punklar her zaman için saldırı, endişe ve hayal kırıklığını dışa vuran hareketler içine girmişlerdir (Hebdige 2004: 82). Punklar yaşa ve düzene karşı tehditlerini sahnede ortaya koymuşlardır bununla birlikte düzensizliğe eğilimli oldukları için eğlence kültürünün geleneksel oluşumlarını da alt üst etmeyi de başarmışlardır. Punkların en önemli özelliklerinden birisi konserlerinde ve diğer eğlencelerde dinleyicilere hem yaşam biçimi olarak hem de fiziksel olarak yaklaşmaya daha fazla eğilimli olmalarıdır. Punk her zaman için kendisine has bir tarz olagelmiştir: Punkta, “sanatçı ve dinleyici arasındaki sınır, sanat ve rüyayı, kapitalizmin egemenliğindeki gerçeklik ve hayattan ayıran daha geniş ve daha uzlaşmaz engel için devrimci estetik içerisindeki bir metafor” olmuştur (Hebdige 2004:103-104). Sonuçta punk rock’ın İngiltere’de işçi sınıfına ait gençlik kesimlerinin o günün şartlarını ve içinde bulundukları sıkıntıyı dışa vurmalarını sağlayan bir müzik türü olması, topluma karşı duyarlılığı en iyi vurgulayan kesim olarak görünmelerine yol açmıştır. Ancak punk yalnızca, bu müziği yapan ve dinleyen kesimlerin içinde bulunduğu sıkıntıları ortak duygu yoluyla ifade etmede gerçek başarıyı yakalamış ve bu müziğin estetik bir anlayış etrafında eğlence ilkesine uygun olarak örgütlenmesine engel olamamıştır.

Punk rock’ın politikası ile estetiği her ne kadar bizatihi spontan ve farklıysa da, 20. Yüzyıl avangardında yer alan bazı akımların politik ve estetik anlayışlarıyla pek çok benzerlik taşır. Tıpkı avangart gibi, punk rock da devrimcidir. Kurumsallaşmış sanat kuramları ile tekniklerine olduğu kadar, bunları yaratan topluma karşıda bir tepkidir (Young 1999:15).