• Sonuç bulunamadı

70’li yılların ikinci yarısında İngiltere’de bir müzik akımı etrafında gelişen ve toplumun değerlerini alt-üst eden Punk, bu yıllardan itibaren de yavaş yavaş tüm Avrupa’yı etkisi altına almaya başlamış bir alt kültürdür.

70’lerin ikinci yarısında öfke kendini, Avrupa ve Amerika’da Punk ile dile getirirken, Türkiye’de sokak çatışmalarında, grevlerde ve devrim provalarında gösteriyordu. “Müzik dinlemenin” henüz “sırası” değildi. 12 Eylül 1980’de gerçekleştiren “geleneksel” askeri darbe, işkenceler, zindanlar, idamlar, sürgünler, yasaklar, sansürler ve antidemoktarik yasalarıyla gelmişti (Güldallı ve Boynik, 2007: 10). O yıllarda Türkiye’de ortam bir hayli karışıktı ve ülke gençliği gergindi. Devir “arabesk” devriydi. Kendisine dayatılan bu arabesk kültürünü kabullenmek istemeyen gençlerin nefes alabilmek için tek bir alanı vardı: Heavy Metal. Türkiye’de gençliğin Punk ile tanışması Heavy Metal’den sonra, bir tarz değişikliğiyle gerçekleşmiştir.

80’li yılların ikinci yarısı itibarı ile kendini metalci veya punk olarak lanse edenler, gündelik hayatın içinde de kendini göstermeye başlamıştı. 1977’lerde İngiltere’de punkların toplum düzenine karşı gerçekleştirdikleri “şok edici” taktikleri, kendini Türkiye’de 80’lerin ikinci yarısında “özgür bir birey” olma nedeni olarak, uzun saç, küpe veya yırtık kot ile gösteriyordu. Bu her gün kavga anlamına geliyordu. Ancak yaşanan bu sokak sıkıntılarının dışında Türkiye’de Punk, kültürel ve politik anlamda gündelik hayatta kendine yer bulamamıştır (Güldallı ve Boynik, 2007: 10).

Türkiye’de gençlik, toplumun genel örf ve adet yapısına uygun bir şekilde, hiçbir alanda söz sahibi olamamıştır. Gerek ekonomik, gerekse toplumsal baskılar nedeniyle gençlik ve bir alt kültüre ait olmak gibi “gençlik alışkanlıkları” sadece belli bir yaşa veya döneme kadar ( iş hayatı, okul bitimi, askerlik veya evlilik ) sürdürülebilen, yaşanıp atlatılması gereken bir evre olarak algılanmıştır. Çevreden kopulduğu için bir kültürü besleyecek temeller hiçbir zaman sağlam olmamış, gelenek sürdürülmemiş; bu yüzden kendilerini ifade edebilecekleri ve

üretebilecekleri süre giden ortak bir yaşama alanı – alt kültür- yaratamamışlardır (Güldallı ve Boynik, 2007: 10). Punk’ın o dönemlerde Türkiye’de politik hayatla tanışamamasının asıl nedeni, 1980 askeri darbesinin toplum üzerindeki baskı ve etkileridir. Sonrasında ise darbenin yaraları sarmaya çalışan toplumun muhafazakâr tavrı ile Punk’ların da politik hayatta yer alma gibi bir dertlerinin olmaması temel nedenlerdir.

Türkiye’de Punk’ın çok yaygın yaşanamamasını Kutlukan şöyle aktarır: Batıdaki gibi sol fraksiyonlarla bir temas söz konusu olmamıştır veya İngiltere’de yaşanan punkların anarşizmine benzer bir şeyden söz edemiyoruz. Şunu belirtmek istiyorum: 1980 sonrası ortaya çıkan bu gençlik kültürünün dönemin baskıcı rejiminden etkilendiğini de unutmamak gerekir. Diğer ve bence önemli olan etken ise tüm alt kültür gençlik akımlarının evcilleştirildikten sonra, medya yoluyla ülkemize gelmesi. Bu tanışma dönemi o kadar kısa sürede olmuştur ki; gençler aldıkları farklı kültürel yapıları sorgulayamamışlardı. Bir o kadar kısa sürede de popülerleşerek farklılıklarını yitirmişlerdi (Akay vd., 1995:137) .

Türk medyasında ve toplumunda Punk, - başka ülkelerdeki genel bakış açısından farklı olmayacak şekilde- sapıklık, bir tip saç şekli, neo-nazi’lik ya da batı özenticiliği ile eş anlama gelmekteydi. “Resimlere bakmak” dışında Punk hakkında okunabilecek Türkçe kaynakların olmaması ve Punk’ın iletişim ve bilgi aracı olan fanzinlerin ancak 90’lı yıllardan sonra ortaya çıkması nedeniyle, Punk çevresi içerisinde de Punk kavramının sığ kalmasına neden olmuştur. Kendini Punk olarak nitelendirenlerin çoğunluğu için Punk, öykünmenin ötesine gidememiş, sadece bir müzik tarzı, taviz verilmek zorunda kalınan dış görünümü ve Punk deyince akla ilk gelen “başıbozuk”luk ile özdeşleşmiştir. 80’li ve 90’lı yıllarda Türkiye’de, alt kültür olarak ele alınan ve aslında sadece Punk’a özgü bir durum olmayan bu olumsuz tablo, günümüzde de Türkiye’de ki benzer tüm gençlik alt kültürlerinin ortak açmazıdır(Güldallı ve Boynik, 2007: 11). Türkiye’de yaygın bir alt kültür olarak Punk’tan bahsedemesek de, belki de dünyada ki akımı geç takip etse de, Türkiye’de Punk’ın da bir dönemi olmuştur ve Punk camiasınca samimi bir şekilde yaşanmıştır.

Türkiye’de magazin köşeleri dışında Punk kelimesinin gözüktüğü ilk yer 1978’de Tünay Akdeniz ve Grup Çığrışım grubunun plak kapağında yer alan “Punk Rock” ifadesidir. Ancak bu ifade daha çok ticari amaçla yapılmış bir Punk şakasıdır. Aktif olarak Punk müzik yapan ilk topluluk 1987 yılında kurulan Headbangers’dır. Punk’ın iletişim kanalları olan fanzinlerin, ilk görülmeye başladığı yıl Türkiye’de fanzin kavramının da doğduğu yıl olan 1991’dir. Punk müzik, Punk’ın “kendin yap” etiğine – zorunlu ve doğal bir şekilde – uygun olarak evlerde çoğaltılan demo kasetlere yayılmış, Necrosis, Radical Noise, Turmoil 1994 yılında ilk kez yurtdışında – Türkiye basımı yıllar önce bitmiş olan plak formatında – şarkılarını basma imkanı bulmuş, yerli müzik sahnesinde bir çığır açmışlardır (Güldallı ve Boynik, 2007: 11). Türkiye’de de tüm dünyada olduğu gibi punk kendisini bir dönem yoğun bir şekilde hissettirmiştir. Belki dünyada ki gibi politik bir duruş sergilenememiş olsada, Türk Punkı’nın da söyleyecekleri vardı. Türkiye’de punk 90’lı yıllarda çok daha fazla hissettirmiş, daha fazla albümler yapılmış hatta bazı gruplar klip çekerek televizyonlarda yayınlamıştır. Gelişen dünya şartlarına ve popülerliğe ayak uydurmuş ve işin felsefesini kaçırıp, kitlelere ulaşma ve popülerlik kazanma kaçınılmaz olmuştur. En bilinen punk gruplarından biri olan Athena video müzik kanallarında boy gösterirken bu işi hala kendi felsefesine uygun olarak, “undergraund” olarak icra eden gruplarda vardır. Örneğin Rashit gibi.

Güldallı ve Boynik kitaplarında Rashit ile bir röportaj yapmışlar ve Rashit üyelerinden Gökhan Türkiye Punk’ı ile ilgili sorulan soruya şu sözleriyle şöyle cevap veriyor:

Her ülkenin kendine has bir Punk tarihi olmuş. Türkiye’de Punk yaparken otomatik olarak yaptığınız müzik Türkiye Punk’ı oluyor. Bilinçli bir şekilde mi oluyor ?

“Gökhan: sonuçta bu ülkede yaşayan, bu havayı soluyan insanlarız. Bahsettiğin şeyler tabii ki de bu ülkeyle ilgili olacak. Sonuçta politik bir duruşun, bir fikrin var. Eften püften şeylerden bahsetmiyorsun. Bahsedilen konu bizim yaşadığımız sıkıntılardı. Hala aynı sıkıntıları yaşayan insanlar sokaklarda çıkıp yürüyorlar. Benim

kişisel görüşüm, insanların eylemler, yürüyüşler yapana kadar çıkıp müzik yapmaları gerektiğiydi. Biz de virtüöz değildik ama hiçbir zaman da ne coplandık ne de karakola girdik yaptığımız iş yüzünden. Çıkıp bu şekilde bağırıyorduk. Kimsenin o zamanlar bir albüm kaygısı, bir popülarite kaygısı yoktu. Öyle bir kaygın olmayınca rahat davranabiliyorsun. Sonuç olarak ülkede bir şeyleri değiştirmedik böyle de bir kaygımız olmadı zaten, ama diğer tarafta kendi hakları için yürüyen ve ezilen insanlara da söyleyeceğim; karşılarındaki insanlar pek zeki değiller ve bu şekilde onların ekmeğine çok yağ sürüyorlar (Güldallı ve Boynik, 2007: 142).” Gökhan bu cevapla Türk Punkı’nın da, diğer ülke Punk’larına göre geç olsa da politik tavrını sergilediğini, zamanla bazı grupların albüm yahut popülerlik kaygısı duyduğunu özetliyor. Bu durumun sadece Türkiye’de, değil tüm dünyada yaşandığı bir gerçektir.

3.3.1.Türkiye’de Punk Medyası

Punk iletişimi veya medyası, Türkiye’de de fanzinler üzerinden gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de fanzinlerin başlangıcı 90’lı yılların başı olarak görülür. 90’lı yıllardan önce kaynaklar çok sınırlı ve çoğu yabancı kaynaklardır. 90’lı yılların başı fanzinlerin Türkiye’de boy göstermeye başladığı yıllardır. Bu fanzinlerden bazıları Laneth, Rock Dünyası, Mega Metal, Çalıntı vb. idi. Aslında 90’lardan önce çıkmış bir fanzin mevcuttu: Stüdyo İmge. İlk olarak 1985-1986 yılların arasında faaliyet göstermiş bir rock dergisidir. Fırat şöyle anlatır: Her şeyden önce Stüdyo İmge klasik magazinel anlayışa sahip bir dergi değildir, dolayısıyla günceli yakalamayı öncelikle hedeflemez. Bunun yerine kendi perspektifini Türkiye’de gündeme getirmeye çalışır. Rock müziğini entelektüel ortam içerisinde tartışılabilir kılmayı tasarlar. Oysa ki örtük amaç, rock ilgisini yaratmaktır. Bu pedagojik tarz, Stüdyo İmge’nin yazılarını biçimlendirir. Yazıların temel özelliği, rock tarihine ilişkin bilgilerin derlenmesidir. Derlemeler oluştururken tıpkı kitap yayınlarında olduğu gibi seçmeci bir rock tarihi çerçevesi göz önünde bulundurulur. Bu tarih, bir dönemin toplumsal mesaj ileten radikal isimleriyle kurulur. Böylece, hem “ideal rock dinleyicisinin” sahip olması gereken asgari bilgiler iletilmiş olur; hem de, rock’ın toplumsal sorumluluk taşıdığı kanıtlanarak, kültürel ortamın verili ideolojisiyle uzlaşım sağlanır

( Akay vd. 1995 : 40). Stüdyo İmge 1986 Eylülünde kapanır ve 1989 Martında yeniden hayat bulur. Dergi görüşlerine kaldığı yerden devam etmektedir fakat sadece iki sayı çıkar ve 1989 Mayısında tekrar kapanır. Yaklaşık 3 yıl sonra, 1992’de iki yeni editörle yola tekrar çıkar dergi bu seferde bir yıl dayanır ve tekrar kapanır. Fırat konuyu şu şekilde özetler: 1985’den 1993’e kadar aralıklı da olsa yayın yaşamını sürdüren Stüdyo İmge, hem alanında ilk olması, hem de gerek müzik yazarları gerekse müzik okuyucuları için bir okul olması nedeniyle ülkenin kültürel yaşamında iz bırakmış ve neredeyse bir efsane konumuna yükselmiştir ( Akay vd. 1995 : 46). Stüdyo İmge, Laneth, Rock Dünyası, Mega Metal, Çalıntı gibi dergiler punk hakkında haberler sunmasına rağmen genel anlamıyla rock dergileriydi ve rock dünyasından haberler sunuluyordu. Sadece punk ile ilgili ilk fanzin 1991 yılının mayıs ayında Esat Başak tarafından çıkarılan Mondo Trasho’dur. Mondo Trasho’yu Esat Başak’ın kendi deyimiyle “fotokopi işlerinin toplanmış bir hali’ olarak tanımlamak mümkündür. Bir sayfadan oluşan ve fotokopi ile çoğaltılarak dağıtılan Mondo Trasho 1991-2002 yılları arasında, Mondo Trasho, Mondo Porno, Mondo Antropo, Mondo Pyro gibi değişik isimlerle on iki sayı basılmış ve Türkiye’de ilk gerçek anlamlı punk fanzini olarak tarihe geçmiştir.

Mondo Trasho’nun başlattığı bu akımı, yine 90’lı yıllarda Disguast, Gorgor, % 30, Goblin gibi fanzinler takip etmişler ve punk camiasına ulaşmışlardır. Özellikle 90’ların ikinci yarısından sonra fanzinler salt “Metal müziğin sesi” olmaktan çıkmış, başta Punk ve Hardcore olmak üzere, birçok farklı konularda da fanzinler çıkmaya başlamıştır. Anarşizm, kişisel hezeyanlar, sinema, edebiyat… Müzik fanzini bu işin temeliydi ama hayatta karşılaşılan her şey, anlık bir olay veya herhangi bir konu “fanzin” olabiliyordu (Güldallı ve Boynik, 2007: 256-294) . Bugün fanzinlerin yerini Webzine’ler almaya başlamıştır. Webzine fanzinlerin internet ortamında yayımlanan versiyonu olarak tanımlanabilir. Aktif olarak internette yer alan bazı webzinler şunlardır: brnzine.com, cjb.net, disguast.com, delikasap.com, nathenpalmermusic.com, noizine.net…

90’lardan sonra hızlı bir yükselişe geçen rock medyası, dergileri zaman içerisinde politik tavırlarından, muhalif kişiliklerinden uzaklaşmaya ve popülaritenin pençesine düşmekten kurtulamamıştır. Günümüzde rock dergileri bir alt kültürü anlatmaktan ziyade hangi şarkıcı veya grubun daha popüler olduğunu, konserlerini ya da albüm satışlarını okuyucuya sunmakta ve kaçınılmazı yaşatmaktadır: Popüler kültür.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BULGULAR VE YORUM