• Sonuç bulunamadı

2.1 Tanım ve Kavramlar

2.1.6 YaĢlılık ve yaĢ alma

Yaşlılık, yaşamın yetişkinlik döneminden sonra ortaya çıkan fiziksel, kültürel, ekonomik ve sosyal yetersizliklerle birlikte yaşanan değişikliklerin sosyal ilişki, günlük rutin, toplumsal hayata ve mekânsal kullanım katılımlarının çeşitli düzeylerde etkilenmesiyle; kısıtlandığı, yavaşladığı ve sınırlandığı bir dönemi ifade etmektedir. Yaşlanma kavramının içinde barındırdığı çaresizlik imasının absorbe etmek için şimdilerde „yaş almak‟ kavramı yaşlanma yerine kullanılmaktadır. Yaş almak kavramı, yaş ilerledikçe bireye getireceği kazanımları barındırıyor olması kelimenin anlamına değer katmaktadır. Yaş ilerledikçe öğrenilenler, geride bırakılan hayatın getirdiği tecrübelerle birleşerek bireye pozitif katkılar sağlamaktadır. „Yaşlılık‟ ve „yaş alma‟ kavramlarının ihtiva ettiği bu tecrübe sürecine ilişkin dönem araştırmacıların daima incelediği konu olmuştur.

Yaşlılık, bireyin yaşam konusundaki kayıp ve çöküşlerinin görüldüğü, aynı zamanda çevresel, kültürel ve iktisadi unsurların da bir arada yol açtığı yeni bir yaşam safhasıdır. Yaşlılık aynı çocukluk, ergenlik, gençlik ve olgunluk gibi, bireyin yaşam basamaklarından bir tanesidir. Ayrıca yaşlılık; biyolojik, fizyolojik, psikolojik, sosyolojik ve kronolojik boyutlarıyla ele alınması gereken ve bu değişik yönleriyle tanımlanabilen bir kavramdır. (Arpacı, 2005).

Günümüz toplumlarında önce kadınlar ve çocuklar veya önce yaralılar ve yaşlılar kaidesinin yoksunluk tanımlaması gibi kullanılmasının sosyal açıdan faydalı olup olmadığının sorgulanması gerekmektedir. Ayrıca toplumların sahip olduğu etik ve ahlak yapısına bağlı olarak; sahip olduğu yaşlısına gösterdiği değer ve ilgi de değişebilmektedir (İzzetbegoviç, 2011, s.184). Her sosyo-

71

kültürel duruma göre değişen yaşlılık tanımı ve toplumun yaşlısına gösterdiği değer ve ilgi de değişmektedir. Tutal (2015)‟a göre, „yapılaşmış çevreye uyum sağlayabilme yeteneğinin azaldığı bir dönemi ifade eden yaşlılık; nerede ve nasıl yaşanırsa yaşansın, bedensel ya da mekânsal yetersizlikler nedeniyle yaşlı için yaşam alanının sınırlarını değiştirmektedir‟. Bu nedenle, yaşlılık sürecinde, bedensel ve fiziksel olarak başlayan kısıtlamalar ve yetersizlikler; yaşlının gündelik sosyal hayata katılabilmesinde önemli zorluklar yarattığından, bunlarla mücadele eden mekân tasarımı ve revizyonu şarttır. Yapılması gereken yaşlının aile ve yakınlarıyla „yerinde yaşlanma‟ya olanak sağlayan; bildiği, alıştığı yaşam ve mekânsal biçimlerin onun için kurgusunun sağlanabilmesidir. Yaşlılar da tüm bireyler gibi toplumsal hayatın içinde sosyalleşebilmeyi, yaşlandıkça hayattan geri çekilmeksizin gündelik yaşama katılabilmeyi, kaliteli ve aktif bir yaşam sürdürebilmeyi talep ederler.

Bu sebeple yaş alanların yaşama katılım düzeylerini arttıracak mekânsal düzenlemelerde yaşlının kapasitesinin artırılması ve taleplerinin karşılanması gerekmektedir. Yaşlı, engelli ve tüm mekân kullanıcılarına uygun tasarlanmış mikro ve makro çevrenin düzenlenmesi bu nedenle önemlidir. Yaşlılığın, toplumsal ve mekânsal çevre açısından yarattığı yoksunluk, sınırlama ve beklentileri kavrayabilmek için yaşlılık olgusunun tanımlanması gerekmektedir. Yaşlılık konusunun teorik arka planına bakıldığında bu kavram ile ilgili pek çok tanımlamanın olduğunu görebilmektedir. İçli (2008)‟ye göre bunun sebebi, hızlı gerçekleşen farklı gelişmişlik düzeyleriyle gerçekleşen toplumsal değişim süreçlerinin; bireylerin yaşam deneyimlerini etkileyerek, toplumlarda yaşlılığa farklı anlamlar ve tanımlar yüklemesini sağlamaktadır.

Bu bakış açılarındaki farklılıklar, değişen toplum taleplerine koşut bir biçimde, yaşlılık kavramının tanımlanmasına, dolayısıyla da konuya ilişkin çözüm beklentilerine dair ipuçları barındırmaktadır. Yapılan yaşlılık tanımı toplumun ona yüklediği pozisyonu, sunacağı yaşam seçenek ve niteliklerini de belirlemektedir. Örneğin, yaşlılığın yaş sınırı gibi toplumda kabul gören emeklilik yaşı ve dönemi bunlardan biridir.

Birey için emeklilik döneminin başlaması; ekonomik gelir ve sosyal ilişkilerindeki azalmanın yanı sıra alıştığı, toplumsal statüsünde de kayıpları hissetmeye başladığı dönemi ifade etmektedir. Bu dönemle birlikte çoğu zaman yaşlıların toplumdaki diğer bireylerle olan ilişki ve etkileşim seviyelerinde de bir takım değişmelerin yaşanmasına neden olmaktadır (Hablemitoğlu ve Özmete, 2010, s.20).

72

Yaşlılığın bilişsel ve fiziksel gerileme, sağlığın kaybı gibi özgün sorunlarıyla bir kayıplar dönemi olarak da tanımlanabilmesi mümkündür. Bu kayıpların birbiriyle kesişmesi ve bazen de yoksunluklara dönüşmesi; yaşlıların öz saygısının ve yaşamdan duydukları tatminin azalmasına da neden olmaktadır (Hablemitoğlu ve Özmete, 2010, s.20). Yaşlılık, yetişkinlikten sonraki yaşam süresinin ileriki döneminde değişimlerle birlikte ortaya çıkan; fiziksel -beraberinde getirdiği kültürel ve ekonomik-, ruhsal ve sosyal yetersizliklerle günlük aktivitelerin, sosyal ilişkilerinin ve gündelik hayata katılım süreçlerinin, hareket kabiliyetlerinin ve alanlarının kısıtlandığı söylenebilir. Yaşlılar için bu durum etkileşimde oldukları aile ve çevrelerinin de farklı düzeylerde sınırlandığı bir evre olarak kabul edilebilir (Tutal, 2015).

Yaşlılık, bireyin yaşamındaki diğer tüm değişikliklerle birlikte, başkalarına daha fazla bağımlılaşmasını da getirmektedir. Bu bağımlılık genellikle kız, bazen de erkek evlatların yaşlının bakımını üstlenmesiyle devam ede gelmiştir. Yaşlı insanlar bu bakımın talep edebilecekleri bir hak olmasından çok, her zaman esirgenecek ya da yetersiz kalabilecek bir merhamet olmasından korkarlar; bazen de kendileriyle ilgilenilmesinin ön koşulu olarak kendi verebileceklerini ortaya koyarlar (Kayan, 2012, s.6-7).

Yaşlılık döneminde fiziksel ve fizyolojik değişimlerin yanı sıraçok sayıda psiko-sosyal faktörler de yaşlılık dönemini etkilemektedir. Örneğin bu dönemde; çocukların okumak veya evlenmek üzere evden ayrılmaları, aile ve gibi yakınlarının kaybı, emekliliğe ve çalışamama nedenlerine bağlı ekonomik problemler, sosyal rollerde azalma gibi pek çok psiko-sosyal faktör yaşlıyı derinden etkilemektedir. Yaşlılar, bu tür faktörlerle değişen ve evrilen yaşamlarına adapte olmaya çalışırken; yaşamakta oldukları uyum problemleri, umutsuzluk ve kaygıyı da birlikte taşıyarak yaşamaktadırlar (Tutal, 2015).

Bir kayıplar dönemi olarak tanımlanan yaşlılık, bireyin fiziki ve bilişsel işlevlerinde gerçekleşen gerilemenin yanı sıra; sahip olduğu sağlığı ve gelir düzeyi; toplumdaki saygınlığı, rol ve statüsü, bireysel bağımsızlığı, toplumsal yaşantısı ve desteklerinin azalma veya kaybı olarak da tanımlanabilmektedir (Konak ve Çiğdem, 2005).

Yaşlanma; kronolojik, biyolojik, psikolojik, sosyal/sosyo kültürel yaşlanma, toplumsal ve ekonomik yaşlanma olmak üzere farklı boyutlarıyla tanımlanmaktadır (Canatan, 2008,

73

s.14). Bireyin yaşlılıkla ilgili yaş kategorisi ve yaşlı kabul edilme durumu, toplumun demografik yapısı, alışkanlıkları, yaşam alışkanlıkları, toplumsal yapıları ve ilişkileri açısından, „yaşlı sınıflamasını ve kategorilerini aslında toplum belirler‟ analizi olarak ön plana çıkar. Erken yaşta evlenip genç yaşta torun sahibi olan 50 yaşındaki bir kadının, kırsalda yaşlı olarak tanımlanabilmesi, öte yandan ilerleyen yaşlarında evlenmiş bir kadının kent yaşamında orta yaşlı olarak kabul edilebilmesi; bölgeye, sosyal yapıya ve bakış açısının farklılığına ve toplumsal kabullere göre değiştiğinden herkes için geçerli bir yaşlılık tanımı yapmak bu nedenle zordur (Tutal, 2015).

Tüm bu kriterler göz önünde bulundurulduğunda yaşlılığın „göreceli‟ bir kavram olarak değerlendirilmesi doğru bir yaklaşımdır. Bu noktada, bilhassa toplumsal, psikolojik ve kültürel etkenlerin önem kazandığı fark edilmiştir. Günümüzde gelişmiş ülkelerin pek çoğunda 65 yaş, yaşlılığın başlangıcı olarak kabul edilirken Birleşmiş Milletlerin yaşlılıkla ilgili yayınladığı raporlarda 60 yaş yaşlanma sınırı olarak ele alınmıştır. Pek çok ülkede bireyin gündelik hayatta katılım işlevlerinin azaldığı dilimler olarak yorumlanan bu yaş aralığı, sosyal imkânlarla birlikte sağlık hizmetlerinden de ücretsiz olarak yararlanma yaşı ve emeklilik açısından da sınır noktası olarak kabul edilmektedir (WHO, 2014).

Japonya‟nın yaşlanma sürecine Türkiye‟den daha erken başladığını ve kuşaklararası ilişkilerin uygulamasında Türkiye‟den daha fazla çeşitlilik gösterildiğine işaret etmektedir (Murakami, 2015). Dünyanın en yaşlı ülkelerinden biri olan Japonya da emeklilik yaşı 60 olmasına rağmen, kamu politikaları vasıtasıyla; bu yaş grubu bireyler yeniden istihdama katılımının sağlanması ve devletçe desteklenmesi yaşlı bağımlılığını ortadan kaldırmaya yönelik hamlelerdendir (Hofman, 2012). Yaşlıların her zaman SP‟nın odak noktalarından biri olduğu ve Birleşik Krallık yaşlanan bir toplum olduğu için yaşlıların öneminin gün geçtikçe arttığını dile getirmektedir. 2005 yılında hükümet, SP‟ya dair kapsamlı bir strateji olan Fırsat Yaşı (DWP, 2005) stratejisini geliştirmiştir. Diğer Batı toplumlarında olduğu gibi İngiltere de, yaşlılara yönelik ayrımcılığın doğrudan veya dolaylı şekilde oldukça yaygın olduğu bir ülke olarak değerlendirilmektedir. Yaşlılara yönelik ayrımcılık, yakın bir tarihe kadar gündemde olmamış, ilerleyen zaman içinde 2006 tarihli İstihdam Eşitliği (Yaş) Yönetmeliği yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmeliğin tüm yaş gruplarına yönelik düzenlemeler içerse

74

de, yaşamın sonraki evrelerine dair SP alanında büyük bir etki yaratacağının düşünüldüğü belirtilmiştir (Walker ve Maltby, 2011, s.511).

ASPB‟na bağlı olarak hizmet veren EYHGM‟ne göre, gerileme teorisi çerçevesinde yaşlanma çökmenin, ilk davranış şekillerine dönüşün, bir gerilemenin başladığı zaman dilimidir. Yaşlılık aynı zamanda fizyolojik bir olgu oluşu itibariyle bireylerin fiziksel ve ruhsal kuvvetlerinin bir daha yerine gelmeyecek bir biçimde yavaş yavaş kaybedilme hali olarak değerlendirilir. Kayan (2012, s.6-7), bireyin saçlarının beyazlaması ya da dökülmesi, kırışıklıklarının artması ya da bedensel hareketlerindeki yavaşlama ve değişmeleri "yaşlanma" olarak algılanmamasına dikkati çeker. Gerçekte birey çevresine uyum göstermekte artık zorlanıyorsa, yaşlanıyor diye kabul etmek gerektiğini ifade etmektedir.

Yaşlanma, bireyin fiziksel ve ruhsal yönden değişimlere uğramasıdır. Bu durum bireysel olmaktan çok, sosyal normlar ve diğer etkenlerle birlikte toplumda yaşlıya ve yaşlılığa atfedilen önemi ve değeri belirlemektedir. Bireylerin yaşının ilerlemesi, yaş alması ya da büyümesi fizyolojik bir süreçtir. Ancak yaşlılık sadece fizyolojik/biyolojik bir süreci değil, aynı zamanda sosyo-kültürel bir olguyu ifade etmekte olup zamana ve toplumlara göre de farklılıklar da göstermektedir (Gürboğa ve Karakuş, 2015). Yaşlanma bireyin hayatında devam eden bir süreç olarak ele alındığında; bireyin çevreye uyum süreci ve düzeyinde gitgide artan bir yetersizlikle birlikte, bireyin beden yapısı ve işlevinde süregelen bozuklukların bir birikim sonucu olarak görülmesi gerekmektedir (Hablemitoğlu ve Özmete, 2010, s.17).

Şekil 5‟te 1950, 2010 ve 2050 yıllarına ilişkin demografik görünüme ait tabloda Almanya, Türkiye, Fransa, İngiltere, İtalya ve Polonya hariç tüm ülkelerde makul nüfus artışları bulunurken, adı geçen ülkelerde yüksek değerlerin hâkim olduğu demografik bir seyir görülmektedir. Şekil 6 da değerlendirildiğinde, 1950, 2010 ve 2050 yılları ortalama yaşam sürelerinin bütün ülkelerde; 1950'den sonra artan yaşam süresi ve doğum oranlarındaki düşüşle genel olarak büyük artışlar gösterdiği görülmektedir. Uygun politiklarla desteklenmezse 2050 yıllarında tüm ülkelerde çok daha büyük rakamlara ulaşılacağı açıktır.

75

Şekil 5. Avrupa Ülkeleri 2050 Yılı Nüfus Projeksiyonu

Kaynak: http://www.analistdergisi.com/sayi/2012/12/turkiye-nin-beseri-sermayesi-demografik-donusumun- bilancosu, Erişim tarihi:23.01.2016

Şekil 6. Avrupa Ülkelerinde Ortalama Yaşam Süreleri

Kaynak: http://www.analistdergisi.com/sayi/2012/12/turkiye-nin-beseri-sermayesi-demografik-donusumun- bilancosu, Erişim tarihi:23.01.2016

68,4 50,6 48,3 41,8 28,0 24,8 21,2 16,3 10,0 9,4 8,9 8,8 8,4 7,8 7,2 7,0 6,9 4,2 4,0 3,3 2,9 0,3 0,3 82,3 82,0 80,5 82,7 48,0 38,3 72,7 21,4 18,8 10,0 10,5 10,7 10,8 11,4 7,5 9,4 8,4 5,5 5,3 4,9 4,5 0,4 0,5 74,4 72,8 59,1 72,4 51,3 34,9 91,6 18,5 17,1 9,2 8,7 11,8 9,3 11,8 5,4 10,9 8,4 5,9 5,8 6,0 6,6 0,4 0,7 Almanya İngiltere İtalya Fransa İspanya Polonya Türkiye Romanya Hollanda Macaristan Çek Cum. Belçika Portekiz Yunanistan Bulgaristan İsveç Avusturya Danimarka Finlandiya Norveç İrlanda Malta Lüksemburg 2050 2010 1950

Avrupa Ülkeleri 1950, 2010 ve 2050 Yıllarına Ait KarĢılaĢtırmalı Demografik Yapı

73 72 72 72 71 69 69 68 68 67 67 67 68 68 68 68 68 68 64 64 62 61 61 60 48 81 82 81 82 79 83 80 80 81 82 78 81 82 81 80 80 80 80 82 75 74 78 74 80 74 88 88 85 85 84 87 85 85 85 88 83 85 88 88 85 85 84 85 88 81 79 81 80 84 80 Norveç İzlanda Hollanda İsveç Danimarka İsviçre İngiltere Belçika Almanya Fransa Çek. Cum. İrlanda İtalya Avusturya Finlandiya Lükemburg Yunanistan Malta İspanya Macaristan Bulgaristan Polonya Romanya Portekiz Türkiye 2050 2010 1950

76

OECD ülkelerinde ciddi bir biçimde görülen nüfus yaşlanması ve imkanlarla birlikte ömrün uzaması gerçeğinin yanı sıra yaşlı nüfusa ait emekli aylıklarının kamu kaynaklarına getirdiği yükün hafifletilmesi için bir takım çalışmalar yapılmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki doğum oranlarının azalması, ortalama yaş beklentisinin hızla yükselmesi, ortalama olarak her on yılda bir dünyada yaş beklentisi 2-3 yıl daha artarak insan ömrü uzamaktadır. Şekil 7‟de yer almakta olan OECD Ülkelerine ait 2010-2015 ve 2060-2065 yıllarına ait yaşam beklentileri incelendiğinde de ortalama emeklilik yaşının ve yaşlı kabul sınırının 65 yaş olmasının bile artık yetersiz kaldığı gösterilebilmektedir. Bugün gelişmiş ülkelerde yaşam beklentisi o denli uzamıştır ki emeklilik yaşı 67 veya 68 yaşa çıkarılmıştır. Yakın gelecekte bazı ülkeler bu rakamı 70 yaşa kadar çıkaraılabilmesiyle ilgili çalışmalar yapmaktadır. OECD Ülkelerinde yaşam beklentisi 20120-2015 yılları için kadınlarda 82,2 yıl, erkeklerde ise; 77,2, yıl olarak belirlenmiştir (OECD, 2013). Bu nedenle gelişmiş ülkelerde artan yaşlı nüfusuna yönelik sosyal ekonomik ve istihadam politikaları için yoğun çalışmalar sürdürülmektedir.

Şekil 7. 65 Yaş Kadın ve Erkek Yaşam Beklentisi 2010-15 ve 2060-65

77

Ülkemizin bugün genç bir nüfusa sahip olduğu söylenebilirken, çok kısa bir zaman içinde nüfusun hızla yaşlanacağı ve 65 yaş nüfus diliminin hızla artacağı demografik araştırma bulgularıyla ispatlanmaktadır. 2030‟lu yıllara kadar açık olacağı tahmin edilen fırsat penceresi istihdamın teşvik edilerek kayıtdışı istihadamın engellenmemesi halinde demografik tehdit penceresine dönüşeceği ifade edilmektedir (Hoşgör ve Tansel, 2010). Yaşlılıkla birlikte bekleyen emeklilik refah politikalarına ilişkin istihadam çalışmalarına da ağırlık verilmelidir. Yaşlı istihdam politikalarının genç işsizliğini destekleyerek artırmaması için esnek çalışma saatleri ve danışmanlık hizmetlerine yönelik ekonomik politikalara ihtiyaç duyulmaktadır.

Şekil 8. Yaşlanma Endeksinin Değişimi, 1935-2075

Kaynak: Türkiye Aile Yapısı Araştırması: Tespitler, Öneriler, 2014.

Canatan (2008, s.14) kronolojik yaşlanmanın takvim yaşına göre olduğunu ve doğumla başladığını ifade etmiştir. Kronolojik yaşlanma, bireyin dışında gerçekleşir ve kronolojik yaşı öğrenmek “kaç yaşındasınız?” sorusunun cevabıdır. Yaşlılık endeksindeki değişim Şekil 8'de de görüldüğü gibi yıllar içinde durağanken, 1970 yılıyla birlikte değişim göstermiştir. Canatan‟ın dile getirdiği gibi, kendine özen gösterme, sağlığını koruma, psikolojik olarak güçlü olma, sosyal olarak aktif olma gibi olumlu ve bunların tam tersi olumsuz özelliklerden etkilenmez. Kronolojik yaşlanma sınıflandırmasına göre cildi daha kırışık olan bir bireye daha yaşlı olduğuna dair hüküm verilemez. Toplumsal yaşamdaki bazı geçişler, kronolojik yaşa göre ayarlanır; örneğin 14 yaşındaki bir genç kızın 20 yaşında göstermesi ve o yaşa uygun davranması onun evlenmesi için kanunlar nezdinde yeterli bir ölçüt değildir.

9 8 8 9 9 9 9 11 11 12 11 12 19 30 48 133 189 0 20 40 60 80 100 120 140 160 180 200

78

Yaş evrelerini doğumdan ölüme kadar kategoriler halinde değerlendirecek olursak; biyolojik, psikolojik, sosyal/sosyo-kültürel, toplumsal ve ekonomik yaşlanma olarak sıralayabiliriz (Türkiye‟de Yaşlılık Dönemine ilş. Beklentiler, 2011 s.4 ). Hablemitoğlu ve Özmete (2010, s.19)‟ye göre, zamana bağlı olarak bireyin anatomisindeki ve fizyolojisindeki değişikliklerle ortaya çıkan farklılıklar biyolojik yaşlanma olarak ele alınmıştır.

Daha detaylı izahıyla biyolojik yaşlanma bireyin organizmasının zaman içinde gerçekleşen işlevlerindeki gerileme, fiziksel yeterliliğin azalması ve bedensel olarak bozulması olarak ifade edilebilir. Örneğin 90 yaşındaki bir yaşlının 20 yaşındaki gençle kıyaslanma yapıldığında; yaşlı bireyin iç organlarının yanı sıra, görmesinde, işitmesinde, yürümesinde ve duruşunda bir takım sorunlar ile bazı gerileme ve kayıpların görünür olması biyolojik yaşlanmayı ifade eder (Canatan, 2008, s.14). Yapılan yaş gruplarıyla ilgili sınıflama için kullanılan biyolojik yaşlanma kriterlerine göre hazırlanan Şekil 9‟da nüfusun yaş yapısı içinde 1960‟lardan sonra yaşanan büyük değişim görülmektedir.

Yıllar 0-4 0-14 15-64 65+ 85+ Toplam 1935 2.741.019 6.692.150 8.834.479 630.821 18.900.404 1940 2.644.803 7.511.256 9.679.152 630.542 47.956 17.820.950 1945 2.474.710 7.430.875 10.731.934 627.365 46.028 18.790.174 1950 3.094.276 8.028.741 12.226.905 691.542 50.145 20.947.188 1955 3.864.775 9.490.104 13.850.958 823.701 90.213 24.164.763 1960 4.263.511 11.447.589 15.326.796 980.435 63.306 27.754.820 1965 4.623.909 13.168.168 16.978.945 1.244.308 72.409 31.391.421 1970 5.256.424 14.881.829 19.157.262 1.566.085 107.946 35.605.176 1975 5.712.281 16.361.949 22.129.051 1.856.719 130.180 40.347.719 1980 5.983.020 17.499.430 25.116.359 2.121.168 107.892 44.736.957 1985 6.088.769 19.046.347 29.488.224 2.129.887 149.252 50.664.458 1990 5.959.448 19.760.959 34.292.844 2.419.232 175.069 56.473.035 2000 6.587.096 20.227.079 43.716.577 3.860.272 216.574 67.803.927 2012 6.193.590 18.857.179 51.088.202 5.682.003 405.699 75.627.384 2023 5.834.544 17.854.319 57.768.287 8.624.483 681.809 84.247.089 2050 4.683.220 14.694.508 59.296.228 19.484.834 2.398.880 93.475.570 2075 4.259.636 13.026.803 51.472.952 24.672.343 4.629.025 89.172.098

Şekil 9. Yaş Gruplarına Göre Nüfusun Değişimi, 1935-2075

Kaynak: http://ailetoplum.aile.gov.tr/data/5550af1d369dc51954e43522/taya2013trk.pdf

Psikolojik yaşlanmayı, bireyin yaşa bağlı olarak ortaya çıkan zihinsel yetenekleri ve işlevlerindeki azalmayla birlikte, davranışsal uyum yeteneğindeki değişimler olarak ifade etmektedir. Birey yaşlanma sürecinde hastalıklar sevdiği birinin kaybı, başkalarına

79

bağımlılığın artması, mali yetersizlik, sosyal destek kaybı gibi sorunlarla yüzleşmektedir. Bütün bunlar yaşanırken yaşlının bakımının güçleşmesiyle birlikte kurum bakımına duyulan ihtiyaç bireyin depresyon olasılığını arttırmakta ve bazen de bireyin psikolojik yaşlanmasını hızlandırmaktadır (Hablemitoğlu ve Özmete, 2010, s.20). Bireyin psikolojik yaşlılığı daha çok bireyin kendini yaşlanmaya hazırlamamasından doğmaktadır. Birey kendini iş veya mesleğiyle özdeşleştiriyor ise emekli olunca kendisini boşlukta hissedebilir ve yaşlanmayla birlikte başkalarına yük olma korkusu, yetersizlik duygusu, işe yaramama tedirginliği ortaya çıkabilmektedir. Yaşlılıkla birlikte artan kaygılarla birlikte üzücü olaylardan kaçınma davranışı içine girer. Artan gelecek kaygısı onu aşırı tutumlu hale getirir sağlığı bozulabileceği endişesi ile yediklerine ve giydiklerine aşırı derecede dikkat eder. Belki de yazarın da ifade ettiği gibi insanı yaşlı yapan en önemli etkenler de bu kaygı ve endişelerdir (Arpacı, 2005, s.18-19).

Bir diğer yaşlanma sınıflaması olan sosyal veya sosyo-kültürel yaşlanmayı Ceylan ve Şentürk (2015, s.37) bireyin toplumsal roller ve statülerde meydana gelen değişimleri olarak tanımlar. Hablemitoğlu ve Özmete (2010, s.20-21) ise toplumsal yaşlanmayı „doğumda beklenen yaşam süresi‟ ve „toplumun ortalama yaşı‟ göstergeleri bağlamında değerlendirmektedir. Yaşlı sayısının toplam nüfusta içerisindeki orana göre toplumlar için „genç, olgun veya yaşlı‟ tanımlamaları yapılabilmektedir. Yazarın ifade ettiği tanımlamaya göre; yaşlı nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranı %4‟ten az ise „genç nüfus‟ olarak, %4 ile %6.9 arasında ise „olgun nüfus‟ olarak, %7 ile %10 arasında ise „yaşlı nüfus‟ olarak, %10‟un üzerindeyse de „çok yaşlı nüfus‟ olarak tanımlanmaktadır.

Canatan (2008, s.16) ekonomik yaşlanma bireyin yaşlandığında iş yapamamasının sonucu olarak ortaya çıktığını ifade etmiştir. Bireyin yaşlılıkla birlikte ekonomik fayda üretememesi, elde ettiği gelirin azalması, yüksek enflasyon karşısında gelir azalmasına karşı koyamaması, emeklilik gelirinin yetersiz oluşu ve geçmişe göre daha fazla hastalanması gibi nedenlerle hastalık masrafları için; hem gelirinden, hem de birikimlerinden daha fazla harcamak durumunda kalabildiğini ifade etmektedir.

80

Şekil 10. Doğuşta Ortalama Yaşam Beklentisinde Yaşanan Değişim, 1935-2075

Kaynak: Türkiye Aile Yapısı Araştırması: Tespitler, Öneriler, 2014.

Yaşlılık oranlarının artmasındaki bir diğer unsur da, doğuşta ortalama yaşam beklentisinde yaşanan değişim olmuştur. Doğuşta ortalama yaşam beklentisinde yaşanan değişimde Şekil 10‟da görüldüğü gibi, teknoloji, eğitim, sağlık sektöründeki gelişmelerle birlikte ortalama yaşam beklentisi artmıştır.

Yaşlılıkla birlikte yaşanan emeklilik sürecinde yaşlılar için gündelik yaşam akışı değişmekte olup, zamanlarını değerlendirme algıları da değişmektedir. Emeklilerin boş zaman etkinliklerini Tezcan (1977, s.26) şu şekilde ifade etmiştir:

- Emeklilikte boş zaman değerlendirme konusuna cinsiyet değişkeni açısından bakıldığında kadın emeklilerin boş zaman değerlendirme açısından farklılık gösterdikleri anlaşılmaktadır. Kadın emekliler, boş zamanlarını daha çok evlerinde torun bakarak, ev işlerini yaparak değerlendirmektedir. Ayrıca kadın emeklilerin emeklilikten sonra yeni bir işte çalışma ihtimali daha azdır. Bu da boş zamanı arttırıcı bir durumdur.

- Emekli olduktan sonra yerleşim biriminin köy veya kent olması da boş zamanı değerlendirme biçimini etkilemektedir. Bazı emekliler bir köye yerleşerek tarımla

0 10 20 30 40 50 60 70 80 90 100 Erkek Kadın

81

uğraşırken, bazıları da bir sahil kasabasına yerleşip balıkçılıkla uğraşmakta veya bir kentte yasayıp boş zamanlarını değişik biçimlerde değerlendirmektedir.

- Emeklilerin eğitim düzeyi boş zaman değerlendirme biçimini etkilemektedir. Eğitim düzeyi yükseldikçe boş zaman değerlendirme faaliyetleri dernek üyeliği ve kültürel faaliyetler olabilmekte, genel olarak boş zamanı yararlı faaliyetlerle değerlendirme oranı yükselmektedir.

- Sağlık da boş zaman değerlendirme biçimini etkileyen bir değişkendir. Sağlığı yerinde olanlar, kendilerini istedikleri alana yöneltebilmektedirler. Bazı emeklilerin sağlıkları ise, istemelerine rağmen her türlü faaliyette bulunmalarına izin vermeyebilir. Örneğin kalp rahatsızlığı olan bir emekli istese de bazı spor faaliyetlerini yapamamaktadır.

- Bir diğer değişken de sosyo-ekonomik düzeydir. Ekonomik durumu iyi olan emekliler, boş zamanlarında tatil köylerine gidip buralardaki boş zaman değerlendirme imkânlarından yararlanırlar. Diğer yandan eğitim düzeyi