• Sonuç bulunamadı

2.1 Tanım ve Kavramlar

2.1.5 YaĢlı dostu

Tasarlanan tüm kent mekânları; evrensel tasarım ilkeleriyle yaşlanmayı destekleyerek planlanırsa, insan ve mekân ilişkilerini sağlıklı bir biçimde düzenleyen yaş dostu mekânlar haline gelecektir. Yaş dostu olan mekânlar; yaş almakta olan tüm bireylerin sosyal ve mekânsal katılım düzeylerini arttırmayı, aktif yaşlanmayı, daha refah sağlıklı yaş almaya katkı sağlayarak tasarlanan mikro ve makro mekânları ifade eder. Bu nedenle kentlerin

59

yaşlılar, engelliler ve tüm bireyler için yaşam seviyelerinin artırmak temel hedef olmaktadır. Bu anlamda konu ele alınarak, kenti oluşturan yapı taşlarını, barındırdığı bireylerin toplumsal ilişki biçimlerini ve bunların gelişimini süreçlerini dikkate almak gerekir. Bulunan coğrafi, iklimsel, mekânsal veriler ve yaşanılan hayata ilişkin alışkanlıklar ve gündelik hayat rutinleri dikkate alınarak planlanan yaş dostu mekânlar; yaşlının sosyal hayata katılımını ve iletişimini artırmayı hedeflemektedir.

Bireyler, yetişkinlik döneminden sonra yaş almaya devam ederken; geçmişteki kadar dinamik ve aktif olarak hayata katılabilme fırsatını, kendileri için -sosyal bir hak olmasından dolayı- talep etmektedirler. Yaş almaya ve yaşlanmaya başladıkça ortaya çıkan fiziksel, sosyal, kültürel ve ekonomik yetersizliklerle birlikte sınırlamalar; onların günlük aktivite, sosyal ilişki ve gündelik hayatlarını da etkilemektedir. Bu tür sıkıntıların yok edilmesi ve azaltılması için gerekli olan tüm düzenlemeleri; hem kamu ve YY‟den, hem de aile ve çevrelerinden beklemektedirler.

Bu nedenle gündeme gelmesi ve üzerinde düşünülerek, gerekli planlamaların yapılması için „yaş dostu mekân‟ (age friendly space) kavramı üretilmiştir. Yaş dostu mekân kavramı; nüfus yoğunluğu açısından kentlerin artan ihtiyacı nedeniyle bu alanlar için tasarlanmış planlama süreçleridir. Bu yaş dostu planlama kriterleri, kentsel ve çevresel tüm makro ve mikro mekân tasarımlarında kullanılması gereken temel bir referans kabul edilmiştir. Mekânsal planlama dolayısıyla toplumsal hayatı inşa ettiğinden; yaş dostu mekân tasarım süreci de sadece fiziki mekânı değil, sosyal hayatın da inşa sürecini kapsaması nedeniyle önem arz etmektedir.

Tüm bireyler gibi yaş alanlar için de; sosyal hayatta saygı ve kabul görmek; bireyin toplumdaki konumu, sosyal ilişkilerinde belirlilik ve istikrar kazanmasına yardımcı olmak önemlidir. Böylece birey, sosyal ilişkilerinden kopmayarak toplumsal hayattaki katılımlarının sürekliliği sağlanabilecektir (Krespi, 1993, Akt. Torun, 1995, S. 25). Sosyal ve mekânsal düzenlemelerde yaş dostu mekânlar için; gündelik hayata katılım düzeylerinde engelsiz ve sınırsız ulaşılabilirliğin yanında, mekân seviyelerine katılımda da özgürlük ve çeşitliliğin sağlanması gerekmektedir. Bunun yanı sıra kentin dolayısıyla kent hayatının düzenlemelerinde; sosyal etkileşim, sosyal katılım, kaliteli yaşam standartlarının sürdürülebilirliği, sosyal içerme ve aktif yaşam fırsatlarını destekleyen mekânsal tasarım kriterleri hayata geçirilmelidir. Bu kriterlerin sağlandığı bir kent hayatı yaş dostu mekânlarla mümkün olacaktır.

60

Bugüne kadar yapılan mevzuat, yönetmelik ve uygulama çalışmalarında; yaşlıların yaşam kaliteleri açısından yaşanmakta olan sınırlama, aksaklık ve yetersizliklerin giderilerek, revize çalışmaları yürütülmesi gerektiği hususları her fırsatta araştırmacı birey, kuruluş ve kurumlarca da dillendirilmiştir. Türkiye‟de Yaşlıların Durumu ve Yaşlanma Ulusal Eylem Planı (2007)‟na göre, yaşlıların konut politikası ile ilgili yasal düzenlemelerin artırılması, yasal düzenlemeleri eyleme dönüştürebilecek gerçekçi, uluslararası ve ulusal normları da barındıran bir konut politikası oluşturulması düşüncesi hala gerçekliğini korumaktadır.

Yaş dostu mekânlar, makro ve mikro tüm mekânsal tasarımlardan ve kenti çevreleyen doğa parçasına uzanan bu yapılaşmış çevreye; evrensel tasarım ilkeleri ve erişilebilirlik konusunda da rehberlik etmektedir (Tutal ve Üstün, 2009, s.4). Özellikle „ortalama kullanıcı gruba‟ yönelik yapılan mekân tasarımları, yaşlılar ve engelliler açısından yaşam çevresinin bağımsız kullanımını engellemektedir. Yaşlıya ve engelliye uygun konut ve şehir dizaynının yetersizliği hala önemli bir problem olarak karşımızda durmaktadır (Tutal, 2015).

Bir toplumdaki yaşlı nüfustaki artış, önemli sosyal sıkıntıları da birlikte getirmektedir. Toplumdaki önemli kurumlardan bir tanesi olan „aile kurumu‟nda sanayileşmeyle birlikte değişen iktisadi koşullar ve sosyal yapıya da bağlı olarak küçülme yaşanmıştır. Bu değişim süreciyle birlikte, yaşlının toplumsal statüsü ve aile içerisindeki konumunda da farklılaşmalar görülmüştür. Aile yapısının değişmesi, ailedeki yaşlı bireyin ihtiyaçlarının karşılama güçlerinde yetersiz kalma ve yaşanan sorunlarla baş etme düzeylerindeki aksaklıklar yaşlılara sunulacak hizmetlerin önemini her geçen gün artırmaktadır (Arpacı, 2015, s.24).

Aile ve toplumsal yapıda yaşanan sosyal değişimlerin yanı sıra, demografik yapıda da nüfus yaşlanma sorunu da ortaya çıkmıştır. Nüfusun yaşlanması sorunu hemen her gelişmekte olan ülkenin önemli bir problemi olup; toplam nüfus içerisinde yaşlı nüfus payının artması olarak ifade edilebilmektedir. Nüfus içindeki yaşlı sayılabilme kriteri ülkeden ülkeye değişmekte olup, dünyada bu konu hakkında söz sahibi olan kuruluşlarca farklı yaşlar kabul edilmiştir. Örneğin; BM ve WHO „60 yaş ve üzeri‟ yaş grubunu yaşlı statüsünde kabul ederken, DB ve OECD (daha sonrasında bu ülkelere WHO da katılmış) ise „65 yaş ve üzeri‟ nüfusu yaşlı kabul etmişlerdir.

Yaşlılığın başlangıcı olarak 60 ve 65 yaşları yaygın biçimde kabul edilmekle birlikte bireyin takvim yaşı, yaşlılık için önemli olsa da bunun yaşlı tanımı için tek belirleyici olmasının

61

mümkün olmamaktadır. Bu bağlamda konu ele alındığında „yaşlı‟ tanımı yapmak belirli zorlukları da içinde barındırmaktadır (Ceylan ve Şentürk, 2015 s.36).

Dünya Sağlık Örgütü (1998) yaşlılığı kronolojik bir sıralamayla değerlendirmiş ve konuyla ilgili olarak yayımladığı raporlarda yaşlılığın başlangıç noktasını 65 yaş olarak belirtmiştir. Ancak söz konusu tanım sosyo-kültürel unsurlara ve dönemlere göre değişiklik gösterebilmektedir (Türkiye‟de Yaşlılık Dönemine ilş. Beklentiler, 2011, s.4). WHO, 1989 yılında yaşlılığı 60 yaş olarak değil de, 65 yaşından büyük olup bireyin çevreye uyum sağlayabilme kabiliyetindeki kayıplarla ilintili olarak kabul etmeye başlamıştır. Ve yaş sınırlandırmasını da şu şekilde revize etmiştir: 65-74 yaş arası genç yaşlı, 75-84 yaş arası orta derecede yaşlı, 85 ve üzeri ise ileri yaşlılık olarak kabul edilmiştir. WHO, yaşlı kabul kriterini değiştirerek; 65 yaş ve üzeri bireyleri "yaşlı" olarak nitelendirip, bir ülkenin toplam nüfusu içinde 65 yaş ve üzeri yaşta olan bireylerin sayısının %7 ile %10 arasında olması durumunda, o ülke nüfusunu yaşlı olarak kabul edebileceğimizi ifade etmektedir (Kayan, 2012, s.6-7).

Dünya Sağlık Örgütü‟nün yaptığı bir ayrıma göre, yaşlılık da kendi içerisinde sınıflara ayrılabilmekte, bu durumda 45-59 yaş arası orta yaş 60-74 yaş arası yaşlılık, 75-89 yaş arası ileri yaşlılık, 90 ve üstünü ise ihtiyarlık kategorisine alındığını ifade etmiştir (Arpacı, 2005).

Ancak, biyolojik yaşlanma böylesi bir süreci zorunlu kılsa bile bu değerlendirmenin değişmez ve kesin olduğunu göstermez. Bölgesel bazda yaşam şartlarına bağlı olarak bu kategorizasyonda sapmalar görülmüştür. Kişilerin yaşlı sayılabileceği kesin bir yaş sınırı veya yaşlanmanın başlangıç sınırının belli olmaması nedeni ile yaşlılığın kabul sınırı ve ölçütleri evrensel değerlerle ölçülse bile kimi ülkelerdeki kentlerde yaş eşiği yerine bireysel düzeydeki fiziksel kabiliyetler ölçüt olarak kullanıldığından, bu durum toplumdan topluma farklılıklar göstermektedir. Ancak genel olarak WHO, 1989 yılından bu yana 65 yaş ve üzerini yaşlılığın ilk basamağı olarak kabul etmesiyle toplumsal algımızın da buna koşut bir kabullenişi mevcuttur.

Türkiye‟de yaşlı tanımı, 24325 sayı ve 21.02.2001 tarihli „Huzurevleri ile Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri Yönetmeliği‟nde şu şekilde yapılmıştır; yaşlı, 60 yaş ve üzerinde olup toplumsal ya da ekonomik açıdan sıkıntı çeken ve yardıma muhtaç olan kişidir. Ancak WHO‟nün, özellikle 1980 yıllarından sonraki tüm çalışmalarında 65 yaş ve üzerini dikkate alması, birçok gelişmiş ülkenin bu yaşı referans olarak kabul etmesine yol açmıştır.

62

Ülkemizde TÜİK, 2022 sayılı yaşlılık aylığı gibi uygulamalarda 65 yaşın kabul edilmesi ve ASP‟ye bağlı olan EYHGM‟nün de yeni düzenlemelerine ilişkin planlamalarda ve sosyal güvenlik sisteminden yararlanma kriteri olarak da; 65 yaş yaşlılığın başlangıcı açısından referans kabul edilmektedir. Bu kronolojik tanım dünyada kabul görmüş ve bu çalışmada da yaşlılık için 65 yaş esas alınmıştır.

1990‟lı yıllarla birlikte, genç nüfus diliminin daralması, yaşlı ve bağımlı olan 65 yaş üstü nüfus dilimindeki artış, hem sosyal yapımızı hem de sorun alanlarımızı değiştirmeye başlamıştır. Yaş alan ve yaşlı bireylerin toplam nüfus içindeki payı düşünüldüğünde, onlara hitap eden yaşam kurgularının da oluşturulmasının zaruriyeti tespit edilmiştir. Bireylerin kendi şehirlerini yaş alanlar için daha yaşanabilir bir kent haline getirebilmek üzere bir takım yenilikleri talep etmesi ve hayata geçirilmesini sağlaması gerekmektedir. Şehirleri insan ve mekân bağlamında daha yaş dostu mekânlar haline getirebilmek üzere alınacak tüm tedbirlerin daha etkili olabilmesi için, yaş almış insanlar mutlaka tam katılımcı olarak şehrin yeniden dizayn edilme sürecine dâhil edilmelidir. Yaşlı ve yaş alan bireyler şehirde karşılaştıkları olumlu/olumsuz durumları ve engelleri kendi deneyimleriyle analiz edip, eleştiri ve taleplerini de ifade ederek tasarım standartlarının belirlenmesine, şehrin güçlü ve eksik olduğu yönlerin belirlenmesine, böylece de planlama sürecine katkı sağlayacaklardır. Bu tasarım için belirlenen standartlarla kentsel mekân ve çevresi dizayn edilerek hayata geçirilebilir ise, engelsiz ve kuşatıcı yaş dostu mekânlarla daha refah bir toplumsal hayatın içinde aktif yaşlanabilme mümkün olacaktır.

Dünya ölçeğinde yaşlı dostu kentlerin gereği, demografik yapı içindeki değişimler yaşlı nüfusunun toplam nüfus içindeki oranının artması, aktif olmayan bağımlı nüfus grubunun artması ve doğurganlık oranlarının azalması beklendiğinden yaşlanan nüfusu da içeren mekân planlamaları da hız kazanmıştır.

Tarih, en temelde insan üretim gücünün artması ve toplumsal yapıların -bu gelişime izin verdiği ölçüde- değişim ve dönüşümü olarak tanımlanır (Cohen, 1978). Bu nedenle yaşlı dostu kentlerle ilgili gelişim sürecine bakmak gerekmektedir. Özellikle son yüzyılda konu ile ilgili çalışmalar yapılmaya başlanmış, bu kapsamda Dünya Sağlık Örgütü Yaş-Dostu Kentler projesi ile yeni bir kent dizaynı anlayışını ortaya koymuştur. Buna göre bir kentin yaş-dostu olma düzeyini ölçebilmek amacıyla çeşitli kriterlerin (dış mekânlar ve binalar,

63

ulaştırma, barınma, sosyal katılım, saygı ve sosyal içerme, medeni katılım ve çalışma hayatı, iletişim ve bilgi ve toplum desteği ve sağlık hizmetleri vb.) değerlendirilmesi gerektiği belirlenmiştir.

Avrupa‟da yapılan son çalışmalardan biri olan Avrupa Komisyonu Çevre Genel Müdürlüğünün isteği sonucunda COWI A/S danışma grubu 2008 Ekim ayında Çevre ve YaĢlanma üzerine bir rapor yayınlamıştır. Çalışmanın amacı, yaşlanan Avrupa nüfusunun çevreye ne şekilde etki ettiğini araştırmaktır. Mevcut çalışmanın sınırlarına doğrudan girmese de bu raporun yaşlı ve çevre arasındaki ilişkiyi anlamada bazı anahtar noktalarda aydınlatıcı olduğu düşünülmektedir. Şekil 1'de çalışmanın dayanağı, yavaş yavaş yaşlanan Avrupa‟nın nüfus grafiğine yer verilmiştir.

Şekil 1. 1950-2050 Yılları Arasında Avrupa Birliği'nin Artan Yaşlı Nüfusu, 2025 ve 2050 İçin Verilen Tahmini Değerler

64

Şekil 2. 1993-2006 Yıllarında Danimarka'da Kişi Başına Kat Edilen Mesafe (km/yaş)

Kaynak: Zaidi (2008, s.3).

Şekil 3. 1999-2006 Yıllarında Birleşmiş Krallık'ta Kişi Başına Kat Edilen Mesafe (km/yaş)

65

Şekil 4. 1985-2005 Yıllarında Hollanda'da Kişi Başına Kat Edilen Mesafe (km/yaş).

Kaynak: Zaidi (2008, s.3).

Şekil 2, 3 ve 4‟e göre, Danimarka, Birleşmiş Krallık ve Hollanda örnekleri ele alınmış ve her üç ülkede de yaşlanmaya bağlı olarak yer değiştirmenin azaldığı ve bu bağlamda yaşlının bulunduğu mekânın öneminin daha da arttığı vurgulanmıştır.

İkinci bir nokta olarak ise, hane halkının sayıca büyüklüğündeki değişmelere değinilmiştir. Rapora göre, ortalama olarak ev sahibinin yaşı arttıkça hane halkının sayıca büyüklüğü azalmaktadır. Ayrıca genel olarak hane halkının sayıca az olması, evde yaşayan her bir bireyin odasının daha büyük olduğu anlamını taşımaktadır. Bunun yanı sıra, barınmayla ilgili giderler diğer yaş gruplarına kıyasla yaşlılarda en fazla masrafa yol açmaktadır.

Rapora göre yaşlanma üç temel faktörden kaynaklanmaktadır. Bunlar:

1. 1945-1965 yılları arasında doğmuş olanların yaşlanması (ki bu dönemde doğum oranı oldukça yüksektir)

66

3. Yaşlıların artan yaşam beklentileri olmuştur. Artan yaşam beklentileri insanların daha fit olmaları ve hastaların daha iyi tedavi edilmesiyle veya her ikisiyle birden ilintilidir.

Bir yerden başka bir yere hareketin bu bağlamda önemli olduğu düşünülmektedir. Çalışmanın bu bölümünde sonuç olarak yaşlıların genel itibariyle kişi başına düşen enerji tüketiminde en üst noktada yer aldığı, bunun da temel olarak insanların yaşlandıkça (çocukların evden uzaklaşması, eşlerin ölmesi veya daha farklı olaylar nedeniyle) hane halkının sayı olarak azalmasıyla bağlantılı olduğu belirtilmiştir. Hane halkı sayıca azaldıkça kişi başına düşen yaşama alanı artmakta ve genellikle yaşlı birey daha küçük bir haneye taşınsa bile bu durum geçerliliğini korumaktadır. Bununla bağlantılı olarak da kişi başına düşen elektrik, ısınma ve doğalgaz tüketimi artmaktadır. Dolayısıyla da yaşlanan bir toplumun kişi başına düşen enerji tüketiminin artmasının, söz konusu toplumun çevresel risklerle karşılaşma ihtimalinin daha yüksek olmasına işaret ettiği söylenebilir.

Yaşam kalitesi sadece yaşlılar için değil, tüm bireyler için fiziksel sağlığın, psikolojik durumun, maddi koşulların, kişisel inanç ve ahlak yapısının, sosyal ilişkilerin ve yaşadıkları çevrenin insanın tüm yaşamını etkilediği karmaşık bir yapıdır. Kişinin yaşamına ve işine, aile bireyleri ve yakın akraba ilişkilerine, çevresinde iletişim halinde olduğu bireylere, eğitim durumuna, yaşadığı din, sosyal yaşam ve boş zaman değerlendirme etkinliklerine ilişkin doyum düzeyinin yanı sıra, yaşadığı mekâna da bağlı öznel olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Yaşam kalitesi net bir biçimde “bireylerin içinde yaşadıkları kültür ve değerler sistemindeki yaşam algıları” olarak tanımlanmıştır (Güleç, 2007).

Bireyler yaşadıkları toplumun kültürel, sosyal, ekonomik ve mekân üretme düzeyi ve alışkanlıkları açısından gündelik hayata katılım düzeyleriyle yaşam kalitelerini belirlenmektedir. Bu yaşam kalitesinin verimli ve yeterli oluşuna bağlı olarak, bireylerin psikolojik durumları toplumsal yapıya katılım düzeylerinin doyuruculuğu ile paralel olduğu ifade edilebilir. Yaş alanlar açısından bakıldığında toplumdaki nüfus sayılan tüm kategorilerin elverişli ve yeterli oluşundan direk etkilenirler. Ancak yaşlılar için gündelik yaşama katılım düzeyleri açısından en önemli kategorinin mekânsal dizayn ve mekân üretme biçimi olacağını ifade edebiliriz. Çünkü yaşadıkları toplumun makro mekânları

67

olan kamusal alanlarının ve barınma alışkanlıklarının en yüksek düzeyde tasarlanmış olması ve mekân üretme biçimlerinin taleplere bağlı dizayn edilebilmesi, o toplumun yaşlılarının sosyal hayata katılabilme seviyelerini de arttıracaktır.

Toplumların yaşlı nüfus sınıflandırmasına göre isimlendirilişini dört kategoride toplamıştır;

1- 65 yaş üstü nüfusu %4‟ten az olanlara;‟genç toplumlar‟,

2- 65 yaş üstü nüfusu, %4 ile %7 arasında olanlara;‟erişkin toplumlar‟, 3- 65 yaş üstü nüfusu %7 ile %10 arasında olanlara;‟yaşlı toplumlar‟ ve

4- 65 yaş üstü nüfusu %10‟un üzerinde olanlara; „çok yaşlı toplumlar‟ olarak belirlenmiştir (Güleç, 2007).

Dünya ülkelerine bakıldığında, gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerin genç ve erişkin toplumlar olduğunu, gelişmiş ülkelerin ise yaşlı veya çok yaşlı toplumlar olduğunu görmekteyiz. Bu yaşlı toplumlarda doğurganlığın azaldığı, yaşlı nüfusunun sağlık ve yaşam kalitesinin artmasıyla birlikte doğuştan ortalama yaş beklentisinin artmasına bağlı olduğu belirtilmektedir. Bu yapı da bağımlı nüfusu artırarak yaşlı toplumları yaratmaktadır. Az gelişmiş ve gelişmekte ülkelerdeki doğurganlık oranlarının yüksek olması ve ortalama yaş beklentisinin düşük olması nüfus yapılarının genç olmasını sağlamaktadır. Bu nedenle bile istihdam ve iş imkânları nedeniyle bu bölgelere göçler gerçekleşmektedir.

Göçlerle yaşanan kentleşme süreci, hem toplumu hem de bireyleri değiştirmiştir. Toplumsal yapıda aile açısından; alışılan aile bağları zayıflamış, ekonomik sebeplerle boşanmalarda ve tek ebeveynli ailelerde artışlar yaşanmış, bunlar da aile yapısını zayıflatarak çözmüştür. Bunlar da bireyselleşmenin artmasına gelenek, kültür ve değerlerde aşınma ve deformasyona neden olmuştur. Toplumsal yapıdaki bu değişimlerle birlikte yaşlanan ve bağımlı nüfus oranlarındaki hızlı artış; tüm ülkelerde yaşlanan nüfusu da içeren planlama ve mekânsal düzenlemelere hız kazandırmıştır. Yaşlı nüfusunun artması; hem nüfus projeksiyonlarına ilişkin politikaları, hem de kentlerin tüm yaşları kuşatan çözümlerle planlanması gereğini tüm dünyaya hatırlattığından, toplumlar konuyla ilgili koruyucu ver önleyici politikalara yönelmişlerdir.

WHO, Yaş-Dostu Kentler projesi ile yeni bir kent dizaynı anlayışı ortaya koymuş ve konuyla ilgili çalışmalarını yoğunlaştırarak; bir kentin yaş-dostu olma düzeyini ölçebilmek

68

amacıyla bir rehber ve kontrol listesi hazırlamıştır. WHO şu kriterlere uygun olarak şehirlerin revize edilmesi gerektiğini tüm dünyaya da ilan etmiştir:

 Dış mekânlar ve binalar,

 Ulaştırma,

 Barınma,

 Sosyal Katılım,

 Saygı ve sosyal içerme,

 Medeni katılım ve çalışma hayatı,

 İletişim ve bilgi,

 Toplum desteği ve sağlık hizmetleri kriterlerinden oluşmaktadır.

WHO bu çalışmaları ilerletmiş ve organize ettiği „Küresel Yaş-Dostu Kentler ve Toplumlar Ağı‟ projesini Haziran 2006‟da başlatmıştır. Şu anda 19 ülkede 105 üyesi bulunmakta olup, ulusal ve bölgesel bazda 9 ilintili programla yaş alanlar için daha yaşanabilir dünya için karşılıklı destek, tartışma ve öğrenme zemini oluşturmaya çalışmaktadır.

WHO (2007)‟nun „Küresel Yaş-Dostu Kentler ve Toplumlar Ağı‟ araştırma protokolüne göre; WHO ile hükümetlerin, sivil toplum örgütlerinin ve akademik grupların çabaları sayesinde 24 ülkeden aşağıdaki 33 şehirde yaş-dostu kent uygulamaları yapılmış ve başarılı sonuçlar alınmıştır;

Amman- Ürdün, La Plata- Arjantin, Portage la Prairie- Kanada, Tripoli- Lübnan,

Cancún- Meksika, London- İngiltere,

Portland, Oregon- Amerika, Tuymazy- Rusya,

Dundalk- İrlanda, Mayaguez- Porto Riko, Rio de Janeiro- Brezilya, Udine- İtalya,

Geneva- İsviçre, Melbourne- Avustralya,

Ruhr Metropolitan Region- Almanya, New Delhi- Hindistan,

69 Sherbrooke- Kanada, Halifax- Kanada, Melville- Avustralya, Saanich- Kanada, Tokyo- Japonya, Himeji- Japonya, Mexico City- Meksika, San José- Kosta Rika, Udaipur- Hindistan, Islamabad- Pakistan, Moscow- Rusya, Shanghai- Çin, Ponce- Porto Riko, İstanbul- Türkiye, Nairobi- Kenya,

Kingston ve Montego, Jamaika.

Bu ülkelerde aktif ve sağlıklı yaşlanmayı sağlamak üzere kentsel düzenleme, eleman ve planlama kriterleri için bir araya gelinerek oluşturulan „Küresel Yaş Dostu Kentler Rehberi‟ doğrultusunda düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.

Yaş dostu kent kavramı; özellikle yaşlı için kent içinde yaşamını sürdürdüğü ve çoğu zaman da ömrünün geri kalanını bulunduğu kentte geçirmek durumunda kaldığı mekânsal ve sosyal sistemlerin bütününü ifade etmektedir (Gürdal, 2015, s.313).

Mekân tasarımının ne kadar önemli olduğunun farkında olan WHO, 2005 yılından itibaren mimarlıkla birlikte kentsel tasarımı da gündeme alarak yaşlıların, engellilerin ve diğer tüm bireylerin yaşama katılım düzeylerini ve yaşam kalitelerini arttırmayı hedeflediği “Yaş Dostu Kentler” (Age Friendly Cities) projesi bu kapsamda büyük önem taşımaktadır. Bu proje, özellikle yaş alanların istek ve gereksinimlerini göz önünde bulundurarak, sosyal hayata katılımlarını kısıtlayan engelleri kaldırmayı ve maksimum duyarlılıkla tasarlanmış mekânları tüm kullanıcıların hizmetine sunmayı hedeflemektedir.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşlı nüfusu potansiyelinin her geçen gün artmakta olduğundan, yaşlıların toplumsal hayata katılımıyla ilgili projeler de bu nedenle önem