• Sonuç bulunamadı

I. HAKKÂRİ İLİ HAKKINDA GENEL BİLGİ

I.5. Hakkâri’de Sosyal ve Kültürel Yaşam

I.5.7. Hakkâri’de Masal Anlatma Geleneği

3.3. Gerçeğin Birebir Yansıması Olarak İşlenen Motifler

3.3.8. Yılan Motifi

Semboller, tarihin ilk çağlarından yaşadığımız dönemlere kadar insanlığın dış dünyayı yorumlamasının aracıları olarak kabul edilmiştir. Mircea Eliade sembollerin, tarihin en ilkel devirlerinden günümüze kadar insan bilincinde var olduğunu ve zihnimizi meşgul ettiğini ileri sürer ve bu konuda şöyle bir açıklama yapar: “Bugün,

XIX. yüzyılın hissetmiş olmasının bile mümkün olmadığı bir şey anlaşılmaya başlanmıştır. Bu da simgenin, efsanenin, imgenin manevi hayatın özüne ait oldukları; bunları gizlemenin, saklamanın, geriletmenin mümkün olduğu, ancak asla yok edilemeyecekleridir.” (Eliade, 1992: 18). Dolayısıyla hiçbir sembolün vermek istediği

mesajın engellenemeyeceği, aksine ertelense bile bir gün mutlaka açığa çıkacağı söylenebilir.

Resim 27. Yılan Motifi

Hakkâri kilimlerinde rastladığımız yılan sembolünün tarihsel derinliği oldukça önemlidir. Dünyada yılanlar kadar sembolik yakıştırmaya maruz kalan bir başka canlı bulmak güçtür. Bazı toplumlarda tapınılacak kadar kutsal görülen yılan, bazı toplumlarda ise insanın cennetten kovulmasının sorumlusu olarak görülmektedir. Bu yönü ile pek çok sanat eserine konu olan yılan, önemli bir sembol olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yılana yüklenen anlamların kökeni, insanlığın ilk yaratılışına kadar gitmektedir. İlk mağara resimlerinde ve ilk yazılı kaynaklarda yılana rastlarız. Mitolojilerde kutsal kitaplarda, efsanelerde, masallarda, halk hikâyelerinde yılan, sıkça yer alır.

Ölümsüzlüğü, kötülüğü, şekil değiştirmeyi, tekrar tekrar yaşamayı sembolize etmektedir (Seyidoğlu, 1998: 86). Bu şekilde çeşitli yakıştırmalara konu olan yılanların kimi uğurlu, kimi uğursuz sayılmış ve tarihin en eski dönemlerinden beri insanoğlunun inancında, sanatında ve yaşamında kendini hissettiren efsanevî bircanlı olarak kabul edilmiştir.

“Geçmiş dönemlerde tabiat ile iç içe yaşayan insanlar tarafından korkulan,

tehlikeli sayılan ve insanlara zarar vereceğine inanılan bir takım varlıklara zamanla mistik bir güç yüklenilerek dini ve mitolojik özelliklerinin yanında sembolik anlamlar kazandırılmış, böylece kutsal ve saygın bir hale dönüştürülmüştür.” (Şimşek, 2006a:

299).

Yılan, eski Türk inancında da önemli bir yere sahiptir. “Şamanların evleri bir

tapınak gibidir. Kapının tam karşısında davul asılır; davulun üstünde ağaçtan yontulmuş muhtelif kuşların heykelcikleri, bunların yanında bir yılan resmi, güneş ve hilal resmi bulunan bir bayrak bulunur.” (İnan, 2000: 80). Bununla birlikte

Şamanizm’de yılanların yer altında yaşadığından ölen ata ruhlarıyla iletişim halinde olduğuna da inanılmıştır. Bu da Şamanist toplumların yılana saygı duymasına neden olmuştur. Bu saygının getirdiği korku neticesinde yılan, Şaman inancı yaşayan insanların dinî ve sosyal yaşamlarında önemli bir sembol olarak yer almıştır.

Yılan, Şamanizm’de aynı zamanda kötülüğün simgesi olan yer altı tanrısı Erlik ile ilgili bir simge olarak kabul edilmiştir. “Onun genellikle karayılan olarak

anılmasının sebeplerinden biri yine erlik ile ilgilidir. Çünkü Türk mitolojisinde ak ya da gök renk, Gök Tanrı’yı; kara renk ise yer altı tanrısı Erlik’i temsil eder. Erlik bazı şaman dualarında karayılandan bir kamçıya sahip olarak tanıtılmaktadır.” (Çoruhlu,

2006: 163). Dikkat edilirse göksel bir renk olmayan kara ile yılan birlikte yer altı tanrısı Erlik ile ilişkilendirilmiştir. Bu durum Şamanizm inancında yılanın sadece olumlu özelliklere sahip olmadığını, özellikle kara olanların kötülüğü temsil ettiğini göstermektedir.

Orta Asya inanışlarında önemli bir sembol olarak karşımıza çıkan yılan, “Hayat

ağacının altında bir bekçidir. Buryatlar bu yılana ‘acırga’ yani ejderha derler.” (Ögel,

2003: 541). Yılanın sembolik manada yer ile gök arasındaki irtibatı sağlayan hayat ağacının bekçisi olarak görülmesi önemlidir. Bu bir anlamda yılanın ölüm getiren

zehirleyici özelliğinin yanında yaşam da bahşettiğini, dolayısıyla ölümü ve yaşamı simgelediğini göstermektedir. Bununla birlikte Tanrı ile irtibatı sağlayan hayat ağacının bekçisi olan yılanın bu sayede göksel bir canlı olarak da görüldüğü anlaşılmaktadır.

Dede Korkut Hikâyeleri’nde önemli bir motif olarak karşımıza yılan çıkmaktadır. Öykülerde genelde yılanın zehirli özelliği ön plana çıkarılır. Dirse Han Oğlu Boğaç Han Destanı’nda babası tarafından vurulan Boğaç Han’ı gören annesinin, “Saru, yılan sokmadan ağaca tenüm kalkup şişer.” (Ergin, 2005: 87) şeklindeki sözleri ile yılanın kötülük eden zehirli fonksiyonu belirtilmektedir. Bu sözlerde ayrıca yılanın zehirli olup olmadığının işaretlerinden biri de yılanın sahip olduğu renk gösterilmektedir. Bu bağlamda sarı rengin zehir ile ilişkilendirildiğini görüyoruz.

Deli Dumrul Destanı’nda büyük bir aşk ile sevdiği kocasını göremeyen ve canını Deli Dumrul için feda etmeye hazır olan eşi, yılanın zehirli özelliğini ve hangi renk yılanın zehirli olduğunu dile getirmiştir. Destanda yılan ile ilgili sözler şu şekilde anlatılmaktadır:

“Senden sonra bir yiğidi

Sevüp varsam bile yatsam

Ala yılan olup meni sokun” (Ergin, 2007: 183).

Dede Korkut Hikâyeleri’nde verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı üzere yılanın genelde zehirli olduğu ve insanlar ile olan ilişkilerinin düşmanca olduğu belirtilmiştir. Bunun yanında yılanın sahip olduğu belli renklerin de zehirleyici olup olmadığını belirlediğini görüyoruz. Bu durum tabiat ile iç içe yaşayan insanların tabiattaki canlıların özelliklerini bildiğini, doğa ile ilgili derin bir bilgiye vakıf olduklarını göstermektedir.

Yılan, dünya kültüründe de değişik inanışları sembolize etmektedir. Bazen şehvet, cinsellik, kurnazlık, ihanet, hilekârlık gibi olumsuz noktaları simgelerken; bazen de sadakat, iyilik, dostluk, ölümsüzlük, tekrar dirilme gibi hayatın olumlu yönlerini simgelemektedir. Mitolojik zamanlarda yılanın fizikî özellikleri onu diğer hayvanlardan ayrı bir yere taşımıştır. Hızlı ve hareketli olması, ağaçta, toprakta yaşayabilmesi, kabuk değiştirmesi, sağlam işitme duyularına sahip olması onu çok özel kılmıştır. Bu sayede dünya üzerinde yaşamış bütün toplumları, medeniyetleri derinden etkileyen yılan,

hemen hemen bütün kültür ve medeniyetlerde mitolojik bir sembol olarak karşımıza çıkmaktadır.

Urartu mitolojisinde yılan, önemli bir semboldür. “Çivi yazılı Urartu yazısında

mitolojiye ait en ufak bir belgeye rastlanılmamasına karşın Urartu sanatı bu eksikliği bir ölçüde de olsa gidermektedir.” (Belli, 1978: 70). Urartu mitolojisine ait yazılı

belgelerin olmamasına rağmen özellikle Van-Hakkâri coğrafyasında Urartulardan kalan el sanatı ürünlerde yılan ve kartalların savaşını gösteren gizemli sahneler bulunmaktadır. Urartuların başkenti Van’da bulunan ve Urartulardan kalan Van Kalesi’nin surlarında yılan ve kartal savaşını gösteren semboller bulunmaktadır.

Hakkâri’de anlatılmakta olan bir efsanenin olay örgüsü; Urartuların mitolojik sembollerinin açıklaması şeklindedir. Bu efsaneye göre: Çok eski devirlerde yılanlar ve kartallar dünyanın hâkimiyeti için büyük bir savaş yapar. Bu savaş yıllarca sürer ve sonunda yılanlar yenilir. Yılanlar savaşta büyük bir kayıp yaşar. Yaralılarını sırtlarına alıp giderken bir şehre gelirler. Bu şehirdeki insanlar hayvanlarından sağdıkları bütün sütü çeşitli kaplara koyarak yılanların önüne bırakır. Sütü çok seven yılanlar bu iyilik karşısında şaşırırlar. Yılanlar kendilerine verilen bu sütü içerek iyileşirler ve tekrar güçlenirler (K5). Anadolu’da anlatılan halk anlatılarında yılan bazen dost bazen düşman olarak gözükmesine karşın bu anlatıda insanoğlunun yılan ile olan münasebetinde dost ve yardımcı olduğunu görmekteyiz. Bu durum tabiat ile iç içe yaşayan insan ile yılan arasında olumlu bir ilişkinin var olduğunu da göstermektedir.

Mısır mitolojisinde oldukça önemli bir yer tutan yılan, “Mısırlılarca mukaddes

bir şehir olan Teb şehrinin kuruyuculuğunu üzerine almıştır.” (Bayat, 1983: 35). Bu

şehir ayrıca “Eski Mısır’ın en önemli sağlık merkezidir ve totemi yılandır.” (Abiha, 2012: 2). Teb şehrinin Mısırın en önemli sağlık merkezi oluşu ve yılanla simgelenmesi oldukça önemlidir. Teb ve tıp sözcüklerinin benzer oluşu da “Tıp” sözcüğünün buradan geldiğini düşündürmektedir. Mısır mitolojisinde sağlık ile ilişkilendirilen yılan, Dünya Tıp Birliği’nin de simgesi olarak kullanılmaktadır. Bu da gösteriyor ki yılan mitolojik çağlardan günümüze kadar insanoğlunun hafızasında sağlık ile ilişkilendirilmiştir.

Mısır mitolojisinde yılanla ilgili karşımıza çıkan başka bir inanışa göre; “Kutsal

bir yılanın sokması sonucu ölen kimselerin; aslında ölmeyip ölümsüzleştiği düşünülmektedir. Bu sebeple Mısır’ın ünlü kraliçesi Kleopatra, İmparator Oktavianus’a

esir düşmemek için göğsünü açık kahverengi bir kobra yılanına sokturarak intihar etmiştir.” (Yöndemli, 2006: 24). Buradan hareketle yılanın yok edici bir güç olmasına

rağmen, deri değiştirmesi onun hayatı, canlılığı ve ölümsüzlüğü simgelediğini göstermektedir. Bu özelliklerinden dolayı yılan, saygı ve korku doyulan bir canlı olarak insan hafızasında yer edinmiştir.

Yunan mitolojisinde korkunç aynı zamanda güzel olan Medusa’nın “Saçları

yılanlar ile örülüdür.” (Erhat,1996: 256). Görenleri taşa çeviren yılan saçlı kadın

aslında yılanın cazibesini ve göreni etkisiz hale getiren bakışları ile hipnotize eden çekiciliğini sembolize etmektedir. “İnsanları korkuya salan, görenlerin soluğunu

kesen” (Seyitoğlu, 1988: 88) Medusa, aynı zamanda cinselliği ve dişiliği de sembolize

etmektedir. Medusa, korkunç olduğu gibi aynı zamanda dişi bir varlıktır. Dolayısıyla Medusa’yı yani yılanı, “Güzelliği ve çirkinliği bünyesinde barındıran” (Gürel, 2007: 553) bir sembol olarak nitelemek mümkündür.

İran mitolojisinde yılan, kötülüğü sembolize etmektedir. En önemli figür olarak karşımıza Dahhak çıkmaktadır. Dahhak ile ilgili anlatılan en önemli hikâye, şeytanın onu aldatması sonucu omuzlarında ortaya çıkan iki yılan ile ilgili hikâyedir. “Şeytan

ona bu yılanlara her gün iki insanın beyninin verilmesini öğütler. Ancak iki bilge kişi her gün insanlardan birini serbest bırakıp yalnızca birinin beynini yılanlara yedirir. Böylece insan soyu yok olmaktan kurtulur.” (Erzen, 2013: 841). Görüldüğü gibi yılan,

İran mitolojisinde kötülüğü ve düşmanlığı sembolize etmektedir. Bu durum yılana olan bakışın toplumdan topluma değiştiğini göstermektedir.

Anadolu, İran, Hindistan ve Mezopotamya’yı kapsayan çok geniş bir coğrafyada inanılan Mithra adlı Tanrı, aslan başlı bir yılan olup ateşi simgelemektedir. Mitra dininde yılan, hayat bitkisini, hayat ağacını ve iyilik yapıp hastaları iyileştirmesini bilen İlah’ı temsil etmektedir (Armutak, 2004: 3). Mithra inancında yılanın sağlık ile ilişkilendirilmesi Mısır mitolojisindeki duruma benzemektedir. Dolayısıyla yılanın sadece bir bölgede değil, aslında çok geniş bir coğrafyada sağlık ile ilişkilendirildiğini söyleyebiliriz.

Yılan, kutsal kitaplarda da bahsi geçen önemli bir canlıdır. Tevrat, İncil ve Kur’an-ı Kerim’de yılan ile ilgili bölümler mevcuttur. Kur’an-ı Kerim’de Taha Suresi’nde: “Musa asayı bıraktı. Bir de ne görsün! O bir yılan olmuş koşuyor. Allah:

Onu al, korkma! Biz onu evvelki haline çevireceğiz, dedi.” (Taha Suresi, 25-26)

şeklinde geçmektedir. Dikkat edilirse ayette yılan, kendisinden korkulan bir canlı olarak tasvir edilmektedir.

Anadolu kültüründe oldukça önemli bir yeri olan yılan, halk anlatılarımızdan dokumalarımıza kadar kendisine yer bulmuştur. Özellikle Anadolu’da anlatılan masallarda bir düşman olarak değil de insanlara karşı hürmetkâr ve yardımcı bir canlı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yönü ile birçok masala da konu olmuştur.

Anadolu’da anlatılan Avcı Ali masalında; sarmaş dolaş olan iki yılan gören Avcı Ali, çirkin yılanı öldürmek isterken yanlışlıkla güzel yılanı yaralar. Yanlışlıkla yaraladığı bu yılan, yılanlar padışahının kızı olan yılandır. Yılanlar padişahı olan Şahmeran, Avcı Ali’yi öldürmek için askerlerini gönderirken, Avcı Ali’nin bu olaydan dolayı üzüntü yaşadığını ve pişman olduğunu öğrenir. Bu olay üzerine Avcı Ali şahmeranın karşısına götürülür. Padişahın askerleri Avcı Ali’yi getiriken padişahın tükürüğünü istemesini söylerler. Bunun üzerine yılanlar padişahı Avcı Ali’nin yüzüne tükürünce, Avcı Ali bütün hayvanların dilini öğrenir (Şimşek C.II, 2001: 24-25). Dikkat edilirse bu masalda yılanın kötülük etmediği ve gerektiğinde insana yardımcı olduğu görülmektedir. Bu durum Anadolu insanının hafızasında yılanın sadece kötülük etmediği aynı zamanda konuksever, sözünde duran ve iyiliksever bir canlı olarak bilindiğini göstermektedir.

Anadolu’da yılan, hekimliğin sembolü olarak görülür. Kayseri Gevher Nesibe Tıp Medresesi’nin kapısında bulunan çift başlı yılan kabartması, bu günkü askerî hekimlerin yaka işaretlerinde bulunan yılan figürü gibi birçok örnek mevcuttur (Ersoy, 2000: 276). Bu örneklerde görüldüğü gibi tıbbî alanlarda yılan sembolizmi ona verilen hekimlik özelliğinden gelmektedir. Bu durum mitolojik devirlerden günümüze kadar gelmektedir. Buradan hareketle yılanın sağlık ile ilişkisinin evrensel bir düşünce olduğunu söyleyebiliriz.

Tasavvufî halk edebiyatında ise “Hacı Bektaşi Veli bir aslanın üzerine binmiş ve

eline kırbaç yerine bir yılan almış olarak tasvir edilmiştir.” (Andı, 1999: 15). Burada

yılan, Tasavvuf edebiyatında nefs-i emmare’yi temsil etmektedir. İnsana sürekli kötülüğü aşılayan nefis, yılan ile sembolize edilerek nefsin kontrol altına alındığı görülmektedir.

Divan şiirinde yılan, bir benzetme unsuru olarak görülmüştür. “Uzunluğu, siyah

oluşu, kıvrımlığı ile sevgilinin saçına benzetilir.” (Şahin, 2011: 1862). Divan

edebiyatının usta şairi Şeyhî bu durumu şöyle dile getirmektedir:

“Bâ’is-i bünyâd-ı hüsnün kalb-i virândır senin

Zülfün ejder gösteren bu genc-i pinhândır senin” (Şahin, 2011: 1862).

Yılan, yakın dönem Türk şiirinde de oldukça önemli bir sembol olarak karşımıza çıkmaktadır. Abdulhak Hamit, Sezai Karakoç, Tevfik Fikret, Yahya Kemal, Cahit Zarifoğlu gibi önemli şairlerimiz başta olmak üzere pek çok şairimizin şiirlerinde dile getirdiği önemli bir semboldür. Bu bağlamda Sezai Karakoç’un şiirinde bahsettiği karayılan önemli bir sembolik değer olarak kabul edilmektedir.

“Güneşin yeni doğduğunu sana haber veriyorum

Yağmurun hafifliğini toprağın ağırlığını

Ve bütün varlığımla karayılan seni çağırıyorum

Seni çağırıyorum parmaklarından süt içmeğe” (Karakoç, 1982: 74)

Burada Hz. Peygamber’in çölde susuz kalan sahabelere parmaklarından su içirmesine bir telmih olmakla beraber aslında bütün kötülüklerin kaynağı olarak karayılan ifade edilmektedir. Zehirli yılanın kara renkte olması da yılanların renklere göre de değerlendirildiğini göstermektedir.

Yılan halk edebiyatı ürünü olan türkülere de konu olmuştur. Halk kültürünün en özgün ürünlerinden olan türkülerde geçen yılan motifi “Giriş bölümlerinde geçer. Konu

ile doğrudan doğruya bir ilgisi yoktur.” (Eyüpoğlu, 1988: 79). Karadeniz Bölgesi’nde

söylenen türkünün sözlerinde de hemen giriş bölümünde geçmektedir

“Yılana bak yılana Ağaca sarılluyi Böyleidi yazılar

Nenen ne darıluyi” (Eyüpoğlu, 1988: 79).

Rüya tabirlerinde; “Gizli düşman, geçim, esenlik, yöneticilik, ordu komutanlığı,

yorumlanan yılanın hem olumlu hem de olumsuz durumları ifade ettiği görülmektedir. Bu durum yılanın halk hafızasında çift yönlü bir güce sahip olduğunu göstermektedir. Rüya tabirlerindeki açıklamada da bu düşüncenin bir yorumu olarak yer almıştır.

Tabiat ile iç içe bir hayat geçiren Anadolu insanı da yılan ile ilgili düşüncelerinde çift yönlü düşünmüştür. Yılanı bazen talih, zenginlik, bereket sembolü olarak gören Anadolu insanı bazen de düşmanlık, kötülük sembolü olarak görmüştür. Yılan ile ilgili çeşitli düşüncelere sahip olan Anadolu insanı bunu hayatının her aşamasına yansıtmıştır.

Anadolu’da çok yaygın bir inanışa göre “Bir yılanı öldürüp ağaca asınca

yağmur yağar.” (Eyüpoğlu, 1988: 77). Bu inanış Anadolu’da çok yaygın bir inanıştır.

Özellikle kurak yaz mevsimlerinde sıcaktan bunalan ve ekinleri için su ihtiyacı hisseden Anadolu insanı çözümü bu şekilde bulmuştur. Bu durum tabiat ile ile iç içe yaşamanın bir sonucu olarak da kabul edilebilir.

Yılanın öldürüldükten sonra ağaca bağlanması da önemli bir durumdur. Nitekim “Öldürülen yılan suya atılır da yitip giderse yağmur durmaz, ortalığı seller sular

alırmış. Bu yüzden öldürülen yılan bir ipe bağlanır ağaca asılır ve ardında toprağa gömülür.” (Eyüpoğlu, 1988: 77). Burada aslında yılan bir kurban, adak görünümüne

sahiptir. İnsanoğlu adak ve kurbanları dileklerinin gerçekleşmesi için Tanrı’ya sunar. Yılanın da yağmur yağma dileği için ipe asılması işlemi bir kurban, adak konumunda görülmesini sağlamış ve bu sayede kendisine saygı duyulan bir canlı olarak algılanmasına sebep olmuştur.

Anadolu halkı yılanı genelde sağlık sembolü olarak görmektedir. Halk, yılanın sağlık ile olan ilişkisinidinî bir hikâyeye dayandırmaktadır. Anadolu halkı yılanların şifa verici gücünün Eyüp peygamber ile ilgili olduğuna inanır. Halk inancına göre Eyüp Peygamberin yarasına düşen kurtlar, vücudunu yiyerek delik deşik etmişler. Eyüp Peygamber bu ıstıraba sabretmiş, sonunda ıstırabını tamamlayınca topuğu ile yere vurması vahyedilmiş. Vurduğu yerden çıkan su ile yıkanmış. Eyüp Peygamber yıkanırken vücudunu kemiren kurtlar yere düşmüş, bunların bir bölümü sülüğe bir bölümü de yılana dönüşmüş (Hancı, 2005: 9). Anadolu halkı bu yüzden sülük ile birlikte yılanında faydalı olduğunu ve sağlığa yararlı bir canlı olduğunu düşünmektedir. Bu da yılanın olumlu bir güç olarak kabul edilmesini sağlamıştır. Bununla birlikte

Anadolu’da bazı hastalıkların tedavisinde yılan etinin kullanılması bu inanışla ilgili bir durum olarak kabul edilebilir.

Yılan, sahip olduğu fiziksel özellikleri ile Anadolu’da pek çok inanışa ve uygulamaya konu olmuştur. “Yılanın gözleri nazar değmelerine yararlıymış.” (Eyüpoğlu, 1988: 77). Bilindiği gibi Anadolu’da nazara karşı dikkat çekici malzemeler seçilir. Bu malzemeler bazen nazar boncuğu bazen de parlak nesnelerden oluşur. Yılanın da en etkili organı, insanı büyük bir korkuya düşüren ve hipnotize eden gözleridir. Yılan gözünü bir anlamda nazarlık olarak gören Anadolu insanı bu sayede kötü bakışlardan korunacağına inanır. Yılan gözünün özellikle nazarlık olarak görülmesi bir anlamda kötü ve haset dolu bakışlara karşı yine zehirleyici özelliği olan yılanın gözleri ile kötü olana karşı kötü olanı kullanma prensibinin uygulandığını göstermektedir.

Anadolu kültüründe dişileştirilen yılan, şahmeran şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Hemen hemen bütün Anadolu’da şahmeran ile ilgili çeşitli inanışlar ve efsaneler bulunmaktadır. Bu inanışlar Anadolu’da masallara, efsanelere, resimlere, kilimlere ve daha pek çok alana konu olmaktadır. Bütün Anadolu’da ortak inanca göre Şahmeran bir tarafı kadın bir tarafı yılan olan bir canlıdır. Yılanlar âleminin kraliçesi olarak kabul edilmektedir. Bu yönü ile bilinen Şahmeran şahsında yılan, sağlık ile ilişkilendirilmektedir.

Tarsus ve çevresine anlatılan Şahmeran ile ilgili efsanelerde yılanın sağlık ile ilgili yönleri karşımıza çıkmaktadır. “Şahmeran, hamama götürülerek burada öldürülür

ve eti kaynatılır. Vezir ilk suyu Camsab’ın içmesini ister. Camsab, şahmeranın dediklerini yaparak ilk suyu vezire verir. Vezir, bunu içer içmez ölür. İkinci suyu içen padişah iyileşir, üçüncüsünü içen Camsab ise aklı ve zekâsı daha da güçlenip padişaha baş vezir olur.” (Çıblak, 2007:188). Bu efsane bu gün bile başta Tarsus olmak üzere

Anadolu’nun genelinde bilinmektedir. Şahmeran ile ilgili anlatıların olduğu her yerde Şahmeran’ın eti sağlık ile ilişkilendirilmektedir. Bu da Anadolu insanının yılana olan olumlu bakış açısının en somut örneği olarak kabul edilebilir.

Anadolu’da yılan, kırsal kesimlerde ve büyünün olduğu eski yerlerde bir büyü malzemesi olarak da kullanılmaktadır. “Yılanı canlı tutup, iplik geçmiş bir iğneyi

gizlice takma yoluyla sevdiği elde edilir, o iplik giysisinde durduğu sürece yanar, tutuşur, sevgilisinin ardınca koşar, unutmazmış.” (Eyüpoğlu, 1988: 77). Yılan

gözlerinin günlük hayatta insanda yarattığı etki bu anlamda büyü gibi uygulamalara konu olmuştur. Bu yılan ile karşı karşıya kalan insanın yılandan ne kadar etkilendiğini göstermesi bakımından önemlidir.

Elazığ yöresi kültüründe, insan nefsi, yılan ile ilişkilendirilmektedir. Kendine has bir kültüre sahip olan Elazığ, zengin mutfak kültürü ile ön plana çıkmaktadır. “Köylerde genelde yer sofraları tercih edilir. Yemeğin kokusunun eve gelen kişiye gidip,

canının çekeceği düşüncesiyle ona da pişen aştan mutlaka ikram edilmesi gerekir. Eğer ev sahibi gelen kişiye bu ikramı yapmazsa halk, ‘gece nefsi/yılan gelip seni boğar’ inanışıyla söz konusu uygulamaya yaptırım gücü kazandırmaktadır.” (Şenocak, 2014:

263).

Yılan, Hakkâri yöresinde ve Anadolu’da birçok atasözüne de konu olmuştur.