• Sonuç bulunamadı

I. HAKKÂRİ İLİ HAKKINDA GENEL BİLGİ

I.5. Hakkâri’de Sosyal ve Kültürel Yaşam

I.5.7. Hakkâri’de Masal Anlatma Geleneği

3.3. Gerçeğin Birebir Yansıması Olarak İşlenen Motifler

3.3.7. Keklik Motifi

Anadolu folklorunda önemli bir motif olan keklik, Türkçe Sözlük’te; “Güzel,

çekici, canlı; eti lezzetli bir av hayvanı” (Türkçe Sözlük, 2005: 636) şeklinde tanımlanır.

Keklik; edebiyatta, resimde, el sanatlarında motif olarak görülen önemli bir kültürel objedir. Av hayvanı olması itibari ile pek çok alanda etkisini göstermektedir. Kekliğin etkisini gördüğümüz alanlardan biri de Hakkâri kilimleridir. Kil imlerde bir motif olarak görülen keklik, pek çok efsaneye, şiire, masala konu olmuştur.

Resim 26. Keklik Motifi

Anadolu’da genelde kınalı keklik bulunur. Sırtı gri, gerdanı beyaz, gagası ve ayakları kırmızıdır. Kekliğin ayaklarının ve gagasının kına renginde olması Anadolu insanının dikkatini çekmiştir. Bu özelliği ile ilgili pek çok efsane söylenmiştir. Bu anlatılarda keklik bazen uğursuzluk ve felaket sembolü olarak görülürken bazılarında ise sevgiliyi, narinliği ve masumluğu simgelemektedir.

Halk arasında kekliğin olumsuz özelliklerinin ön plana çıkarıldığı bir görüşe göre kekliğin ayaklarının kan renginde oluşunun sebebi şöyledir: “Düşmanlarından

kaçarken bir kavak ağacının arkasına saklanan Hz. Zekeriya, kekliğin ‘gak kavak gak kavak’ diye ötmesiyle yakalanır ve öldürülür. Kanı, kekliğin tüylerine bulaşır.”

(Boratav, 1984: 62). Kekliğin, ötüşü ile düşmana yol göstermesi ve Hz. Zekeriya’nın ölümüne neden olması neticesinde uğursuz bir kuş olduğuna inanılmaktadır. Bu uğursuzluğun işareti ise kekliğin vücudunda bulunan kırmızı renk gösterilmektedir. Kekliğin gagasının ve ayaklarının kırmızı olmasını Anadolu insanı, kekliğin vücuduna

bulaşan Hz. Zekariya’nın kanı olarak görmektedir. Bu sebepten keklik, Anadolu’da uğursuz bir canlı olarak kabul edilmektedir.

Kekliğin ayaklarının ve gagasının kına renginde oluşuna dair bir diğer efsanede ise keklik, masumluğu ve kurtuluşu simgeler. Derler ki, eskiden çok güzel, akıllı ve gayretli bir kız vardır. Bu kız, öz amcasının oğluna nişanlıdır. Kızın düğün günü gelip çatar. Eline ayağına kına yakarlar. Kısa bir süre sonra oğlan evine götüreceklerdir. Herkes avluda, evde düğünle meşgul olur. Kız, evde yalnızca yengeyle oturup kalır. İşte tam o sırada uzun süredir kızı takip eden, onu kaçırmak isteyen beyin oğlu arkadaşlarıyla birlikte içeri girer. Yengenin elini, ayağını ve ağzını bağlayıp yere yıkarlar. Kızı da alıp dağlara kaçarlar.

Kız ne kadar çabalarsa da çırpınıp yalvarırsa da kulak asan olmaz. Her yerden ümidini kesen ve çaresiz kalan kız, yüzünü göğe tutup:

“Tanrı beni kuş eyle,

Kanadını gümüş eyle, Elde rüsva eyleme, Bağda günüm hoş eyle, Taşlara yoldaş eyle” der.

Kız bunu der demez kekliğe döner ve pır pır uçup kayalığa konar. Kızın elleri, ayakları kınalı olduğu için kekliğin de ayakları kınalıdır (Ergun, 1997: 457) .

Efsanelerde şekil değiştirme motifinin görüldüğü bu anlatıda keklik motifi ile gelinin kurtuluşa erdiği ve namusunun Allah tarafından korunduğu görülmektedir. Genç kızın keklik şekline girip kurtulması da kekliğin masum ve kutsal bir canlı olarak algılanmasını sağlamıştır. Bu yüzden olacak ki keklik öldürmek Anadolu’da pek tasvip edilmeyen bir davranıştır.

Halk kültürümüzün en güzel motiflerinden olan keklik; manilerimize, türkülerimize, efsanelerimize, dokumalarımıza ve hayatımızın her aşamasına yansımış güzel bir canlıdır. Anadolu’nun birçok yerinde bilinen bir mani örneğinde keklik, şu şekilde geçmektedir:

“Kekliğim uçar gelir Yandan kaçar gelir Gönül o yâr ardından

Dağları aşar gelir.” (Bozyiğit, 1991: 360).

Yukarıdaki mani örneğinde kekliğin yürüyüşü, inceliği sevgiliye benzetilmektedir. Yürüyüşü sevgilinin adım atarken özenle attığı bir edadır. Bu eda ve yürüyüş, kekliğin doğada yürüdüğü gibi tek ayağı üzerinde durup sonra sanki sekercesine ayağını yere vurması şeklinde yapılmış bir benzetmedir. Bu benzetmede dikkat edilirse keklik narin ve masum bir canlı olarak görülmüştür. Dolayısıyla kekliğin kültürümüzde çift yönlü olarak düşünüldüğü bazen sevgiliyi, masumluğu, narinliği simgelerken bazende peygamberlerin ölümüne neden olan uğursuz bir canlı olarak düşünüldüğü açıkça görülmektedir. Bu da Anadolu’da keklik ile ilgili inanışların çeşitlilik göstermesine neden olmuştur.

Halk edebiyatı şiirinde “Âşıklar, sevgilinin yürüyüşünü kekliğin yürüyüşüne

benzetirler.” (Bozyiğit, 1991: 360).Ruhsatî’nin şu dizelerinde bunu açıkça görmekteyiz.

“Keklik gibi taştan taşa sekerek

Gerdan açıp gelişini sevdiğim Sağa sola taksim etmiş örgüsün

Onar onar bölüşünü sevdiğim.” (Ruhsatî, 2004: 14).

Yukarıdaki dizelerde görüldüğü gibi, güzelliği ve narin oluşuyla dişil özellikler sergileyen keklik, âşığın sevgilisini benzettiği bir güzellik unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu da halk edebiyatımızda kekliğin masum olarak görüldüğü ve sevgili konumunda olduğunu göstermektedir.

Alevi inancında keklik, “Kerbela” olayı ile ilişkilendirilmekte ve olumsuz bir şekilde görülmektedir. Hz. Hüseyin şehit edildiğinde onun kanına bastığı için “Alevîlerce keklik uğursuz hayvanlardan sayılır ve bu yüzden sevilmez.” (Bozkurt,1990:152). Kekliğin olumsuz bir pozisyonda görüldüğü bu efsaneden dolayı “Keklik, Alevîlerde müfsit bir hayvan sayılır.” (Yörükan, 1998: 216). Alevi kültürü ile yetişmiş insanların keklik eti yememesinin altında yatan sebep işte bu inanışın sonucudur. Dolayısıyla Alevi inancında keklik ile ilgili kötü bir imaj vardır.

Anadolu’da her alanda kendine yer bulan keklik, halk oyunlarımızda da görülmekte ve oyun esnasında temsilî olarak canlandırılmaktadır. Keklik, pek çok yörenin halk oyunlarına kaynaklık etmiştir. Bunlardan biriside Silifke’de oynanan Keklik oyunudur. “Keklik oyununun anlamı ile ilgili olarak, üç değişik varyant

bulunmaktadır. Kekliğin sekişi, kanat çırpışı, ötüşü, gerdan kırışı, zıplayışı anlatılır. Kekliğin taklididir. Keklik, insan olur, bir çalının dibinden çıkar. Kaşıklar kanat olur, ayaklar seker. Bir av doğa oyunudur. Avcıdan kaçan kekliğin taklididir.”

(http//:anadolumoynuyor.com, 02.06.2015). Silifke yöresinde kekliğin kaşık ve çatalla canlandırıldığı Keklik oyununda söylenen sözlerde keklik ile ilgili benzetmelerdir:

“Yâr yâr, nereden gelirsin Silifke kalesinden Negezersin Açlık belasından

Nerede yattın Beyin konağında Ne vardı kupkuru yerde Hey kekliğim hey

Kekliği düz ovada avlayalım Kanadını çam dalına bağlayalım

Şıkıdık mıkıdık, şıkıdık mıkıdık oynayalım” (Bozyiğit, 1991: 364).

Bu sözlere dikkat edilirse kekliğin bir av hayvanı olarak anıldığı görülmektedir. Bu özellikleri ile Anadolu insanını etkileyen keklik; edebiyatımıza, sanatımıza, folklorumuza yansıyarak bizden bir parça olduğunu göstermektedir. Kekliğin bu şekilde hayatımıza etki etmesi, Anadolu insanının kekliği ne kadar benimsediğini göstermektedir.

Anadolu insanının kültür hayatında önemli sembollerden biri haline gelen keklik, günlük hayatta sevgi ifadesi olarak da kullanılmaktadır. “Kekliğim”, “kınalı kekliğim”, “keklik sekişlim” şeklinde söylenen benzetmeler ile sevgi ve güzellik dile getirilir. Bunun dışında “Keklik Pınarı”, “Keklik Tepesi”, “Keklik Dağı” gibi adların verildiği yerlerde vardır. Bu da kekliğin hayatımıza ne kadar etki ettiğini göstermektedir. Kekliğin Anadolu insanının hayatında bu kadar etkili olması hiç şüphesiz kekliğin ülkemizin her yerinde görülmesinden kaynaklanmaktadır.

Rüya da keklik görmek; güzel ama geçimsiz kadına, tatlı ve güzel sözlü erkeğe, güler yüzlü kimseye, keklik eti yemek yeni elbiselere, keklik almak güzel fakat huysuz bir kadınla evlenmeye, avlamak ise yetkili makama yakın kimselerden menfaat elde etmek. (http://www.ruyatabirleri.gen.tr. 06.08.2015) şeklinde yorumlanmaktadır. Dikkat edilirse keklik genelde olumlu durumları simgelemektedir. Bu durum kekliğin kültürümüzde gagasının kırmızı oluşunu Peygamber kanına bağlayan inanışlar dışında genelde olumlu göstermektedir.

Hakkâri kilimlerinde motif olarak tesadüf ettiğimiz keklik, Hakkâri ile özdeşleşen önemli kuşlardan biridir. Dağlık ve sarp kayaların çok yoğun olduğu Hakkâri coğrafyasında özellikle kınalı keklik çok sık bulunur. Keklik yörede “kev gozel” olarak bilinir ve Hakkâri’nin türkülerine, manilerine, atasözlerine, efsanelerine ve dokumalarına konu olmuştur. Hakkâri kilimlerinde motif olarak dokunan keklik ile ilgili çeşitli inanışlar mevcuttur. Bazen bir güzellik unsuru, sevgili olarak görülen keklik, bazen de güvenilmez bir kuş olarak bilinir. Bazen Peygamberin saklandığı yeri düşmana gösterengüvenilmez bir kuş olarakbilinen keklik bazen de kendi türünün yakalanması için avcıların yardımcısı olan bir kuş olarak bilinir. Hakkâri’de kekliğin bu yönüyle ilgili pek çok efsane ve hikâye anlatılmaktadır.

Keklik, Hakkâri’de en sevilen kuşların başında gelmektedir. Güzel sesi ile ötücü bir kuş olup aynı zamanda bir av kuşu olarak bilinir. Bir inanışa göre; ava çıkıldığında, avcının önüne önce keklik çıkarsa av uğurlu ve bereketli geçer (K9). Bu inanış, genel olarak av hayvanlarında ve onları etkileyen av iyesi ile ilgili animistik inançlarda, av hayvanlarını ve onları yöneten ruhları etkileyerek avın bereketini artırma gibi uygulamalardagörülmektedir (Kaya, 2010: 1). Çünkü tabiat ile iç içe yaşayan insanlar her canlının bir ruhu olduğuna inanır. Bu ruhlar ile çeşitli şekilde iletişim kurma yoluna gider. Burada da kekliğin avcının karşısına çıkması sayesinde avın bereketli geçeceğine inanılması yörede kekliğin olumlu bir güç olarak görüldüğünü göstermektedir. Kilimlere motif olarak yansıması da bu sebeptendir.

Keklik sesi diğer hiçbir kuş ile karıştırılmayacak kadar bellidir. Lezzetli eti için avcıların hedefi konumunda olan kekliğe avcılar sesleri vasıtası ile ulaşır. Kaynak kişiye göre keklik kendi canının düşmanıdır. Kendi Azrail’ini çağırır. Hiç bir ses yokken öterek avcıları kendisine çeker (K2). Gerçekten de keklik avına giden avcıların en

büyük yardımcısı bütün neşesi ile öten keklik olur. Yöre kilimlerinde bir av kuşu olarak dokunan keklik motifi ile yöre halkının kekliği genelde av kuşu olarak kabul ettiğini ve hayatına yansımasının da bu yönde olduğunu göstermektedir.

Kekliğin bu şekilde belirgin ötüşü en çok avcıları sevindirmektedir.“Keklik

avcıları için keklik ötüşünü dinlemek büyük bir zevktir.” (Özbay, 2006: 28). Çünkü bu

sesler avcı için bir pusula görevindedir. Bu ses sayesinde ava ulaşmak daha kolay olur. Kekliği her zaman av olarak gören yöre insanının bu bakışı, kilimlerde motif olarak somutlaşmıştır diyebiliriz. Buradan hareketle Hakkâri kilimlerini yöre insanının kültürel belleği olarak kabul edebiliriz. Bu kültürel bellek, Hakkâri insanının inanışlarını, duygularını yüzyılların öncesinden günümüze taşıyarak bir kültür aktarıcısı görevini üstlenmektedir.

Hakkâri insanını derinden etkileyen keklik yörede çok sevilmektedir. Yöre halkına göre; keklik beslemek ve keklik avına çıkmak insan için olumlu sonuçlar doğurmaktadır. Yörede “Avcılık, bir geçim tarzı olarak görüldüğünden dolayı, avcılığın

insanın sosyal hayatında hayati bir önemi vardır.” (Kaya, 2010: 3). Halk arasında var

olan bir tespite göre, keklik avcılığı insanları alkolden, kumardan korur (K9). Çünkü avcı doğa ile baş başa kalır ve kötü alışkanlıklardan uzak durur. Bu da gösteriyor ki av ve keklik avı yöre insanı için bir uğraş ve spor olarak görülmektedir. Bu sayede erkekler boş zamanlarında kötü alışkanlıklardan korunmuş olur. Bu durumda keklik avının halk nazarında olumlu bir durum olarak algılandığını ve eğlenceli bir etkinlik olduğunu göstermektedir.

Hakkâri’de insanları kötü alışkanlıklardan koruyan keklik avı önemlidir. Çünkü “Ava gitme, yalnızca hayvan vurma gayesi gütmez. Aynı merak ve hobiyi paylaşan

insanlarla bir arada olmak, onlarla konuşup rahatlamak, keyifli zaman geçirmek, eğlenmek öncelik taşımaktadır. Böylece arkadaşlık ve dostluk ilişkileri gelişir. Ortak amaç için bir araya gelebilme, dayanışma, acı tatlı şeyleri paylaşmak gibi birçok unsuru içeren avcılık, sosyal bağları güçlendirir. Av sırasındaki beraberlikler av dönüşünde daha çok perçinleşir.” (Kayagöz, 2001: 20). Hakkâri halkı da keklik avı ile

birlikte doğa ile mücadele etmeyi öğrenir. Ayrıca birlik ve beraberlik ruhunu daha da sağlamlaştırır. Bu da avcılığın yöre insanı için pek çok olumlu anlam ifade ettiğini göstermektedir.

Hakkâri’de avcılar tarafından canlı olarak yakalanan keklikler kafeste beslenir. Keklik besleme eğlenceli bir uğraş olduğu için can sıkıntısı giderir. Keklik besleyen ile keklik arasında bir dostluk oluşur. Keklik besleyen ile keklik arasındaki dostluk bağına rağmen, kafeste beslenen keklik evcilleşmez. Kafesten çıktığında uçup gider. Keklik besleyen kaynak şahsa göre kekliklerin ömürleri altı ya da yedi senedir (K9). Bu durum hassas bir canlı olan kekliğin hastalıklara kolay yakalanmasından kaynaklanmaktadır. “Keklik, diğer kanatlı türlerine göre hastalıklara karşı çok dayanıksız ve hassas

hayvanlardır.” (Özek,2010: 56). Bundan olacak ki Hakkâri’de kekliğin kısa ömründen

dolayı kafeste beslenmesi günah kabul edilir.

Keklik sezgileri güçlü olduğundan en ufak ses karşısında ürküp kaçar. Bu yüzden vurulması zordur. Bunu bilen keklik avcıları tuzak kurma yoluna gitmiştir. Sabahın ilk ışığıyla beraber kekliklerin yoğun olarak görüldüğü kayalıklarda tuzak kurulur. Daha önceden yakalanmış keklik bir kafese konulur. Bu kafes atkuyruğu kılından yapılmış bir iple sarılır. Kafesteki keklik öttüğünde diğer keklikler etkilenir. Erkek kekliğin ötüşü diğer kekliklere bir meydan okumadır. Bu yüzden sesin geldiği yöne doğru erkek keklikler mutlaka gelir. Gelen kekliklerin ayağı at kılından yapılan iplere değdiğinde bir daha çıkmaz ve tuzak amacına ulaşır (K9). Bu durum yörede pek tasvip edilen bir durum değildir. Çünkü gerçek bir avcı, avını bu şekilde hile ile yakaladığında pek itibar görmez.

“Avcılık felsefesini bilen ve kültürünü yaşatan avcıların, av ve yaban hayatına

özenle sahip çıktığı unutulmamalıdır. Avcı avına saygı duymalıdır. Ava kaçma şansı tanımak, onunla mücadele ederek ele geçirmek ilk şarttır.” (Kayagöz, 2011: 29).

Avcılık felsefesini iyi bilen yöre insanı da bu yüzden tuzak ile keklik yakalamayı pek tasvip etmez. Kekliği tuzak ile yakalayan kişiyi de avcı olarak kabul etmez.

Hakkâri’de keklik avında kurulan bir başka tuzak da dişi keklikler ile yapılır. Özellikle çiftleşme dönemi olan mart ve nisan aylarında avcılar, dişi kekliklerin kullanıldığı tuzaklarda sadece erkek keklikleri yakalar (K9). Dikkat edilirse tabiat ile iç içe yaşayan insanlar avlayacakları hayvanların her türlü özelliğini bilir ve buna göre hareket eder. Doğa ile iç içe olan yöre insanı da kekliğin çiftleşme dönemini bilir ve buna göre keklik avı faaliyetinde bulunur.

Keklik avına ve kekliğe büyük önem veren yöre avcıları, kekliği avcı hayvanlara karşı korurlar. Kekliği tehdit eden hayvanlar görüldüğü yerde vurulur. Kekliğin yaşadığı kayalıklarda tilki gibi hayvanlar kekliğin yavrularını ve yumurtalarını yediği için avcılar bu tür hayvanları gördükleri yerde vururlar (K9). Kekliği bu şekilde diğer hayvanlardan koruyan avcılar arasında keklik avının abartılı bir şekilde yapılmaması görüşü hâkimdir. Kaynak şahsa göre, insan yiyecek bir şey bulamazsa bir tane öldürürse bir şey olmaz; ama birden fazla keklik öldürenin evinde huzur olmaz (K9). Hakkâri halkı bu şekilde keklik avının aşırı yapılmaması gerektiğine inanmış ve neslinin yok olmasına karşı koruma yoluna gitmiştir.

Hakkâri yöresinde keklik avına ve avcılığa yönelik inanışlar İslâm dininde de bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de özellikle avcılık ile ilgili ayetler mevcuttur. “Ey

müminler! Eğer gerçekten Allah'a tapıyorsanız, O'nun verdiği rızıkların temiz ve helalinden yiyip O'na şükredin.” (Bakara Suresi, Ayet: 172). “Allah size boğazlanmamış hayvanın etini, akan kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası -put veya şahıslar- için kesilmiş hayvanı haram etmiştir. Fakat helak olacak kadar zorda kalan, istemeyerek ve zaruret miktarını aşmayarak bunlardan yerse, günah işlemiş sayılmaz. Şüphesiz ki, Allah çok bağışlayıcı ve çok rahmet sahibidir.” (Bakara Suresi, 173). Dikkat edilirse

avcılık İslâm dinine göre aşırı olmamak şartı ile helal kılınmıştır.

Kekliğin bahtsızlığı ve av konumunda oluşu yörenin masallarına da konu olmuştur. Hakkâri’de anlatılan keklik ile kartal masalına göre; keklik, kuşlar içinde en güzel öten kuştur. Kuşlar arasında bu güzel ötüşü çok meşhurdur. Herkes kekliğin güzel ötüşünü över. Kuşlardan bunu duyan kartal, kekliği dinlemeye karar verir. Kartal sabahın ilk ışığıyla birlikte kekliğin yaşadığı kayalıklara gelir ve kekliğin ötüşünü dinler. Kekliğin ötüşünü çok beğenen kartal, onun yanına gider ve onunla dost olmak istediğini söyler. Fakat kartal her zaman bir avcıdır. Bunu bilen keklik çok korkar; “Ama kartal ona ben kartalların şahıyım, keklikler ile anlaşma yapmak istiyorum.” diyerek kandırır. “Bundan böyle hiçbir kartal keklik avlamayacak.” der. Bu durum kekliğin çok hoşuna gider ve teklifi kabul eder. Bir süre çok güzel dost olan kartal ve keklik birbirinin yuvalarını ziyaret ederler. Ama doğada bir kural vardır; kartal avcı, keklik ise avdır. Kartal bir gün iki gün derken içgüdüsüne yenik düşer. Kekliğe, “Neden sürekli sabah ötüp beni uyandırıyorsun.” der. Bunun üzerine keklik yaptığı yanlışı anlar; fakat iş işten geçmiştir. Gece olunca kartalın karnı acıkır ve bahane arar. Kekliğe

“Neden benim güneşimi kapatıyorsun.” diye kızar. Keklik de “Gece güneş mi olur kartal kardeş?”, der. Bu söz üzerine kartal çok kızar ve orada kekliği yer (K9).

Hakkâri’de anlatılan bu masalda kekliğin hazin sonu doğanın bir kanunudur. Bazı canlılar avcı iken keklik gibi canlılarda av konumundadır. Bu gerçek, doğada her gün kendini göstermektedir. Doğanın bu kuralı keklik sembolü ile yörenin masallarına bu şekilde girmiştir. Kekliğin kilimlerde bir av kuşu olarak yansıması da bu sebeptendir. Hakkâri’de keklik, bir güzellik ve av sembolü olmasının yanında bazende uğursuzluk işareti olarak görülmektedir. Hakkâri’de var olan bir inanışa göre insanın yoluna keklik çıkarsa o kişinin işleri yolunda gitmez. Yörede bu durumun nedeni Anadolu’daki inanışlar ile örtüşmektedir. Bu duruma neden olarak anlatılan efsaneye göre; Hz. Ali kâfirlerden kaçarken bir kavak ağacına çıkarak saklanır. Keklik,Hz. Ali’nin saklandığı ağacın üstüne giderek ötmeye başlar. Münafıklar Hz. Ali’yi bulur ve öldürür. Onun için kekliğin gagası ve ayakları kırmızıdır (K9). Hakkâri halkının büyük değer verdiği Hz. Ali’yi düşmana gösterenkeklik yöre kültüründe uğursuz bir kuş olarak kabul edilir. Kekliğin yöre kilimlerinde olumsuz durumların ifadesi olarak işlenmesi de bu sebeptendir.

Hakkâri’de kekliğin uğursuzluğu ile ilgili bir başka efsane de şu şekilde anlatılmaktadır. Kâfirler, Hasan ve Hüseyin’i öldürmek için kovalar. Hasan ve Hüseyin kâfirlerden kaçarken bir kavak ağacına saklanır. Tam kurtulacakken keklik ötmeye başlar. Kâfirler bunun üzerine onları bulup öldürür. Allah da bundan dolayı kekliği av hayvanı yaparak cezalandırır (K10). Hakkâri’de anlatılan keklik ile ilgili bu efsanelerin kaynağında gagasının kırmızı oluşu ile ilgili Anadolu’da anlatılan efsaneler yatmaktadır. Anadolu’da anlatılan bu efsanelere göre; “Kınalı keklik Hz. Hüseyin’in

kanın üzerine eşinerek Yezid’e yardımcı olur. Bunun için gagası ve tırnakları kırmızıdır.” (Kalafat, 2006: 59). İşte bu inanışın sonucu olarak din büyüklerinin

ölümüne sebep olan bir kuş olarak görülen keklik, Hakkâri’de uğursuzluk sembolü olarak kabul edilir.

Hakkâri’de birçok türküye, şiire hikâyeye konu olan keklik, Hakkâri kilimlerine de yansımıştır. Kilimlerin en merkezi yerinde simgelenen kekliğin yöre insanı için ne kadar değerli olduğunu görmekteyiz. Kilimlerin orta yerinde görülebilecek en güzel yerinde işlenerek yöre halkının hayatının merkezinde olduğu simgelenir. Keklik, bütün

bu yönleri ile sadece Hakkâri için değil Anadolu’nun her yerinde insanlar için özel bir canlıdır.