• Sonuç bulunamadı

I. HAKKÂRİ İLİ HAKKINDA GENEL BİLGİ

I.5. Hakkâri’de Sosyal ve Kültürel Yaşam

I.5.7. Hakkâri’de Masal Anlatma Geleneği

3.4. Sembolik Çağrışım Yoluyla İşlenen Motifler

3.4.1. Akrep Motifi

Resim 33. Akrep Motifi

Hakkâri kilimlerinde sembolik çağrışım yoluyla işlenen akrep motifi, bu canlının yöre insanının hayatında olan etkisinin bir sonucudur. Türkçe Sözlük’te; “Örümcekgillerden, zehirli bir böcek” (Türkçe Sözlük, 2005: 50)şeklinde tanımlanmaktadır. Hakkâri kilimlerinde sembolik bir şekilde işlenen akrep, tarih boyunca insanoğlunun inancında, yaşamında, sanatında etkili olmuş ve bu sayede insan için önemli bir canlı konumuna yükselerek günümüze kadar gelmiştir.

İnsanlığın en eski kültür kaynaklarından itibaren görülen akrep, mitolojilerden kutsal metinlere, destan ve efsanelere, sözlü kültüre konu olmuş; birçok halk inanışında, halı ve kilimde, kabartmalarda bir sembol olarak yer bulmuştur. Simgesel çeşitliliğiyle dikkat çeken akrep, mitolojik devirlerden günümüze kadar insan yaşamında ve sanatında yer almıştır.

Yunan mitolojisinde akrep ile ilgili anlatılar mevcuttur. Daha çok zehirli özelliği ile ön plana çıkarılan bir yaratık olarak anlatılarda yer almaktadır. Yunan mitolojisinde akrebin geçtiği anlatılardan biri Orion ile ilgili olan bölümdür. “Orion, tanrı

Kadınların cazibelerinden hiç etkilenmeyen Orion'un, başı hiç ıslanmadan denizin dibine basarak yürüyebilecek devasa bir yapıya sahiptir. Efsaneye göre Eros'un onu geceyi birlikte geçirmek için davet ettiğinden ve onun bunu memnuniyetle kabul ettiğinden bahseder. Fakat sonra Orion, zaferleriyle övünür ve dünyadaki tüm vahşi canavarların kökünü kurutabilecek muhteşem bir avcı olduğuyla böbürlenir. Artemis Orion'un üstüne bir akrep salar, akrep delikanlıyı topuğundan sokar.” (Erhat, 1996:

233). Yunan mitolojisinde akrep ile ilgili bu anlatıya baktığımızda akrep zehirli özelliği ile birlikte ölümü simgelemektedir. Tanrının akrep vasıtası ile ölüm göndermesi akrebin sembolik bağlamda can alıcı bir düşman olarak algılandığını göstermektedir.

Yunan mitolojisinde geçen Orion anlatısı sadece ölüm ile bitmez. Akrebin ısırması neticesinde “Artemis de akrebi bir burç, Orion'u da gökte bir yıldız haline

getirir. Orion yıldızının Akrep burcundan her zaman anlaşması bundandır.” (Erhat,

1996: 233).Terazi burcuyla komşu, Anteres kızıl yıldızını içeren burçlar kuşağının sekizinci yıldız kümesi olan Akrep, “Astrolojide soğuğu, karanlığı ve fırtınayı getiren,

savaşlara sebep olan ve insanoğlu üzerinde kötü bir tesir bırakan uğursuz bir yıldız kümesidir.” (Funk-Wagnalls, 1950: 978). Akrebin bir burç olarak yıldızlara

benzetilmesi gelişi güzel bir durum değildir. Çünkü akrep kollarını açtığında görsel olarak bir yıldız şekline gelir. Bu da akrebin simgesel anlamda yıldız ile ilişkilendirilmesini sağlamıştır.

Mezopotamya’da akrep, oldukça önemli bir semboldür. Mezopotamya bölgesinde ortaya çıkan ve tarihin bilinen ilk destanlarından olan Gılgamış Destanı’nda ölümsüzlüğü arayan, ölümsüzlüğe ulaşmak isteyen bir kralın öyküsü anlatılır. Ölümsüzlük peşinde giden ve çeşitli canavarları yenen “Gılgamış, Mâsu dağına gelince,

günü gününe günesin çıkmasını ve girmesini bekleyen basları gökyüzüne kadar yükselen ve göğüslerine kadar cehenneme batmış bulunan iki akrep insanın, bu dağın kapısını beklediklerini gördü. Bunlar öylesine korku vericiydi ki, korkudan yüzlerine bakılmazdı. Bunların görünüşü ölümdür. Bunların korkunç görünümü tüyleri ürpertiyor ve dağları deviriyor. Bunlar, güneşin dağdan çıkmasını da ve dağa girmesini de bekliyorlar. Gılgamış, bunları görünce korkudan ve dehşetten gözü karardı.” (Çığ, 2000: 28).

Gılgamış Destanı’nda ölümsüzlük sırrına akrebin sahip olması ona yüklenen güçlerin bir yansımasıdır. Pek çok gücü elinde bulunduran akrebin ölümsüzlüğün

olduğu dağın bekçiliğini yapması destanda ölüm ve yaşam arasındaki bağı simgeler şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bir yandan zehirli yönü ile ölümü getiren akrep diğer taraftan ölümsüzlük sırrının bekçiliğini yapar. Bu her durumda akrebin büyük bir güç unsuru olduğunu göstermektedir. Destana yansıması da bu şekildedir.

Mısır mitolojisinde, “İsis’le Selk’in görev ve kutsallığını” (Jobes, 1962: 1408) gösteren akrep, “içerdiği zehir sebebiyle sihirli gücün ve koruyuculuğun sembolü

olmakla beraber aşk ve kadınlık tanrıçası İştar’ın da simgesidir.” (Yıldıran, 2001: 8)

Dikkat edilirse tarihin en kadim medeniyetlerini derinden etkileyen akrep; güç, kuvvet gibi sembolik yakıştırmaların yanında ölümcül özellikleri ile de ön plana çıkarılmıştır. Akrep bu sayede korkulan bir canlı olmanın yanında korku ile karışık bir saygıyı da kazanmıştır. Özellikle aşk ve kadınlık tanrıçası olan İstar’ın da sembolü olması itibari ile tanrısal roller de yüklenmiştir. Bütün bu sembolik yakıştırmalar akrebin tabiat ile iç içe olan insanı etkisiz hale getiren zehrinin uyandırdığı dehşet ve korkunun bir yansıması olarak da görülebilir. Çeşitli milletlerin mitolojilerinde önemli bir güç unsuru olarak yer alması da bu durumun bir sonucudur.

İnsanoğlunu derinden etkileyen bir canlı olan akrep, dini çevrelerde de önemli bir unsur olarak görülmektedir. Dinlere göre zarar verici özelliklerinden dolayı genellikle olumsuzdur. “Zerdüşt dininde kötü güçlerin ve karanlığın tanrısı Ahriman’ın

casuslarından biri olarak kabul edilen akrep, Yahudilikte düşmanlık, kin ve ölümü simgeler. İncil’de ise dinden çıkmış İsrail oğullarının simgesi ve Tanrının gazabı olarak görülmektedir.” (Yıldıran, 2001: 8). Yeryüzünde geniş bir yaşam alanı olan dinlerde

akrep ile ilgili benzer inanışların olması akrebin olumsuz özelliklerinin evrensel boyutta olduğunu göstermektedir. Bahsi geçen dinlerin hemen hemen hepsinde de düşman ve zarar veren bir canlı konumunda görülmektedir. Bu da akrep ile ilgili yakıştırmaların olumsuz temelde ele alınmasına neden olmuştur.

Akrep motifi, kaynağını Tevrat’tan alan ve İslâmlaştırılmış bir mesnevi olan Câmasb-nâme’de de görülür. Hikâyede “Câmasb, düştüğü kuyuda gördüğü akrebi

öldürür ve akrebin izlediği yolu takip ederek tesadüfen bir yeraltı mağarasında yaşayan Şahmeran’ın yanına gider.” (Karademir, 2001: 146). Şahmeran’a yani olumlu olan güce

giden yolda bir engel olarak görülen akrep, yok edilmesi gereken bir canlı olarak görülmüş ve olumlu olan tarafın karşısında duran olumsuz bir güç olarak sembolize

edilmiştir. Bu olumsuz gücün akrep ile temsil edilmesi akrebin insan hafızasında var olan kötü imajının bir neticesi olarak kabul edilebilir.

Divan şiirimizde akrep, bir benzetme unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Âşığın başına bela olan sevgili birçok yönüyle akrebe benzetilir. Divan şiirinde sevgilinin saçlarıyla ilgili pek çok benzetmeler arasında akrep de bulunmaktadır. “Kıskaçları, kuyruğu yani kıvrım kıvrım oluşu ve siyah rengi sebebiyle kâküle, saça

benzetilir. Ayrıca saçlar, fitne, tuzak, avcı vs.’dir. Âşığı, sevgiliye, güzele bağlayan, çeken bir vasıtadır. Bu cihetle tehlikelidir, korkulması gerekir.” (Tarlan, 1985: 44).

“Görelden zülfünü haddinde bildim

Ki akrep mah’ ı taban menzilidir

Pek sokulma ef'i-yi hançerden olma çare-cu

Akreb-i zülf-f siyehden. zahmına tiryak urur” (Tarlan, 1985: 44).

Sevgilinin, âşıkta büyük hayranlık uyandırdığı zülüflerin akrep ile ilişkilendirilmesi, akrebin zarar veren zehirleme fonksiyonundan gelmektedir. Bu benzetmenin temelinde o dönemde âşık olmanın bir tür delilik, hastalık olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla âşığı hasta eden, kendinden geçiren sevgilinin saçları da zehirli olarak kabul edilmiştir. Divan şiirinde âşığı etkileyen ve günlük hayattan koparan sevgili de bu yüzden akrep ile ilişkilendirilmiştir.

Akrep, çeşitli sembolik yakıştırmalar ile yakın dönem Türk şiirinde çok sık kullanılmıştır. Toplumsal gerçekçi şiir anlayışıyla şiir yazan Nazım Hikmet, akrep motifini Anadolu’da anlatılan “akrep gibi” deyiminden hareketle olumsuz özellikleri ile şiirlerine almıştır.

“Akrep gibisin kardeşim,

Korkak bir karanlık içindesin akrep gibi” (Baydar, 1973: 189).

Dikkat edilirse akrep, şairin düşünce dünyasında olumsuz olarak gördüğü karanlığın, sembolik bir karşılığı olarak ortaya çıkar. Bu durum, edebiyatımızda akrep motifinin her zaman olumsuz güçler ile açıklandığını göstermektedir. Akrep motifi, Nazım Hikmet dışında Abdülhak Hâmid, Ahmed Arif, Necip Fazıl ve Abdurrahim Karakoç gibi birçok şairin imge dünyasında yer almış, çeşitli çağrışımlarla ifadeye imkân bulmuştur.

Rüyada akrep görmek, kötü biri ile karşılaşılacağı veya onunla bir işe girişileceğine işarettir. Akrep öldürmek bir beladan kurtulacağını belirtir. Akrep; inançsız, zararlı, külfeti çok, bozuk ağızlı fakat zayıf bir düşmandır. Evde akrep olması, hilekâr biri tarafından aldatılmaya işarettir. Akrep sokması, bir ölüm haberi veya tehlikeye işarettir (www.diyadinnet.com, 14.08.2015) şeklinde yorumlanır. Rüya yorumunda da görüldüğü üzere akrep; genelde olumsuz güçlerin temsilcisi olarak kabul edilmiştir.

Dünya mitolojisinde ve pek çok dinde önemli bir motif olarak karşımıza çıkan akrep, Anadolu kültüründe de oldukça önemlidir. Özellikle toprak ile iç içe yaşayan Anadolu insanı için akrep, daima önemli olmuştur. Hayatının her aşamasında karşılaştığı akrebe çeşitli yakıştırmalar yapan Anadolu insanı, ona bazen koruyuculuk gibi olumlu vasıflar yüklerken bazen de düşmanlık gibi olumsuz yakıştırmalar yaparak halk inanışlarına ve uygulamalarına konu etmiştir.

Akrep motifi; Anadolu’da sanatta, mimaride, edebiyatta, dokumada vb.’de görülmektedir. Diyarbakır Kalesi’nde rastladığımız akrep motifi olddukça önemlidir. Bu motifte “Bağdaş kurmuş bir adamın elinin birinde, kuyruğundan tuttuğu baş aşağı

sarkmış bir akrep, öteki elinde hükümdarlık alameti olan asanın yer aldığı bir kabartmadır. Kalede, akrep sembolünün yer aldığı bu burca, ‘Akrep Burcu’ adı da verilmektedir.” (Bayhan, 2004: 286).Dikkat edilirse akrep, hükümdarlık sembolü olan

asa ile birlikte kullanılmıştır. Buradan hareketle akrebin güç ve kuvvet sembolü olarak kullanıldığını anlıyoruz. Kalede bir kabartma olarak yer alması da bu güce dikkat çekmek içindir.

Diyarbakır Kalesi’ndeki akrep motifi oldukça önemlidir. Anadolu’da genelde kabartmalarda akrep kullanılmaz. Bu durum Diyarbakır Kalesi’ndeki akrep kabartmasını daha da önemli bir hale getirmektedir. Akrep kabartmasının önemini bilen yakın dönem şairlerimizden aslen Diyarbakırlı olan Sezai Karakoç da bu duruma şiirlerinde dikkat çekmiştir.

“Diyarbekir’de

Kemerler kırılmıştır sıcaktan.

Gündüzde bile bir toz ve yaz yarasalarında Bir akrep kabartması surlarda Asur’dan Güneşi taş gibi fırlatan

Dicle’nin köpüklü dudaklarından” (Karakoç, 1985: 272).

Akrep motifi, Anadolu’da genelde kendisine en uygun yaşam alanı olan sıcak bölgelerin inanışlarında yer alır. “Adana bölgesinde yağmur yağdırma ritüellerinde

yılan ve akrep yakılır.” (Artun, 1998: 52). Özellikle sıcak bölgelerde kuraklık ile baş

edemeyen insan, akrebi koruyucu bir güç olarak görmüş ve onu yakarak yağmur yağacağına inanmıştır. Akrebin yakılarak özlem duyulan suya kavuşma isteği akrebin ölüm ve yaşam sembolü olacak şekilde görülmesini sağlamıştır. Anadolu inanışlarına yansıması da bu yüzdendir.

Anadolu, halk inanışları bakımından dünyanın en zengin bölgelerinden biridir. Özellikle kırsal kesimlerde yoğun bir halk kültürü mevcuttur. Anadolu’da birtakım halk inanışlarına göre “Akrep, eskiçağlarda tanrısal nitelik taşıyan kralların hazinelerini

korumakla görevliymiş.” (Eyüboğlu, 1987: 143). Akrebe koruyucu bir vasıf yükleyen

Anadolu insanı bu yüzden ona korku ile birlikte saygı da göstermiştir. Evlerde var olması her ne kadar korkutucu bir durum olsa da yaşama tutunmak ve korkularını aşmak isteyen insanın akrep gibi zararlı canlılara olumlu vasıflar yükleyerek hayatına güvenle devam etmesini sağlamıştır. Bu da akrep gibi zararlı canlılara yüklenen olumlu vasıfların psikolojik bir durumun sonucu olduğunu göstermektedir.

Anadolu’da akrep, yeri geldiğinde kötüleri ve kötülükleri yansıtan özellikleri de dile getirmektedir. Bu bağlamda atalarımız akrabalar arasındaki husumetleri dile getirirken akrebi bir benzetme unsuru olarak kullanmıştır. Bu gün Anadolu’da yaygın bir şekilde kullanılan “Akrabanın akrabaya yaptığını akrep yapmaz.” şeklindeki deyişlerde akrebin kötülük simgesi olduğu ve çevresine zarar veren bir canlı olduğu görülmektedir. Bu deyim dikkatle incelenirse aslında insanın akrepten daha zararlı olduğu ve akrepten daha fazla kötülük ettiği anlamı da ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden

Anadolu insanı, kötülüğü sembolik anlamda akrep ile ilişkilendirmiş bu sayede de hayatına çeşitli şekillerde yansıtmıştır.

Anadolu’da özellikle yaz gecelerinde ay ışığında, sam yelinin verdiği serinlikte avlanmak için yuvalarından dışarı çıkan akreplerin en büyük düşmanı insanlardır. “Güneydoğu’da halk arasında akrep yeli diye adlandırılan serin rüzgârların estiği bu

gecelerde akreplerin yuvalarından çıktığını bilen çocuklar, onları öldürmek için toplanırlar.” (Ertan, 1989: 144). Akreplerin hangi dönemde ortaya çıkacağını ve nasıl

avlanılacağını toprak ve doğa kendisiyle yakın ilişki halinde olan insana öğretmiştir. Doğa ile birlikte yaşamak bir yerden sonra doğanın sırlarına vâkıf olmayı beraberinde getirir. Doğa hakkında bilgi sahibi olan Anadolu insanı da akrebin ne zaman ve nasıl ortaya çıkacağını bilir, bu sayede akrebin zararlarından korunma yoluna gider.

Akrebin sahip olduğu olumsuz çağrışımlardan biri de Anadolu’da çok sık kullanılan, “akrep gibi” deyimidir. Her fırsatta başkalarını inciten, kıran ve onlara kötülük edenler için bu deyim kullanılmaktadır. Anadolu insanı çevresinde gördüğü olumsuz özelliklere sahip insanları, akrep ile sembolleştirerek akrebin halkın hafızasında var olan imajını daha açık bir şekilde göstermektedir.

Anadolu’da yılan ve akrep zehirlenmeleri çok sık görülen bir durumdur. Özellikle tarlalarda çalışan ve toprak ile yakın ilişki halinde olan insanların karşılaştıkları bu zararlı canlılar en çok sıcak iklimin hâkim olduğu yörelerde görülür. Bu bakımdan özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde sıcak yaz aylarında pek çok ısırma vakasında akrep görülmektedir. Akrebin bu zararlı özellikleri neticesinde “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de akrep ve yılan sokmalarına karşı korunmak için

‘afsunlama’ yapılır.” (Işık, 2000: 21). Anadolu’da efsunlular veya efsunlu olarak tabir

edilen kişileri yılan veya akrep gibi zehirli hayvanların sokamadığına ve bu sınıfa dâhil insanlara hiçbir zararlı hayvanın zarar veremediğine inanılır. Anadolu’da yapılan bu büyü işlemi insanların akrebi, korunması gereken bir canlı olarak gördüğünün kanıtıdır. Anadolu inanışlarına, sanatına yansıyan akrep motifi işte bu inancın bir sonucudur.

Anadolu’da meydana getirilen kilimlerin en önemli motiflerinden biri akrep motifidir. Kilimlerde sembolik bir şekilde işlenen akrep motifi “Dokumalarda

olup, genellikle zeminde ve dış bordürde kullanılmaktadır.” (Taş, 2005: 33). Bu motif

Anadolu’da dokunan bütün kilimlerde aynı durumu temsil etmektedir.

Akrep motifi, Hakkâri kilimlerinde de yaygın olarak işlenen motiflerin başında gelir. Zengin bir motif yapısına sahip olan kilimlerde akrebin sembolize edilmesi oldukça önemlidir. Her an pusuda öldürmek üzere bekleyen bu canlı, yörede kötü niyetin, nedensiz kavganın simgesi olarak bilinir. Aynı zamanda kurtuluş yolu bulamadığında vücudunu ısırarak kendini öldürmesi de asilliğin ve özgürlüğün sembolü olarak yöre insanının bilinçaltında yer almasına neden olmuştur.

Necmettin Ersoy’a göre “Akrep, intihar eden tek hayvandır. Bu bakımdan

özgürlüğün sembolü olarak görülmektedir.” (Ersoy, 20002: 48). Zor bir durumda kalıp

kurtuluş yolu bulamayan akrep, kendi canını kendisi alır. Bundan dolayı Hakkâri kilimlerinde işlenen akrep motifi, özgürlük olgusunun bir sembolü olarak seçilmiştir. Yaşamı tehdit edildiğinde kendi canını alacak kadar özgürlüğüne düşkün bir canlı olan akrep, aynı zamanda baş edilmesi zor bir düşman olarak bilinir.

Kötülüklerden korunma amacıyla Hakkâri kilimlerinde işlenen akrep motifinin, şeytanın kötülüklerini temsil ettiğine inanılır. Efsaneye göre akrep şöyle der: “Ben ne

doğal bir ruhum ne de şeytan. Bana dokunan herkese ölüm getiririm. İki boynuzum, bir kuyruğum var. Boynuzlarımın adı acımasızlık ve nefret; kuyruğum ise hançerdir. Ben sadece bir kez doğururum. Diğer yaratıklarda bereket işareti olan doğum benim için bir ölüm işaretidir.” (Erbek, 2002: 56). Akrep hakkında olumlu hiçbir tasvir yapılmadığı

bu anlatıda, akrebin şeytanî özellikleri ile ön plana çıktığı görülmektedir. Bu da kilimlerde sembolize edilen akrep motifinin olumsuz durumların göstergesi olarak işlendiğini göstermektedir.

Sembolik olarak şeytanın ruhunu temsil etmesine rağmen kilimlerde yaşamı koruyan bir motif olarak da karşımıza çıkmaktadır. Bu motif, kötülüklerden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelerden korunmak amacıyla işlenmektedir. Tabiat ile iç içe yaşayan ve doğanın birçok sırrına vâkıf olan yöre insanına göre; akrep iyice ezilip sarımsak ile karıştırıldıktan sonra enseye sürülürse baş ağrıları geçer. Yıllarca doğaya dair gözlemler yapan insanoğlunun akrebi bir sağlık unsuru olarak görmesi ve halk hekimliği uygulamalarında kullanması oldukça önemlidir. Bu durum akrebin zehirleyici fonksiyonunun yanında sağlık bahşeden özelliklerinin de olduğunu göstermektedir.

Akrep gibi zararlı bir canlının ilaç olarak kullanılmasının sebebi kırsal kesimde yaşayan “Halkın, olanakları bulunmadığı için, ya da başka sebeplerle doktora

gidemeyince veya gitmek istemeyince, hastalıklarını tanılama ve sağaltma amacı ile başvurduğu yöntem ve işlemler” (Boratav, 1984b:122) yapma zorunluluğundan

gelmektedir. İşte bu zorunluluk tabiat ile iç içe yaşayan toplumlarda halk hekimliğinin gelişmesini sağlamıştır. Hakkâri’de belki zorunluluktan belki de değişik inançların bir gereği olarak zehirli vasıfları ile insanoğlunun bilinçaltında ölümcül özellikler taşıyan akrep, sağlık ile ilişkili bir canlı olarak halk hekimliği uygulamalarına dâhil edilmiştir.

Sahip olduğu zehrin ölümcül tehdidi ile başta insan olmak üzere hayvanları da korkutan akrep, güç ve kuvvet unsuru olarak bilinir. Güçlü olmasına rağmen aslında çok zayıf noktaları da bulunmaktadır. Toprağa bağlı bir yaşam süren Hakkâri insanı akrebin en zayıf noktaları hakkında da bilgi sahibidir. Kaynak kişiye göre koskoca bir insanı küçük bir zehir damlası ile öldüren akrebin baş düşmanı örümcektir. Akrep, örümceğin ağına düştüğü anda artık sonu gelmiş demektir (K5). Akrebin sahip olduğu güç bir yerden sonra onun zaafı olur ve zayıfın umulmadık gücü ile yok olur. Bu aslında doğayı iyi gözlemleyen insanlar için ibret verici ve ders çıkarılacak bir durumdur.

Hakkâri’deakrebe olumlu ve koruyucu anlamlarda yüklenmiştir. Kan dolaşımını hissettiği anda her canlıyı ısırma potansiyeline sahip olan akrep, yöre insanına göre bazı insanlara dokunmaz. Kilim dokuyan kadınlara göre; akrep, bazı insanları sever. Onun göğsünün üstünde dolaşır ve ona gelecek tehditlere karşı koruyucu olur (K5). Zararlı canlılar ile iç içe yaşayan kırsal bölgedeki insanların bu inanışı, geçmişin mistik inançlarından gelmektedir.

“Eski topluluklar, hayvanlar, bitkiler, kayalar, dağlar, ırmaklar, yıldızlar gibi çevrelerinde bulunan her şeyin bir ruhu olduğuna inanmaktaydılar.” (Artun, 2006: 3).

Bu inancın bir gereği olarak kişiye zarar verecek canlıların varlığına olumlu ruhlar yakıştırarak ondan fayda sağlama yoluna gidilmiştir. Hakkâri’de var olan bu inanç da gösteriyor ki zararlı canlılar ile iç içe bir yaşam süren yöre insanı hayatını devam ettirebilmek için, bu zararlı canlıya olumlu anlamlar yüklemiş ve onu koruyucu bir güç olarak görmüştür. Kilimlerde dışarıdan gelecek tehlikelere karşı koruyucu bir güç olarak seçilmesi de bu durumun bir gereği olarak kabul edilebilir.

Sıcak ve nemli ortamları seven akrep, genellikle duvar yarıklarında, ağaç kabuklarının arasında, taşların altında ve toprağa kazdıkları dehlizlerde yaşamayı tercih eder. Hakkâri’de yirmi yıl öncesine kadar taş ve toprak evler olduğundan dolayı evlerde çok sık görülen akrep, amansız ve sinsi bir düşman olarak kabul edilmektedir. Birçok insanı ısırarak ölümlerine sebep olan bu hayvan, yöre insanına göre yılandan daha tehlikelidir. Kaynak kişiye göre yılan rahatsız edilmediği sürece zarar vermez; fakat akrep nedensiz yere ısırdığı ve birçok can kaybına neden olduğu için korkunç bir düşmandır (K4). Hakkâri’de ve bütün Anadolu’da tehlikeli insanlar için “Akrep gibi” deyiminin kullanılması da bu sebeptendir.

Akrep, yörenin sözlü edebiyatının da en önemli motiflerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Hakkâri’nin masalları konu bakımından çok zengindir. Özgün bir masal birikimine sahip olan yörede anlatılan “Akrep ve Kurbağa” masalında akrebin