• Sonuç bulunamadı

2.1. HZ YÛSUF’UN HAYATI

2.1.3. Yûsuf (a.s) Aziz’in Evinde

Her zaman olduğu gibi Tekvin, Yûsuf (a.s)’un Aziz’in evindeki durumunu detaylı bir şekilde anlatmıştır. Bununla birlikte bazı şeylere de hiç değinmemiştir. Özellikle Yûsuf (a.s)’u aldıktan sonra Potifar’ın, evinde, tarlasında ve bahçesinde Allah’ın bereketini gördüğünü ve bu yüzden evin idaresini ona teslim ettiğini söyler.57 Ancak Kur’an bu nokta üzerinde durmaz ve hemen Yûsuf (a.s)’la ilgili mühim bir olaydan bahseder. Üç beş yıl önce henüz küçükken girdiği bu evde günbegün büyüyerek güçlü ve yakışıklı bir delikanlı olmuştur. Sadece güzelliği değil aynı zamanda zekâ, ahlak ve becerisi ile ede dikkatleri üzerine çekiyordu.

Tekvin58 değinmese de, Kur’an bu yaşta ona ilim ve hikmet verildiğinden bahseder.59 Burada Yûsuf (a.s)’a verildiği söylenen ilim ve hikmet veya yöneticilikten maksat bu konudaki anlayış, kapasite ve ruhi derinliktir. Allah’ın kendisine vermiş olduğu bu yetiler ve Aziz’in evinde yaşadığı tecrübeler, bahsini yaptığımız alanlarda Yûsuf (a.s)’u zirveye taşımıştı.

Azizi’in evi iki yönden Yûsuf (a.s) için sıçrama tahtası olmuştu. Birincisi, bahsini yaptığımız ilim ve hikmet (veya hüküm) verilmesi, diğeri dış görünüşü ile olumsuz fakat gerçekte onu Mısır’a Aziz olmaya götüren, Aziz’in hanımı ve diğer ileri gelen yetkililerin eşleri ile yaşadığı olumsuzluklardır. Meydana gelen bu gelişmeler hapse girmesine neden olmuştu. Kuyu hadisesinden sonra ilk kez bu kadar ağır bir imtihanla karşılaşmıştı. Fakat ilahi kader devreye girdiği için kuyu hadisesinde olduğu

57 Bkz. Tekvin, 39/ 2-5

58 Tekvin’e göre Yûsuf on yedi yaşında iken kendi memleketinde koyun otlatıyordu. 59 Bkz. Yûsuf, 12/ 22

gibi bu imtihandan da alnı ak ve başı dik bir şekilde çıkmıştı. Başta yakışıklılığı olmak üzere sahip olduğu bilgi beceri, dürüstlük ve daha başka yönleri ev sahibesi olan kadının dikkatini çekiyordu.

İslami terbiye görmeyen ve ahlaki değerlerden yoksun kimseler lüks imkânlar içerisinde yetişip yüksek makamlar elde ettiklerinde şımarıp her türlü çirkefliği yapabilirler. Böyle birisi ticaretle uğraşırsa terazi ile oynar, memur ise rüşvet alabilir, kral ise kendini ilah yerine koyabilir.60 Çünkü Allah dâhil, korkup çekineceği kimse olmadığı gibi, prensiplerine bağlı kalacağı ahlaki bir anlayışı da yoktur. Safi zihinleri bozar endişesiyle Kur’an anlatılması gerekli olan kötülükleri detaylı anlatmak yerine sansürleyerek anlatır. Aziz’in hanımının Yûsuf (a.s)’a kurduğu tuzak baştan sona şehvete hitap eden bir sahnedir. Evet, giydiği elbise, kullandığı kelimeler, yaptığı hareketler ve hazırladığı ortam sansürlenmeden anlatılması durumunda muhatap üzerinde olumsuz etki bırakır.

Eğer Kur’an bu sahneyi sansürlemeden olduğu gibi anlatsaydı muhatabının aklına ve kalbine değil şehvetine hitap etmiş olurdu. Ancak o, toplumda şehvetin ön plana çıkmasını istemez ve bu yöndeki bütün girişimleri tehdit edip yapanların sadece ahirette değil dünyada da ceza alacaklarını söyler. “İnananlar arasında hayâsızlığın

yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”61

Kur’an’ın anlatımına göre Aziz’in hanımı, diğer bir ifade ile evinde kaldığı kadın, Yûsuf (a.s)’la birlikte olmak istemiş. Kimse görmesin diye bir gün evdeki bütün kapıları kilitleyerek onu davet etmiş. Yûsuf (a.s) bu teklifi reddetmiş fakat kadının şehvi arzularını yerine getirmekten başka bir şeyi görmediğini fark etmiş. Teklifine “hayır” demekle işin içinden çıkamayacağını anladığı için ortamdan uzaklaşması

60 Kur’an’ın anlattığı Firavun ve Nemrut bu türden yöneticilerdir. Her ikisi de ilahlık iddiasında bulunmuşlardır. Kur’an İbrahim kıssası üzerinden bu şımarıklığa değinir ve şöyle der .”Allah,

kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.” demiş; o da, “Ben de diriltir, öldürürüm” demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”

(Bakara, 2/ 258). Sahip olduğu makam ve imkânlardan dolayı şımararak haddini aşan bir diğer yönetici olan Firavun da ilahlık taslamıştı Kur’an onun hakkında şöyle der: “Mûsâ ona en büyük

mucizeyi gösterdi fakat o, Mûsâ’yı yalanladı ve isyan etti. Sonra sırt dönüp koşarak gitti. Hemen (adamlarını) topladı ve onlara; ben, sizin en yüce Rabbinizim!” dedi.” (Naziat, 79/ 20-23)

gerekir. Çıkış noktası kapılarda olduğu için o tarafa doğru koşar.62 Bu arada kadın da peşinden koşarak onu durdurmak ister ve arkadan gömleğini çekerek yırtar. Tam bu sırada kapıdan içeri girmek üzere olan Aziz’le karşılaşırlar. Suçüstü yakalandığını anlayan kadın, sinsi ve müthiş bir manevra yaparak kocasına, Yûsuf (a.s)’un kendisine kötülük yapmak istediğini ve cezalandırılması gerektiğini söyler.63 Yûsuf (a.s) kadının yalan söylediğini, aksine onun kendisine böyle bir teklifte bulunduğunu söyler.64

Bu arada özel olarak çağırılan veya o anda tesadüfen evde bulunan kadının akrabalarından birisi, suçluyu tespit adına hakem olur. Yırtık gömlek üzerinden meseleye yaklaşan adam, önce kuralını söyler sonra bu kural üzerinden olayı ele alır. Kural şu; gömlek önden yırtılmışsa, saldıran Yûsuf (a.s)’tur. Çünkü kadın kendini ondan korumak için mücadele etmiş ve yaşanan çekişme sonucu gömleğini yırtmıştır.65 Ancak gömlek arkadan yırtılmışsa bu durumda Yûsuf (a.s) değil kadın suçlu olacaktır. Yaptığı incelemede gömleğin arkadan yırtıldığını fark eden hakem, kadının suçlu, Yûsuf (a.s)’un masum olduğunu söyler.66 Duyulması durumunda itibarının zedeleneceğini anlayan Aziz, bu olayı kimseye anlatmaması hususunda Yûsuf (a.s)’a tembihte bulunur, eşine de günahlarından dolayı Allah’tan bağışlanma dilemesini söyler.67

Tekvin’in konu ile ilgili anlatımı genel anlamda Kur’an’ın anlatımı gibidir. Ancak yine de göze çarpan küçük ama önemli farklılıklar vardır. Öncelikle Tekvin’e göre kadının Yûsuf (a.s)’a yaptığı bu kötü teklif ilk değilmiş.68 En son teklifinde işleri ciddi tutup hazırlık yapmış. Yine çok fazla önemli olmasa da Tekvin’e göre, kadın göz kırparak davetini yapmıştır. Kur’an ise kadının; “haydi gelsene” dediğini söyler. Kur’an’da olduğu gibi Tekvin’de Yûsuf (a.s)’un çareyi kaçmakta bulduğunu söyler. Fakat Tekvin’e göre kadın onu elbisesinden tutunca Yûsuf (a.s) elbisesini kadının elinde bırakarak kaçmış. Bunun üzerine kadın kendini aklamak için evdeki diğer

62 Bkz. Yûsuf, 12/ 23 63 Bkz. Yûsuf, 12/ 25 64 Bkz. Yûsuf, 12/ 26 65 Bkz. Yûsuf, 12/ 27 66 Bkz. Yûsuf, 12/ 28 67 Bkz. Yûsuf, 12/ 29

68 “Ve Her gün Yûsuf’a söylediği halde, onun yanında yatmak yahut onunla beraber olmak ricasını dinlemezdi. (Tekvin, 39/ 10)

kişileri çağırıp onlara bu İbrani’nin kendisi ile zorla yatmak istediğini, bağırıp yardım isteyince korktuğu için elbisesini bırakıp kaçtığını söylemiştir.69

Tekvin’e göre kocası en son gelen kişidir. Etrafta kimsenin olup olmadığı ile ilgili bir şey söylemeyen Kur’an, itişip kakışmalardan sonra kocanın yaşananlara şahit olduğunu söyler. Kur’an her zaman olduğu gibi burada da kadının ismini vermez. Ancak Talmud’a göre kadının ismi Zelıcha (Zeliha)’dır.70 Tekvin, kadının yakınlarından birisinin olayı çözmek için hakemlik yaptığından bahsetmez. Dolayısıyla eşinin anlattıklarına inan Aziz öfkelenir ve hemen Yûsuf (a.s)’u kralın mahpuslarının bulunduğu zindana tıkar.71

“Tekvin’e ait bu rivayetin beceriksizce düzenlendiğinin ortada olduğunu söyleyen Mevdûdî, aynı konuda Talmud rivayetini nakleder ve onun şöyle dediğini söyler: “…Suçlamaları dinleyen Potifar hemen delikanlının şiddetli bir şekilde kamçılanmasını emreder. Mahkeme etmeden Yûsuf (a.s)’a yükledi suçu… Yırtık elbisenin kendisine getirilmesini emrettiler ve yaptıkları tahkikat sonunda Yûsuf (a.s)’u “suçsuz” ilan ettiler.” (The Talmud Selections, H. Polano, sh. 81-82) Besbelli ki bu rivayet de hatalıdır. Çünkü böyle yüksek mevkideki bir kimsenin tutup da kölesinin, karısına tecavüz edip etmediği davasını mahkemeye getirmesi düşünülemez. Görülüyor ki, hikâyenin Kur’an’i versiyonu, onun sözde oryantalistlerin ileri sürdüğü gibi İsraili bir kaynaktan alınmadığının, aksine, bu muharref rivayetleri tashih edip dünyaya işin hakikatini anlattığının apaçık bir delilidir.”72