• Sonuç bulunamadı

2. KURSAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.6. Türkiye’de Üniversiteler ve Yükseköğretim

2.6.2. YÖK ve Üniversiteler

Anayasal bir kurum olarak YÖK Türkiye’de yükseköğretimin işleyiş ve idaresinde sorumlu tek çatı kuruluş haline gelmiştir. Kuruluşundan bu yana üniversitelerde özerkliği ve özgürlükleri kısıtladığı suçlamasıyla karşılaşan YÖK’ün çok geniş yetkilere sahip olması, başından itibaren tartışmalara yol açmıştır. YÖK ile birlikte akademik ve idarî pozisyonlar yeniden tanımlanmış ve atama ile yükselme usulleri yeniden belirlenmiştir. Böylece, eskiden öğretim üyelerinin oylarıyla seçilen rektörler, YÖK’ün belirlediği adaylar arasından Cumhurbaşkanı tarafından atanmaya başlamıştır (Gür ve Çelik, 2011: 10). YÖK ile ilgili bu tartışmalara girmeden önce YÖK’ün kuruluşuna kadarki sürece bir göz atmak yararlı olabilir.

Tablo 12. Cumhuriyet döneminde yükseköğretimde temel ve yasal değişiklikler

Tarih Yasa Değişikliği Konusu

1 1933 Üniversite Reformu Darülfünun İstanbul Üniversitesi’ne

dönüştürülmesi.

2 1946 4936 Sayılı Üniversiteler

Kanunu

Üniversite özerkliği, rektör ve dekan seçimleri ve üniversiteler arası kurul oluşturulması.

3 1961 1961 Anayasası Üniversitelerin özerk ve kamu tüzel

kişiliğine sahip olması.

94

tehlikeye düşmesi durumunda hükümetin üniversite yönetimine el koyabilmesi.

5 1973 1750 Sayılı Üniversiteler

Kanunu

Yükseköğretim kurulu ve üniversite denetleme kurulu kurulması.

6 1975 Anayasa Mahkemesi Kararı

1750 sayılı üniversiteler Kanunu’nun Yükseköğretim Kurulu’nun kuruluşu ile ilgili maddesinin iptali ve Özel yükseköğretim kurumlarının kapatılması.

7 1981 2547 Sayılı Yükseköğretim

Kanunu YÖK’ün kurulması.

8 1987 301 Sayılı KHK Yükseköğretim Kurulu’nun yapısının

değişmesi.

9 1990

Rektörlerin Önce Seçimle Belirlenmesi Sonra YÖK’ün Üç Adayı Cumhurbaşkanına Bildirmesi

Rektörlerin seçimle belirlenmesi, YÖK’ün Cumhurbaşkanı’na atanmak üzere 3 aday belirlemesi.

10 2003 Yapı Değişimi Korkut 2001; akt. Aypay, 2003

Tablo 12 incelendiğinde görülmektedir ki yaklaşık her 10 yılda bir yükseköğretimle iligli köklü bir değişiklik getirilmiştir. Erdoğan’a (2007) göre cumhuriyetin seksen yıllık tarihsel geçmişinde, yükseköğretimle ilgili düzenlemeler Tek Partili Dönem içinde yer alan 1933’de, Çok Partili Döneme geçilen 1946’da, ordunun yönetime el koyduğu 1960, 1971 ve 1980’i izleyen yıllarda gerçekleşmiştir. Bu şekilde yükseköğretim hep devlet tarafından yönlendirilmeye ve geliştirilmeye çalışılmıştır.

Bugünden geçmişe bakıldığında YÖK’ün varlığı kimi haklı nedenlerle eleştiriliyor olsa da, 1981 yılına gelindiğinde üniversite, akademi ve yüksekokulların dağınık ve savruk yapısı bazı bilim adamları tarafından düzenleyici bir kurul oluşturulmasında haklı gerekçeler olarak sunulmuştur. Bu noktada YÖK öncesi dönemde akademik çevrelerde yaşananlara dair şu hususlar öne çıkmaktadır:

1- Seçime dayanan yönetim özerkliğinin istenildiği gibi işlememiş olması, 2- Taşra üniversitelerine öğretim üyesi bulunamaması,

3- Genel düzenleme ve eşgüdüm eksikliği,

4- Eğitim, araştırma ve yayınlarda etkin ve nesnel bir denetimin olmayışı. (Tunçay, 1984 akt. Gür ve Çelik, 2011: 10).

95

Görüldüğü üzere aslında YÖK de kurulduğu dönemde bir ihtiyaca cevap vermesi ve yükseköğretimdeki sıkıntıları ortadan kaldıracak bir kurul olarak tasarlandı. Ancak sonraki dönemlerde getirdiği katsayı uygulaması, öğrencilerin kılık kıyafetiyle ilgili getirilen yasaklayıcı uygulamalar, bazı öğretim üyelerinin ve elemanlarının görevlerine son verilmesi gibi uygulamalarla bizzat kendisi bir sorun kaynağı olmaya başlamıştır. YÖK baskıcı, müdahaleci, otoriter, anti-demokratik, merkeziyetçi, ideolojik bir kurum olmakla eleştirilmiştir (Özer, 2011). Bununla birlikte 1990 sonrası tüm kalkınma planları ve neredeyse bütün hükümet programlarında YÖK’ün yapısının değişeceği ifade edilmesine rağmen, bu süre zarfında, YÖK’ün yapısını değiştiren kapsamlı bir yükseköğretim reformu gerçekleşmemiştir (Gür ve Çelik, 2011: 10). Bu durum ülkemizde günümüzün daha esnek bir yönetim yapısına sahip, akademik ve bilimsel performansı öne çıkaran, daha nitelikli hizmet sunan, rekabetçi, girişimci üniversitelerin ortaya çıkmasının önünde bir sorun olarak görülmektedir.

2012 yılında yükseköğretim ile ilgili en önemli gelişmelerden birisi, yükseköğretim öğrencilerinden alınan öğrenci katkı payının kaldırılması olmuştur. Buna göre 2012-2013 eğitim-öğretim yılında öğrenimine devam eden veya yeni kayıt yaptıracak birinci öğretim ve açık öğretim öğrencileri öğrenci katkı payından muaf tutulmuştur. Ancak ikinci öğretime veya üniversitelerin uzaktan öğretim programlarına devam eden veya yeni kayıt yaptıracak öğrencilerden ve kendi imkânları ile Türkiye’de yükseköğrenim görmeye gelen yabancı öğrencilerden “öğrenim ücreti” adı altında öğrenci katkı payı alınmaya devam edilmiştir. Ayrıca, hazırlık sınıfı veya yabancı dil geliştirme programı hariç olmak üzere, ön lisans, lisans ve lisansüstü düzeydeki yükseköğretim programlarından program süreleri sonunda mezun olamayan öğrencilerden de katkı payı alınmaya devam edilmiştir (Gür, Özoğlu, Coşkun ve Görmez, 2012: 15).

2013 yılına gelindiğinde YÖK’ün yapısı hakkında yapılacak reform çalışmaları yeni anayasa çalışmaları ile birlikte yeniden gündeme gelmiştir. Bu bağlamda YÖK üzerinde bir süredir çalıştığı yeni YÖK yasa tasarısını tamamlayarak 2013 yılı Ocak ayı içersinde Milli Eğitim Bakanlığı’na teslim etmiştir. Taslakta dikkat çeken noktalardan bazıları kar amaçlı özel üniversitelerin ve yabancı yükseköğretim kurumlarının kurulmasının önünün açılması, rektörlük seçimlerinin kurulacak üniversite konseyleri

96

aracılılığıyla yeniden düzenlenmesi, önceden atama yoluyla gelen dekanların demokratik bir seçim yoluyla göreve getirilmeleri, üniversitelerin kurumsallaşmış ve kurumsallaşmakta olan üniversiteler diye ikiye ayrılması gibi maddelerdir.

Güçlü (2012) YÖK Yasası’nın eleştirilerin odağında olan YÖK tarafından hazırlanmasının yanlış olduğunu savunmaktadır. Çünkü YÖK mevcut geniş yetkilerini kendi isteğiyle bırakmak istemeyecektir. Bu nedenle iki yıla yakın bir zaman harcanarak hazırlanan yeni YÖK yasa taslağının ne üniversiteler ne de hükümet nezdinde kabul görmediğini savunmaktadır.