• Sonuç bulunamadı

XVIII Yüzyılda Osmanlı Maliyesindeki Gelişmelerin Konya Ekonomisine

XVI. yüzyılın ikinci yarısında başlayan mali bunalım, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda da devam etmiştir. Savaş teknolojisinde yaşanan gelişmeler tımarlı askerlerin sayısını azaltırken ateşli silahlarla donatılan ve sürekli maaş alan merkez ordularının diğer bir deyişle yeniçerilerin önemini ve sayısını arttırmıştır. Bu eğilim hem Osmanlı maliyesine önemli bir ek yük getirmiş, devleti maaş ödemeleri noktasında mali sıkıntıya sokmuş, hem de devlet gelirlerinin daha büyük bir bölümünün para olarak merkezde toplanması zorunluluğunu yaratmıştır (Pamuk, 2010:146). Maaşların ödenmesi için reâyadan alınan vergiler yükseltilmiş, fakat gerekli miktarlar toplanamamış ve ödeme güçlüğü çeken reâya giderek fakirleşmiştir. Bu ise tımar sisteminin çözülmesine giden yolu açmıştır. Yaşanan mali kriz XVIII. yüzyılda da devam etmiştir (Çakır, 2012:17-18). Bu dönemlerde mali sıkıntının aşılmasına yönelik olarak bazı girişimlerde bulunulmuştur:

• Devletin ihtiyaç duyduğu mali kaynağı yaratmak için girişilen bir yol mevcut vergilerin miktar ya da oranlarının arttırılması iken bir diğer yol olağanüstü vergiler koymaktır. Devletin olağanüstü olarak topladığı vergiler arasında, savaşa çıkan ordunun erzak ihtiyacının giderilmesine yönelik aynî olarak alınan Nüzûl, ordunun izlediği güzergah üzerinde bulunanlardan aynî ve nakdî olarak alınan Sürsat bedeli ve savaş zamanında bir defaya mahsus nakdî alınan İmdâd-ı Seferiye’dir (Tabakoğlu, 1985: 268-280).

• Yeni vergi toplama yöntemleri oluşturulmuştur. Vergileri doğrudan merkezde toplama çabalarının bir sonucu olarak “İltizam” ve daha kısa sürede daha fazla gelir elde etmek için de “malikane” uygulaması başlatılmıştır.

• Mali sıkıntının çözümüne yönelik finansman kaynağı yaratmak için “tağşiş” uygulamaları ile paranın değeri düşürülmüş, böylelikle fiyatlar yükselmiş ve satın alma gücü azalmıştır. Sonuçta fiyat yükselmeleri XVII. yüzyıl sonlarıyla XVIII. yüzyıl başlarında yüksek enflasyona yol açmıştır (Çakır, 2012:20). • XVIII. yüzyılda tımar sisteminin bozulması, savaşların uzun sürmesi ve

başarısızlıkla sonuçlanmasından dolayı bütçe açığı artmış ve buna karşılık 1775 yılında esham ya da iç borçlanma diye adlandırılan bir uygulamaya geçilmiştir.

XVIII. yüzyıl, 1699 yılında imzalanan Karlofça Antlaşması sonucunda Osmanlı Devleti’nin ilk kez batıda büyük ölçüde yaşadığı toprak kaybı ile başlamış ve 1798’de Napolyon’un Mısır’ı işgaliyle son bulmuştur (Quataert, 2004:75). Bu antlaşmadan sonra Osmanlı, kaybettiği toprakları geri almak için birçok mücadeleye girmiş kimisinde başarılı olmuşsa da istediği gibi bir zaferi hiçbirinde elde edememiştir. 1718 yılında imzalanan Pasarofça Antlaşması ile Osmanlı, bir yandan Venedikliler’in elinden topraklarını geri alırken, diğer yandan Avusturya lehine Sırbistan’ın yarısı ile Eflak’ın bir kısmından vazgeçmek zorunda kalmıştır. 1739 yılında imzalanan Belgrad Antlaşması XVIII. yüzyıldaki son kârlı antlaşma olma özelliğini taşımaktadır (McGowan,2004:765). Bu dönemde imzaladığı en ağır antlaşma ise Kırım’a özerklik verilmesine neden olan 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasıdır (Efe, 2006:140).

1683 yılındaki Avusturya Savaşları ile başlayan ve ardından devam eden uzun süreli ve masraflı savaşların tüm yükünü Anadolu’daki taşra halkı üstlenmiştir. Bu nedenle eyâletlerde düzensizlik artmıştır. XVIII. yüzyılda taşrada merkeze bağlı çalışan görevlilerin çoğunun sefere katılmasından dolayı ortaya çıkan iktidar boşluğundan faydalanmak isteyen eşkiyalar ve âyanlar ortaya çıkmıştır. Sefere katılmayan ve görevlerine devam eden memurlarda bu karışık durumdan istifade etmiştir. Vali, kadı, mütesellim gibi görevini suistimal edip daha fazla para kazanmak isteyen kimseler bölgede söz sahibi olan âyanlarla anlaşma yoluna gitmiştir.

XVIII. yüzyılda bir taraftan çoğu yenilgilerle biten savaşlar ve taşrada yaşanan karışıklıklar, diğer yandan askerin disiplinsizliği, merkezi hükümetin gittikçe

bozulması ve maliyenin sıkıntı içinde olmasından dolayı tahta çıkan III. Selim, devleti oldukça kötü bir durumda bulur (Özcan,1981: 671).

Böyle bir ortamda tahtı devralan III. Selim açıkları kapatmak ve ordunun giderlerini karşılamak amacıyla halktan alınan vergilerin oranını arttırmış ve yeni vergiler koymuştur. Özellikle Nizam-ı Cedid askerlerinin giderlerini geleneksel gelir kaynaklarıyla karşılamak mümkün olmayınca, İrad-ı Cedid hazinesi adı altında yeni bir hazine kurmuştur. Kurulan bu hazineye rüsûm-i zecriye31, mîrî-i penbe ve rişte-i penbe32, yapağı ve kıl, kökboyası ve tiftikten alınan vergiler zamlanarak bağlanmıştır (KŞS,66/E:76-2). Ayrıca tımar ve zeamet gelirlerinden de pay ayrılarak sahipsiz kalan tımarları bu yeni hazineye devretmiştir.

Osmanlı’da savaşların finansmanı için başvurulan yöntemler Avrupa’dan farklı olmuştur. XVIII. yüzyılda Avrupa bir savaşa gireceği zaman kredi alır ve savaş bittikten sonra bunu yavaş yavaş geri öderdi. Osmanlı Devleti ise farklı bir yolu denemiştir. Eyaletlerde yaşayan halktan savaş için gerekli olan yiyecek, silah, at, teçhizat gibi gereksinimleri ya ücretsiz olarak ya da gerçek değerinden çok daha az ödeme yapma karşılğında talep etmiştir. Nüzûl vergisi çerçevesinde askerlerin durak yapacakları yerlere yiyecek götürülür; bu iş için gerekli olan hayvan kiraları da köylünün kendisine ödetilirdi. Orduların beslenmesi için esnafın ürettiği mallar çok düşük fiyata satın alınırdı (Faroqhi, 2000:208-209). Bu belirtilen durumlar Konya ekonomisi için de geçerlidir.

XVIII. yüzyılda Osmanlı Merkez Maliyesi içerisinde Karaman eyaletine bağlı Konya sancağının önemli bir yeri bulunmaktadır. Dolayısıyla Osmanlı döneminde merkezden Konya’ya gönderilen mali belgelerde, “Konya Kadısına hüküm ki” veya “Karaman Beylerbeyine ve Konya Kadısına hüküm ki” şeklinde ibareler bulunmaktadır. Osmanlı arşiv kaynaklarındaki ve Konya Şer’îye sicillerindeki

31Rüsûm-i zecriye: Tütün, içki ve kahveden alınan vergidir. Bkz. F.Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe

Ansiklopedik Lugat, Aydın Kitabevi, 2015, s.1369

32Mîrî-i penbe ve rişte-i penbe: Pamuk ve pamuk ipliği ihracat vergisidir. Bkz. F. Devellioğlu,

belgeler doğrultusunda Konya’nın merkezle mali ilişkilerinde ön plana çıkan konular arasında Konya ve civarındaki mukataaların işletilmesi ve kontrol edilmesi, temel gıda ve ihtiyaç maddelerine verilen narhlar, bazı vergilerin mukataaya verilmesi ve mukataa gelirlerinin tahsili, mültezim ve eminlerin borçlarının tahsilleri, vakıf faaliyetleri ve vakıf gelirleri vb. yer almaktadır (Buluş, 2014:43).

Çalışmanın ilerleyen kısımlarında genel çerçevesiyle Konya- Merkez Maliye ilişkisi mukataalar ve vergi gelirleri açısından irdelenmektedir:

 Mukataalar

o Mirabiye Mukataası o Suğla Mukataası o Esbkeşân Mukataası o Hatunsaray Mukataası o Adet-i Ağnam Mukataası o İhtisab Mukataası

 Vergi Gelirleri

o Tımar Gelirleri o Avarız Gelirleri

Osmanlı döneminde Konya’da birçok mukataa bulunmakla beraber çalışmada en önemlilerine yer verilmektedir. Özellikle Konya İhtisab Mukataası detaylı bir şekilde ele alınmaktadır. Vergi gelirleri de kendi içerisinde tımar gelirleri ve avarız gelirleri olmak üzere iki başlık altında toplanmaktadır. Bu doğrultuda da XVIII. yüzyılda Konya’da avârızhâne sayıları üzerinden tahsil edilen avârız, nüzûl, sürsat bedeli, imdâd-î seferiye ve imdâd-î hazeriyye gibi olağanüstü vergiler incelenmektedir.

Mali sıkıntıların yaşandığı dönemlerde toplanan vergilerin halk üzerinde hissedilebilir bir yük yarattığı görülmektedir. Ayrıca bu vergiler Konya halkının vergi yükünü ve Merkez maliyesi ile olan ilişkilerini tahmin etmeye yaramaktadır. XVI. yüzyılın ikinci yarısında olağanüstü vergiler dışında merkezi hazinenin topladığı mahsullerin satışından ve toprak vergilerinden elde ettiği gelirleri içerisinde Karaman

eyaletinin payı Yemen’in tek başına sağladığı gelirlerin %4’ü kadardır. Bununla birlikte merkezi hazinenin toplamda Karaman eyaletinin gelirlerinin %38’ine el koyduğu tahmin edilmektedir (Buluş, 2014:43).