• Sonuç bulunamadı

1.9. WEBER SONRASI WEBERYEN BÜROKRASİ

1.9.2. Weber’in Teorisine Yöneltilen Eleştiriler

Bürokrasi teorisinin üzerinden geçen takribî seksen yıllık dönemde, sanayi toplumlarının geçirdiği ilerleme, bu teorinin önemli bir bölümünün geçerliliği doğrulamıştır. “Weber’in teorisi, farklı siyasal sistemlere sahip ülkelerde değişik amaçlar için kullanılmıştır. Sosyalist devletlerde, komünist partisi, ordu ve devlet organlarının birleşmesinde, Weber’in modelinden büyük ölçüde yararlanılmıştır. Kapitalist ülkelerde ise, işbölümü, uzmanlık, otorite hiyerarşisi, yetki alanı, gayri şahsilik ve profesyonellik gibi bürokratik yapının temel unsurları daha da geliştirilmiştir. Bu ülkelerde, işbölümü ve uzmanlaşma sonucunda, şahsi işletmelerde ve kamu kurumlarında “teknokrat”, “işletmeci”, “uzman”, “danışman” ve “bürokrat” denilen yeni bir yönetici kısmı ortaya çıkmıştır”. Bu profesyonel sınıfın ortaya çıkmasıyla, işletme sahipliği ile işletme yöneticiliği birbirinden ayrılmış, böylelikle işletmenin mülkiyetini elinde tutanlar, işletmenin yönetiminden fiilen uzaklaşmışlar ve yerlerini profesyonel yöneticilere bırakmışlardır (Eryılmaz,2013:79).

Bununla beraberinde bürokratik örgüt biçimi, çalışanlar ve toplum üzerindeki etkileri bakımından 1930’lardan itibaren Amerika Birleşik devletleri ve Avrupa’da yapılan çeşitli araştırmalarla sorgulanmaya başlanmıştır. Birçok incelemeci, Weber’in modelini köklü bir şekilde eleştirmiş ve bu eleştirilerini sosyal hakikat ile desteklemeye çalışmıştır. Araştırmacılar, Weber’in modelini eleştirirken, onun farkına varmadığı ya da gereği gibi açıklamadığı konulara ışık tutarak ve yön vererek önemli katkılar sağlamıştır. Weber’in modeline ilişkin değerlendirmeler, şu hususlarda ele alınabilir (Eryılmaz,2013:79).

Weber, bürokrasi kavramını “ideal tip” nosyonu boyutuyla ifade etmektedir. Bu münasebetle Weber’in bürokrasi ifadesi, tüm hazır olan bürokrasi teriminin özelliklerini barındırmakta ve tamamen temsil etmemektedir. Kusursuz bir “bürokratikleşme” bütün olarak gerçekleştirilemeyeceğine göre, Weber’in nitelendirdiği “bürokrasi” tipine tam olarak uygun olan bir organizasyon şekli de bulunmayacağı anlamına gelmektedir (Blau&Meyer, 1971:23-24).

Böylelikle Weber’in formu da, “sosyal realiteyi” mükemmeliyetçiliğini karşılamayan yöntemsel bir ifade olarak da karşımıza gelmektedir. Bununla beraberinde Weber ‘in “bürokrasi” çözümlemesi, deneye dayalı tetkikatlar için bir form niteliği olarak karşımıza gelebilir ve çağımızın organizasyonlarının bu forma hangi kıstaslarda uyacakları hususu da ele alınmaktadır (Eryılmaz, 2013:80).

Yenilikçi örgütlerdeki bürokratik edim şekillerini, Weber’in düşündüğünden epeyce ayrıdır. Düşünüldüğü gibi bürokrasi terimi, ussal olarak işlememektedir. Bu konuda üst düzey yöneticilerin çoğu, teknik olarak kabiliyetten yoksundur. Bürokraside keyfince konulan nizamnameler bulunmaktadır. Bürokratik organizasyonlarda “gayri resmi” yapı olarak, şeklî yapının yerini almakta ya da onu darmadağın etmektedir. Üstlerin astlara karşı edim ve işlemleri, kanunlara ya da ussal kurallara göre olmamakta, zaman zaman insanlık dışı ve keyfi nitelik gösterilmektedir. Bununla birlikte bürokratik roller arasında geçiş ve çatışmalar da olabilmektedir (Bennis, 1965: 32).

Weber’in çözümlemesi, ancak biçimsel bürokratik organizasyonları içine almaktadır. Organizasyonların şeklî yapısı, hukuk ve yönetimsel düzenlemelerle nitelendirmek ve oluşturulmaktadır. Weber, bürokratik organizasyonların içerisindeki enformel birliktelikleri ve muamelelerini önemsememiştir. Ona göre, resmen belli olan kaideler ve birlikteliklerden sapma, hususi ve ferdî vaziyetlerle alakalıdır. Hâlbuki daha sonra yapılan araştırmalar, bu yaklaşımın doğru olmadığını göstermektedir. Bu araştırmalarda, bürokratik örgütlerde çalışanlar arasında resmi olmayan ilişkiler ve uygulamalar olduğu ve bunların belirli bir zaman sonra gelenekselleştiği açıkça görülmüştür. Örgütlerdeki bu resmi olmayan ilişkiler ve muameleler, kimi zaman resmi ilişkilerden daha önemli ve güçlü hale gelebilmektedir. Bu nedenle Yönetim Biliminde “gayri resmi örgütler, resmi örgütlerin çalışması için gereklidir” mütalaası çok sık olarak vurgulanmaktadır (Bernard, 1948:123). Şu nedenle gayri resmi ilişkiler, bürokratik örgütlerin düzenli bir parçasını meydana getirmekte ve örgüt kültürünün önemli bir unsurunu oluşturmaktadır (Eryılmaz, 2013:80).

Weber’e göre şeklî yapıdan kaynaklanan sapma, yönetimsel verimliliğe hasar vermektedir. Gerekçe de şu ki şeklî yapı, idari verimliliği yükseltmek için akli olarak düzenlenmiştir. Fakat organizasyondaki bazı resmi olmayan birliktelikler ve muamelelerin, çoğunlukla verimli çalışmalara faydası dokunmuştur. Weber, bürokrasi kavramını içinde ki görevlilerden özgür olarak ve soyut bir yapı kavramı ifade etmiştir. Bu yüzden de, kamusal bir yapı olan bürokratik örgüt ile çalışanları arasındaki ruhsal çatışmalardan hiç bahsetmemiştir. Bürokratik örgüt yapısı, yöneticileri, astların üzerinde giderek artan oranda bir denetim kurmaya sevk etmektedir. Tüm yetkileri ise üst basamakta toplanarak orta kademe yöneticilerin öncelik almak ve mesuliyeti üstlenmeleri önlenmektedir. Bu gelişme, üstler ve astlarla arasındaki bir çeşit törenciliğe sebep olmaktadır. Astlar, üstlerine karşı iyi görünmek için çeşitli roller yapmak zorunda bırakılmaktadır. İşlerin yürütülmesindeki biçimsellik, temel daha önemli hale gelebilmektedir (Eryılmaz,2013:80-81).

Weber, işbölümü ve uzmanlaşmaya dayalı, “resmi hiyerarşik otoriteyi” hükümsüz hale götürebileceğinin de ayrımına varamamıştır. Üst düzeyde bulunan “resmi otorite” muamelelerde teknik noktalarda alanında ustalaşmış olan astlara tabi hale gelmektedir. Günümüzde ise otoritenin en kayda değer kaynakları, bilgi ya da uzmanlıktır. Nedeni

şu ki bilgi, resmi otoriteden kavramından daha güçlü bir hüküme sahiptir. Devletin yapı ve fonksiyon itibariyle büyümesi, karmaşık ve teknik hale gelmesi, teknokratların yönetimindeki otoritesini artırmıştır. Her ne kadar üst otorite, resmi olarak karar vermek ve bunların uygulatmak yetkisine sahipse de, söz konusu yönetici, bilim ve teknolojideki gelişme karşısında, kendini yenilemediği ya da her alanda uzman olmadığı için teknokratlara tâbi hale gelmektedir (Rosenbloom, 1989: 134). Bilhassa, ekonomi, maliye, dış ilişkiler ve güvenlik alanlarında teknokratların gücündeki artış dikkat çekicidir (Eryılmaz, 2013:81).

Weber “ideal tip” tahlili, çağımızın organizasyonların pek azında kullanabilir. Zira bu tahlil, toplumların aralarındaki geniş kültürel farklılıkları göz önünde bulundurmamıştır. “Bürokrasi” içinde bulunduğu çevreden izole edilerek incelenemez; o içinde bulunduğu toplumsal yapının, siyasal, kültürel, sosyal, iktisadi ve tarihi hususunun ya da koşullarının izlerini üzerinde bulundurmaktadır. Oluşan bu kültürel farklılıkların bürokrasilerin işleyişindeki tesiri, araştırmacıların dikkatini kıyaslamak kamu yönetimine yönlendirmiştir. Bu yaklaşımdan yola çıkıldığında, çevre faktörlerinin, kamu bürokrasileri üzerindeki etkilerini daha kolay değerlendirilmesine olanak sağlamaktadır (Rosenbloom, 1989:134).

Weber, ideal tip ifadesini “Bilim Kuramı Üzerine Denemeler” başlıklı yapıtının kabilinden aydınlatmaktadır: “İdeal tip, türdeş bir düşünce tablosu oluşturmak için, bir ya da birden fazla düşünceyi tek taraflı olarak vurgulamak ve bazen çok fazla, bazen az bulunan kimi zaman da hiç bulunmayan, tek yanlı olarak seçilmiş; daha önceki düşüncelere göre düzenlenen yegâne, dağınık ve kesikli birçok olguyu birbirine bağlamak suretiyle elde edilir” (Gülmez, 1975: 51).

Weber’e göre örgütlerde meydana gelen dinamikliği edinmek üzere, işlemlerin resmi nizamlara sıkı sıkıya bağlı kalarak yürütülmesi germektedir. Kaidelere sert bir biçimde endeksli, şüphesiz ki bazı pozitif neticeleri olsa da, aksi yönleri de karşımıza çıkmaktadır. Detaylı nizamname ve resmi muamelelerin bunlara aynı şekilde uydurulmaya çabalanması, görevlilerin teşebbüs “gücünü ve takdir yetkilerini” de sınırlandırmak ve dolayısıyla idarenin, dönüşen koşullara adapte olmasını önleyebilmektir. Önceden düzenlenmiş yazılı kurallara katı bir şekilde bağlanmak

demek, işleri, söz konusu düzenlemeleri yapanların düşünebildikleri ölçüde yürütmek anlamına gelir. Oysa bu düzenlemelerin, zamanla ortaya çıkabilecek özel şartları ve sorunları hesaba katmaması ve bunlara çözüm getirecek esneklikten yoksun olması muhtemeldir. Bürokraside normlar, zaman içinde kemikleşir ve dönüşen koşullara karşı bir direnim oluşturacaktır. Yalnızca kırtasiyecilik dışından bir otorite, onu yeni ortamlara uyduracak reformları canlandırabilir (Eryılmaz, 2013: 82).

Öte yandan, detaylı nizamnamelerin, kişilerin kendilerini düzenleme hünerini geliştirmediği gibi, iyi idare göreneklerinin oluşmasının da önüne geçebilir. Bu sebeple oluşan etkin olan idare yöntemi, şahsiyetlerin kendi kendilerini disipline etme yeteneğini geliştirici ve çalışanlarını motive edici niteliğe sahip olmasıdır. Bu nedenle yönetimin temel görevi, işlerin nasıl yapılacağı konusunda ayrıntılı kurallar koymak yerine, yeni sorunlar ortaya çıktıkça onları çözmeye ve düzeltmeye imkân veren şartları oluşturmak ve bu şartları kemikleşen bürokratik süreçten korumak olmalıdır (Blau&Meyer, 1971: 58-59).

Genel olarak ifade etmek gerekirse tüm bürokrasiler gelenekçidir. Hangi parti ve iktidarda olursa olsun, bürokrasi kavramının gelenekçi yaklaşımından dolayı, yenilikçi programını uygulanmakta zorluk çekmektedir. Bürokrasiler, çoğu kere toplumdaki değişikliği uyaran ve yönlendiren etkili örgütler olarak görülmesine rağmen, aynı zamanda değişikliği frenleyen ve mevcut yapıyı korumaya çalışan tutucu kurumlardır. Bürokrasinin bu davranışına “bürokratik konservatizm” denilir (Lipset, 1960:222). Şüphesiz Weber, bürokrasinin değişime karşı belirli bir direnç gösterdiğinin farkındadır (Eryılmaz,2013:82).