• Sonuç bulunamadı

3. ÇALIŞMASINI YAPTIĞIMIZ AHKÂM DEFTERLERİNİN

3.1. H ÜKÜMLERİN K ONULARINA G ÖRE T ASNİF VE D EĞERLENDİRMESİ

3.1.7. Vergi Sorunlarıyla Alakalı Hükümler

Bu başlık altında topladığımız hükümler daha çok vergilerin toplanmasında çıkan sıkıntılarla alakalıdır. Vergi, devletlerin gelir sağladığı önemli olgudur. Osmanlı coğrafyasında toprak, ticaret ve sosyal yaşamda halktan talep edilen özel vergiler toplanmaktadır. Vergi sorunları reaya devlet ilişkisinde olduğu kadar vakıf kurumunda da görülmektedir.

3.1.7.1. Vergiye itiraz: Bir vakfın varlığını sürdürebilmek için elinde bulundurduğu gelirler, vakfın kurucusu ya da üçüncü bir şahıs tarafından bağışlanırdı. Manisa’da yaptırılmış bir vakfa gelir sağlaması için bağışlanmış, İzmir kazasına bağlı “öşür-ü bağat” kayıtlı

kariyelerde bulunan halk, resm-i dönüm ödedikleri bahanesiyle, öşür vergisini ödemek istememektedirler. Bu durumu her ne kadar belirtilmemiş olsa da vakfın mütevellileri olarak tahmin ettiğimiz Hüseyin ve Muhammed Seyyid Divân-ı Hümâyûn’a taşımıştır. Gerekli defter incelemelerinin ardından; “öşürlerin vermekde teallül ve muhalefet ve ol vech ile

vakf-ı şerif mahsulünün, kesir ve noksan tertibine bâdi olduklarvakf-ın bildirüb, şer’le men’-i vech olan öşürleri alıverilüb” ifadesiyle köylülerin suçlu bulunduğu ve “Hüdavendigar-ı Esbak’ın

238 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00072, s.87.

86 i Mağnisa’da bina eylediği camii-i şerife vakf olunmak üzere” ifadesiyle de vergilerin vakfa

verilmesi gerektiği açıkça belirtilmiştir.240

Sipahilerin başlıca gelir kaynağı, tımarları üzerinden aldıkları vergilerdir. Vergi toplama işlemleri sırasında doğrudan halk ile ilişkili olduklarından yaşanan sorunlarda çoğunlukla bu doğrultudadır. Çine’ye bağlı Kargu köyü halkının “terekemiz öşüründen

gayr-i nesne vermezüz” demelergayr-iyle Sgayr-ipahgayr-ilergayr-i Selgayr-im Dgayr-ivân’a şgayr-ikâyette bulunmuştur.241 Bu duruma Sipahi Selim’in öşürden başka bir gelir talep etmesi neden olmuş olabilir. Divân’da gerekli defter incelemeleri yapıldıktan sonra diğer köylerde olduğu gibi, talep edilen vergilerin ödenmesine yönelik karar verilmiştir. Bu karar alınırken incelenen defter-i icmal ve defter-i mufassalda, köylülerin hangi vergileri ödemesi gerektiği tek tek tespit edilip hükme yazılmıştır.242

3.1.7.2. Vergi ödemeye zorlama ve fazla vergi talebi: Vergi sorunuyla ilgili halk-kurum anlaşmazlığı olduğu kadar halkın kendi içinde anlaşmazlığa düştüğü durumlar yaşanabilmektedir. Seyyid El-Hac Hasan, Ayasluğ’da yaşayan ulemadan, Sadât-ı kirâma bağlı biridir. Üzerine düşen âvârız ve hazeriye vergilerini ödemesine rağmen ehl-i örfe bağlı kişilerin baskılarıyla fazla vergi ödemeye zorlanmıştır.243 Sadât-ı kirâmdan sayılan kişiler “Nakibü’l-eşraf”244 cemaatine bağlı olduğundan hem toplum hem de devlet nazarında ayrıcalığı bulunan kişilerdir. Bu hüküm ile ehl-i örfün toplum içinde ayrı bir zümre oluşturarak baskı unsuru olması, Nakibü’l-eşraflara olan saygının azaldığını gösterebilir. Şikâyete verilen “ziyade talebi ve ehl-i örf taifesi taraflarından dahi ma’en bila emr-i şerif,

tekâlif-i şerife mütalebesiyle teaddi etdirilmemek babında” şeklindeki kararla Sadât-ı kirâmın

devlet tarafından hâlâ korunduğu söylenebilir. Yine benzer bir vaka Birgi’de yaşanmıştır. Sadât-ı kirâmdan olan kişiler Divân’a yaptıkları şikâyette Nakibü’l-eşrafa bağlı olduklarını

240 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00062, s.37.

241 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00071, s.130.

242 Bahsi geçen vergiler; “…resm-i çift ve bennak ve hınta ve öşr-ü çeltik ve öşr-ü bağ ve deşt- ibani ve bad-ı heva ve cürm-ü cinayet ve resm-i arusiye…” olarak işlenmiştir.

243 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00071, s.105.

244 Nakibü’l-Eşraf; Hz. Muhammed’in soyu, torunları Hasan ve Hüseyin’den devam ederek günümüze kadar ulaşmıştır. Hz. Hüseyin soyundan gelenlere seyyid, Hz. Hasan soyundan gelenlere de şerif denilmiştir. 1400 yılında Yıldırım Bayezid tarafından kurulan Nakibü’l-eşraflık kurumu devletin sonuna kadar varlığını sürdürmüştür. İlmiye sınıf altında bulunan Nakibü’l-eşraflık sadâttan birine verilirdi. En önemli görevleri şerif ve seyyidlere ait kayıtları tutmaktır. Ayrıca sahte seyyid ve şerifleri tespit ederek onların seyyid ve şeriflere tanınan vergilerden ve ağır cezalardan muaf olmalarını kullanarak imtiyaz elde edilmesini engellemekti. Yeşil sarık kullanırlar ve protokolde şeyhülislam ile ön sıralarda bulunurlardı. Ümit KILIÇ (2012), “İlmiye Teşkilatı” Osmanlı Teşkilat Tarihi El Kitabı (ed. Tufan GÜNDÜZ), Grafiker Yayınları, Ankara, s.380-309.

87

belgeleriyle ispat ettikleri halde üzerlerinde bulunan koyunlardan, vergi toplama memurlarının adet-i ağnam vergisi istediklerini belirtmişlerdir.245 Verilen kararda “hilâf-ı

kanun ol vech ile zahir olan teaddileri men’ ve def’ olunmak babında” ibaresiyle vergilerin

memurlar tarafından haksız yere istendiği ve bu durumun düzeltilmesi gerektiği anlamı çıkarılabilir.

Çine’de Aydos nahiyesine bağlı köylerin halkı sipahilerini şikâyet etmişlerdir. “sipahileri ve taraflarından mültezimler-i mezburlar kanaat etmeyüb” ifadesiyle Sipahi, tasarrufunda olan toprağı mültezime vermiş ve vergileri toplarken, defterde kayıt olandan fazlasını talep ettikleri görülmektedir.246 Bu şikâyette Divân’ın halkı koruduğu söylenebilir. “ziyade mütalebesi ile teaddileri men’ olunmak babında” şeklinde verilen kararla halktan fazla vergi talep edemeyecekleri açıkça yazılmıştır.

Birgi’de görülen bir başka vergi davası da bölge voyvodasıyla ilgilidir. Turlu yaylasında bulunan su kaynağını kullanan köylülerden “akçe mütalebesiyle şurb ve saky ve intifa’ından” ifadesiyle her türlü kullanımdan vergi istediğini şikâyet etmişlerdir.247 Bu dava konusunda karar verirken Divân-ı Hümâyûn’da şüpheyle yaklaşıldığı söylenebilir. Çünkü gerekli defter incelemeleri yapıldıktan sonra bahsi geçen yerlerin hass-ı hümâyûna ait olduğu tespit edilmiştir. Bu sebeple; “Bozdağ’dan ceryan eden, Turlu yaylası isimli nehir kaydı

defterhane-i amdefterhane-iremde bulunmamıştır” ve “nehr-defterhane-i Turlu yaylası hâvâs-ı hümâyûnuma vağfere, hâsıl-ı kayd ve tahrir-i mahal olunmadığı ve zikr-i Turlu yaylası nehrinden, gerek hass-ı hümâyûnum ve gerek ahar taraflarından birine alınmak iktiza” şeklinde ifadelerin bulunması duruma

şüpheyle yaklaşılma nedenini açıklayabilir. Tüm bu durumlar göz önüne alındığında şikâyetin gerçek olma ihtimali göz önünde bulundurularak “hass-ı mezbur voyvodalarının ol vech ile

teaddileri vaki ise men’ ve def’ olunmak içün” şeklinde karar verilmiştir.

Vergi anlaşmazlıkları çoğunlukla yerli halk ve kurumlar arasında görülse de gayrimüslimlerin de karıştığı vakalar görülebilmektedir. İzmir’de Midillili tüccarlar Valuyorgi, Panoyat ve Sivaen, vergi ödemelerini gerektirecek bir durumları olmamasına rağmen Nikola, Kara Yasud ve Dimitri zımmîler; ticaret için İzmir’e gelen olduğunda kendileri gibi hazariye ve âvârız vergisi vermeleri yönünde bir zorlama yapmışlardır.248 Bu

245 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00089, s.111.

246 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00080, s.63.

247 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00071, s.130.

88

şikâyette karar alınırken İzmir’e yerleşen tüccarların âvârız ve hazeriye vergilerini ödediği göz önüne alınırsa, tüccarlar Osmanlı vatandaşı olarak değerlendirileceğinden Midilli’den gelen tüccarların, kendilerinden talep edilen vergileri, onların da ödemelerini istemeleri haksız görülmüştür.

3.1.7.4. Vergi toplayamama: Cezayir eyaletinde defter kâtibi olan El-Hac Mahmud’un, İzmir’de sahip olduğu tımara bağlı köylerden gelirlerini tahsil edemediği yönünde bir şikâyeti olmuştur.249 “tarafından ahz ve kabz olunmayub, reaya zimmetlerinde

kaldığın bildirüb” olarak verdiği ifadede bunu açıkça belirtmiştir. Şikâyet kaydı olarak

karşımıza çıkan bu durumdan, Divân sorunun çözümünde İzmir voyvodasını görevlendirmiştir.

Tire’de İsmail Bey’in sahip olduğu tımarda mutasarrıfı Civanoğlu ile yaşadığı şikâyet konusu önceki örneklere göre biraz farklıdır. Şikâyet, Yuvalu kariyesinde kadimden beri tarım yapılan toprağı, Civanoğlu’nun kiraz bahçesine çevirmesi ve üzerine düşen öşürü sipahi yerine Habbeoğlu(?) Camisi vakfına vermesiyle ilgilidir.250 Mültezimin kendi iradesiyle vergisini ödediği yeri değiştirmesi sipahinin toprağında olan etkinliğinin azaldığını gösterebilir. Ancak Divân’da bu soruna yönelik verilen hüküm oldukça açıktır; “şer’le

müteveccih olan onda bir öşür alıverilmek müvafık kanundur” mültezimin sipahiye sorumlu

olduğu ve vergisini ondan başka bir yere veremeyeceği bu ifadeyle net bir biçimde belirtilmiştir.