• Sonuç bulunamadı

3. ÇALIŞMASINI YAPTIĞIMIZ AHKÂM DEFTERLERİNİN

3.1. H ÜKÜMLERİN K ONULARINA G ÖRE T ASNİF VE D EĞERLENDİRMESİ

3.1.1. Güvenlik Sorunlarıyla İlgili Hükümler

3.1.1.3. Darp-Cinayet

tanımlanmaktadır.83 Diyet talep edilmesi için ortada haksız bir saldırı yaşanması gerekmektedir. Nitekim Danişmentli’de oturan Eyüp adlı kişi, devesiyle meskûn mahalde giderken, Ellez Ağa oğlu ve Cinli Osman’ın saldırısına uğradığını şikâyet etmiştir. Olayın tam olarak neden yaşandığına dair detaylar verilmese de “esnâ-yı rahtda bunun önüne inüb” ifadesiyle, bir nevi eşkıyalık peşinde olan kişilerin saldırısına uğradığı söylenebilir. Bahsi geçen kişilerin muhtemelen bir kılıç olan “alet-i harble “ Eyüp’ü sol kolundan yaralayıp sakat bıraktıkları, bu sebeple Eyüp’ün bahsi geçen kişilerden kolunun diyetini istediği ancak Ellez Ağa oğlu ve Cinli Osman’ın, Eyüp’ün diyet isteğine karşı çıkmaları şikâyetin temel konusudur. Şeyhülislamdan fetva da alan Eyüp’ün şikâyetini Divân haklı bularak “amel-i

mânde olan kolunun, şer’ icab eden diyetini alıverilüb” kararını almıştır.84 Yine Bayındır kayıtlı bir hükümde Es-Seyyid El-Hac Mustafa sebebi belirtilmemiş bir sebeple Hacı Muslu

81 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00062, s.15.

82BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00071, s.22; Hacı Mehmed’in görevden uzaklaştırıldığı “zeleme güruhundan

mukaddema kaza-i mezburda ayan olub, fukaraya zulüm ve teaddisine binaen, umur-ı vilayete müdahaleden marifet-i şer’le men’ olunan” olarak işlenmektedir. Hükümde “sefer-i hümâyûna maiyetiyle kaza-i mezkûre âyân nasb” ifadesinde geçen sefer 1775-1779 Osmanlı-İran savaşıdır, bu konu hakkında daha detaylı bilgi için bkz; Abdurrahman ATEŞ (2008), XVIII. Yy’ın İkinci Yarısında Osmanlı-İran İlişkileri (1774-1779), Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.10, Sayı 3.

83 Pakalın (1983), a.g.e. s.468

44

tarafından darp edilip, kolunun sakat bırakıldığını ve muhtemelen diyet üzerinden anlaşamadıklarını şikâyet etmiştir.85

Yakalama kararı olarak karşımıza çıkan bir başka hükümde; Birgi’de sakin Arap Başızade İsmail’in Karaoğlan ve adamları tarafından öldürüldüğü anlatılmaktadır. İsmail’in oğulları tarafından yapılan şikâyette olayın nedeni tam anlatılmasa da “katl-i nefs ve gasb-i

emval” ile Karaoğlan ve adamlarının hırsızlık maksatlı orada olduğu söylenebilir. Yine olayın

yaşandığı yerden bahsedilmemiş, bu sebeple “abdest alur iken şâki-i mezbur avaneleri basub” ifadesinden, özellikle “basub” kelimesinden, olayın İsmail’in evinde gerçekleşmiş olabileceğini söyleyebiliriz. İsmail’in tüfekle öldürüldüğünden bahsedilen bu hükümde suçluların görüldükleri yerde yakalanmaları emredilmektedir.86

Güzelhisar’a bağlı Çakıllu kariyesi voyvodası hizmetinde vergi toplama memuru olarak çalışan Süleyman’ın, kariye halkı tarafından darp edilmesi başka bir şikâyet konusudur. Şikâyet saldırıya uğramış Süleyman tarafından değil, akrabası Memiş tarafından vekaleten yapılmıştır. “kimi Yatağan bıçağı ile kimi tüfenk ile” ifadesinden anlaşılacağı üzere saldıran kişilerin sayıları çoktur. Şikayeti Süleyman’ın amcası ya da dayısı olan Memiş tarafından yapılmış olmasından hareketle, Süleyman’ın uğradığı saldırı sonrasında iş göremez hale geldiği ihtimal dâhilindedir. Bu olayın çözülmesi için Aydın valisi ve Güzelhisar kadısı görevlendirilmiştir.87

Cinayete karışan kişiler olaydan sonra yakalanıp cezalandırılır ve bu ceza çoğunlukla tutuklama olarak görülür. Ancak İzmir’de yaşanan bir cinayet vakasında katilin tutukluluk haline itiraz edilmesi, bu kararın kimi zaman kabul edilmediğini göstermektedir. Bu olayı farklı kılan ise itirazı katilin eşinin yapmasıdır. Olay; menzil sahibi Aişe, oğlu Mustafa’yı kira toplamak için gönderdiği mahalde, Pazvantbaşı Mehmed ve Kethüda Mustafa tarafından öldürülmesi üzerinedir. Cinayetten sonra İzmir kadısı katilleri tutuklamışken, Pazvantbaşı’nın eşi, kocasının tutuklanmasının haksız olduğu iddiasıyla kadıya başvurmuştur. Bu durum karşısında Aişe olayı Divân’a bildirmiştir. Divân ise İzmir mollasına olayın usulüne uygun olarak adilane bir kararla çözülmesi gerektiğini bildirmiştir.88

85 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00089, s.97.

86 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00062, s.39.

87 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00071, s.92.

45

Divân-ı Hümâyûn’da görüşüldükten sonra alınan kararlar kesin olmakla beraber, olayın seyrini değiştiren bir detay ortaya çıkmadıkça hemen uygulanırdı. Ancak Divân, kendi verdiği hükümleri iptal edip yeniden düzenleyebilirdi. Aydın Sancağı ile ilgili bir vakada karşılaştığımız ve “sada-yı mezburenin idamı babında, sen ki mütesellim-i muma ileyhsin

sana hitaben emr-i şerifim sadr olmuş idi” ifadesinde açıkça belirtildiği üzere; Divân

tarafından idam kararı verilen Polat Ağa hakkında, Aydın Muhassılınca yapılan bir araştırma sonucuyla idam kararı durdurulmuştur. Dergâh-ı muallamda kapıcıbaşı olan Karaosmanzade El-Hac Ahmed tarafından, Menemen voyvodalığına gönderilen kardeşi Polat Ağa, El-Hac Ali’yi öldürmekle suçlandıktan sonra hakkında idam kararı çıkarılmıştır. Aydın Muhassılı, araştırması sonucu İstanbul’a gönderdiği tahrirde, katilin Polat Ağa olmadığı ve öldürülenlerin Çakır oğlu Bekir ve Somalı Gazanfer oğlu İbrahim olduğu ve Menemen halkı tarafından öldürüldüklerini anlatmıştır. Divân ise yapılan bu yanlışlığın derhal düzeltilmesi ve sorumlularının İstanbul’a gönderilmesine hükmederek yanlış verilmiş bir kararla masum birinin katledilmesi engellenmiştir.89

Tire’de Fatıma hatun, kızıyla beraber kendi hallerinde yaşadıklarını ve evlerini Sekioğlu Süleyman’ın bastığını, bunu gören kızının bağırması üzerine Süleyman tarafından öldürüldüğünü şikâyet etmiştir.90 Divân bu şikâyetten sonra çavuş atayıp, suçlunun yakalanıp İstanbul’a gönderilmesine hükmetmiştir.

Osmanlı Devleti’nin yıkılmasındaki temel sebepler anlatılırken askerlerin kışlalarından çıkıp, sosyal yaşama katılması neredeyse tüm kaynaklarda vurgulanır. Böyle bir durumda asıl işleri savaşmak olan devşirmeler zamanla sosyal hayata karışıp, askerlikten başka konulara yönelmiştir. Bu da devlet kademesinde askerlik temelli, birbirini takip eden bozulma silsilesini beraberinde getirmiştir. İzmir’deki yeniçeri birliğinde görev yapan İsmail Alemdar, eşkıya takımından Yahya, Seyyid Ömer, El-Hac Ali ve Çalıkoğlu Seyyid Osman’ın, Hayim Semi, Harzi Abraham ve Ardin isimli Yahudilerle anlaşarak oğlu Ömer’i öldürdüklerini şikâyet etmiştir.91 Böyle bir vaziyette, evladı ölmüş bir baba örnekte görüldüğü gibi oğlunun katillerinin cezalandırılmasının peşine düşmüştür. Bu durum başta kısmen tanımını

89 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00072, s.9.

90 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00080, s.84.

46

yaptığımız vaziyeti doğrular nitelikte bir örnek olmaktadır. Oğlu öldürülen İsmail Alemdar’ın ticari faaliyetleri yeniçeriliğinin önüne geçmiş gibidir.

Birgi kayıtlı bir hükümde, halkın içindeki belli bir kesimde görülen şiddet eğilimi ile mağdur olan insanlar arasında müderrislerin de olduğu tespit edilmiştir. Müderris Es-Seyyid Hüseyin sebebi belirtilmemiş bir nedenle Hacı Ahmed, Ali Ağa oğlu İbrahim, İncirci Hafız oğlu Mehmed ve adamları tarafından alıkonularak, Hüseyin’in ifadesiyle; “bin deynekden

mütecaviz darb-ı şedid ile darb ve mecruh eylediklerinden” yaralandıktan sonra sakat

bıraktıklarını ve yüz akçesine el koyduklarını şikâyet etmiştir.92 Müderris Hüseyin’in adı geçen kişilerle anlaşmadığı da belirtilen hükümde, Divân’ın kararı mübaşir tayini yaparak el koyulan paranın tahsil edilmesi olarak kayıt olunmuştur.

Darp ve yaralama olaylarında kullanılan eşyalar genel olarak silah kategorisinde yer almaktadır. İncelemesini yaptığımız hükümlerde hem ateşli hem de ateşsiz silahların örnekleri mevcuttur. Ateşsiz silah olarak “yatağan” kullanılmıştır. Ateşli silah olarak da “tüfek” göze çarpmaktadır.

Türklere özgü bir silah olarak göze çarpan yatağan, belde taşındığı sırada dış bükey kısmının yatay görünüşünden dolayı yatağan adını almıştır. Osmanlı ordusunda çoğunlukla yeniçeriler ve leventler arasında kullanılırdı. Tek ağzı bulunan bir kılıç türü olan yatağanlara altın ve gümüşten süslemeler de yapılabilirdi.93

92 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00089, s.143.

93 Hacer ASLAN (2007), Van Müzesi’nde Bulunan Osmanlı Dönemi Silahları (XVIII – XIX Yüzyıllar), Yüksek Lisans Tezi, Van, s.28.

47

Görsel 1: Yatağan Kılıcı

Ateşli silah olarak kullanılan, ahşap kundak üzerinde namlu, nişangâh ve ateşleme sistemi olarak üretilen ilk tüfekler oldukça büyük ve ağır bir yapıda olup, birkaç kişi tarafından sabit bir alanda kullanılırdı. Zamanla silah teknolojisinin gelişmesiyle tüfekler, tek kişinin kullanabileceği hafif ve küçük bir forma büründü.94

Tüfek, Osmanlı tarihinde ilk olarak 1402 yılında Ankara savaşında, “tüfenkendaz

piyade ve süvariler” tarafından kullanılmıştır. Ayrıca 1421 Düzmece Mustafa isyan, 1430

Selanik’in fethi ve 1442 Sivrihisar kuşatmasında da yayılarak kullanıldığı söylenebilir. II. Murad döneminde tüfek kullanan müstakil birlikleri oluşturulmaya başlanıp, İstanbul’un fethiyle beraber daha da yaygınlaşmıştır. Bu süreçte, artan üretimle beraber tüfekler halk tarafından da sahiplenilip kullanılmaya başlamış, özellikle Kanuni Süleyman şehzadeleri Selim ve Bayezid’in taht çekişmeleri sırasında, halk içinde kurulan orduyla yaygınlaşıp, celalî isyanlarıyla beraber bir suç aletine dönüşmüştür.95

Hükümlerde tespit ettiğimiz tüfek çeşidi muhtemelen 17. yüzyılda Fransa’da icat edilmiş çakmaklı tüfeklerdendir.96 1612 yılında icat edilen çakmaklı tüfekler 18. Yüzyılda kapsüllü tüfeklerin icadına kadar çok yaygın kullanım kitlesine ulaştı. Çakmaklı tüfekler

94 Salim AYDÜZ (2011), Osmanlı Silahları, Silah Üretim Merkezleri ve Literatürü Tarihi, Tarih Okulu Dergisi, Sayı 10, s.12.

95 Aydüz (2001), a.g.m. s.12; Mücteba İLGÜREL (1999), “Osmanlı Devletin’de Ateşli Silahlar” Osmanlı Ansiklopedisi, C.6, Ed. Güler EREN, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, s.607.

48

horoz adı verilen ateşleme çekicinin, hemen önüne yerleştirilen çakmak taşının, tetiğe basılınca hareket ederek namludaki barutun ateşlenmesiyle çalışmaktadır.97

Görsel 2: Çakmaklı Tüfek

Dönem koşulları göz önüne alındığında hem yatağan hem de tüfeğin bir suç girişiminde kullanılması, pratik ve süratli olduğu için, olayın hemen gerçekleşmesine yol açmaktadır. Her iki silah da kullanıldığında karşısındaki insanı yaralayıp sakat bırakabilir hatta öldürebilir. Yatağanların boyutu ve pratik kullanımından dolayı zanlının olay yerinden kaçışını kolaylaştırdığını söyleyebiliriz. Tüfeğin, yatağanlara göre kullanışı biraz daha meşakkatlidir. Tüfeğin ateşlenip tekrar kullanıma hazırlanması uzun sürmektedir. Bu sebeple, eğer zanlı tüfeği tekrar kullanmayacaksa, olay mahallinden kaçışı kolay olmaktadır.

3.1.1.4. Gasp-Hırsızlık: Kabaca, bir malı ya da eşyayı sahibinin haberi olmadan, izinsiz