• Sonuç bulunamadı

3. ÇALIŞMASINI YAPTIĞIMIZ AHKÂM DEFTERLERİNİN

3.1. H ÜKÜMLERİN K ONULARINA G ÖRE T ASNİF VE D EĞERLENDİRMESİ

3.1.3. Vakıf Sorunlarıyla Alakalı Hükümler

3.1.3.2 Vakıf gelirini toplayamama

engelinden dolayı akarın kontrolünde birtakım sıkıntılar baş gösterebilirdi. Nitekim Haremeyn-i Şerefeyn159 vakfına bağlı bir akarda yaşanan sıkıntı çalışmamızda tespit

157 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00089, s.103; Yahşi Bey vakfı mütevellileri İbrahim, Mustafa ve Ali’nin karıştıkları başka bir olay aynı defterin 132. sayfasındadır. Kuşadası kadısına hitaben yazılan hükümde; vakıf bünyesindeki medresede görev alan Ömer’in, Fota adasında bulunan medresede, binada olmadığı sırada, mütevellilerin sekiz bin guruşluk mal çaldıklarını şikayet etmiştir. Hükümde geçen başka bir olaysa müderris Ömer’in babası Sökelizade el-Hac Ahmed’de mütevellileri daha önce şikâyet ederek bir hüccet aldığından bahsedilmektedir. Divan, adı geçen şahısların mübaşir tarafından yakalanıp Kuşadası’na getirilmesine hükmetmiştir.

158 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00080, s.42; Hüdavendigar vakfına bağlı kariyeler hükümde; ” kariye-i Denizliburnu ve kariye-i Kösederesi ve Kariye-i Kızılkilise nam-ı diğer Germiyancık” Süleyman Han vakfına bağlı kariyelerse “mahruse-i Mağnisa’da bina eylediği mahalden nefs-i Urla ve hasıl-ı tahtında” bulunan bölgedir.

159 Müslümanların kutsal mekânları olan Mekke ve Medine için kullanılan “Haremeyn-i Şerefeyn” kavramından adını alan vakıflar; Mekke ve Medine’deki camiiler, Peygamber türbesi, hac ziyareti için gelen yolcular veya yerleşme maksatlı bölgeye gelenler ve bölgede bulunan ihtiyaç sahiplerine yardım ederlerdi. Haremeyn vakıfları İstanbul ve Edirne dışında Batı ve Orta Anadolu’da yoğunlaşmaktadır. Nilüfer Alkan GÜNAY (2009), Osmanlı Taşrasında Bir Yetki Alanı: Haremeyn-i Şerefeyn Teftiş Vekâleti Görevi ve Kapsamı, Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı 26, Ankara, s.31-32

66

edilmiştir. Dârü’l-kurrâ160 mukataası olarak geçen ve Tire’de bulunan, miktarı ve kimlere verildiği belli olmayan, toprakta yapılan ziraattan elde edilen öşür gelirlerinin toplanmasında yaşanan sıkıntıyı, muhtemelen vakıf mütevellisi olan Mehmed Divân’a şikâyet etmiştir. Mukataanın öşürlerini eksik ödedikleri belirtilen hükümde, defterde kayıtlı olan mukataaların öşürlerini eksiksiz ödememelerine dair karar verilmiştir.161

Gelir temininde yaşanmış bir başka sorunda vakfa karşı olan borçtan dolayı vakıf-şahıs ilişkisi gözlemlenmiştir. Güzelhisar’da bulunan Cedid Süleyman Bey vakfı mütevellisi olan Mîr Mustafa, kardeşi Mehmed Bey’in vakfa olan borcunu ödemediğini Divân’a şikâyet etmiştir. Mîr Mustafa, kardeşinden bahsi geçen borcu istemesine rağmen Mehmed Bey’in borcunu ödememekte ısrar edip, bahaneler sunduğundan bahsedilmiştir. Süleyman Bey vakfının para vakfı olma ihtimali vardır. Ancak hükümde geçen “dokuz bin guruş malı vakıf

alacağı olmağla” ifadesiyle bu ihtimal azalmakta olup, Mehmed Bey’in muhtemelen vakfa

bağışlamayı uygun görüp sonra da vazgeçtiği söylenebilir. Diğer bir ihtimalde vakfın, para vakfı olduğu göz önüne alınırsa; Mehmed’in buradan aldığı dokuz bin guruşu geri ödemeyi taahhüt ettiği halde bu parayla mal edinmesidir. Vakfın bu durumdan zarar gördüğü “vakf-ı

merkumun hâsıl-ı zâyî bais olduğun” şeklinde hükümde yer almıştır. Bu şikâyete Divân, bahsi

geçen borcun vakıf için tahsil edilerek, olayın mahallinde çözülmesine hükmetmiştir.162

Bir başka şikâyet Tire kayıtlı olup, muhtemelen vakıf mütevellisi Ahmed tarafından yapılmıştır. Vakfın adı kaydedilmemiş bu hükümde, darü’s-saadet ağalarından birine bağlı olduğu yazılmaktadır. Genel olarak darü’l-kurra kariyelerine bağlı Hisarcık’ta gerçekleşen olayda Sağır Hacı Hasan oğlu İbrahim’in, biriken öşürlerini ödemediği şikâyetin temel konusudur. Hükümde çok fazla detay verilmese de vakfa ait bir gelir olduğu varsayabileceğimiz öşürler hakkında Divân; “kanun üzere onda bir öşürleri alıverilmek

babında” kararını vermiştir.163

Vakıflara akar olarak bağışlanan toprak gelirleri, Osmanlı devletinde çok yaygın bir uygulamaydı. Bu sebeple, gerek şahıslarla gerekse vakıflar kendi aralarında toprak hakimiyeti üzerinde anlaşmazlıklara düşebiliyordu. Birgi’de bulunan Hacı Baba zaviyesi mütevellisi

160 Kuran okuma ilmini, ihtisas derecesinde öğreten mektep. Devellioğlu (1962), a.g.e. s.200; Hafızların kıraat ilmini okudukları dershanelerdir. Pakalın (1983), a.g.e. s.399.

161 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00062, s.35.

162 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00062, s.39.

67

Asım Mehmed Efendi, Havaş(?) nahiyesinde bulunan elli, altmış dönüm kadar toprak ve otuz beş tane zeytin ağacının kirasını vakıf bünyesinde işletirken, Umur Paşa vakfına bağlı, Kızıldere zaviyesinden Çolak İmam denilen kişi; “ol yerlerin mutasarrıf olduğu Umur Paşa

vakfı kariyelerinden zaviye-i Kızıldere kariyesinin arazisidir. Öşür ve resmini ben alırum”

iddiasıyla toprak ve zeytin gelirlerine sahip olmak istemektedir. Divân-ı Hümâyûn’da yapılan görüşmelerde bahsi geçen yerlerin Kızıldere zaviyesine ait olmadığı ve kadîmden beri Hacı Baba zaviyesine ait olduğu kararlaştırılmıştır. Ayrıca gelirlere Kızıldere zaviyesince el konulmuşsa, geri alınıp Hacı Baba zaviyesine vermek “muvafık kanundur” denilmiştir.164

Toprak işleyen köylülerden alınan temel vergilerden olan öşür, üretilen mal üzerinden genellikle onda bir oranında alınırdı. Başka meslek grupları içerisinden tarıma yönelen kişiler, kendilerini bu vergiyi vermekten muaf tutarak ekonomik sitemde birtakım sorunları beraberinde getirmiştir. Bu sorunlardan vakıflar da etkilenirken, vakıf akarları arasında yer alan öşür, kendilerini vergiden muaf tutan kişilerce ödenmemesi vakfı ekonomik sıkıntıya düşürmektedir. Nitekim Yenişehir’e bağlı Karacaşehir’de; Ebu Eyyub Ensarî Camii vakfına bağlı, bağcılık yapılan ve mukataa olarak kaydedilen yerin ahalisi; “biz yeniçerileriz öşür

vermeziz” diyerek vergi ödemeyi reddetmiştir. Bu durum voyvoda Mehmed tarafından şikâyet

edilmiştir. Geliri her ne kadar vakfa ait olsa da voyvodanın yönetim sahasında olup, toplanamayan vergiden ötürü ekonomik, askerlerin karşı durmasından dolayı da güvenlik sorunları oluşturduğu için, doğrudan onu da etkilemektedir. Bu sebeple şikâyeti bizzat kendisi yapmış olmalıdır. Şeyhülislam’dan bu konu hakkında fetva ile Divân’a başvuran voyvodanın, öşürlerinin toplanılması ve karşı konulmamasına dair emr-i şerif yazılmıştır.165 Yeniçerilerin sayısı net olarak bilinmese de, onların askerlikten başka işlerle ilgilenirken, bulundukları yerlerde kendi haklılıklarını ön planda tutarak, bulundukları bölgede asayiş sorunlarına yol açmaktadır. Bu durum, yerleşik hayatta bulunan askerlerin, ya askerden kaçmaları ya da sahte ulufe kaydı bulunan kişilerin bölgede asker gibi hareket etmeleriyle açıklanabilir. Yeniçerilerin esnaf loncaları ve ticaretle uğraştıklarına dair pek çok çalışma yapılmıştır. Ancak tarımsal üretimle uğraştıklarına dair pek örnek yoktur. Bu alanda bir katkı sağlamasını umduğumuz ve örneğini verdiğimiz olayda olduğu gibi tarımla uğraşan yeniçerilerin, kendi kazançlarını düşünerek hareket edeceğinden, yaşadıkları bölgede ekonomik dengeleri bozmaktadır diyebiliriz.

164 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00071, s.121.

68

3.1.3.3. Vakfa karşı yapılan şikâyetler: Bu alt başlık altında verdiğimiz örnekler çoğunlukla