• Sonuç bulunamadı

3. ÇALIŞMASINI YAPTIĞIMIZ AHKÂM DEFTERLERİNİN

3.1. H ÜKÜMLERİN K ONULARINA G ÖRE T ASNİF VE D EĞERLENDİRMESİ

3.1.1. Güvenlik Sorunlarıyla İlgili Hükümler

3.1.1.4. Gasp-Hırsızlık

denilmektedir. Gasp ve hırsızlık faaliyetlerinde bulunanlar tek başlarına ya da çeteler halinde hareket ettikleri gibi bir takım dış destek alarak da faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu destek çoğunlukla kendileri gibi insanlara zarar veren çeteler olduğu gibi kimi zaman da halkın içinden ve halkın saygı duyduğu kişilerden gelmektedir. Nitekim Yenişehir kazasında yaşayan Molla Ahmed “ehl-i örf” taifesinden destek alan Tireli Ahmed, Hafız Ali ve Hacı Mustafa tarafından gaspa uğradığını anlatan şikâyet kaydı bu durumu destekler niteliktedir.98

Gasp ve hırsızlık olayları çoğunlukla yerleşim yerlerinde ya da kırsalda meydana gelmektedir. Ancak bazı vakaların bu yönde gerçekleşmediği görülmektedir. İzmir sakini İbrahim Reis, açık denizde kayığıyla ilerlerken Mikenozlu Marko tarafından uğradığı gaspı

97 Nejat ERALP (1993), Tarih boyunca Türk Toplumunda Silah Kavramı ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Kullanılan Silahlar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, s.106-107.

49

şikâyet etmiştir.99 “kayık-ı mezbur benim idi” iddiası da bulunan Marko, İbrahim Reis’e ait kayığı ve reisin taşıdığı İzmirli bir tüccara ait olan mallara da el koymuştur.100 Bir nevi eşkıyalığın denizde yüz tutmuş hali olarak karşımıza çıkan ve korsanlıkla ilişkilendirebileceğimiz bu şikâyet karşısında, Marko’dan el koyduğu tüm eşyanın geri alınması gerektiği Divân kararında belirtilmiştir.

İnsanoğlu belli rahatsızlıklar geçirdiğinde yapmakta olduğu işlere bir süre ara vererek, işlerini yürütecek birileri varsa onlara devredip istirahat ederdi. Bu gibi durumlarda işleri devralan kişiler çoğunlukla akraba eşrafı olmakla beraber, kişinin güvenini kazanmış ahbapları da olabilirdi. Günümüzde dahi insanların düşkünlüklerinden faydalanarak, ister akraba ister dışarıdan birisi olsun, onların mallarına el koyup, onları mağdur eden kişiler bulunmaktadır. Çalışmamızda bu tanıma uygun bir vaka ile karşılaşılmıştır. İzmir’de ferraşlık yapan Ali hastalanıp istirahate çekildiği dönemde, işlerini önce karısı ardından oğlu Mehmed devralmıştır.101 Mehmed babasının rahatsızlığından faydalanarak amcasının oğlu ve diğer yakın akrabalarıyla beraber bir olup “koynundan siftahını, sirkat ve sandığını küşad ve

malının olduğu derununda, nükud ve emval ve eşyasını ve bir takım münferid nişan ve (...) takımını ve altın ve gümüş ve mücevherat-ı sairesiyle, nısf menzil hissesini” alarak mağdur

ettikleri gibi “müteveffa-yı mezburenindir” iddiasıyla malları sahiplenmişlerdir. Ayrıca bahsi geçen “müteveffa-yı mezbure” Ali’nin karısıdır. Ali iyileşince çalınan mallarını geri istemiş, ancak bir karşılık bulamamıştır. Durumu Divân’a aksettiren Ali, haklı olduğunu ispatlamak için şeyhülislamdan aldığı fetva ile elini güçlendirmiştir. Sonuç olarak Divân Ali’yi haklı bularak çalınan tüm mallarının geri alınmasına hükmetmiştir.

Bir bölgede yöneticilik yapan kişilerin, o bölgenin sorunlarıyla ilgilenip çözüm sunması gerekirken, bazı yöneticilerin görevini kötüye kullanmaları neticesinde bölge halkında mağduriyetler ortaya çıkmaktadır. Sığla Mütesellimi Ahmed Ağa’nın içinde bulunduğu faaliyeti bu durumla açıklayabiliriz.102 Dergâh-ı muallâm mensubu olan Numan’a ait çiftliğe zorla el koyan mütesellim Ahmed, hükümde geçen detaylardan anladığımız kadarıyla üç yıl

99 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00063, s.5.

100 Marko’nun el koyduğu mallar; “…sanduka derununda üç yüz elli aded sürre on beş bin guruş ile bunun yedi yüz elli aded nükud ve sair hamulesiyle kayık-ı mezbur…” şeklinde işlenmiştir.

101 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00071, s.54.

50

boyunca çiftlik gelirine el koymuştur.103 Numan’ın üç defa gelirlerini geri istemesine rağmen karşılık bulamaması onu şikâyet merciine yönlendirmiştir. Divân, bu olayın çözülmesi için Aydın mütesellimini bizzat görevlendirmiştir. Bu kararla beraber iki sancağın mütesellimi karşı karşıya geleceğinden kendi aralarında çatışma ihtimali ortaya çıkmaktadır. Bu da bölgede ayan çekişmelerinin bir güç gösterisi haline gelmesine sebep olabilir. Âyânlar arasında yaşanması muhtemel bu çekişme daha çok asker ve silah toplamalarına, dolayısıyla halktan daha çok vergi talep ederek, onları daha fazla ezmelerine yol açacaktır. Bu sebeple Divân’da verilen bu karar hakkında kısa vadede bir memurun hakkını koruduğundan bahsedilse de uzun vadede halkın daha çok zarar görmesine ve bölgede merkezi otoriteden bağımsız bir yönetim-ordu oluşumunun başlamasına yol açabileceğinden bahsedebiliriz.

, Aydın Alaybeyine ait ve ambarlanmış değeri beş yüz guruş olan iki senelik mahsulü çalmışlardır. Hükümde 91 ve 92 senelerine ait mahsulün çalındığından bahsedildiğinden, muhtemelen olay 1193 senesinde gerçekleşmiştir. Şikâyet kaydının 1194 tarihinde yapıldığı göz önüne alınırsa yargıda karar alma sürecindeki yavaşlıktan bahsedilebilir. Bu olayın çözülmesi için Aydın Muhassılı bizzat görevlendirilerek çalınan mahsulün geri alınması emredilmiştir.104

Abbas Efendi’nin İstanbul’dan İzmir’e, kendini ve eşyalarını taşıması için anlaştığı Ali Reis tarafından mallarının çalınması dikkat çeken başka bir olaydır.105 Ali Reis, Midilli’ye geldikleri zaman Abbas Efendi’yi adada bırakıp, kaçırdığı eşyalarla beraber İzmir’e gelmiştir. Abbas Efendi ise kendi imkânlarıyla İzmir’e geldiğinde, kaçırılan eşyaları geri alamayınca durumu Divân’a şikâyet etmiştir. Divân ise kaçırılan malların geri alınarak sahibine teslimi ve bu işi yapmaları için İzmir molla ve voyvodasına hitaben hüküm yazılmıştır.

İzmir kayıtlı bu hükümde Osman adlı kişi, amcası İnce Mehmed’e saldıran Civelek Hacı Hüseyin’i şikâyet etmiştir.106 1195 senesinde gerçekleşen olayda Civelek Hacı Hüseyin adamlarıyla beraber İnce Mehmed’i, önce darp edip yaraladıktan sonra “ol darbdan

müteessir” ifadesinden anlaşılacağı üzere muhtemelen bayıldıktan sonra yanında bulunan

para ve eşyaları gasp etmişlerdir. Bunun üzerine Divân çalınan mal ve paranın bahsi geçen

103 Hüküm evail-i Safer 1194 tarihli olduğundan olayın 1191 yılında gerçekleşmiş olması muhtemeldir. Mütesellimin çiftlik gelirine el koyması da “…mütesellim-i merkumun zimmetinde üç senenin çiftlik-i mezkûr hasılatından dört bin sekiz yüz guruşluk…” şeklinde ifade edilmiştir.

104 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00071, s.89.

105 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00072, s.7.

51

kişiden geri alınmasına hükmetmiştir. Hükmün 1199 tarihi taşıyor olmasından kararın oldukça geç verildiğini ve yargı mekanizmasının yavaş çalıştığını söyleyebiliriz.107

Karaburun naibinin gönderdiği mektup aracılığıyla şikâyetçi olan Mordoğan-ı kebir sakinlerinden Mehmed ibn Yusuf Ağa, kendisine ait iki bin guruş kıymeti olan iki geminin içindeki mallarla beraber, Karaburun voyvodası İzmirli Yeniçerizade El-Hac Mehmed Ağa tarafından kaçırıldığından bahsetmiştir. Hükümde geçen “taht-ı hükümet ve kazalarınızda

mürur, ubur üzere olmağla” ifadesinden anlaşılacağı üzere gemilerin İstanbul’da ya da

İstanbul’a yaklaştığı ifade edilmiştir. Ayrıca gemilerin gittiği rotayı belirlemek için muhtemelen tahkikat da yapılmıştır.108 Divân ise geminin görüldüğü yerde muhtemelen mürettebatıyla beraber el koyulmasına karar vermiştir.

Sipahi Mustafa’nın Tire’de yaşadığı olay da başka bir şikâyet konusudur. Sipahi Mustafa mutasarrıfı olduğu tımardan öşür mahsulünü toplayıp ambarda depolamışken Tireli İbrahim bu mahsulü alıkoymuştur. Hükümde çok fazla detay verilmese de öşür mahsulü İbrahim tarafından çalınmıştır. 1192 senesinde gerçekleşen bu olayın 1196 yılında kayıt altına alınması şikâyet mecrasındaki geri dönüşün kısmen yavaşladığını göstermektedir. “icra-yı

şer’ ve ihkâk-ı hak olunmak babında” hükmün son kısmında yazan bu ifade ile el konulan

öşür mahsulünün İbrahim’den alınıp Sipahi Mustafa’ya iade edilmesi yönünde alınan karardır.109

3.1.1.5. Eşkıyalık: Sözlükte dağ hırsızı, haydut olarak anlatılan eşkıyalık,110 Osmanlı