• Sonuç bulunamadı

3. ÇALIŞMASINI YAPTIĞIMIZ AHKÂM DEFTERLERİNİN

3.1. H ÜKÜMLERİN K ONULARINA G ÖRE T ASNİF VE D EĞERLENDİRMESİ

3.1.4. Borç İlişkileriyle İlgili Hükümler

Sözlükte tanımlandığı şekliyle borç; iade edilmek şartıyla alınan faizli ya da faizsiz paradır.181 Kişiler ya da kurumlar arasında gerçekleşen, bir tarafın diğer tarafa maddi olarak taahhüt ettiği bir meblağı ileri bir tarihte teslim etmesi durumuna kısaca borçlanma diyebiliriz.

Borç ilişkisi değişmez iki taraftan oluşur ki bunlar borçlu ve alacaklı taraflardır. Her zaman olmasa da borç ilişkisinde üçüncü bir taraf olarak kefillik182 ortaya çıkar. Borçlanma

178 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00089, s.94.

179 Taştan veya tuğladan yapılmış bina. Devellioğlu (1962), a.g.e. s.588.

180 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00071, s.61.

181 Mehmed Bahaeddin (1927), Yeni Türkçe Lugat, 2.baskı, Evkaf-ı İslam Matbaası, İstanbul, s.162.

182 Kefalet eden, kaçındığı takdirde birinin borcunu ödemeyi, birinin yapması gereken bir şeyi yapmadığı takdirde, o işi yapmayı kendi üstüne alan kimse. Devellioğlu (1962), a.g.e. s.602; Birinin borcunu vermeyi veya bir taahhüdünü ifa etmeyi deruhde eden. Sami (2010), a.g.e. s.1172; Kefalet, Arapçada damân, hamâle ve zeâmet kelimeleriyle yakın anlamlıdır. Kefalet daha çok şahsa (nefs) kefillikte kullanılan bir sözcükken, damân mal gibi somut nesnelerin kefilliğinde kullanılır. Hamâle kelimesi ise diyet gerektiren borçların tazmininde kullanılır. İslam mezheplerine göre farklı tanımlar oluşturulan kefillik, âlimler tarafından da tanımlanırken canlı ve cansız olmaları göz önünde bulundurulmuştur. Kefalet ayrıca alacaklının hakkını tahsil etmede başvurduğu

72

ticaretin de bir parçasıdır. İmâl eden ya da perakende satan kişi, ürünü belli bir miktar ve sürede borçlanarak teslim eder. Bir meblağın anlaşılan tarihte verilmemesi, birtakım sorunlara yol açmaktadır. Alacak-verecek anlaşmazlıkları olarak karşımıza çıkan bu sorunlar, günümüz mahkemelerinde oldukça yoğun olarak görülmekteyken, çalışmamızın temel kaynağı olan Ahkâm defterlerinde de bu sorunlara sıkça karşılaşılmaktadır.

Çalışmasını yaptığımız defterlerde tespit ettiğimiz hükümler büyük çoğunlukla Müslümanlar arasındaki borç ilişkilerini işlerken, az miktarda da olsa gayrimüslimlerin kendi aralarında ya da Müslümanlarla yaşadığı borç sorunlarına değinen hükümlerde vardır. Tespitinde bulunduğumuz hükümlerin tamamı maddi karşılığı olan sorunlardır. Borç ilişkisinde genellikle kişiler arasında geçtiğinden, bir anlaşmazlık çıktığında öncelikle kadı mahkemelerinde sorunun çözülmek istemesi muhtemeldir. Eğer bir sonuç alınmaz ya da karar beğenilmezse sorun Divân’a taşınırdı. Çalıştığımız defterlerin geneline baktığımızda, borç sorunlarıyla alakalı hükümlerin sayısı gözetilerek, sorunların büyük çoğunluğu Divân’a gelmeden Kadı mahkemelerinde çözülmüştür diyebiliriz. Hükümlerde bulunan genellikle; “vermekte teallül”, “muhalefet” ve “ibtal-i hak sevdasında olduğun” gibi kavramlarla borçlu kişinin borcunu ödemek istemediğini söyleyebiliriz. Yaptığımız incelemeler neticesinde borç ilişkilerinde verilen karar hep borcun tahsiline yönelik olmuştur.

3.1.4.1. Borcunu tahsil edememe: İncelediğimiz hükümler içerisinde en çok karşılaştığımız sorundur. İzmir kayıtlı bir hükümde Belmini zımmî, Artin zımmîde olan yüz seksen guruş alacağını, defalarca istemesine rağmen tahsil edemediğini bildirmesi üzerine sorun Divân’a taşınmıştır. Divân ise olayın mahallinde çözülerek bahsi geçen meblağın tahsil edilmesine hükmetmiştir.183

Hükümler arasında dikkat çeken bir konu da iki âyân ailesinin borç münasebetiyle karşı karşıya gelmesidir. Köşk’te yaşanan olayda Cihanzade Seyyid Hüseyin, Kıran kariyesinde isimleri verilmemiş zımmîlerde olan alacağını tahsil ettikten sonra Hamzabâli-Zade İbrahim

güvence anlaşmasıdır. Kefalet şahsa (el-kefale bi’n-nefs) ve mala (el-kefale bi’l-mal) olmak üzere iki türde görülmektedir. Şahsa kefalette ya borçlunun borcuna ya da yaşanan bir olay ya da adli bir durumda şahsın kendine kefil olunur. Mala kefalette ise bir malın geri ödenmesine (çalıştığımız hükümlerde sıkça geçen edâ kavramı) kefil olmaktır. Mala kefalette kendi içinde ayrılmaktadır. Bunlar malın kendine ve malın teslimine yönelik kefilliklerdir. Kefillikte tarafların iradeleri asli bir durumdur. Şahsa ya da mala yapılan kefalet fark etmeksizin kefilin taahhüt ettiği şeyin teslimiyle kefaleti ortadan kalkar. Kefillik ve kefaletlik hakkında daha detaylı bilgi için bkz; H. Yunus APAYDIN (2002), “Kefalet” TDVİA, C.25, Ankara, s.168-177.

73

Bey, “meblağ-ı mezburun bi vech-i şer’ tahsiline muhalefet” ifadesinden anlaşılacağı üzere borca karşı çıkmıştır.184 Hükümde anlatılan kadarıyla İbrahim Bey’in çiftliği olan bölgede tahsilat yapılmıştır. Muhtemelen bu sorun İbrahim Bey’in, Cihanzadelerin kendi bölgelerinden gelir topladığını zannetmesinden dolayı oluşmuş olabilir. Divân’a taşınan bu tartışma karşısında, borcun tahsili ve muhalefet edilmemesi gerektiğine hükmedilmiştir. Ayrıca bu sorunun çözümü için bizzat Aydın Muhassılı görevlendirilmiştir.

Alacaklı kişi verdiği borcun geri dönüşünü garanti almak maksadıyla borç talep edenden kefil isteyebilirdi. Ancak beklenmedik durumlarda borçlu borcunu ödemezse borç kefilden istenirdi. Manisa sakini Halil, İzmir’de borç verdiği Şimşir oğlu Hüsam ve Yahudi Harun iflas edince, alacaklarını tahsil için gittiği kefil Şeritçi Behor’un borçları ödemeye itiraz ettiğini Divân’a şikayet etmiştir.185

İzmir mollasına yazılan ancak İstanbul’da yaşanmış bir olayda, Genç Mehmed isimli kişi Kayserili El-Hac Ahmed’de kalan bin guruş alacağını “Asitane’de Mahmud Paşa

mahkemesinde” istemiştir. Mahmud Paşa mahkemesinde “tenbih ve tahsil” kararının

ardından, borçlu Kayserili Ahmed hükümde geçen “kable’l-eda firar” ifadesinden anlaşılacağı üzere borcunu ödemeden kaçmıştır. Hüküm genel konusu da bunun üzerinedir.186

Hükümde yazan karar Kayserili Ahmed’in İzmir’de olduğu ve çavuş tarafından yakalanıp İstanbul’a gönderilmesi üzerinedir. Bu hükmü diğer hükümlerden ayıran özellik şikâyetin Divân’a kadı mahkemesinde görülmüş bir davanın ardından değil İstanbul’da bulunan paşa mahkemesinden gelmiş olmasıdır.187 Yine 1193 senesinde Dergâh-ı muallam kapucu başılarından Ömer, Sığla Sancağı mütesellimi Ahmed’e verdiği borç senetlerini tahsil edemediğini şikâyet etmiştir.188 “iltizam ve ana eda etmek şartıyla” verilen senet üzerinden doğan, kırk iki bin guruşluk borcu mütesellim Ahmed ödemek istememektedir. İzmir kadısına hitaben yazılan hükümde mübaşir görevlendirildiği ve borcun tamamen tahsil edilmesine karar verildiği yazılmıştır.

184 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00062, s.23.

185 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00062, s.28.

186 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00071, s.50.

187 Ayrıca 71. defterin 988 numaralı hükmü bu olayın devamı niteliğindedir. Borcunu ödemeden kaçan Kayserili El-Hac Ahmed’in firar ettiği İzmir’de yakalanması için görevlendirdiği çavuş gerekli incelemeleri yaptıktan sonra Ahmed’in Frenk katipliğine sığındığı tespitinde bulunmuş, bu durumu İstanbul’a bildirmesiyle yazılan bu hükümde, Ahmed’in derhal yakalanıp İstanbul’a getirilmesi anlatılmıştır. BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00071, s.143.

74

Eski Aydın Alaybeyi Süleyman ve kardeşi İbrahim, Aydın Alaybeyi olarak mevcut göreve devam eden Ali tarafından dört yüz guruşluk borç münasebetiyle şikâyet etmiştir. Süleyman ve İbrahim borcu ödememek için bahsi geçen parayı, muhtemelen aktif görevindeyken, idari amaçla kullanıldığına inandırmak için “meblağ-ı mezbur sancak

masarufu olub, bizim zimmetimiz değildir” bahanesini sunmuşlardır.189

Hecedor(?) zımmî, Ernece zımmîde olan alacağını tahsil edemediğine yönelik şikâyetinde, Ernece’nin ticaret ile uğraştığını ve sürekli “diyar-ı aharda” olduğundan isteyemediğini ve şikâyette dahi bulunamadığından bahsetmiştir.190 Hecedor, ismi verilmemiş bir kişiyi vekil yaptığını ve Ernece’nin ticaret maksatlı İstanbul’da bulunduğundan da bahsetmiştir. Divân bu şikâyette borcun tahsil edilip vekile teslim edilmesi yönünde bir karar almıştır.

3.1.4.2. Borcun bir kısmını tahsil edip kalan kısmını alamama: İzmir’de Anton zımmî ile İbrahim Ağa arasındaki borç ilişkisinde, İbrahim Ağa iki borç senedinden doğan on dokuz bin sekiz yüz üç guruş borcunun, on dört bin yedi yüz elli guruşunu ödedikten sonra kalan meblağı vermek istememesi üzerine durum Divân’a aksettirilmiştir.191 Hükümde geçen “siz

ki mevlana-yı voyvoda-i muma ileyhsiz, mahallinde şer’le görüle deyu” ifadesiyle Divân,

sorunu yerel idarecilerin çözmesini istemiştir.

Saray-ı Hümâyûn ağası Numan, Alaşehir’deki Yıldırım Bayezid Han vakfı mütevellisi İbrahim’de olan alacağını tahsil edemediğini Divân’a yaptığı şikayetinde anlatmıştır.192

Hükümde geçen “iki yüz cem’an, iki kıt’a deyn temessükleri “ ifadesinden anlaşılacağı üzere, İbrahim’in iki borç senedi üzerinden bin iki yüz guruş borcu olup bunun dört yüz guruşunu ödemiştir. Şikayetin konusu da burada başlamaktadır. İbrahim kalan borcunu “bugün yarın

getiririm” diyerek sürekli ertelemiş ve Numan’ın alacağını sürekli istemesine yol açıp,

nihayetinde “ibtal-i hak” talebinde bulunarak, borcu ödemek istemediği Numan’ı verdiği ifadeyle anlaşılmaktadır. Divân bu sorunun çözümünde Aydın Muhassılını görevlendirerek kalan borcun tahsiline karar vermiştir. Yine Şatırzade El-Hac İsmail yaptığı şikâyette, Alaybeyizade Seyyid Ahmed’e verdiği borçtan kalan iki yüz elli guruşunu alamadığından

189 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00071, s.89.

190 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00072, s.88.

191 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00062, s.17.

75

bahsetmiştir.193 Borcunu defalarca istediği halde bahaneler sunup itiraz eden Seyyid Ahmed’in kalan borcunu ödemesine Divân hükmetmiştir.

Başka bir kayıtta Güzelhisar’da Abdurrahman, Kasap El-Hac Hüseyin’e verdiği borcu tahsil edemeyince kefili olan Molla İbrahim’den istemiş, ancak kefil borcun bir kısmını ödedikten sonra kalan kısmını vermemek için “kah İstanbul’a ve kah ahar mahale firar üzere

olduğun” ifadesinden anlaşılacağı üzere kaçmak üzere olduğu ve paranın hemen tahsil

edilmesi gerektiğini şikâyetinde belirtmiştir.

3.1.4.3. Borçlunun vefatıyla oluşan tahsilat sorunları: Bu maddede işleyeceğimiz konular çoğunlukla insanların yaşarken yaptığı borç anlaşmalarının, onlar öldükten sonra mirasçılara kalması nedeniyle çıkan problemler üzerinedir. Nitekim bu tür sorunlara günümüzde dahi sıklıkla denk geldiğimiz ve çalışmamızda incelediğimiz hükümlerin genel yapısını oluşturan borca karşı çıkma meselesidir. Bu şikâyet kayıtlarının hemen hepsine borcun tahisl edilmesi yönünde bir karar verilmiştir.

Tire kayıtlı bir şikâyette Aişe hatun, Alaybeyizade Mehmed öldükten sonra “sizin

babanız müteveffa-yı mezburun zimmetinde yedi, sekiz kese akçe alacağım vardır”

ifadeleriyle merhumun varislerinden alacağını istemiştir.194 Yine Alaşehirli tüccarlar Abdullah, Seyyid Osman ve Hacı İbrahim yaptıkları ortak şikâyette Hacı Mehmed isimli kişide ağnam değeri üzerinden, muhtemelen üç tüccarın toplam iki bin dokuz yüz seksen dört guruş alacağını, Hacı Mehmed’in vefatıyla oğlundan tahsil edemediklerinden bahsetmişlerdir.195 İsmi yazılmamış olan Hacı Mehmed’in oğlu, borca karşı çıkmaktadır. Güzelhisar’da yaşayan Hacı Mehmed oğlundan alacaklarını tahsil edemeyen ve mağdur olduklarından bahseden tüccarların şikâyetine Divân, borcun Hacı Mehmed oğlundan tahsil edilmesine hükmetmiştir.

Birgi kayıtlı başka bir hükümde Kasap Mehmed, borç verdiği Turnaoğlu Mehmed’de olan alacağını tahsil edeceği sırada, Turnaoğlu’nun terekesini kardeşi İbrahim’e devrettiği için alamadığı ve borcu İbrahim’den istediğinde vefat ettiğini, bu sebeple İbrahim’in oğlu

193 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00071, s.94.

194 BOA, A{.DVNS.AHKA.d.00071, s.52.

76

Mehmed’den borcu talep ettiğinde bahaneler sunarak borca itirazda bulunduğunu ve üç yıldır borcunu kimseden alamadığını şikâyet etmiştir.196