• Sonuç bulunamadı

3. MASAL DİLİ İLE SEMBOLİK DİL ARASINDAKİ İLGİ

4.2. Ders Veren Bitiş Formelleri

Çalışmamızda, masalların sadece eğlendirici metinler olmadığı, aynı zamanda ders verici, derin manalar içeren anlatılar olduğu üzerinde durduk. Bu metinler çocuk eğitiminde de çok önemlidir. Kötülerin cezalandırıldığı, iyilerin ödüllendirildiği bu metinlerin her birinde çıkarılacak dersler vardır. Bazen masal boyunca verilmek istenen dersler, masalın sonunda bir atasözü ya da nasihatle anlatılır. Masallarda kahramanlara verilen dersler sayesinde dinleyiciler de öz eleştiri yapma imkânı bulurlar. Böylelikle masal insanları çeşitli olaylar ve durumlar hakkında düşünmeye sevk eder. Bir bakıma kahramanlara verilen ders dinleyicilere verilmiş olur.

*“Balık bilmezse Halık bilir demişler.” (Alptekin, 2002: 366). Bu formel ifade bir düşünce tarzını, bir inanışı yansıtır. Yapılan iyiliğin karşılığını beklememek gerektiğini anlatan bu atasözü, yeryüzünde hiç kimsenin bilmediği bir iyilik yapmış olsanız bile onu gören, bilen bir Yaratıcı vardır anlamına gelir. Masal anlatıcısı böyle bir atasözünü kullanarak dinleyicilerine tercihlerini karşılıksız iyilikten yana kullanmaları konusunda öğüt vermiş olur. Karşılık beklemeden iyilik yapmak, yapılan iyilikler hakkında konuşmamak yapılan iyiliği daha makbul hale getirir.

Allah her insanın içine iyilik yapma hissini yerleştirmiştir. Bu his insanların fıtratına uygundur. Buna rağmen insanların yaptıkları iyiliklerin faziletleri açısından farklar vardır. Bir iyiliği Allah’ın rızasını kazanmak için yapmak ile gösteriş amacıyla yapmak arasında fark vardır. Allah rızasını kazanmak için sessiz sedasız yapılan iyiliğin mümine sevabı ve manevi derinliği daha fazla olacaktır. İslam dini iyilik yapmayı ve

iyilik düşünmeyi emretmektedir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Allah’a

kulluk edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabalara, yetimlere, düşkünlere, yakın ve uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve size hizmet eden kimselere iyilik edin. Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez.” (Nisa/ 4). Söz

konusu ayette yakın çevremizden başlayarak tüm insanlara iyilik yapmak açık bir şekilde zikrediliyor. Bir hadiste iyilik düşünmenin bile Allah tarafından mükâfatlandırılacağı şöyle ifade ediliyor. “Şüphesiz ki, Allah iyilikleri ve kötülükleri

yazmış sonra onları beyan etmiştir. İmdi kim bir iyilik yapmak ister de yapamazsa, Allah onu kendi katında tam bir hasene olarak yazar. O hayırlı işi yapmaya niyet eder de yaparsa, Allah (c.c.) onu on kattan yedi yüz kata ve daha pek çok katlayarak hasenat yazar. Şayet bir kötülük yapmak ister de yapmazsa, Allah onu nezd-i ulûhiyetinde tam bir hasene olarak yazar. O kötülüğü yapmak ister de yaparsa, Allah onu bir tek seyyie olarak yazar.” (www.sorularlaislamiyet.com). Rahman Sure’sinin altmışıncı ayetinde de iyiliğin karşılığı ancak iyiliktir, buyrulmuştur. (Rahman/ 60).

Dinimiz sadece insanlara karşı iyi davranmayı değil bütün canlılara iyilikte bulunmayı emretmiştir. Peygamberimiz (SAV) hayvanlara yapılan iyilik ve kötülük için şu örnekleri verir: “Allah (C.C) bir köpek yüzünden, ahlâksız bir kadını affedip

cennetine aldı. Köpek bir kuyunun başında, susuzluktan dili sarkmış bir vaziyette soluyup duruyordu. Tam o esnada oradan geçmekte olan bu kadın, köpeğin hâlini görünce dayanamadı. Hemen belinden kemerini çıkarıp ayakkabısına bağladı, bununla kuyudan su çıkarıp köpeğe içirdi, böylece köpek ölümden kurtuldu. İşte bu kadının bir köpeğe karşı bu davranışı onun affına vesile oldu ve Allah (C.C.), onu cennetine koydu.” (www.sorularlaislamiyet.com). Bir hayvana yapılan iyilik neticesinde affedilen

kadın örneği iyilik yapmanın Allah katındaki değerini gösteren güzel bir örnektir. Bu örneğin tam zıddı olan bir hadiseyi ise Peygamberimiz şöyle anlatır. “Bir kadın bir kedi

yüzünden cehenneme girdi. Ne o kediye yedirdi içirdi ne de salıverdi ki dışarıda avlansın. Ve kedi açlıktan öldü. O kadın da bu yüzden cehenneme girdi”

(www.sorularlaislamiyet.com).

Masal anlatıcısı kullanmış olduğu bu formel ifadeyle zaten inancımızda ve kültürümüzde var olan karşılık beklemeden iyilik yapmak olgusu hakkında dinleyicilerini düşünmeye sevk etmiştir. Yapılan bir iyilik bu dünyada anlaşılmasa da Yaratıcı tarafından bilinmektedir. Yani insan bir bakıma başkasına iyilik yaparken kendisine iyilik yapmış olur.

Anlatıcı dinleyicilerini iyilik yapmaya yöneltmek için kahramanlarına iyilikler yaptırır ve yapılan bu iyilikler karşılıksız kalmaz. Örneğin Padişahın Oğlu adlı masalda kahraman, kuşun yavrularına musallat olan yılanı öldürür. Kuş bu iyilik karşılığında kahramanı yedi kat yerin dibinde yeryüzüne çıkarır. (Doğan, 2006: 266). Borçlu Oğlan adlı masalda padişahın küçük oğlu elindeki parayı arttırarak dönmesi gerekirken parasını borçlu ölen bir insanın borcunu ödemek için kullanır. Bu iyilik masalın sonunda karşılıksız kalmaz ve ölen adam kahramanı zor durumdan kurtarır. (Doğan, 2006: 254). Bu masal bir ölüye yapılan yardımın bile karşılıksız kalmayacağını gösteren güzel bir örnektir. Yani anlatıcı iyilik konusunu ya anlattığı bir olayla ya da masalın sonunda söylediği “Balık bilmezse Halık bilir” gibi bir sözle işler ve böylelikle dinleyicilerine mesaj vermiş olur.

*“Büyüklerden kalma bir söz vardır: Eden, bir gün muhakkak bulur.” (Sakaoğlu, 2002: 287). Anlatıcı masalının sonunda söylediği bu cümle ile hem dinleyicilerine ders verir hem de kendi inanış ve tecrübelerini aktarma imkânı bulmuş olur. Bu söz ilk bakışta olumsuz gibi görünse de çift taraflı düşünülmesi gereken bir sözdür. Yani bu dünyada iyilik yapan iyilik, kötülük yapan kötülük bulur anlamına gelir. Pek çoğumuz bu sözün doğruluğunu tecrübe etmişizdir. Güldüğümüz, kınadığımız şeyleri yaşamış ve bu yaşantıdan sonra kendi kendimize “büyük lokma ye ama büyük söz konuşma” demişizdir. Ya da vicdanımızın onaylamadığı bir işi yaptıktan sonra başımıza gelen kötü bir hadisenin nedenini yaptığımız o iş olarak görmüş, bunları günahlarımızın kefareti olarak değerlendirmişizdir.

İslam inancına sahip olan bir kimse yaptığı kötülüklerin, mahşerdeki büyük mahkemede görüşüleceğini ve cezalandırılacağını bilir. Aynı şekilde iyiliklerin mükâfatlandırılacağını da bilir. Bu inanç ve tecrübeler çeşitli atasözlerimizde ifade edilmiştir. “Gülme komşuna gelir başına,” “eden bulur,” “ne ekersen onu biçersin,” “ne doğrarsan aşına, o çıkar kaşığına” atasözleri bunlardan bazılarıdır. İşte bu bilgiye ve tecrübeye sahip olan anlatıcı, dinleyicilerini anlattığı ibret verici bir masal ile iyiliğe davet eder ve masalın sonunda vermek istediği mesajı bir atasözü ile özetler.

“Buradan şu çıkıyor ki “Demek ki, nereye kadar gizlersek gizleyelim, bir gerçek birgün muhakkak gün ışığına çıkacak” teşhisi koyuluyor. Gizlesek de, kimseye söylemesek de “Yerin kulağı var” sözü, anlamı çıkıyor.”(Kumartaşlıoğlu, 2006: 328).

Bu bitirilişte anlatıcı masaldan çıkarılması gereken dersi kısaca özetlemiştir. Ne kadar gizli tutulursa tutulsun gizli konuşulan bir şey umulmadık şekilde başkaları tarafından

duyulabilir. Bu bakımdan insanlar konuştukları şeylere dikkat etmeli, düşünerek konuşmalıdır.

“Yerin kulağı var” ifadesi ders veren bir atasözü olmanın yanında altında çeşitli manalar mitolojik hikâyeler barındıran bir sözdür. Bu sözün Kırgızlarda kullanımı “yerin kulağı yedi kattır” (Ögel, 1995: 264), şeklindedir. Kırgızların bu ifadesi bizlere yer altındaki uzun kulaklı varlıkları hatırlatmaktadır. “Türk mitolojisinde de dinlemeyle

ilişkisi açık olmamakla beraber yerle alakalı uzun kulaklı varlıklar vardır. Bu varlıklar “Şeytan” olarak adlandırılırlar. Er Töküs masalında Er Töküs’ün yeraltındaki macerasında kuyudaki acayip kulaklı dev Şeytan olarak da adlandırılır. Bu konuda destanda Er Töküs’ün kurtardığı “yeraltı Şeytanı” Yla ilgili ‘…bilememiş ki, yeraltından çıkanların hepsi Şeytandır…’ ifadesi kullanılır. Er Töküs’ün öldürülmesini sağlayan Çoin Kulak isimli bu ve başka devler de bu türden bir şeytandır. Bu olayla ilgili masal anlatıcısı su tespiti yapar: ‘Er Töküs gençliğinde, böyle “kulak” lakabını taşıyan, yeraltı şeytanlarını hep öldüre gelmişti. Ama öyle anlaşılıyor ki, bu çağda artık ihtiyarlamıştı. Kuvveti de azalmıştı.’ (Ögel, 1989: 545). Er Töküs çeşitli maceralardan sonra tekrar yeryüzüne çıkar. Bu cinsten olmak üzere Türk mitolojisindeki “kulak” tavsifli devler (Temir-Kulak, Ay-Kulak, Kün-Kulak, Kan-Kulak, Çoin-Kulak, Yantakçı) in hepsinin kulakları büyüktür ve bunlar yukarıda verildiği üzere “Şeytan” olarak anlatılmaktadır.”(Çolak, 2010: 178).

Mitolojilerde kahramanın kulaklarının uzaması bir ceza unsuru olarak görülebilir. Midas’ın kulakları adlı mitolojik efsane, masal anlatıcısının dinleyicilerine vermek istediği mesajı açıklayan güzel bir örnektir. Bu efsane şöyledir: “Midas bir gün

ormanda dolaşırken, Satyroslardan Marsyas ile Apollon arasında bir müzik yarışması yapıldığını gördü. Yarışmanın hakemi ırmak-tanrı Tmolos idi. Hakem iki çalgıcıyı da dinledikten sonra tanrının birinci geldiğini söyledi. Midas ise epeyce yersiz bir biçimde söze karısıp yargının haksız olduğunu dile getirdi. Apollon öfkelendi ve Midas’ı cezalandırmak için, adamın basından bir çift eşek kulağı çıkardı. Rahatsız edici ve herkesin gözüne batabilecek kulakları saklamak için Midas koskoca bir takke giymeye başladıysa da, bu sonradan olma sakatlığının sırrını berberine açmak zorunda kaldı. Ne var ki olayın duyulmasını önlemek için yetkisini kullanmaktan da geri kalmıyordu; örneğin berberin bu konuda konuşmasını yasaklamış, dinlemezse ölüm cezasına çarptırılacağını bildirmişti. Ancak Midas’ın sırrının altında ezilen zavallı adam, bir akarsuyun kıyısında bir delik açıp oraya hükümdarın kulaklarının eşek kulağı olduğunu

fısıldadı. Arkasından deliği örttü ve kimsenin duymadığından emin olarak uzaklaştı. Fakat toprak orada tılsımlı sazlar var etti; sazlar gelene geçene ‘Midas’ın, efendimiz Midas’ın kulakları, eşek kulakları! diye fısıldayıp duruyordu. Phryginalı hükümdar zavallı berberden öcünü öldürterek aldı ama sırrının halk arasında yayılmasını önleyemedi.” (Çolak, 2010: 178). Görülüyor ki masal anlatıcısının dinleyicilerine ders

vermek için kullandığı “yerin kulağı var” ifadesinin altında çeşitli mitolojik hikâyeler, tecrübeler ve inançlar vardır.