• Sonuç bulunamadı

3. MASAL DİLİ İLE SEMBOLİK DİL ARASINDAKİ İLGİ

2.3. Mizahî Özellikli Giriş Formelleri

2.3.5. Babam kaptı asayı

Asa- baston denilince aklımıza gelen ilk şey, üzerine dayanılarak yürünen bir araç olmasıdır. “Uzun bir yolu aşmak zorunda olanlar, kutsal yerlerin yolların üzerinde

yürüyen hacılar ellerinde, çoğu kez, baston tutarlar. Ancak çoban’ın sürekli taşıdığı değnek aslında onun yürümesini kolaylaştırmak değil, koyunlarını gütmek içindir. Vaktiyle buna dünyanın ekseni denirdi.” (Ersoy, 1990: 265). Bu işlevleriyle aklımıza

gelen baston ve asanın, çobanların yöneltme amacıyla kullandıkları da göz ardı edilmemelidir. Bu anlamıyla düşündüğümüzde asa sembolik bir kavram olarak karşımıza çıkar. Çünkü Türk toplumu ataerkil bir düzene sahiptir ve toplumsal yapı itibariyle topluma yön verenler erkekler olmuştur. Ayrıca göçebe bir toplum için çobanlık çok önemli bir yere sahiptir. Anlatıcının maşayı annenin eline, sopayı babanın eline vermesinin nedenleri vardır. Maşa evin içerisinde kullanılan bir alettir. Anne de daha çok evin içerisindedir ve annenin sorumlulukları daha çok evin içerisiyle ilgilidir. Sopa ise evin dışında bulunan bir nesnedir. Baba da evin dışındaki işlerden sorumludur.

Masal anlatıcısı aile fertlerinin sorumluluklarını da göz önüne alarak nesnelerle ilişki kurmuştur. Bu durumu Yaşar Kalafat’ın şu sözleriyle: “Toplumumuzun inanç

katlamasında aile içi sosyal yapı itibariyle son görünümün adeta er kişinin kazanıp getiren, kadın kişinin de pişirip döşüren rolleri vardır.” özetleyebiliriz. (Kalafat, 2012b:

64). Nesne ve aile fertleri arasında ilişki kurulurken iç ve dışın zıtlığından yararlanılmıştır. Yine maşanın ve asanın kullanım şekli düşünüldüğünde yataylık- dikeylik söz konusudur ki bu da anlatıcının zıtlıklardan bütüne gittiğini gösterir. Bu durumu Guenon, şöyle açıklar: “Aktif ve pasif gibi terimlerin ya da bunların

eşdeğerlerinin ancak birbirine kıyasla anlam taşıdıklarının iyi anlaşılması gerekir. Zira tamamlayıcılık, temelde iki terim arasındaki karşılıklı bağıntıdır. Böyle olunca, her ne kadar bir ve aynı terim, rolünü neye kıyasla oynayacağına bağlı olarak aktif ya da pasif bir rol oynayabilirse de, aktiflik ve pasiflik gibi bir tamamlayıcılığın, çeşitli derecelerde tasavvur edilebileceği de açıktır.” (Guenon, 2001: 42). Anne ve babanın aile içindeki

rolleri düşünüldüğünde babanın dışarıda aktif, ev içinde pasif; annenin ise dışarıda pasif, içeride aktif olduğu görülür. İşte bu aktiflik ve pasiflik durumu bir zıtlık gibi gözükse de bütünü oluşturur ve denge kurar.

Türklerin atlı-göçebe kültüründen geldikleri düşünüldüğünde çobanın ve çobanın en büyük yardımcısı asanın önemi daha iyi kavranacaktır. Masal anlatıcısı da bu kültürel olgudan habersiz değildir. Eğer habersiz olsaydı masallarda çoban, bir tip olarak karşımıza çıkmazdı. “Çoban, masallarda akıl ile sağduyunun sesi ve zengin-

fakir kutuplaşmasında fakir olarak gösterilen olumlu bir tiptir. Ayrıca masal türünün, dinleyicisini psikolojik olarak rahatlatmak amacıyla vermek istediği hayata pozitif bakış, yardımseverlik, imkânsızlıklar karşısında yılmama ve hayattan umutlu olma mesajlarını iletmede de çoban, işlevsel olarak yaygın kullanıma sahip bir tip olarak dikkat çekmektedir. Anlatılarda, sorun çözücü, yol gösterici özellikleri ilk bakışta görülecek netlikte sergilenmemesine ve toplumsal örgütlenmenin alt sıralarında gösterilmesine rağmen çoban, mitolojik arka planında taşıdığı olumlu anlamları kültürel süreklilik bağlamında masal dünyasına da taşımıştır.” (Yılmaz, 2011: 519).

Çobanın olumlu yöneltici özelliğine çoban yıldızı adı verilen yıldızın isminde de rastlarız. Çobanyıldızı, yön bulmada faydalanılan bir yıldızdır.

Çobanyıldızı ile Türk mitolojisinde yer alan Çoban Ata kültü birbiriyle ilişkilidir. Hayvancılığın önemli bir yere sahip olduğu Türk kültüründe hayvanları koruyan iyelere de yer verilmiştir. “Orta Asya Türklerinde Çoban Ata, bütün ev

hayvanlarının koruyucusu olarak bilindiği halde, Kazan Tatarlarında o, seferde olanları koruyan ruhtur. Tatarlarda bu ata kültünün Çolpan yıldızıyla karıştırıldığı görülmektedir. Çolpan yıldızı ki, buna Azerbaycan ve Anadolu’ da Dan yıldızı denilmektedir, mitolojik inançta çobanlara yol gösteren ve onları koruyandır. Zaman zaman bu yıldızın yere inerek çobanlarla görüştüğü, kaybolan hayvanları bulmakta çobanlara yardım ettiği de anlatılar arasındadır.” (Bayat, 2007: 82). Çolpan yıldızının

sefere çıkanlara yardım ettiği inancı da yaygındır.

Çoban yıldızına bakarak yön tayin etme bugün de geçerliliğini sürdüren bir davranış şeklidir. “Eski Türkler sürüleriyle birlikte uzak yola gidecekleri zaman Çolpan

yıldızının çıkmasını beklerlerdi. Bu sebeptendir ki Çolpan yıldızı yol gösteren, seferde olanları koruyan antropomorf varlık olarak düşünülmüştür. Nitekim Çolpan veya Çoban Ata, koyunların ve çobanların koruyucu ata ruhu olarak şekillenmiş, çok büyük olasılıkla hem astral hem de ata kültünün oluşmasında göçebe yaşamı ve psikolojisi önemli ölçüde etkili olmuştur. Hatta Türkiye ve Azerbaycan’da bu yıldızın isminin benzer şekilde Çoban olması yukarıdaki fikri kuvvetlendirir. İnanca göre gökteki yıldızlar at sürüsü, Çoban yıldızı da onları koruyan, yönetendir. Onun Çoban Ata kültüyle sentez oluşturması da bu inanca dayanır.” (Bayat, 2007: 82). Bütün bu

anlamlarıyla Çoban ve Çobanyıldızı yöneltme, yön gösterme, koruyuculuk işlevleriyle Türk milletinin şuurunda olumlu özellikler taşıyan unsurlar olmuşlardır. Çobanyıldızı ile Çoban Ata Kültünün birbiriyle olan ilişkisi, çoban yıldızının bir at sürüsü gibi düşünülen yıldızları koruduğu inancına dayanır. Ayrıca Çobanyıldızı erkek olarak bilinir. İşte bu yüzden masal anlatıcısı asayı babanın eline verir.

Çobanyıldızı ile ilgili inanış ve deyimler Anadolu’da yaşamaktadır. “Dünya,

Kutup yıldızı ile göğe bağlanmıştı. Bundan dolayı Türkler Kutup yıldızını, çeşitli semboller ile canlandırmak istemişlerdi.” (Ögel, 2002: 184). Ayrıca Kutup yıldızı

göğün bir kapısı olarak düşünülmüştür. “Göğe çıkan şamanlar, bu kapıya kadar

çıkarlar ve daha ötesine gitmezlerdi. Bazı Altay destanlarına göre, bu geçit şamanlar tarafından geçilmişti. Kutup yıldızı, göğün 5. katında idi. 6. katında ay ve 7. katında ise güneş vardı. Tanrı yeri ise 9. katta bulunuyordu.” (Ögel, 2002: 184).

Ayrıca çobanların Piri olarak bilinen Hz. Musa’nın asası da önemlidir. “Musa

Şuayb’ın yanında çobanlık yaparken Şuayb O’na bir asa vermişti. Bu asanın önceki peygamberlerden Şuayb’a miras kalan asalardan biri olduğu; Adem’in cennetten getirdiği asa olduğu; bir meleğin insan suretinde gelerek Şuayb’a verdiği rivayetleri

vardır. Bu asa daha sonra Allah’ın emriyle Musa’nın elinde bir mucize haline gelmiştir.” (Güler, 2006: 103). Hz. Musa bu asa sayesinde Firavun’un sihirbazlarını

yenmiş ve peygamberliğini kabul ettirmiştir.

Hz Musa’nın asası sıradan bir asa değildir. “Hz. Musa’nın asasının geçtiği

ayetlere göz attığımızda, önce asanın olağan işler gören bir eşya olduğuna dikkat çekildiğini görüyoruz: ‘O sağ elindeki nedir, ey Musa? O, benim değneğimdir, dedi, Ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkelerim ve başka işlerde de kullanırım onu.’ Bu ifadeler, asanın normal bir eşya olduğunu belirtmektedir. Ancak Kur’an’da, bu ifadelerin hemen ardından, asanın öyle olağan, adi bir değnek olmadığını, onu diğer olağan asalardan ayıran bir özelliğinin bulunduğunu ve onun üzerinde kudretinin tecelli ettiğini belirtmektedir: ‘şimdi onu yere at, ey Musa! Dedi. Bunun üzerine (Musa), onu yere attı; bir de ne görsün! Hızla akan bir yılan oluvermiş o! Al onu korkma! Dedi. Biz onu hemen eski haline döndüreceğiz.” (www.eskidergi.cumhuriyet.edu.tr).

Kur’an’da Hz Musa’nın asasının sıradan bir asa olmadığını gösteren ayetler vardır. Hz. Musa kavmine mucize için Allah’ ın izniyle asasını yere bırakır, asa ejderha olur. (A’raf/ 106-107). Hz. Musa Allah’ın emriyle asasını yere atar yılan olur. (Tâ- hâ/20, Kasas/30-31, Neml/10, Şuara/32). Hz. Musa asasını taşa vurur, taştan on iki göz su kaynadığını görür. ( Bakara/60).

Asanın din ile ilişkilendirildiğini görmekteyiz. Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi II adlı eserinde asanın din seremonilerinde kullanıldığından bahseder. “Türklerde

çevgen daha çok, başı bir hayvan başı ile süslenmiş bir değnektir. Bunlar, Anadolu ve Ortaasya Türk dervişlerinin ellerinde de görülür. Çingiz, hayvan başlı bu değneklere, ‘tuğ’ gibi tüyler takarak, din seremonilerinde kullanırdı.” (Ögel, 2002: 92). Ögel’in adı

geçen eserinde verdiği bilgilere göre asa ile ilgili örneklerde Türk motifleriyle İslami motiflerin beraber kullanılmıştır. “Ak-boz atlı derviş ve asâlı koca” kullanımı buna

güzel bir örnektir. “Elinde bir asa tutan, ak-boz bir ata binmiş, ak sakallı bir koca, birdenbire ortaya çıkar ve Kara- Han’ın oğluna… bir ad verir… sonra da kaybolur… Bu koca, bir Hızır olamaz, çünkü duasında, ‘ Koca Hızır yâr olsun’ diyordu. Görülüyor ki Türk motifleri ile islamî motifler yalnızca yan yana geliyorlardı.” (Ögel, 2002: 92).

Bu kullanım Türk İslam geleneğinde ak sakallı ihtiyarların ellerinde asa ile tasavvur edildiğini göstermektedir.

Olağanüstü özelliklere sahip asalar masallarda da karşımıza çıkar örneğin Öksüz Kız adlı masalda kız, yaşlı kadının verdiği değneği üç kere yere vurduğunda onun

yanına varmış olur. (Şimşek, 2001: 511). Masallardaki bu kullanım anlatıcının Hz. Musa’nın asasının özellikleri konusunda bilgi sahibi olduğunu ve bu bilgisini metne nasıl yansıttığını göstermesi bakımından önemlidir.

Masallarımızda demir asa ve demir çarık kullanımına da sıkça rastlarız. Demir asaların sembolik anlamı vardır. “Demir asalar ise Babür’e göre sevgililerini kaybetmiş

kızlar ve kadınlar tarafından sembolik olarak kullanılıyordu.” (Ögel, 2002: 92).

Masallarda sıkça rastladığımız demir çarık giyme hadisesinin Ögel’in bahsettiği sembolik anlamlara benzer şekilde kullanılması ilginçtir. Örneğin Dev Yavrusu adlı masalda Dev Yavrusu’nun karısı ayağındaki demir çarığı eskitmeden eşini göremeyecektir. (Doğan, 2006: 192)

Asa, otoriteyi de simgelemektedir. “Asa adı verilen daha kısa boyutta ve amaca

göre özel olarak imâl ve biçimlendirilmiş bastonlara gelince; bunlar bir otorite, diğer bir deyişle, hükümdarlık, kumandanlık ve bilim yayan insanlara özgü olduğu kadar, toplumsal hiyerarşinin de evrensel sembolüdür.” (Ersoy, 1990: 267). “Asa, onu taşıyan kolun fiziki boyunu uzatır, yani yetkilerini arttırır. Asanın kırılması, iktidardan vazgeçmek anlamına gelir. Hâkimlere, generallere özgü bir obje olduğu gibi eski Yunanda yalnız yüksek öğretim görevlilerinin taşımaya hak kazandıkları, bir liyakat işareti olmuştur.” (Ersoy, 1990: 267). Asa rüya yorumlarında da güç olarak yorumlanır.

“Rüyada sopa görmek veya sallamak, başkaları üzerindeki gücünüzün işaretidir. Eğer

bir başkası sopayı tutuyorsa mevcut durumda gücün onların elinde olduğunun göstergesidir.” (www.astrolojidergisi.com). Öyleyse asanın güç sembolü olduğunu

söyleyebiliriz.

Ersoy, asa ile ateş arasında da bir ilişkinin olduğunu söylemiştir. Ersoy’un bahsettiği bu ilişki ateşin keşfiyle ilgilidir.“Baston adı altında genelleştirdiğimiz şeyler

ateşle de özdeşleştirilmektedir. Çünkü ateş, ilk olarak, iki sopanın birbirine sürtülmesiyle keşfedilmişti” (Ersoy, 1990: 266).

Dünyanın ekseni veya hayat ağacının simgelerinden biri olan sopa-yılan birleşimi bir tıp amblemi olarak da kullanılmaktadır. Bu amblemde sembolik bir anlatım vardır. Asa, insan-ı kamili temsil ederken, birbirine sarılmış yılan DNA sarmalıdır. Kâsedeki su ise kevserdir. Bu amblemde zehrin ehlinin elinde panzehir olabileceği anlatılmıştır.

Asayı şekil olarak da ele almalıyız. Asa dümdüzdür. Görüntü itibari ile bize elif harfini anımsatır. Elif harfi ise sıradan bir harf değildir. Cemalnur Sargut bir

makalesinde elif harfi için şunları söyler: “Elif harfi ehadiyeti, Allah’ın sonsuz

güzelliğini anlatır. Elif harfi aynı zamanda çok enteresan bir harftir. Hiçbir harf elifsiz okunmaz. O halde bu, şu demektir ki, her insan, diğer harfler olan her varlık, ancak elif olan Allah’ın manasıyla birleştiği zaman okunur, görünür hale geçer. Demek ki insanın Allah’ın sonsuz güzelliğine ihtiyacı var. Bizi var eden, bizi dışarıya gösteren, canlı

kılan, insan makamına yükselten bizdeki Allah tecellisidir.”

(www.sadikyalsizucanlar.net.). Elif harfi vahdeti ifade etmektedir. Elif harfinin diğer bütün harflerden önce gelip ilk harf olması, noktasız olması, kendisinden sonra gelen harflerle bitişmemesi, ebced hesabında bir sayısına karşılık gelmesi gibi nedenlerden dolayı elif harfi vahdaniyetin sembolü olmuştur.

Masal anlatıcısının babanın eline âsayı vermesi tesadüfi bir durum olamaz. Anlatıcı âsanın sıradan bir nesne olmadığının farkındadır ve yukarıda ele aldığımız bilgilerden birine ya da bir kaçına sahiptir. Sahip olduğu bu bilgiyi mizahi görünen bu formele yansıtmıştır.