• Sonuç bulunamadı

GENEL KAVRAMLAR VE AĞIZ ATLASLARI

5- Kentlerdeki kaynak kişiler nasıl belirlenmelidir?

1.8. VERĠLERĠN ÇÖZÜMLENMESĠ

Ağız araĢtırmalarında derleme bittikten sonraki en sıkıntılı süreç verilerin değerlendirilebilmesi için yazıya aktarılmasıdır. Bu esnada çok sayıda farklı sesle karĢılaĢılabilir. Bu da ancak transkripsiyon alfabesi ya da çeviri yazı (çevri yazı) dediğimiz yazı çeĢidi ile karĢılanabilir. Çeviri yazı: “Bir kelimeyi, bir yazılı metni veya bir konuşmayı, onların telaffuzundaki ses değerlerini dikkate alan özel alfabe işaretleri kullanarak yazıya geçirme”dir (Korkmaz, 2003: 59). Metinleri çözümlemede kullanılacak olan çeviriyazı iĢaretleri en çok tartıĢılan konulardan biri olmuĢ ve bilim adamları arasında bu konu ile ilgili tam bir mutabakat sağlanamamıĢtır. Çeviriyazı iĢaretlerinde görüĢ birliğine varılamamasının çeĢitli nedenleri vardır. En önemli neden ise teknolojinin bu kadar geliĢmemiĢ olmasıdır. Ercilasun‟un çeviriyazı iĢaretlerinin kullanımı ile ilgili en önemli tespiti derleme yapan bilim adamlarının basım evlerinin sınırlı imkânlarını kullanmak zorunda kalmasıdır. Yani ağız çalıĢmalarında mevcut harf ve iĢaretlerle yetinmek zorunda kalmıĢlar hatta bazı harfleri elle yazmıĢlardır. Diğer neden ise ağız çalıĢmalarında bir otoritenin olmamasıdır. Her araĢtırmacı ya kendi hocasının gösterdiği yolu seçmiĢtir ya da yeni transkripsiyon iĢaretleri kullanmıĢtır. 1980‟lerde sonra transkripsiyon iĢaretleri ile ilgili çok sayıda çalıĢma yapılmıĢ yine de birlik sağlanamamıĢtır. Transkripsiyon iĢaretlerindeki karıĢıklığın iki yönü vardır:

1. Aynı seslerin farklı harf ve iĢaretlerle gösterilmesidir.

2. Aynı harf ve iĢaretlerin farklı sesleri göstermesidir.

Ercilasun, Gülensoy‟dan aldığı iki örnekle karıĢıklığı somutlaĢtırmıĢtır.

“Kapalı e” için Ģu iĢaretler kullanılmıĢtır: é,ė,

“å” iĢareti yuvarlak a, kapalı a ve dar a‟yı göstermiĢtir. ( Ercilasun, 1999: 43-45) Ağız araĢtırmalarının sorunları içinde çeviri yazı sisteminde çok seslilik adı altında bu sorunu değerlendiren Karahan, iĢaretler konusundaki farklı tercihlerin metinleri anlamayı zorlaĢtırdığını ve karıĢıklığa neden olduğunu belirtir. Mukim Sağır‟ın durumla ilgili tespitine yer verir:

“kapalı/e/‟nin 7, yarı kalın /o/ ve /u/ ünlülerinin4, art damak /g/ ünsüzünün 3, ön boğumlanma/k/

ünsüzünün 4 farklı işaretle karşılanmaktadır.”

Teknolojinin yeterli düzeyde olmaması bir gerekçe olarak gösterilse de bilgisayar sisteminin geliĢmesi ve basım evi sınırlılıklarının ortadan kalkması da karıĢıklıkları gidermemiĢtir.

Transkripsiyon sorununu gidermek için kurumsal çalışmalar da yapılmıştır.

İlk çalışma 1945 yılında Türk Dil Kurumunca yayınlanan Türk Diyalektleri Çeviri Yazı Sistemi ve Reşit Rahmet Arat tarafından Türk İlmi Transkripsiyon Kılavuzudur.

Bu çalışmalar hem ortak bir kullanım alanına sahip olamamış hem de zamanla güncellenemediği için ihtiyaçları karşılamamıştır. 1985 yılının baĢlarında Ağız AraĢtırmaları Bilim ve Uygulama Kolu tarafından bir transkripsiyon sistemi benimsenmiĢtir. Bu sistemin mevcut kuralları da Ģunlardır:

 Alfabemizde mevcut olan 29 harfe ilave harf yapılmayacak.

 Uzunluk ve kısalık bilinen (yaygın) değerlerle gösterilecek.

 Yaygın olan iĢaretlerden hareketle sistemleĢmeye gidilecek. Mesela /e/ ünlüsü ya da /è/ aslında /e/’nin daraldığını göstermek için kullanılmaktadır. Bu daralmayı gösteren de /e/‟nin üzerindeki nokta iĢaretidir. Bu yaygın bir kullanım olduğuna göre diğer ünlülerdeki daralmaları göstermek için aynı iĢaret ( . ) kullanılabilir.

Birçok bilim adamı konu ile ilgilenmiş ve çözüm üretmeye çalışmıştır. Bu çalışmalardan en somut olanı 1997 yılında Ercilasun tarafından sunulan ve tartışılarak kabul gören transkripsiyon alfabesi olmuştur (Ercilasun, 1999: 46-49).

Çeviriyazı alfabesinin oluĢum temelinde Anadolu ağızlarında var olan ünlü ve ünsüzlerin tespit edilip niteliklerinin fonetik laboratuarlarda saptandıktan sonra bunları karĢılayacak iĢaretlerin oluĢturulmasında yatmaktadır. Anadolu ağızlarında ne kadar ses olduğu konusunda araĢtırma yapan Sağır, insan kulağının ayıt edebildiği toplam 41 ünlü ile 63 ünsüz tespit etmiĢtir. Değerlendirmelerinde üzerinde durduğu en önemli nokta ise fonetik laboratuarın olmamasıdır. Sağır‟a göre yapılması gereken bugüne kadar kullanılan iĢaretlerin gözden geçirilerek hem açıklayıcı hem de bilgisayarlarda bulunan Latin alfabesi kaynaklı iĢaretlerde uzlaĢılmalı, uzlaĢılan

iĢaretlerden oluĢan ortak çeviri yazı alfabesinde karar kılınmalıdır. Sağır yapmıĢ olduğu çalıĢmada ünlü ve ünsüzler için toplam 13 iĢaret, ünsüzlerde ise toplam 7 iĢaret tespit eder her biri için de önerilen iĢaretleri tablo halinde verir.(Sağır, 1997:

126-138).

Aslında ses değerlerinin hesaplanamaması fonetik laboratuarın olmamasından kaynaklanan ve bilim adamlarının üzerinde durduğu ortak bir sorundur. Fonetikte kelime ve cümleler parça ve parçalar üstü birimlerden oluĢur.

Ünlüler, ünsüzler, ikiz ünlüler parçaları; süre, sınır, durak, ezgi ve ton da parça üstü birimleri oluĢturur. Fonetik laboratuarların amacı da en hassas cihazlardan faydalanarak bu birimleri tespit etmek ve fonetik yazı alfabesi kullanarak kâğıda dökmektir (CoĢkun, 2000: 126). Öçalan, fonetik laboratuarın kurulmasını beklemektense özellikle teknolojik imkânları kullanarak bu sorunun halledilebileceği üzerinde durur. “Bir fonetik laboratuarını daha uzun yıllar beklemektense ses frekanslarını hassas olarak gösteren müzik programlarını ağız çalışmalarına uygulayabilecek bir analiz programı geliştirilmelidir. Bu konuda TDK ve Türkiye Bilişim Derneği ile Koç Üniversitesi‟nin başlattığı ses tanımlama programının dilbilimi ve ağız araştırmalarında kullanılacak düzeye getirilmesi çalışmalarına hız verilmelidir. Volkan Coşkun‟un Almanya‟da yaptığı çalışma zenginleştirilmeli ve tüm ünlü- ünsüz varlığımızı kapsayan bir boyuta ulaştırılmalıdır.” ( Öçalan, 2006).

ÇalıĢmalarda değinilen diğer husus ise hazırlanacak yazı sistemin Uluslararası Fonetik Alfabe (IPA) ile de uyumlu olması veya onu esas almasını teklif etmiĢler.

Uluslararası Fonetik Alfabe, 1888 yılında Latin alfabesi esas alınarak Uluslararası Fonetik Derneği (TheInternational Phonetic Association) tarafından geliĢtirilmiĢ, konuĢma seslerinin bütün ayırt edici niteliklerini gösterebildiği iddiasında olan ve baĢta ses bilimciler olmak üzere dil biliminin çeĢitli alanlarında çalıĢan araĢtırmacılar, sözlük bilimciler, öğretmenler, hatta kulak burun boğaz uzmanları gibi ilgili bütün alanların çalıĢanlarınca kullanılabilecek bir çeviri yazı sistemidir. Son Ģekli 2005'te oluĢturulan bu sistem, hem bütün dillerdeki bütün sesleri gösterilebildiği iddiasında olduğu gibi hem de sonradan tespit edilebilecek seslerin gösterilmesine de imkân sağlayacak nitelikte hazırlanmıĢtır.

Pekacar ve Dilek IPA‟nın kullanıldığı çok sayıda araĢtırma tespit eder.

Bunlardan ilki E. Gemalmaz' a ait olan ilk baskısı 1978 yılında yapılan ve Erzurum İli Ağızları adlı incelemesidir. Metinlerin yazıya aktarılması IPA ile yapılmamıĢtır.

Türk Diyalekleri Çeviriyazı Sistemi adlı eserden yararlanılmıĢ ancak kullanılan iĢaretlerin IPA karĢılıkları (1945 sürümü) tablolar hâlinde gösterilmiĢtir. Gemalmaz, IPA'yı kullanmama gerekçesi olarak, bu alfabenin dilciler için yalnız Türkiye'de değil, dünyada da henüz yaygınlık kazanmadığını gösterir.

Pekacar ve Dilek‟in tespit ettiği IPA kullanılarak yapılan diğer çalıĢmalar ise Ģunlardır: Hayasi Tooru'nun Bolu ağzı üzerine yaptığı araĢtırmadır. Bu araĢtırmada metinler yazıya geçirilirken standart Türk bilim adamlarının yaygın olarak kullandığı Ģekillerin tercih edildiği belirtilmiĢtir. Kullanılan iĢaretlerin IPA'daki karĢılıkları verilmiĢ. M. Kirchner tarafından hazırlanan ve Ġstanbul'a göç etmiĢ Kazak Türklerinden derlenen ağız metinlerinin giriĢ bölümünde transkripsiyon sisteminin tanıtıldığı kısımda, sesler tablosunda, iĢaretlerin IPA karĢılıkları da parantez içinde verilmiĢtir. IPA'nm kullanıldığı bir baĢka araĢtırma, Brendemoen'a ait olan Trabzon ili ağızlarıdır. Kitapta fonemik analizlerin yapıldığı kısımlarda her sesin özellikleri belirtildikten sonra IPA karĢılığı da verilmiĢtir. Ayrıca, kitabın ikinci cildinin baĢında Türk alfabesi temelli bu çeviri yazı iĢaretleri, IPA'daki karĢılıkları ile bir liste hâlinde sunulmuĢtur. Pekacar ve Dilek IPA kulanılarak hazırlanmıĢ olan çalıĢmaları Ģu Ģekilde sıralar:

M. Stamova, Gagauz Türkçesiağızlarının karĢılaĢtırmalı ses bilgisini konu alan doktora tezi (2001); Mine Kılıç‟ın Kahraman Maraş Merkez Ağzı (2001) yüksek lisans tezi; Gülsüm Killi, Hakas Türkçesinin Ağızları (2002) adlı yayımlanmamıĢ doktora tezi; Elvina Abduvaliyeva, Kırım Tiirkçesinin Ağızlarının Bugünkü Durumu (2004) adlı yüksek lisans tezi; Faruk Yıldırım, Adana ve Osmaniye Ağızları adlı çalıĢmadır.

Örnekler de gösteriyor ki IPA‟nın kullanımı pek yaygın değildir. Fakat son zamanlardaki çalıĢmalar eğilimin arttığı yönündedir. Metinlerin çözümlenmesin de IPA kullanılmasa bile en azından kullanılan iĢaretlerin IPA karĢılıkları mutlaka bulundurulmalıdır (Pekacar, Dilek, 2009: 577-578 ).

Sonuç olarak yapılan çalıĢmalarda görüĢ birliğine varılamaması ve bir otoritenin önderliğinde ortak bir çeviri yazı sistemi oluĢturulamaması Ģu an ağız araĢtırmalarının önünde ciddi bir sorundur. Tüm sesleri karĢılayan tek bir yazı çeĢidi üretilmediği için yapılan çözümlemelerde birden fazla yazı çeĢidi kullanmaktadır çünkü bilgisayar ortamında bir yazı çeĢidinde bütün iĢaretleri bulmak imkânsızdır.

Neticede, yapılan metin çözümlemelerinde hem algı hem görsellik hem de düzen açısından karıĢıklık oluĢmaktadır.

İKİNCİ BÖLÜM

TÜRKMENLER VE ESKİŞEHİR’DE TÜRKMEN YERLEŞİMİ 2.1.TÜRKMENLER

Türkmen adı ilk defa X.yüzyılda İslam coğrafyacısı el-Makdisi tarafından kullanılır (Ocak, 2012). Kaynaklarda X.yüzyılda kendini gösteren Türkmenlerin varlığı ve ortaya çıkışları ile ilgili açıklama ise bir asır sonra Kâşgarlı Mahmud tarafından yapılır. Kaşgarlı Mahmud, Divanu Lügati’t Türk’de şu açıklamayı yapar:

Türkmen, bunlar Oğuzlardır.” ve Oğuzlara Türkmen adının verilişini bir efsane ile nakleder34. Kâşgarlı'ya göre, Zülkarneyn Türk ülkelerine yöneldiği sırada Balasagun'da oturan Türk hükümdarı doğuya çekilir, orada yalnız 22 kişi kalır bu beylere iki kişi daha katılır.Zülkarneyn, üzerinde Türk alametleri bulunan bu 24 kişiye Farsça 'türkmânend' (Türke benzer) demiş ve Türkmen adı böylece doğmuştur ( Ercilasun, Akkoyunlu, 2014).” Bu açıklama daha sonra yeterli görülmez ve Kafesoğlu, Türkmen adının anlamı ve etimolojik yapısı ile ilgili detaylı bir inceleme yapar. Kafesoğlu, kelimenin algılanışı ile ilgili yerleşmiş fikirlerin görülmesi açısından çalışmasına mevcut tanımları naklederek başlar.35

“J. Deny Türk dili grameri adlı meşhur eserinde, Türkçedeki-men,-man ekinin, 'kocaman (enorme) ', karaman 'tres brun', şişman 'obese, enfle' v.b. sözlerinde görüldüğü üzere, birleştiği kelimeye augmentatif (mübalâğa, fazlalık, büyüklük, üstünlük) manası verdiğini tespit ile, Türk ve-men'den mürekkep Türkmen tabirinin de 'koyu Türk, halis kan Türk (turc pur sang) ' manasına geldiği neticesine varmıştır.”

Kafesoğlu’nun incelemesinin hareket noktası Deny’in tanımıdır. Kelimeyi anlamlandırmadan önce Türkiye Türkçesi, Çuvaşça, Yakutça ve Uygur Türkçesinden /-men/ eki ile yapılmış örnekler verir:

nijemen 'gürültü, şamata' (Yakutça) ıssıman 'çok ısınmış' (güneş çarpmış)

34 Ayrıntılı bilgi için bk. Kaşgarlı Mahmud Dîvânu Lügâti’t Türk, hz: Ahmet B. Ercilasun- Ziyat Akkoyunlu, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2014.

35 Diğer tanım ve açıklamalar için bk. İbrahim Kafesoğlu, Türkmen Adı, Manası ve Mahiyeti, JeanDeny Armağanından ayrı basım, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1958.

evcimen 'evine düşkün kimse', işçimen 'işe sarılan, çalışkan' gibi.

Bu örneklerden hareketle şu sonuca varır: “ -men eki ister ön ek ister son ek olarak kullanılsın eklendiği isim, sıfat ve fiillere daima augmentatif ( abartma, fazlalık, büyüklük, üstünlük) mana verir.” Bu sonuçlardan hareketle Türkmen kelimesini şu şekilde tanımlar : “Türkmen tabiri bu durumda ancak halis, asil, büyük, üstün, sağlam... Türk manasına gelebilir.”

Kafesoğlu’ nun üzerinde ayrıntılı olarak durduğu diğer bir husus ise Türkmenlere bu adın neden verildiğidir. O, Türkmen adının bir boydan ziyade tıpkı Köktürk adı gibi, Karlukların en kudretli zamanlarında kullandıkları siyasi yapılanmanın ortak adı olduğunu belirtir (Kafesoğlu, 1958).

Sümer, tarihçi İbn-i Kesir’in “Türkü’l İman” görüşünden hareketle Türkmenleri Oğuzlardan tamamen ayrı X. yüzyılda Talas vadisinde yaşayan İslâmiyet'i kabul eden ilk Türk kavmi olabileceğini belirtir. Bu isim Mâveraünnehir Müslümanlarınca onları gayrımüslim kardeşlerinden ayırt etmek için verilir.

Balasagun ile Mirki arasında yaşayan Türkmenler için Türkmen adı, Maveraünnehir Müslümanları arasında "Müslüman Türk" şeklinde özel bir adlandırma olarak kullanılır. Sümer, Doğu müelliflerinin onlardan “el-Ğuzz” yani Oğuz adıyla bahsetmelerine gerekçe olarak Oğuzların kendilerine verilen bu adı uzun bir zaman benimsemeyip Oğuz kelimesini, atalarının adı olarak unutmamış olmalarını gösterir.

Türkmen adının tamamen yaygınlık kazanması ise XIII. yüzyılı bulur (Sümer,1999).

Gündüz, bu isimlendirmede etnik kimlikten ziyade yaşam tarzının etkili olduğunu ileri sürer. Yerleşik hayatın gereklerini yerine getiren gruba “Türk”; konar-göçer hayat tarzını devam ettirenlere ise “Yörük”36 veya “Türkmen” denir. Bu kullanımlar ne kadar karışsa da coğrafya olarak Kızılırmak yayının batısında kalanlara Yörük, doğusunda kalanlara ise Türkmen denildiğini Osmanlı kaynaklarında Türkmen adının sıklaşması da Osmanlı’nın Akkoyunlu ve

36 Garip Görgülü Yörükleri Türkmenlerin yürüyeni olarak belirtir ve mevcut Oğuz boylarının Kaşgarlı’dan beri iddia edildiği gibi Anadolu’da Türkmenler olarak varlığını sürdürdüğünü belirtir.

Geniş bilgi için bk. Garip Görgülü, Türkler, Türkmenler, Yörükler (Kökleri, Göçleri, Gelenekleri, Örf ve Adetleri), Bilgeoğuz, 2014.

Karakoyunlu devletlerine hâkim olmasıyla başladığını belirtir (Gündüz, 2012). XVI.

yüzyıldan sonra ise Türkmen adı çok olumsuz bir kavram alanına sahip olur.37