• Sonuç bulunamadı

2.2. Osmanlıda Vakıf Anlayışı

2.2.10. Vakfedilen Malın Dokunulmazlığı

Genel ilke olarak vakfetme muamelesi (vakıf) tamamlandıktan sonra, vakfedilen mal satılmaz, bağışlanmaz, rehin olarak verilmez, iâre (ödünç verme) akdine konu olamaz ve miras yolu ile de intikal etmez bir duruma gelir. Ancak, olayında “te’bid” (ebedileştirme- ebediyen-sonsuzlaştırma) koşulu (esası) bulunduğundan, vakfa konu olan malların ebedi olarak dokunulmaz hale getirildiğini söylemek mümkündür. Fakat hayatın olağan akışının doğurduğu koşullar ile ihtiyaçların yarattığı nedenlerin bu ana ilkeyi (katı hukuk kuralını)zorladığı ve bu nedenle bu “dokunulmazlık” kuralından olanaklar elverdiği ölçüde uzaklaşıldığı, buna bağlı olarak yeni durumlar yaratıldığı görülmüştür. Daha sonra da zorunluluklar ve ihtiyaçların yarattığı bu durumlarda hukuka uygun hale getirmeye çalışılmıştır.

Bu genel ilke karşısında, vakfedilen bir taşınmazın başka bir taşınmazla değiştirilmesi mümkün müdür? İmam Ebu Yusuf bunun mümkün olduğunu söyler. Bu değiştirmeye “İstibdal” denir. Ancak bu değiştirme vakfedenin koyduğu koşullara uyularak yapılır. İstibdal’e ilişkin herhangi bir koşul Vakıf muamelesinde (Vakıfnamede-Vakfiyede) öngörülmemiş ve o taşınmaz artık yararlanılmaz hale gelmiş ise, o takdirde, hâkimin reyi (kararı) ve sultanın izni ile istibdal’e gidilmektedir. Vakfeden açıkça istibdal’i yasaklamış olsa bile istibdal kararı verilebilirdi. Vakfedilen taşınmaz, “para” ile de istibdal edilebilirdi (Uluç,2008:24).

Bu genel ilke her zaman uygulama olanağı bulamamıştır. Zorunluluklar (zaruretler) yasak olan şeyleri meşru (mübah) kılar ilkesi uyarınca, ana ilkenin bazı istisnalarının olduğunu kabul etmek gerekir.

Genel İlkenin İstisnaları

Bir şahsın satın alarak vakfettiği bir malda başka bir şahsın şüf’a hakkı bulunduğu ortaya çıkarsa, vakıf, cami dahi olsa feshedilir ve söz konusu mal şüf’a hakkı sahibine teslim edilir. Aynı şekilde, istihkak iddiasında bulunan ve iddiasını kanıtlayan şahıs da, kendi mülkü olduğunu kanıtladığı malı vakfedilmiş olsa bile, ıstirdad edebilir (geri alabilir).

Bağlayıcı bir vakıf ile vakfiyyeti kesinleşen bir mal şer’i gerekçelere dayanılarak yapılan “istibdal” muamelesi ile vakıflıktan çıkabilir.

Tamamen yıkılması, tamirine imkan kalmaması ve benzeri şer’i gerekçelerle satılan vakıf mallar da vakıf dokunulmazlığını kaybederler. Vakıf bahçedeki kurumuş ağaçların durumu gibi.

Bağlayıcı olmayan vakıflar, hakim tarafından feshedildiği taktirde, Vakfiyeleri batıl olur ve mülkiyet konusu olabilirler. Ancak hâkimin bu konuda gereken özeni göstermesi ve vakfiyetin iptalini isteyenlerin ihtiyaç ve zaruret hallerini göz önünde tutması gerekir.

Vakfın amacı olan intifa hali (kullanma-yararlanma hakkı) tamamen ortadan kalkan vakıf mallar, vakfın veya mirasçılarının mülkiyetine döner. Vakıf bir dükkân yansa ve tekrar inşa etmek hiçbir şekilde mümkün olmazsa, arsası vakfedene veya mirasçılarına geri verilir. Ve bunların mülkiyetine geçer.

Vakıf muamelesinin dokunulmazlığı kuralının esası istisnalarını teşkil eden icâreteynli, mukataalı vakıf ve gedik gibi bazı aynı haklardır (Uluç,2008:25).

2.2.10.1. İcâreteynli Vakıflar ve Dokunulmazlık

Özellikle, İstanbul ve civarında yangınlar sıkça kendini gösterince ve çıkan yangınlar sonucu çokça vakıf binaları harap olunca artık bunların vakfın kendi gelirinden tamir edilmelerine imkan kalmamıştır. Bu vakıf taşınmazlar, yapacağı tamir masraflarını, kira ücretine mahsup etmek üzere “İcâre-i Vahide” ile isteyen şahıslara kiralanabilirdi. Ne var ki, buna ilgi gösteren rağbet eden çıkmıyordu ve şehir harap durumda kalıyordu. Bu sebeple binası harap olup, tamir edilmesi için de başka bir çare bulunmayan vakıflar için “İcâreteyn” usulüne gidildi. Bunu yerine getirmek için de “zaruretler (zorunluluklar), memnu (yasak) olan şeyleri mübah (meşru) kılar” kuralından yararlanıldı. Bu taşınmazlar hakkında “icâreteyn” den başka bir çözüm kalmazsa, bu usule başvurulması hususunda izin alınıyordu. Önce vakfedilen taşınmazın kıymetine yakın bir bedel peşin alınarak (icâre-i muaccele) ve her yıl “İcâre-i müeccele” denilen veresiye kira alınmak üzere, vakıf edilen taşınmaz, isteyene tefviz (ihale) ediliyordu. Taşınmazı bu şekilde devralan kimseye “mutasarrıf” denilir. Şer’an kiracının ölümü ile kira akdi son bulduğu halde, mutasarrıfın ölümü ile vakıf mal mirasçılarına intikal ediyordu. Mutasarrıf “rakabesi” vakfa ait sayılan taşınmazı başkasına kiralayabiliyordu. Bugünkü hukuk açısından olaya bakıldığında, mutasarrıfa bu kadar geniş yetkiler tanıyan hakkın, gerçekte bir “kiracılık hakkı” olmayıp “mülkiyet” hakkının sağladığı yetkileri veren bir hak olduğunu kabul etmek zorunluluğu vardır.

Nitekim Vakıflar Kanunu da, icâreteynli vakıfları “taviz bedeli” karşılığında “vakfedilmiş” durumdan çıkarıp mutasarrıfların mülkiyetine geçirmeyi öngörmüştür. Bu açıklamalar da gösteriyor ki “dokunulmazlık” kuralının icâreteynli vakıflarda katı bir biçimde uygulama olanağının kalmadığı görülmektedir (Uluç,2008:26).

2.2.10.2. Mukataalı Vakıflar ve Dokunulmazlık

“İcareteynli vakıflarda” görülen usulde olduğu gibi, yine zorunlulukların doğurduğu koşullar içinde ve başka bir çözümün kalmadığı zamanlarda başvurulan bir yöntem de, vakfedilen bir arsa üzerinde “mutasarrıf” a üst hakkı tanınması, mutasarrıfın vakfedilen arsa üzerinde mülkiyeti kendisine ait olmak üzere bina yapmasına ve ağaç dikmesine izin verilmesidir. Buna da “Mukataa” denir.

Mukataalı vakıf taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkı; üzerinde yapılan ve dikilen, mülkiyeti de mutasarrıfa ait olan şeylere bağlıdır. Kural olarak, bunların mülkiyetinin devri ile arsa üzerindeki tasarruf hakkı da devralanlara geçer. Mutasarrıfın ölümü halinde, tasarruf (kullanma-yararlanma) hakkı şer’i intikal esaslarına göre, mirasçılarına intikal eder. İcareteynli vakıflarda olduğu gibi, mukataalı vakıflar da 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 26. maddesi uyarınca tasfiyeye tabi tutulmuştur. Bu tür vakıflarda da “dokunulmazlık” ilkesi katı bir şekilde uygulanmamıştır. Zorunluluklar gözetilerek çözüm yolları aranmış ve bunların hukuka uygunluğu sağlanması yoluna gidilmiştir.

Sonuç olarak; tüm mezheplere ait hukukçular (Şii hukukçuları da dahil) Osmanlı hukukçuları zorunlulukların ortaya çıkması halinde, Vakıf malları hakkında “dokunulmazlık” kuralının sıkı sıkıya uygulanamayacağını kabul etmektedirler (Uluç,2008:26).

2.2.11. Vakfetme Muamelesinin Geçerlilik Koşulları ve Vakıfların Vakfiyelerinde