• Sonuç bulunamadı

Vakfın Yönetimini Üstlenenlerin Bu Yetkisini Başkasına Devretme

2.2. Osmanlıda Vakıf Anlayışı

2.2.26. Vakfın İdaresi (Tevliyet=Yönetim)

2.2.26.4. Vakfın Yönetimini Üstlenenlerin Bu Yetkisini Başkasına Devretme

Kural olarak, vakfı mütevelliler yönetir. Ancak mütevelliler, koşulların doğurduğu bazı zorunlu hallerde veya başka nedenlerle, tevliyet görevini başkalarına devredebilecekleri gibi, bazen vakıflar üzerinde “velayeti amme” sahibi olan devletin yetkili organları da vakfın yönetimine değişik şekillerde müdahale edebilirler. Bazı İslam hukukçuları buna fer’i velayet demektedirler. Yetki devrini öngören haller şunlardır.

 Vekalet ve Tevkil

 Ferağ

 Osmanlı sisteminde karşılaşılan “mütevelli kaymakamlığı” gibi benzer yollarla kazanılan vakıf yöneticiliği söz konusu olmaktadır (Uluç,2008:67).

2.2.26.4.1. Vekalet ve Tevkil

Tevliyet hakkının, vekâletle başkasına devri mümkündür. Bütün İslam hukukçuları, her çeşit tevliyetin, vekâlet yoluyla başkasına devredilebileceğini kabul ederler. Ancak, vâkıf, vekâlet yetkisini mütevelliye yasaklayabilir. Vekilin, vakfı yönetme yetkisi, mütevellinin var olan yetkisi de kaldırmaz. Vekâleti, ferağdan ayıran en önemli özellik de bu olmaktadır. Müvekkil vekilini her zaman azledebilir.

Tevkil edene müvekkil (vekil eden), tevkil olunan kimseye vekil, yapılacak işe; müvekkelünbih denir.

Mütevelli, tevliyet işlerini bizzat görmeye yetkili olduğundan, gerek görüldüğü zaman başkasını vekil tayin edebilir. Mümeyyiz olmayanların yani temyiz kudretine sahip olmayanların tevkili geçerli değildir. Mümeyyiz küçükler borçlandırıcı işlem yapamadıklarından, bu gibi işlerde başkasını tevkil edemezler.

2.2.26.4.2. Ferağ ve Tefviz

Ferağ, tasarruf hakkının başkasına devridir, Tefviz ise; tefviz de vakıf konusunda ferağ ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Lügat anlamı ise, ihale, sipariş etme, edilme, dağıtım, tevzi, bir taşınmazı bilinen bedel karşılığında bir kimseye bırakmadır.

Genellikle tevliyet, imamlık, kayyımlık gibi vazife (maaş) karşılığı yerine getirilen vakıfla ilgili görevlerin başkasına devri için, fıkıh kitaplarında ferağ; anıl-cihet, tefviz, kasr-ı yed, nüzul, anıl-vaziyet tabirleri kullanılmaktadır. Tevkil ile tefviz arasında fark vardır. Tevkil mütevellinin yapabileceği işlerde bir kimseyi kendi makamına (yerine) ikame etmesidir. Tefviz ise; vakıftan telakki olunan (doğan, kaynaklanan) selahiyete (yetkiye) müsteniden (dayanılarak) tevliyeti ahara (başkasına) tevcih eylemekten (devretmekten) ibarettir. Tevkil, mütevelliye, tefviz ise vakıfa (vakfedene, vakfeden kimseye) izafetledir (yöneliktir). Mütevelli vekilini azledebilir. Fakat tevliyeti kendisine tefviz eylediği kimseyi azledemez. Meğer ki vâkıf tarafından tefviz ve azle mezun (yetkili) olsun.

Ferağ: tevliyet başkasına ferağ olunabilir. Yani tasarruf hakkının başkasına devri mümkündür. Mütevellinin tevliyetteki tasarrufunu başkasına tevdi ve terk etmesine ferağ ve Kasr-ı yed (vazgeçme ve el çekme) denilmektedir. Yani vakfiyedeki şarta göre, bir vakfa mütevelli olan kimse tevliyetten doğan tasarruf yetkisini ve zamanını başkasına ferağ (tasarruf hakkını devr) ederek, kasr-ı yed edebilir (yönetimden elini çekebilir).

Fariğ; ferağ’da bulunan, tasarruf yetkisini başkasına devreden kişiye denir. Ferağ, bağlayıcı bir akit olmadığından tasarruf yetkisini devreden kimse, yani fariğ dilediği zaman o ferağdan geri dönebilir. Fariğ vefat ettiğinde ferağ geçersiz hale gelir. Yönetimi devralanın vakıfta tasarruf yetkisi kalmaz.

2.2.26.4.3. Mütevelli Kaymakamlığı (Kaim Makamı)

Bu bölümde Mütevelli Kaymakamlığı Hangi hallerde Atanır ve Yetkili Organları (Makam) irdeleyeceğiz.

Mütevelli Kaymakamlığı; Osmanlı uygulamasında görülen bir hukuki kurumdur.

Koşulların doğurduğu zorunlu bazı hallerde, vakıf yönetiminin belirli bir kısım görevlerini yönetim adına ifa etmek üzere, mütevellisi mevcut olan vakıflarda hâkim (kadı) tarafından süreli olarak atanan (tayin olunan) “yetkililere” Mütevelli Kaymakamlığı (Mütevelli Kaim-Makamı=Kaim-Makam-ı Mütevelli) denir. Zorunlu veya geçici (muvakkat) bir durum söz konusu değilse, bu takdirde doğrudan doğruya mütevelli (Mansup Mütevelli) atanması gerekir. Mütevellisi bulunan bir vakfa ihtiyaç duyulmadıkça hâkim (kadı) mütevelli kaymakamlığı atayamaz. Kaymakam atasa bile, Kaymakamın vakıfla ilgili olarak yaptığı tasarruflar (işlemler) geçerli olmaz ve hukuken sonuç doğurmaz. Gerek duyulduğu hallerde, hâkim tarafından mütevelli kaymakam atanması mümkündür. Mütevelli kaymakamı atayacak hâkimlerin (kadıların), “taraf-ı sultaniden” (sultanlık katından) yani Sultan ya da Padişah tarafından atamaya yetkili kılınmış olmaları şarttır. Bu atama yetkisine haiz ilk resmi makam, 995/1586 Muharreminde kurulmuş olan “Evkaf-ı Haremeyn Müfettişliği” dir. Daha önceleri yetkili şer’iye hâkimleri bu görevi yerine getirmişlerdir. 1188/1774 Zilkadesinde ise, I. Abdülhamit, Hamide Vakıflarının idaresini bağımsız olarak yürütmek üzere “Mütevelli Kaim Makamlığı (Kaymakamlığı)” adıyla bir “Daire” kurmuştur. Bu kurumu vakıfları idare eden bir organ haline getirmiştir. Bunu çıkardığı bir fermanla (irade-i seniyyesiyle) yapmıştır. 19 sefer 1247/1831 tarihli irade-i seniyye ile kurulan “Evkaf-ı Hümâyün Müfettişliği” ise,

İstanbul ve çevresindeki vakıflar için mütevelli kaim makamı; atama yetkisine haiz tek organ (makam) haline getirmiştir. Dışarıda bulunan vakıflar için Mütevelli Kaim Makamı atama yetkisi; padişah tarafından yetkili kılınan şer’iye hâkimlerine aitti (Uluç,2008:68).

İstanbul ve çevresinde mevcut olan “selâtin” vakıfları ve bir kısım “mazbut” ve “mülhak” vakıflarda “Cabi Odaları” veya “Selâtin-i İzâm Vakıf Odaları” adıyla anılan idari bir teşkilat tarafından Mütevelli Kaim Makamlığı sıfatıyla idare olunuyordu. Daha sonra vakıf odalarının bu yetkileri 925 Cemaziyelâhir 1272/1855 tarihli Padişah buyruğuyla (irade-i seniyyeyle) ve 19 Sefer 1272/1855 tarihli Nizamname (Tüzük) ile Evkaf-ı Humâyûn’a bağlı “Senedât Müdirliği Nizamnamesi, m.1-23” Kaim Makamı Mütevelli yetkisi, 1299 (1881) tarihli Şuray-ı Devlet Dahiliyye Dairesinin kararı ve Encümen-i Mahsus Vükelânın tensibiyle söz konusu dairenin Umur-u Şer’iye Memuriyetine, Padişah buyruğuyla (irade-i seniyyeyle) muvakkat olarak verildi. 1331/1912 tarihli Emval-i Gayr-i Menkule’nin Tasarrufu Hakkındaki Kanun-u Muvakkat ile de Vakıflara ait bütün muamelelerde Mütevelli hazır olmadığı takdirde “Defter-i Hâkâni” Müdür, Memur ve Kâtipleri Kaim Makam-ı Mütevelli sıfatına haiz olarak doğrudan doğruya muamele ifasına yetkili kılınmışlardır (ULUÇ,2008:68).

2.2.26.4.3.1. Mütevelli Kaymakamlığı (Kaim-Makamı) Atanmasını Gerektiren Haller

- Vakfın mütevellisi mevcut olduğu halde, vakfı ilgilendiren, ani olarak ortaya çıkan ve yapılması zorunlu olan bir iş için mütevelli arandığı, ancak bulunamadığı hallerde süreli mütevelli kaymakamı atanması gerekir. Örneğin; mütevelli vekil bırakmaksızın bir yolculuğa çıkmış ise, vakfa ait işlerin yapılması ve yürütülmesi için, vakfın yararına olarak geçici bir kaim makamı mütevelli atanabilir.

- Bir vakfın mütevellisi mevcut, ancak buna karşın vakıfla ilgili bir dava veya hukuki bir muamelenin yürütülmesi için, gerekli görülürse, Kaim Makamı mütevelli atayabilir. Örneğin; boşalan tevliyet görevine birden fazla şahıs meşruta mütevelli (vakıf tarafından kendisine tevliyet şart edilen şahıslar) olarak mütevellilik iddiasında bulunmuşlar ise vakfa ait bu davayı veya hukuki işlemi yürütmek için bir Kaim Makamı mütevelli atanabilir.

- Vakfın mütevellisi mevcut ve dürüst, ancak vakıfla ilgili işleri yürütmede ya da idarede aciz bir kimse ise, veya bu konularda yetersiz kalıyorsa, bu durumlarda,

vakıf işlerinde ona yardımcı olmak üzere hâkim (kadı) tarafından Kaim Makam mütevelli atanabilir (Uluç,2008:69).

2.2.26.4.3.2. Mütevellide Aranan Koşullar

Mütevellinin Akil ve Bâliğ Olması

Bir kimsenin mütevelli olabilmesi için âkîl yani aklı başında olması, akıl hastası olmaması ve bâliğ yani mümeyyiz olması gerekir (Uluç,2008:70).

Adil ve Güvenilir (Emin) Olması

Bir kimsenin mütevelli olabilmesi için, adalet vasfının yüksek olması gerekir. Emin birisi olması koşuldur. Bu koşul mezheplere göre farklılık arz etmektedir.

Vakfın İşlerini Görebilecek İktidara Sahip Olması (Kifayet)

Bir kimsenin mütevelli olabilmesi için vakıf işlerini bizzat yürütecek yeteneğe sahip yani idareye muktedir olması gerekir. Bu bir geçerlilik koşuludur (sıhhat şartıdır). Bu kimse bizzat vakıf işlerini yürütemeyecek kimse ise yani yürütmekte aciz birisi ise, mütevelli olarak atanmasına engeldir.

Müslüman Olması

Şaf’i, Hanbelî, Maliki, Zeydi ve İmamiye hukukçularına göre, mütevelli atanacak şahsın Müslüman olması zorunlu görüldüğü halde, Hanefî ve bu mezhebi kabul eden Osmanlı Devleti hukukçularına göre ise; mütevelli olarak atanacak kimsenin Müslüman olması şart değildir. Müslüman olmayan birinin de mütevelli atanması mümkündür. Ancak Prof. Dr. Akgündüz bu görüşe katılmamaktadır. Aynen “Kanaatime göre çoğunluğun görüşü daha isabetlidir. Zira vakıfta amaç daha ziyade dini ve İslamidir. İslami amacı; bir gayr-ı Müslüm ne derece yerine getirebilir ki…” demektedir. Birinci görüşte olanlar; kafirin Müslüman üzerinde bir velayet hakkı olmadığını, bu nedenle dinden çıkan bir vakıf mütevellisinin tevliyet görevinin sona ereceğini gerekçe göstermektedir. İkinci görüşü savunanlar ise; tevliyetten gaye; vakıf mallarını korumak, idare etmek ve vakıftan yararlananlara haklarını ulaştırmak olduğuna göre; bu vasıf, Müslümanlarda bulunduğu gibi gayr-ı müslümde de bulunabilir.

Mütevellinin Tevliyet Görevine İstekli Olmaması

Bu koşul Osmanlı hukukçuları tarafından ileri sürülmektedir. Tevliyet kendisine şart koşulmuş olmadıkça, tevliyet isteyen kimseye tevliyet tevcih olunmaz. Tevcih edilmişse azledilmesi gerekir. Acaba neden bu görevi istedi diye kendisinden şüphe edilmektedir.

Tevliyet ve Nezaret Görevlerinin Aynı Şahısta Birleşmemesi Şartı

Bu koşul da Osmanlı hukukçuları tarafından benimsenmiştir. Bir kimse hem kontrol eden (denetleyen=nezaret eden) hem de kontrol edilen durumunda olamaz. Ancak bir şahıs birden fazla vakfın mütevellisi olabilir. Bunda bir sakınca yoktur.