• Sonuç bulunamadı

Tevliyet (Yönetim) Bakımından Vakıf Çeşitleri

Evkaf Nezâreti kurulduktan sonra, bu nezâret bazı vakıfların hem mütevellisi, hem nazırı; bazı vakıfların ise sadece nazırı olmak sıfatlarına haiz olunca idarelerine göre vakıf çeşitleri konusu gündeme gelmiştir. Bu ayırım 1242 (1826) yılından sonra ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetin kurulmasından sonra da bu ayrım hemen hemen aynen kabul edilmiştir. Evkaf Nezâretinin kurulmasından sonra, idarelerine göre vakıf çeşitleri şunlardır (Uluç,2008:79).

2.4.1. Mazbut Vakıflar (Evkaf-ı Mazbûta)

Ahkâmül Evkaf’ın (Eski Vakıf Hükümlerinin) 33. Mes’elesine göre, doğrudan doğruya Evkaf-ı Hümâyûn Nezâreti tarafından idare olunan vakıflardır. Osmanlı Sultanları tarafından yapılan vakıfların tevliyet; (yönetimi) saltanat ve hilafet makamına ait bulunduğundan, bu vakıfların tevliyet işlerini yürütmek üzere sonradan “Evkaf Nezâreti” kurulmuş ve böylece bu vakıflar “mazbut vakıfların” başta gelen türünü oluşturmuştur. Tüzel kişiliği olan vakıflardır (Uluç,2008:79).

Mazbut vakıflar da kendi aralarında üç kısma ayrılmaktadır.

2.4.1.1.Selâtin (=Selâtin-İzamn=Ulu Sultanların) Vakıfları

Bu vakıflar, Osmanlı Sultanları ile mensuplarına ve yakınlarına (ailelerine) ait vakıflardır. Bu tür vakıfların, tevliyetleri yüce halifelik (saltanat) makamına şart edilmiş bulunduğundan mütevelilik (idarecilik) işlerini yürütmek üzere Evkaf-ı Hümâyün Nazırı (Bakanı) tevkil buyrulmuştur (vekil atanmıştır). Ancak son zamanlarda belirlenen hukuki niteliğin değişmesi sonucu Evkaf Nezâreti doğrudan doğruya bu çeşit vakıfların atanmış (mansup) idarecisi haline gelmiştir. Bu tür vakıflar, ikili ayırıma göre mazbut vakıfların kısm-ı evvelini (Birinci kısmını) teşkil eder.

Selâtin Arapça kökenli bir kelimedir. Lügat olarak; sultan, sultanlar anlamına gelmektedir. Selâtin vakfı denilince, Sultanlar Vakfı kastedilmektedir.

Selâtin vakıfları; tahsisat ve irsad kabilinden vakıflardan olup, gayr-i sahih (sahih olmayan) vakıf türündendir. Tahsisat ve irsad; bugünkü dilde özgüleme anlamındadır.

İrsad kabilinden vakıflarda; Hazine’ye (devlete) ait bir arazinin, kuru mülkiyeti (rakabesi) devlete kalmak koşuluyla, “gelir ve yararlarının” devlet başkanı tarafından, yine giderleri devlet tarafından karşılanan bir iş ve hizmete yani bir kamu hizmetine tahsis edilmektedir .

Osmanlı hukuk sistemine göre; bizzat sultanların veya onların izin verdiği kimselerin miri araziden ifrazen elde edilen arazilerle kurdukları vakıflar da irsad vakıf türünden kabul edilmiştir. Çünkü devlet arazilerinde tasarruf ve koruma (velayet) yetkisi devlet başkanına tanınmıştır.

Sahih vakıfların konusu mülk (özel mülkiyete konu olan) arazi oluşturduğu halde, gayr-i sahih (tahsisat ve irsad kabilinden) vakıfların konusunu miri arazi gelirleri ile öşür ve haraç gelirleri oluşturmaktadır.

Miri arazi (Arazi-i Emiriyye); rakabesi (kuru mülkiyeti) beytülmale (Devlete=Hazine’ye) ait arazi olup, intifası (yararlanması) kişilere bırakılan arazilerdir. Bu gibi araziler devlet tarafından kişilere dağıtılmıştır. Bunlar tarla, çayır, yaylak, kışlak, koru, mer’a, harman yeri ve benzeri yerlerdir.

Gayr-i sahih vakıflardan sayılan “Selâtin Vakıfları” yönetimleri bakımından mazbut vakıf niteliğindedirler. Selâtin vakıfların idaresi Dârüssaâde Ağalığına bağlıydılar. Dârüssaâde Ağası, (=Padişah saraylarında harem bölümüne bakan kimse, kızlar ağası, Harem ve Enderum bölümünün en büyük komutanı, Osmanlı sarayının ve Harem-ı Hümayun ağalarının en büyüğü) Selâtin vakıflarını nezaretle görevliydi. Öte yandan Selâtin vakfın bir özelliği de, serbest vakıf olmasıdır. Bilindiği gibi, devlete ait toprakları, sadece padişahlar ve vezirler serbestçe vakfetmişlerdir. Burada vakfedilen şey, toprağın rakabesi veya tasarruf hakkı değil, sadece vakıf sahada yaşayan kişilerden alınan vergilerdir. Bu tür vakıfların gelirleri, devlet bütçesinden karşılanması gereken hizmetlere ayrılmıştır.

Serbest vakıflara, tımar ve mülk idarecileri (sancak beyi, subaşı gibi) giremez. Vakıf bölgede teftişte bulunamazlar ve vergi toplayamazlardı. Bu görevler tamamen vakfın mütevellisine bırakılırdı. Selâtin vakıflarında bu şekilde bir uygulamaya gidilmesinin sebebi,

vakfı çeşitli müdahalelerden uzak tutmaktı. Ancak yine de, selâtin vakıflarına yapılan müdahalelerin önüne geçilmemiştir (Uluç,2008:79).

2.4.1.2.Mütevellisi Kalmayan Vakıflar

Tevliyet görevi Vakıfları tarafından kendilerine şart koşulan meşruta mütevellileri, önceleri mevcut olduğu halde, sonradan bu müşrûta mütevellileri ortadan kalkan vakıflardır. Vakıf hükmî şahsiyeti temsilcisiz kalmayacağından bu tür vakıfların mütevelliliğine Evkaf Nezâreti tayin edilmiştir. Evkaf Nezâretinin buradaki hukuki niteliği mansup (atanmış) mütevelliliktir. Vakıf yönetimi Evkaf Nezâretine bırakılmasaydı o taktirde, hâkim (kadı) tarafından mütevelli (yönetici) atanacaktı. Gerçek şahıs yerine, tüzel kişiliği bulunan Evkaf Nezâreti yönetici olarak atanmıştır (Uluç,2008:80).

2.4.1.3.İdaresi Mazbût Vakıflar

İkili ayırım bakımından bu tür vakıflar mazbut vakıfların ikinci kısmını teşkil eder. Vakfedenin zürriyet ve yakınlarından tevliyetin meşrutunlehi (vakfeden tarafından vakfın yararına vakfı şart koşulmuş olan kimse veya cihet) kalmayan vakıflar olup, doğrudan doğruya Evkaf Nezâreti tarafından idare edilmektedirler. Yönetimleri yine vâkıf tarafından atanan mütevellilerin ehdelerinde olduğu halde, mütevellilerine belli bir maaş tahsisi ile vakıf işlerine karıştırılmayıp doğrudan doğruya Evkaf-ı Hümâyûn Nezâreti tarafından idare olunan vakıflardır. Aslında Nezâretin hakkı, kamu gücünden kaynaklanan gözetim ve denetim hakkıdır. Evkaf Nezâretinin buradaki hukuki niteliği yardımcı (munzam) mütevelliliktir. Köprülü, Çağal-Zadeler ve Şehit Muhammed Paşa Vakıfları bu tür vakıflardır. Bazı Osmanlı hukukçuları, yapılan bu uygulamanın vakıflarla ilgili şer’i hukuk kurallarına aykırı olduğunu ileri sürmektedirler.

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz; “bu tür vakıflardaki Evkaf Nezâretinin hukuki sıfatı, munzam (yardımcı) mütevelli kabul edildiğinde ve bu şekilde idaresi zapt olunan vakıfların tahsisât kabilinden vakıflar olduğu (çoğunlukla) düşünüldüğünde dinsel hukuk kurallarının aykırılığını ortadan kalkacağını söylemektedir(ULUÇ,2008:81).

2.4.2. Mülhak Vakıflar (Evkaf-ı Mülhaka)

Mülhak vakıflar, “Ahkâmül Evkaf’ın (Eski Vakıf Hükümlerinin) 34. Mes’elesinde; “Evkaf-ı Hümâyün Nazırının nezâretinde (denetiminde) mütevelli-i mahsusları (özel mütevellisi) tarafından idare olunan evkaftır (vakıflardır)” biçiminde tanımlanmıştır. Bu tür

vakıflar ağırlıklı olarak “sahih” vakıflardır. Vakıf işlerini mütevelli yürütür. Evkaf Nezâretinin sadece nezaret (denetim) hakkı vardır. Bu çeşit vakıflarda Evkaf Nezaretinin durumu, anonim şirketlerdeki idare meclisinin durumuna benzetilmektedir. Osmanlı Devleti’nde nezâret (denetim) görevleri vakıflar tarafından Sadrazamlara, Şeyhülislamlara, Fetva Eminlerine, Darüssaade Ağalarına, İstanbul, Galata, Eyüp ve Üsküdar Kadılarına (Hâkimlerine) ve Kazaskerler gibi makam sahiplerine bırakılan vakıfların tamamı Evkat Nezâretine devredilmiştir. Bu devir işleminin şer’i olabilmesi için, eski nezâret ve tevliyet hakkı sahiplerinin bu vazifelerini Evkaf Nezâretine devretmeleri ve Evkaf Nazırları değiştikçe velayet yetkilerinin de yenilenmesi gerekeceği bir kısım hukukçular tarafından ileri sürülmüştür. Ancak Tahsisat ve İrsâd kabilinden olan vakıflar için böyle bir şeklî formaliteye gerek bulunmamaktadır. Tüzel kişiliğe haiz olan vakıflardır (Uluç,2008:81).

2.4.3. Müstesna Vakıflar

Evkaf Nezâretinin nezâreti ve müdahalesi olmadan doğrudan doğruya mütevellileri tarafından idare olunan vakıflardır. Bunlar aslında tahsisat kabilinden vakıflardır. Mazbut vakıflar kapsamında değerlendirilmelidirler. Tahsisat ve irsad kabilinden sayılan vakıflar kapsamında yer almaktadırlar.

Guzât (gaziler) ve azize-i kirâm (iyilik sever, aziz ve mübarek kimseler yani yüksek ve saygın din adamları) evkâfı (vakıfları) gibi (Uluç,2008:82).