• Sonuç bulunamadı

GİRİŞ XIX. YÜZYILDA OSMANLI VE MESNEVİHANLIK

B. V Kişiliği :

Murad Nakşbendî, babasının ve Beyzâde Efendi’nin bulunduğu Murad Molla Dergâhında yetişmiş ve daha küçük yaşlardan itibaren bu tasavvufî neşveden beslenmiştir. Babasının vefatıyla yaşadığı derin hüzün sebebiyle iki yıl boyunca tekkeden uzak yaşayan

şârih bu dönemin ardından şiir ve edebiyata yönelmiş, bu dönemden sonraki eğitim hayatında divân okumalarına daha fazla yer vermiştir.

İstanbul’da Fatih Semti’nden yaydığı ilmî neşveyle ve Mesnevî irfânıyla uzak yakın pek çok kişinin ilgi ve muhabbetini celbeden Mesnevî şârihi Murâd Nakşbendî, İstanbul ricâl ve kibârı arasında önemli açılışlarda duahan da olarak bulunan sosyal yönü güçlü bir mutasavvıftır. Galata Mevlevîhânesi’nin Hâlet Çelebi tarafından tamâmen yenilenmesi sebebiyle icrâ edilen merâsimde, Murâd Nakşbendî’nin İsmâil Rüsûhî Ankaravî’nin türbesi önünde duâ etmesiyle merâsim tamamlanmıştır.202 II. Mahmud’un eşi Vâlide Sultan’ın Yenibahçe’de Nakkaş Hasan Paşa Sarayı olarak bilinen virân ve harâb haldeki kalıntı arsasına kimsesiz ve âciz hastalar için yaptırdığı Gurebâ Hastânesi’nin açılışında da duâhan olarak bulunmuştur.203 Hoca Hüsâmeddin Efendi ‘nin ilk Mesnevî hatmini tamamladığı 1247/1831 yılında da seçkin katılımcıların bulunduğu bir merâsimde icâzetnâme verilmesinin ardından Murâd Nakşbendî duâsını yapmıştır.204

Hüseyin Vassaf’ın değerlendirmelerine göre ise, Abdülmecid Hân Murâd Nakşbendî’nin kemâlatına ve ilmine çok değer vermiş, hatta kendisinden teberrüken nisbet almıştır.205 Siyâsî cepheden değerlendirilebilecek bu tavır kendisinin toplum içinde nüfûz sâhibi bir kişi olduğunu da gösterir niteliktedir. Bununla birlikte kendisiyle aynı dönemde yaşayan diğer mesnevihan, Hüsâmeddin Efendi’nin pâdişahın görüşme taleplerini sürekli reddeden, tekkesine Sultan Abdülmecid tarafından yapılması emredilen tâmiratı duyunca oradan taşınan bir mesnevîhan olmasına206 karşılık Murad Nakşbendî’nin pâdişahla daha yakın ilişkiler içinde olması onun kişiliğini değerlendirme bakımından bazı ipuçları bulundurmaktadır. Hüsâmeddin Efendi’nin pâdişahla münâsebete “mânevî belâ” tarifini yapmasına mukâbil Murad Nakşbendî eserlerinin başında pâdişâhın saltanatının bekâsı için dualar etmiş, telifâtının basılması noktasında niyazda bulunmuştur. Vekâyinâme’sine bakıldığında da onun resmî merâsimler içinde yer almakla, pâdişaha karşı iyimser tutumlar sergilediği göze çarpmaktadır.207

202 A.m, Hadîkatü’l- Cevâmî II, s. 47 .

203 M. Nakşibendî, Vekâyînâme, vr. 3; Buradan kendisinin, devlet erkânı ile yakından ilgili bir kişi olduğunu ve

samimî bir kalple yönetime karşı vefâ duyguları taşıdığını bir kere daha görebiliriz. Bu ve benzeri bilgiler için bkz. Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi III, s. 305.

204 Elif Efendi, Tenşîtü’l-muhibbîn, İstanbul, 1342, s. 7-9 205 Hüseyin Vassâf, Sefîne II, s. 257

206

Elif Efendi, Tenşîtü’l-muhibbîn, s. 32. Onun bu tavrıyla ilgili değerlendirmeler için bkz. İsmâil Kara, “Böyle Şeyhler Tanıdınız mı?”, Amel Defteri, ss. 28-30; A.m., Cumhuriyet Türkiyesinde Bir Mesele Olarak İslam,s. 244.

Tevazu sahibi, hayırhah, cömert bir kimse olan Murâd Nakşbendî (v. 1264/1848) babasından kalan maddi varlığını ilim yolunda bezletmiş, Dârü’l-Mesnevînin inşâsı, kitapların yazımı, tekke giderleri vs. gibi her türlü faliyetin içinde vakıf gelirlerinin yanında kendi mal varlığını da bu hizmetlere vakfetmiştir. Öğrencilerine gönülden bağlı olan bu zât onların yetişmesi için her türlü desteği göstermiş, eserlerinin çoğunu, onların istifadesinin kolaylığı hedefine binâen kaleme aldığını belirtmiştir.208Hocalarına da son derece vefâkar olan Murâd Nakşî kendisinden en ufak bir şey öğrendiği hocasını dahî hayır-hah duâlarla zikredip, güzel sözlerle övmüş, çeşitli vesilelerle yaptığı dualarında mutlaka hocalarını ve öğrencilerini yâd etmiş, gayelerine ulaşmaları için gönülden niyazlarda bulunmuştur.209

Onun güzel ahlakına verilebilecek bir diğer örnek, yine Çarşamba’da meskun Hafız Seyyid Efendi ile olan ilişkisidir. Arap dilinde geniş bir müktesebata sahip, Hâfız Seyyid Efendi Çarşamba Pazarı’nda İsmâil Efendi Medresesi’nde münzevî olup, tatil günlerinde dahî ders vermekle meşgul olan medrese hocalarındandır. Cevdet Paşa’nın tatil günlerinde tek başına derslerini dinlediği hocası Hafız Seyyid Efendi, İbrâhim Halvetî’nin müridlerine tarif ettiği rabıtanın şirk-i celî olduğunu isbât etmek için bir risâle kaleme alan, tasavvuf ehlinin muârızı bir kişidir. Murâd Nakşi’ye şii ve sapık gibi sözler yöneltmiştir. Kendisine Şii yakıştırması yapılması konusunda onun bu sözleri ile ilgili daha detaylı bilgi Murad Nakşbendî’nin tasavvufî görüşleri içinde ele alınan ehl-i beyt sevgisi konusunda değerlendirilecektir. Hafız Seyyid Efendi’ye maddi durumunun iyi olmadığını bilen Murâd Nakşî tarafından derslerde okutması gereken kitaplar gönderilir. Ahmed Cevdet Paşa Fütûhat’ı bu sıralarda iki hocası arasındaki ihtilafı anlama gâyesiyle okumaya başlamıştır. Buradan durumun vahdet-i vücûd öğretilerini de kapsadığı sezilmektedir.210

Aşk yolunu tercih etmesiyle birlikte emr bi’l-ma’ruf noktasında açık sözlü, gözünü budaktan sakınmayan bir zât olan Murâd Nakşbendî, cemaati arasındaki devlet görevlilerine de hatalarını söylemiş, hakikatleri her meslek ve rütbeden kişi karşısında dile getirmiştir.211

208

Bkz. M. Nakşibendî, Hülâsatü’ş-Şürûh I, İÜ. TY, no. 3609, v.1b ;A.m., Kavâid-i Fârisiyye, İstanbul, 1253, s. 1; A.m., Muzîlü’l-Hafâ, Sül. Ktp, M.Buhârî, no.304, s. 2.

209 Bkz. M. Nakşibendî, Mâ Hazar, s. 258-260. 210 Cevdet Paşa, Tezâkir (40 Tetimme), s. 16. 211

Nakledildiğine göre, Murâd Nakşbendî, vükelânın da bulunduğu bir va’zında câmi ve tekkelerin bakımsızlığını mevzû ederek, “Bir deli gavur vardır, bir de gavur deli vardır. Deli gavur bizim bakkaldır. Francala’nın bayatını, peynirin bozulmuşunu hulâsa herşeyin bozulmuşunu verir. Ben onu çağırırım. Bir güzel tekdir ederim. Hemen yola gelir, bir müddet öyle gider. Yine işi bozulunca tekdiri yiyip düzelir. Gavur deli ise Evkaf Nazırıdır ki, câmi kandillerinin yağının parasından çalar.” deyince orada bulunan Evkaf nâzırıcemaatin gözünden nereye kaçacağını şaşırmış, diğer vekiller de hayrette kalmışlardır.”Benzeri nakiller için bkz.; Fatma Aliye, Cevdet Paşa ve Zamanı, s. 35.