• Sonuç bulunamadı

Uluslararası Deniz Yatağının Tanımı

Örneğin 24 mil koy ağzı genişliği kuralı uygulanırken koy girişinde mevcut adalar arasındaki mesafelerin toplamı mı esas alınacaktır, yoksa koy içinde 24 mil

2.4. AÇIK DENİZLER REJİMİNE TÂBİ DENİZ YETKİ ALANLAR

2.4.5. Uluslararası Deniz Yatağının Tanımı

Uluslararası deniz yatağı (Deep seabed) kavramı 20 nci yüzyılın ikinci yarısında, modern teknolojinin o ana kadar erişilmez görünen derin sulardaki maden yumru veya yataklarının işletilebilme imkanını sunması ile literatüre girmiştir. O ana kadar ekonomik bir değere sahip olmayan okyanus tabanları özellikle 1970’li yıllardan sonra modern teknolojinin magnezyum yumrularını (nikel, magnezyum, kobalt, bakır içeren demir oksit kaplı taşlar) dağılmış biçimde bulundukları Pasifik Okyanusu’ndan çıkarılmalarıyla ekonomik ve politik ilgi alanlarına dahil olmuştur (Encyclopedia Encarta, 1997).

Ayrıca, buradan çıkarılabilecek diğer madenlerle petrol gibi hidrokarbonların varlığı ve işletilmesi konusu henüz açıklığa kavuşmamış olmasına rağmen bulunabilme olasılığı bile dikkatleri bu alana çekmektedir (Toluner 1996; 305).

Açık denizin yatağı ve toprak altının sunduğu ekonomik imkanların artması bu konuda hukukî bir rejimi gerekli kılmıştır. İlk kez 1967’de BM Genel Kurul çalışmalarında Malta delegesi tarafından ortaya atılan uluslararası deniz yatağının bir rejime bağlanması düşüncesi bu konuda bir komite kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Komitenin çalışmaları ile 1970 yılında BM genel kurulu uluslararası deniz yatağına ilişkin ilkeler bildirisini kabul etmiştir (Pazarcı 1996; 379).

Müteakiben konu, BM Üçüncü Deniz Hukuku Konferansında ayrıntılarıyla incelenmiş, ortaya çıkan hükümler 1982 BMDHS’de XI. Kısımında yer almıştır.

2.4.5.1. New York Andlaşması (28 Temmuz 1994)

1982 BMDHS’nin “Bölge” başlığını taşıyan XI. Kısmındaki deniz yatağı ve bunların toprak altının rejimini düzenleyen hükümler, başta ABD, İngiltere, F.Almanya olmak üzere bir çok devleti tatmin etmemiş, bu yüzden tartışma konusu olan kısmının değiştirilmesi amacıyla 10 yıl süren görüşmeler yapılmış, nihayet 28 Temmuz 1994 tarihinde “10 Aralık 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesinin XI.

Kısmının Uygulaması Hakkında 28 Temmuz 1994 New York Anlaşması ” New

York’ta yeter sayıda devlet tarafından imzalanmış, 28 Temmuz 1996 tarihinde de yürürlüğe girmiştir (Özman, 2006; 43).

2.4.5.2. Uluslararası Deniz Yatağının Hukukî Rejimi

Öncelikle 1982 BMDHS’deki adıyla “Saha”nın (The area) hangi deniz kesimini tanımladığını incelemek gerekir. 1982 BMDHS mad. 1’de ‘’ Saha, milli yetki

sınırları ötesindeki deniz yatağı ve okyanus tabanı ve bunların toprak altı anlamına gelir.’’ ifadesinden de anlaşılabileceği gibi; devletlerin egemenlik alanı olan

karasularına ilaveten deniz tabanı ve toprak altının doğal kaynakları bakımından devletlere münhasır yetkiler tanıyan kıta sahanlığı ile MEB dışında kalan alanların saha olarak tanımlanması doğru olacaktır.

Bahse konu deniz kesiminin ilkeler 1982 BMDHS’nde şu şekilde yer almıştır; • Saha ve kaynakları insanlığın müşterek mirasıdır

(1982 BMDHS mad.136).

• Hiçbir devlet bu alan üzerinde egemenlik hakları iddiasında bulunmayacaktır (1982 BMDHS mad.137/1).

• Bu alanda var olan kaynaklar hiçbir devlet yada kişinin malı değildir (1982 BMDHS mad.137/1).

• Bu alanın işletilmesi tüm insanlık hesabına hareket eden Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesince düzenlenecektir (1982 BMDHS mad.137.2).

• Bu alanlarda yapılacak çalışmalar tüm insanlığın yararına olacak bir biçimde gerçekleştirilmek zorundadır (1982 BMDHS mad.140/1).

• Bu alandan yalnız barışçıl amaçlarla faydalanılacaktır (1982 BMDHS mad.141).

• Bu alandan elde edilecek ürünlerin geliri Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesince üye devletler arasında hakça bir biçimde paylaştırılacaktır (BMDHS mad.140/2).

• Bu deniz kesiminin korunması görevi de Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesine aittir (1982 BMDHS mad.145).

Saha içi faaliyetler teşebbüs (Enterprise) ve otoriteyle birlikte yürütmek kaydıyla ayrıntıları ilgili maddede tanımlanmış bir grup tarafından yürütülecektir (1982 BMDHS mad.153/2).

• Uluslararası Deniz Yatağının hukukî rejimi bu deniz kesiminin üzerindeki açık deniz ve hava sahasını etkilemeyecektir

Yukarıda genel hatlarını verdiğimiz ve 1982 BMDHS’nin XI. Kısmında ayrıntılı olarak incelenen uluslararası deniz yatağı ile ilgili sorunlar New York Sözleşmenin imzalanmasına rağmen çözümlenmış değildir.

Uluslararası Deniz Yatağının gelecekte sunabileceği ekonomik zenginliği, sadece bunları elde edebilecek teknolojiye sahip çok gelişmiş devletlerin tekelinden kurtarmak ve insanlığın ortak mirası adı altında gelişmemiş ve gelişmekte olan devletleri de kapsayacak şekilde paylaşımını sağlamak ve gelişmişlerle diğerlerinin arasındaki farkın daha da artmasını önlemek gibi bir amacı güden çalışmalar çıkarları bu konuda çatışan çok gelişmiş devletler tarafından kabul görmemiştir. Başta ABD olmak üzere F.Almanya ve İngiltere gibi gelişmiş devletler sözleşmeyi imzalamamış ve onaylamamışlardır.

Bahse konu devletlerin ve özellikle ABD’nin 1982 BMDHS’nin getirdiği rejime karşı eleştirileri şu konularda olmaktadır (Pazarcı 1996; 386).

• Otoritenin işletme izni verirken teknik verilerden çok siyasi nedenleri ön plana alma olasılığı,

• İşletme izni verilmesi ve yürütülmesi durumunda otoriteye verilecek payın yüksekliği,

• Otorite giderlerine katılma payının yüksekliği. Bu pay ABD için yaklaşık % 25’dir,

• Devlet kuruluşları ve özel ortaklıkların işletme izni alabilmesi için iki alan gösterip, bunlardan sadece birini işletebilmesi,

• İşletme ve gelişmekte olan devletlerin ortaklıkları için teknoloji transferi gereği,

• İşletilecek madenlerin kotalarla sınırlandırılması,

• Teşebbüse tanınan serbest rekabeti bozucu kimi ayrıcalıklar,

• Otoritenin elde ettiği gelirlerden ulusal kurtuluş örgütlerine pay verilmesi

Görüldüğü gibi uluslararası deniz yatağının statüsü tam olarak belirlenememiş, halen tartışma konusudur. Ancak, son yıllarda özellikle ABD gibi devletlerin ön ayak olmasıyla 1982 BMDHS’nin bu konudaki temel ilkesine aykırı olacak şekilde uluslararası deniz yatağının paylaşımı ve deniz yetki alanlarına dahil edilmesi görüşülmektedir.

Üçüncü Bölüme başlarken…

İkinci bölümde deniz yetki alanlarının iç ve dış sınırlarının hangi kriter/ sözleşme hükümlerine göre belirlendiğini, deniz yetki alanlarının iç sular, karasuları, bitişik bölge, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge, açık deniz ve saha’dan oluştuğunu belirtmiştik. Deniz yetki alanlarında karadan uzaklaşıldıkça, kıyı devleti yetkilerinin azaldığı, diğer devlet yetkilerinin ise arttığı görülmektedir.

Devletler denizlerden daha fazla yararlanabilmek, denizden edindikleri kaynaklar üzerinde daha fazla etkili/yetkili olabilmek ve güvenlik gibi gerekçelerle kendi deniz yetki alanlarının sınırlarının mümkün olduğunca geniş olmasını talep etmektedirler. Okyanuslara kıyısı olan devletlerde bu arzu uluslararası anlamda çok fazla problem yaratmıyacaktır. Ancak kıyıları karşılıklı, komşu devletler arasında esas hatların, deniz yan hududunun, karasularının genişliği, bitişik bölge, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sınırlarının saptanması oldukça problem yarattığı gibi sorunların çözümü/çözümsüzlüğü bütün devletleri ilgilendirmektedir.

Devletler aralarındaki bu sorunlu alanları öncelikle ikili anlaşmalarla çözmeye çalışmakta, bu aşamada karşılıklı uzlaşma sağlanamazsa çözümsüzlüğün devamını ya da hakem mahkemelerine veya Uluslararası Adalet Divanı’na başvurma yolunu seçmektedirler.

Uluslararası Adalet Divanı’nın ilk bakışta en enteresan yönü duruşma yetkisi tabir edilen yetkinin otomatik olmamasıdır. Yani, devletler bu yetkiyi Uluslararası Adalet Divanı’na vermedikleri takdirde divan sorun çözümüne yetkili değildir.

Uluslararası arenada yoğun çatışmaların yaşandığı bu sorunların daha iyi anlaşılabilmesi, bir bakıma çözüm mekanizması olan Uluslararası Adalet Divanı’nın çalışma yapısının, verdiği kararlarda dayandığı kriterlerin incelenmesiyle münkün olabilir. Bu düşünceden hareketle, takip eden bölümde Uluslararası Adalet Divanı’nın kuruluşu, statüsü, işleyişi, yetkileri, usulleri, nihayet hakem mahkemeleri ve Uluslararası Adalet Divanı tarafından örnek davalar incelenmiş, ülkemizin deniz yetki alanları kapsamındaki sorunların nasıl çözülebileceğine vurgu yapılarak, bu alandaki uygulamamız gereken politikalara yön verilmesi hedeflenmiştir.