• Sonuç bulunamadı

2.2. KAMUOYUNUN OLUġUMU VE KAMUOYUNU OLUġTURAN

2.2.2. Kamuoyunu OluĢturan Faktörler

2.2.2.1. Tutumlar ve Kanaatler

Bireylerin kanaatleri oluĢurken kiĢilik yapısının yanında psikolojik unsurlar da önemlidir. Örneğin değerler, uyuĢmazlık, bunalım, kızgınlık, özdeĢleĢme, algılama gibi durumlar, bireyin oyunu her zaman etkileyebilmektedir. KiĢinin tüm görülen ve görülmeyen vasıfları, onun kiĢisel tutum ve kanaatlerini açıklamada kullanılabilmektedir (BektaĢ, 1996: 72). Kamuoyu oluĢurken tutumların rolü önemlidir. Genel anlamıyla tutum gidiĢ ve

hal, duyguların dıĢa vurumu olarak tanımlansa da, kavramın sahip olduğu anlam konusunda ortak bir görüĢ yoktur (Gökçe, 1993: 27). Tutum, kiĢinin kendisine ya da çevresinde bulunan herhangi bir olay veya konuya karĢı bilgi ve deneyimlerine dayanarak düzenlediği davranıĢsal, duygusal ve biliĢsel bir tepkidir (Baysal, 1987:169). Burada bahsi geçen konu, toplumsal bir konudur ve bir ürün, kiĢi ya da kiĢi tarafından oluĢturulan bir yapı olabilmektedir. Bir ülkenin iktisadi durumu da toplumsal olaylar arasındadır. KiĢinin kendisinin de sosyal bir konu olduğu kabul edildiğinde, kiĢinin kendisiyle ilgili tutumları da tutumu da (kendisini küçük görme ya da beğenme gibi) söz konusu olmaktadır. Tutumlar, kiĢinin diğer bireylerle olan iliĢkilerini hem daha zor hem de daha kolay hale getirebilmektedir. Aynı tutumlara sahip kiĢiler arasında beraberlik ve birlik bulunmakta, aynı tutumlara sahip olmayanlarsa dıĢlanmaktadır. Tutumlar, kiĢinin bir gruba karĢı takındığı aidiyet duygusunu yaĢamaları için ilk basamaktır (ErtaĢ,2000: 31).

Bireylerin belli varlıklar ve konularla ilgili takındığı pozitif veya negatif tutumlar, onların da tutumlarını belirlemektedir. Kanaat oluĢurken bireysel unsurlar içinde en önde gelen, kiĢinin o ana kadar sahip olduğu tavırlardır. Katz'ın Tutumlara ĠĢlevsel YaklaĢım Modelinde belirttiği gibi kanaatler, tavır ve tutumların sözlü olarak dıĢa vurulmasıdır. Katz‟a göre tutumlar, kiĢinin bir nesneyi, bir sembolü ya da çevresini elveriĢli ya da elveriĢsiz olarak değerlendirmesidir (Katz, 1960: 168).

Kamuoyunun temeli olan politik kanıların Ģekillenmesinde, ilk olarak bireyin kiĢisel özellikleri rol oynar. KiĢiliklerin ve temel tutumların belirlenmesinde hem toplumun hem de ailenin etkisi olduğu gibi, kanıların oluĢmasında ve değiĢmesinde de aynı çevre etkili olmaktadır. Aile, arkadaĢ ve iĢ grupları, üyesi olunan siyasi parti, sendika veya dernek gibi kuruluĢların bu süreçteki rolü önemlidir (KıĢlalı, 1997: 329). Kamuoyu, problem Ģeklinde algılanabilecek ve bir gruba etki edebilecek bir durum veya olay meydana geldiği zaman; grup, bu durum veya olayın etkilerini değerlendirip bir görüĢ oluĢturduğu zaman, bu görüĢlerin belli tutum ve buna iliĢkin davranıĢlar Ģeklinde gösterdiği zaman oluĢmaktadır. Dolayısı ile kamuoyu oluĢmasında tutumların yeri önemlidir. Tutum, olay veya kiĢiler karĢısında pozitif veya

negatif tepki gösterme eğilimidir. Bir tutumun iki yönünü, eğilimin yönü ve kendisi oluĢturmaktadır. DavranıĢsal, duygusal ve biliĢsel öğeleri içine alan tutumlar, değer ve inançlardan oluĢmaktadır ancak bütün değer ve inançların tutum haline geldiğini söylemek de doğru olmamaktadır. Tutumlar ne kadar güçlü olursa olsun, kiĢisel ve çevresel zorlamalar ile değiĢtirilebilir veya unutulabilirler (Vural, 1999: 49). Ġnsanlar toplumdan dıĢlanmak korkusuyla, toplumda hangi fikirlerin hangi görüĢlerin ağırlıkta olduğunu, hangilerinin onaylanıp güçlendiğini, aynı Ģekilde hangi görüĢlerin takdir görmediğini, reddedildiğini anlamak için sürekli olarak ve büyük bir dikkatle çevrelerini gözlemlerler. Toplumdan dıĢlanmak istemeyen insanlar, bu gözlemleri sonucunda kendi fikirlerinin, düĢüncelerinin çoğunluk tarafından onaylandığını bildikleri zaman bu görüĢlerini hiç çekinmeden kamuoyu önünde açıklayabilirler. Bunun tersi durumda ise, yani görüĢlerinin çoğunluk tarafından onaylanmadığını düĢündükleri zaman görüĢlerini açıklamaktan kaçınırlar ve daha temkinli olmayı tercih ederler (Leimbach, 1990:170-171). Bu durumu Elizabeth Noelle Neumann „suskunluk sarmalı olarak açıklamaktadır. Neumann, suskunluk sarmalını bir olaya karĢı kiĢilerin gösterdiği tutumlar olarak ifade etmektedir. Neumann, bir konuda çoğunluğun kanaatini savunanların her zaman daha fazla ön plana çıktığını ve görüĢlerini rahatlıkla ifade ettiklerini, azınlıkta olanların ise görüĢlerini ifade etmekte çekimser kaldığını söylemektedir. Bu durum tıpkı bir sarmal sürecindeki gibi, bazıları toplumda bütünüyle baskın çıkana, bazıları da kamu sahnesinden tamamen silinip “dilsiz" kalana dek sürdü. ĠĢte “suskunluk sarmalı” olarak tanımlanabilecek süreç budur (Neumann, 1998: 30). DıĢlanma korkusu, suskunluk sarmalı sürecini harekete geçiren temelgüç olarak karĢımıza çıkar. “Kurtlarla beraber ulumak” elbette daha mutlu kılar insanı, ama genel olarak kabul gören bir durum sizin tarafınızdan onaylanmıyorsa, en iyisi susmaktır. Ġngiliz filozof Thomas Hobbes, 1650yılında yayımlanan The Elements o f Law [Hukukun Esaslan] adlı eserinde suskunluktan söz eder. Hobbes‟a göre “suskunluk” onaylamak olarak görülebilir, çünkü aksi takdirde, onaylamadığınız bir Ģeye “hayır” demek çok kolaydır. Elisabeth Noelle Neumann bu noktada Hobbes‟in yanıldığını belirtmektedir. Çünkü bu durumda

hayır demenin hiç kolay olmadığını, ancak susmayı cazip kılan Ģeyin, suskunluğun bir onaylama olarak görülebilmesi konusunda kendisine hak vermek zorunda olduğunu ifade etmektedir (Neumann,1998: 32-33). Burada toplumun bütünleĢmesi bağlamında “onay” kavramı büyük önem taĢır. Kamuoyu süreçleri onay üzerine kurulur ya da onay gerektirirler. Öncelikle, toplumun ortak, merkezi değer ve amaçlarında yeterli bir oydaĢma sağlarlar. Ancak toplum, sadece temel durumlarda ve güncel siyasi sorunlarda değil, görünüĢteki dıĢsal davranıĢ biçimleri gibi baĢka birçok konuda da onay ve uzlaĢma peĢindedir; böylece uzlaĢma yetisi denenir ve korunur (1998: 270). Böylelikle kiĢiler çoğunlukla düĢüncesinin toplumdan onay görmesi ve azınlıkta kalmamak için tutumlarını çoğunluktan yana kullanırlar.

Kamuoyu oluĢmasını açıklayabilmek ve anlayabilmek için ilk olarak kanaatlerin oluĢma Ģekli açıklanmalıdır. Genelde kanaatin oluĢması için Ģu üç faktör rol oynamaktadır: kiĢi, çevre ve bu ikisi arasındaki etkileĢim (Sezer, 1972: 19). Ġnsanların çeĢitli kanaatlere sahip olması, içinde yaĢadıkları sosyal çevrenin etkisi ile insanın kiĢilik yapısıyla alakalı etmenlerin sonucunda oluĢmaktadır. KiĢi, doğumdan itibaren içgüdülerin etkisindedir ve davranıĢlarını bu içgüdüler kontrol eder. Birey, çocukluk dönemlerinde çevresinde olanları gözlemler, doğru ya da yanlıĢ davranıĢları benimser ve doğru Ģeklinde kabul eder. Doğru ya da yanlıĢ olan bu izlenimler, kiĢinin yetiĢkin hayatındaki kanaatlerinin oluĢmasına etki etmektedir. KiĢinin kanaatleri, yapısı ve bu yapıya etki eden çevresiyle etkileĢime girmesi sonucunda oluĢmaktadır (ErtaĢ, 2000: 27).

Kamuoyu oluĢmasıyla alakalı olarak uzun süre boyunca yaygın olan görüĢ Ģöyledir: Belirli bir problem ile karĢı karĢıya kalan insanlar, bu sorun ile alakalı verileri analiz ederek rasyonel ve bilinçli sonuçlara ulaĢır ve ulaĢtıkları kanaatlerle de kamuoyunu oluĢtururlar. Fakat daha sonra yapılan araĢtırmalara göre bu varsayım geçerli sayılamamıĢ, kamuoyu kaynağında çoğu zaman bu niteliklere sahip rasyonel ve bilinçli bir değerlendirmenin olmadığı ve somut problemler karĢısında ortaya atılan kanaat ve fikirlerin genelde önceden biçimlenen kanaatleri tayin ettiği görülmüĢtür (Kapani, 2001: 115). Kanaatleri ortak bir hüküm Ģeklinde hiçbir zaman karĢımıza çıkmamaktadır. Aksi

durumda kanaat yerine herkesin benimsediği bir tutum olduğu anlamına gelmektedir. Kanaat unsuru genel olarak kabul edildiği zaman, bu unsurda bulunan görüĢ, rasyonel anlamda ispatlanmasına gerek duyulmayan bir hükümdür. Kanaat, tutumların kelimelerle, sözle ifadesidir. Ancak bunu söylerken bireyin tutumlarını dolaysız olarak doğrudan ifade ettiklerini söylememiz yanlıĢ olur. Bazen bireyin açıkça ortaya koymadığı bazı tutumlarının baĢka bir konuda üstü kapalı da olsa ortaya çıktığını görmemiz mümkündür. Her kanaat, çok geniĢ bir çerçeve içinde söylenecek olursa, bir ya da birden fazla tutumun ifadesi olmanın yanında, tutumlar anında ve aĢikâr Ģekilde kanaatin içinde kendilerini gösteremezler. Kanaatler için her zaman belirli, sınırlı sorunlarla ilgili ve bir fikri tutum olduğunu söylemek mümkündür (Abadan,1966: 25-27). Günümüze değin tutum değiĢtirmeyle ilgili yapılan çalıĢmalara göre kitle iletiĢimine oranla, yüz yüze iletiĢimin daha etkili olmakta, grupların sahip olduğu etkinin önemli olmakta ve gerçeklerden yola çıkılarak bilgiler sonucunda elde edilen tutumun, bu bilginin değiĢmesiyle kolaylıkla değiĢebilmektedir (Atabek ve DağtaĢ, 1998: 205). Toplumların ve bireylerin kamuoyu oluĢturmasını sağlama konusunda, kamuoyunu yönlendirme ve Ģekillendirmede tutumlar büyük rol oynamaktadır.

2.2.2.2. Ġdeoloji

Toplumun, kamuoyu oluĢumundaki etkisi büyüktür. Dolayısı ile toplum üzerinde hâkim olan ideolojiler, kiĢinin oyunu Ģekillendirmekte ve etkilemektedir. Toplum ve insana bağlı olarak ideolojiyi evren, toplum ve kiĢi hakkındaki inanç ve bilgilerin kapsamlı bir kalıbı Ģeklinde tanımlamak mümkündür. Ġdeolojiden kasıt, belli bir siyasi düĢünürün fikir sistematiği değildir. Bu kavram ile anlatılmak istenen, toplumun belirlemesi ile birlikte önemli hale gelen inançlardır. Diğer bir deyiĢle, inanç sistemi sistemli bir fikir yapısına sahip olan bir bütün sahip olan bir bütün oluĢturmaktadır. ġerif Mardin ideolojiyi, "Bir anlam kümesi olarak toplumun stratejik fonksiyonlarının birinin baĢköĢesini tutmaktadır. Ġdeolojileri bu açıdan ele aldığımız zaman onları insanlara istikamet vermeğe yarayan birer harita olarak

görürüz" ifadeleriyle tanımlamaktadır. (Mardin, 1983: 13-32) DüĢünce yapısı, dünya, evren, toplum ve insanla ilgili duygu, düĢünce ve inançlar toplamı olarak tanımlayabileceğimiz ideoloji kamuoyunun oluĢumunu etkileyen önemli faktörlerden birisidir. Kamuoyunun oluĢumunda içinde yaĢanılan toplumun büyük etkisi vardır. Dolayısıyla, belirli bir dönemde devlete, topluma hâkim olan ideoloji bireyin oyunu etkilemekte ve Ģekillendirmektedir (Mutlu, 2003: 44).

Ġdeolojiler sosyal kuvvetmiĢ gibi görünerek, kitlelerin pasifliklerinden yararlanarak ortaya çıkarlar ve her zaman olayları, kamuoyunun hoĢuna gidecek Ģekilde gösterme eğilimine sahip olurlar. Bunun yanında ideolojiler, disiplinli hareketleri, kurdukları propaganda grupları, sivil toplum örgütleri ve hareketleri ile dağınık değil, örgütlenen bir siyasi kuvvet Ģeklinde de olabilirler (Akçalı, 1991: 76). Ġdeolojiler, geniĢ kitleleri ve insanları harekete geçirebilmekte, toplumların değiĢmesine neden olarak hedefe ulaĢmalarına yardımcı olmaktadır. Bunun yanında toplum içindeki statükonun korunmasında, bireylerin kendi problemlerini öğrenmesi ve çözüm yolları bulması konusunda da engelleyici bir unsur olabilmektedir (Mutlu, 2003: 44).

2.2.2.3. Kültür

Kamuoyunun oluĢmasını etkileyen bir baĢka faktör de toplumun kültür ortamıdır. Kültür, bir insan toplumunun duygu, düĢünce ve yargı birliğini sağlayan değerlerin tümü olup, öğrenilen, saklanan, baĢkalarına öğretilebilen ve eğitimle yeni kuĢaklara aktarılabilen bir olgudur (BektaĢ, 1996: 79). Her insan içinde yaĢadığı, yetiĢtiği kültürün bir ürünüdür. Kültür de aynen ideoloji gibi, kiĢinin yaĢamına ve değerlerine yön verir. Gördüğümüz ve yaĢadığımız bazı olayları ancak kültürün bize öğrettiği kadarıyla anlamlandırabilir ve açıklayabiliriz (Mutlu, 2003: 47).

Ġdeoloji gibi kültür de bireyin değerlerine ve hayatına yön vermektedir. Toplumsal olan kültür, toplumu meydana getiren gruplar ile kiĢiler tarafından paylaĢılmakta ve yaratılmaktadır. Birey, çevresinde bulunan problemlere çözümler aramakta ve bu çözümleri bir sisteme oturtursa, düĢüncesinin de

etkinliği artmaktadır. Kültür öğrenilen, saklanan, baĢka insanlara öğretilen ve eğitim aracılığıyla yeni nesillere aktarımı yapılan alıĢkanlıklardır (BektaĢ, 1996: 79).

Kültürel yapıyı meydana getiren toplumlarda tek bir kültür yapısı değil de birden fazla kültür varsa, heterojen bir toplum yapısından bahsetmek mümkündür. Bunun zıttı bir durum varsa da o kültür homojendir. Günümüzdeki post modern ve modern yapılarda çok çeĢitli kültür yapıları vardır. Bu yapılar David Resman üçe ayırmıĢtır (Abadan,1974: 38):

1. DıĢa yönelik, 2. Ġçe dönük,

3. Geleneklere bağlı toplumlar.

Kültür, hem siyasi hayat hem de toplum üzerinde etkilidir. Siyasi kültürü meydana getiren duygu ve inançların çoğu, ayrıca toplumsal ve siyasal davranıĢları da belirlemektedir. Bu yüzden toplumdaki siyasi kültür, kiĢilerin günlük davranıĢ ve düĢüncelerinde görülmektedir (BektaĢ,1996: 80). Milenyum teknolojisini göz önüne aldığımızda, sosyal yapıyı meydana getiren kültür etkileĢimi özellikle kitle iletiĢim araçları ile farklı boyutlara ulaĢmıĢtır. Farklı veya birbirinden habersiz kültür mozaiğinde azınlık olan kültürün bireyleri, kitle iletiĢim araçlarını kullanarak haberleĢmekte ve kısa süre içinde kendi kültürleri ile alakalı kamuoyu oluĢmasını sağlayabilmektedirler (Alav, 2001: 24).

2.2.2.4. Gruplar

Birey yaĢadığı sürece hep gruplarla etkileĢme içerisinde olacaktır. Birey etkileĢme içerisinde bulunduğu bu gruplar sayesinde yeni kanaatler edinecektir. Bu da kamuoyu oluĢması açısından grubun ne kadar önem taĢıdığını göstermektedir. Gruplar belirli amaçları gerçekleĢtirmek üzere bir araya gelen bireylerden oluĢmaktadır. Grubu oluĢturan bireyler farklı sınıflara ait olabilirler, ancak onları meydana getiren ortak bir menfaat vardır. Bireyler bu

menfaatleri doğrultusunda diğer gruplarla etkileĢim süreci içerisinde gireceklerdir. Bu etkileĢim sonucunda diğer grupları kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirilebilir, etkileyebilir veya diğer gruplarla liderlik yapabilirler (ErtaĢ, 2000: 36). Toplumbilim araĢtırmaları bireylerin davranıĢlarını ve kanaatlerini belirlemede kendi baĢlarına hareket etmediklerini, üyesi bulundukları birtakım grupların onların davranıĢlarına ve kanaatlerine yön verdiğini ileri sürmektedirler. Kanaatlerin oluĢumunda rol oynayan çevresel unsurlar arasında öncelik birincil ve ikincil gruplara verilmektedir (BektaĢ, 1996: 82). Grup kavramından hareketle kamuoyu Ģöyle tanımlanmaktadır; “Üzerinde tartıĢma cereyan eden konu hakkında fikir yürüten grup üyelerinin ortak kanaatlerine kamuoyu denir.” Birey yaĢadığı sürece hep gruplarla etkileĢme içerisinde olacaktır. Birey etkileĢme içerisinde bulunduğu bu gruplar sayesinde yeni kanaatler edinecektir. Bu da kamuoyu oluĢması açısından grubun ne kadar önem taĢıdığını göstermektedir. Grupların, belirli amaçları gerçekleĢtirmek üzere bir araya gelen bireylerden oluĢtuğunu daha önce belirtmiĢtik grubu oluĢturan bireyler, farklı sınıflara ait olabilirler, ancak onları meydana getiren ortak bir menfaat vardır. Bireyler bu menfaatleri doğrultusunda diğer gruplarla etkileĢim süreci içerisinde gireceklerdir. Bu etkileĢim sonucunda diğer grupları kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirilebilir, etkileyebilir veya diğer gruplarla liderlik yapabilirler (ErtaĢ, 2000: 36). Grupların kamuoyu oluĢumunda etkisini daha açık bir Ģekilde ortaya koymak adına birincil ve ikincil grupları, özelliklerini ele almamız gerekmektedir.

2.2.2.4.1 Birincil Gruplar

Birbirleriyle sürekli kolay ve samimi biçimde iliĢki kurabilen gruplardır. Temel özellikleri, üyeler arasındaki iliĢkilerin duygusal nitelikte olması olarak belirtilmektedir. Bu grupların üye sayıları oldukça azdır ve bireyleri birbirini sık sık görebilmektedir. Bu grupların üyeleri kolay kolay değiĢmezler. Birincil gruplarda insanı en çok etkileyen ve onun kanaatlerinin biçimlenmesinde en fazla rol oynayan grup ailedir. KiĢinin yetiĢme döneminde çevre etkisine açık olduğu zamanda aile içinde öğrendikleri, edindiği tecrübeler kanaatlerinin

oluĢumunda önemli etkiye sahiptir. ArkadaĢ grupları da aile kadar olmasa da yetiĢme çağında bireyin inançlarını, tutumlarını etkileyen ve onları yönlendirebilen birincil gruplardır (BektaĢ, 1996: 83-84).

Birincil gruplar, öğrenme sürecinin hızlı bir faaliyet gösterdiği birey yaĢantısının ilk yıllarında bireyin tavırlarını, görüĢlerini, inançlarını ve kanaatlerini etkileyen ve oluĢturan aile ve okul gibi gruplardır. Ancak aile ve okulun biçimlendirdiği tavırların ve kanaatlerin, bireyin üyesi bulunduğu diğer birincil gruplar tarafından da etkilendiği, değiĢtirildiği ve hatta reddedildiği de bir gerçektir. Birincil gruplar, genellikle üyeleri arasında yüz yüze, kiĢisel iliĢki ve etkileĢme olan gruplar olarak tanımlanmaktadır (Sezer, 1972: 20). Toplumun değiĢen yapısı kuĢkusuz birincil grupları da etkiler. Aile içindeki tek yönlü iletiĢimin yerini giderek demokratik, aile bireylerinin tümünün katıldığı bir iletiĢim aldığı düĢünüldüğünde demokratik yönde ilerlemeler olacağı açıktır (BektaĢ, 1996: 88).

2.2.2.4.2. Ġkincil Gruplar

Kamuoyunun oluĢmasında önemli rol oynayan ikincil gruplar tarafların genelde sözleĢmelerle kurdukları resmi ya da gönüllü gruplardır. Ġkincil grupların üyeleri arasındaki iliĢkiler duygusallıktan uzaktır ancak sınırlı alanları kapsar. Üye ile grup arasında ailede olduğu gibi doğuĢtan zorunlu bir bağ yoktur. Belirli amaca yönelik oluĢturulan bu gruplarda üyeler sürekli bir biçimde değiĢir. Bireyler bu gruplara tamamen kendi özgür iradeleriyle katılır. Ġkincil gruplar birincil gruplara göre sayıca çok daha büyüktür. Dernekler, sendikalar, siyasal partiler, kuruluĢlar ikincil grupların kapsamına girerler. Ġkincil gruplar aralarında yalnızca resmi iliĢkiler bulunan üyelerini yakınlaĢtırmaya ve onların çıkarını korumaya uğraĢırlar (BektaĢ, 1996: 89).

Ġkincil gruplar geniĢ gruplar olduğu için bu grupların idaresini demokratik olarak sağlamak için örgütlü bir yapının kurulması gerekir. Baskı grubu olarak adlandırılan bu örgütler (dernekler, siyasi partiler, sendikalar) çeĢitli kitle iletiĢim araçlarını kullanarak ve kulisçilik yaparak üyelerini ve kamuoyunu kendi fikirleri doğrultusunda etkilemeye çalıĢırlar. Sosyo

ekonomik düzeyi ne olursa olsun tüm ülkelerin yönetim yapısında yer alan baskı gruplarının, siyasi mekanizma içindeki önemi yadsınamaz. Baskı grupları çoğu zaman toplumun genel çıkarları anlamına da gelen kendi özel çıkarlarını, devlet yönetimini ellerinde tutanlara ileterek, kamuoyu oluĢturmakta ve böylece sürekli olarak siyaset arenasında rol oynayabilmektedirler (ErtaĢ, 2000: 37). Baskı grupları, ortak menfaatleri etrafında birleĢen ve bunları gerçekleĢtirmek için siyasal otoriteler üzerinde etki yapmaya çalıĢan örgütlenmiĢ gruplar olarak tanımlanabilir. Tanımdan da anlaĢılacağı üzere baskı grubunu belirleyen esaslar, etkileme ve örgütlenmiĢ grup olma faktörleridir. Menfaat grupları ile baskı grupları aralarındaki yakın benzerliklere rağmen karıĢtırılmaması gereken kuruluĢlardır. Daha önce belirttiğimiz gibi, baskı grupları, menfaat grubunun bir türüdür. Bu bakımdan her menfaat grubuna baskı grubu demek de doğru değildir. Aralarındaki fark bir davranıĢ ve yöntem farkı olarak kendini gösterir. Aralarında ortaklaĢa menfaatler bulunan insanların meydana getirdikleri menfaat grupları, ancak belirli amaçlarını gerçekleĢtirmek maksadıyla örgütlenerek sistemli bir propagandaya giriĢtikleri ve siyasal karar organları üzerinde çeĢitli yollardan etki yapmaya çalıĢtıkları zaman baskı grubu haline gelirler (Kapani, 1981:151- 152).

Siyasal partiler de kamuoyu oluĢturma açısından en önemli ikincil gruplardan sayılmaktadır. Parti örgütlerinin oligarĢik ve hiyerarĢik yapısına göre değiĢik mevkileri iĢgal eden seçkinlerin kitle kanaatlerinin ifadeye kavuĢmasında büyük rolleri ve etkileri vardır (BektaĢ,1996:91). Bir siyasal sistemde siyasal partilerin en baĢta gelen iĢlevlerinden birisi, toplumdaki çeĢitli çıkarların ve istemlerin birleĢtirilmesini ve kanalize edilmesini sağlamaktır (Kapani,1988:165).

2.2.2.5. Statüko

Statüko, kamuoyunun tamamlayıcı unsurları arasındadır ve kiĢinin içinde olduğu sınıftaki konumunu ifade etmektedir. Kamuoyunun toplumsal yapısında bulunan piramitteki eğitim, sosyo-ekonomik ve toplumun bireye yüklediği

etkinlik ve rolü olarak belirtilen statükonun, kamuoyunun oluĢması sürecinde önemli bir rolü vardır (Alav, 2001: 16).

Statükoda değiĢiklik olması durumundaysa grubun mevcut durumu, bireylerin konuyu ele alma Ģeklini, duygusal ve zihinsel ihtiyaçlarını, kanaatlerini karĢılayamaz duruma geldiğinde yeni çözüm yolları araması ile hali hazırdaki duruma karĢı bir eylem ve tavır takınılacaktır. Eyleme dökülmek istenen değiĢiklik güdüsü ve arzusu, siyasi iktidar tarafından yapılan onaylama yolu ile karĢı çıkma ya da yeni bir Ģey baĢarma yönünde, mevcut durumun değiĢmesi Ģeklinde geliĢebilmektedir (Sezer,1972: 11). Bu Ģekilde hali hazırdaki durumun bozulması ya da değiĢmesiyle, karĢılıklı bir etkileĢim doğması ile kamuoyu oluĢur. Kamuoyunu oluĢturan ve tamamlayan statüko, bu süreçte oluĢan kamuoyunun yapısına göre ayrımcı ve bütünleĢtirici fikir Ģekli ile kamuoyunda yer almaktadır (Alav, 2001: 17).

2.2.2.6. Propaganda

Fikirlerin özgür bir Ģekilde açıklanabilmesi, kamuoyu oluĢturmanın ilk basamağıdır. Bu fikirleri açıklayıp baĢkalarına iletme, ikinci basamaktır. Elde edilen fikir ve bilgilerin algılanması ve yorumlanması, üçüncü basamakta gerçekleĢir. Genelde fikirleri iletme konusunda medyadan, fikirleri yorumlama ve algılama konusunda da propaganda tekniklerinden yararlanılmaktadır. Propaganda, kamuoyunu etkileme amacıyla yalan, yarı gerçek veya gerçek bilgileri yayarken simgeler kullanarak davranıĢ, tutum ve inançları etkilemek için yapılan sistemli giriĢimlerdir (BektaĢ, 1996:153). Dolayısı ile propagandada amaç, kamuoyunu istenilen bir yönde etkilemek ve sonrasında da davranıĢlarda istenilen Ģekilde değiĢiklik yapmaktır. Bunun için de, kitlesel iletiĢimin kullanılabileceği tüm araçlar, propaganda uygulamak için uygun ortamlardır. Sağlıklı bir kamuoyu oluĢturmak için de kiĢilerin doğru ve yeterli