• Sonuç bulunamadı

Tutuklama Sorunu Açısından Karşılaştırmalı Hukukun Önem

KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA TUTUKLAMA NEDENLERİ

2. Tutuklama Sorunu Açısından Karşılaştırmalı Hukukun Önem

Bir önceki başlık altında, ceza yargılamasında tutuklama tedbirine yaygın olarak başvurulmasının Dünya genelindeki hukuk sistemlerini etkileyen bir sorun olduğunu saptadıktan sonra; bu başlık altında, tutukluluk kurumuna dair yapılacak karşılaştırmalı bir incelemenin çalışmamız açısından neden faydalı olacağını açıklamak gerekmektedir.

Bu çerçevede öncelikle, tutuklama tedbirinin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkıyla doğrudan bağlantılı olduğunu yeniden hatırlatmak gerekmektedir. Söz konusu hakkın en temel insan hakları arasında yer aldığı da düşünüldüğünde, bu soruna dair karşılaştırmalı bir incelemenin önemi daha da açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda çağdaş hukuk düzeninde “anayasa hukukunun uluslararasılaşması” şeklinde bir eğilimden bahsedilmektedir. Bu eğilim ulusal

154 Walter Hammerschick, Christine Morgenstern, Skirmantas Bikelis, Miranda Boone, Ioan Durnescu, Alexia Jonckheere, Joep Lindeman, Eric Maes, Mary Rogan, “Detour: Towards a Pre- Trial Detention as Ultima Ratio Comparative Report”, 2017 http://www.irks.at/detour/Uploads/Comparative%20report_master%20fin.pdf, erişim tarihi 13.03.2019.

anayasaların hem uluslararası hukuktaki insan hakları belgelerinden yoğun bir şekilde etkilenmesini, hem de farklı ülke anayasaları arasındaki karşılıklı bir etkileşimi yaratmıştır. Bu eğilimin kökleri de İkinci Dünya Savaşı sonrasında başta İHEB olmak üzere uluslararası düzeyde insan haklarına ilişkin insan hak ve özgürlüklerini hukuk sistemlerinin meşruluk temeli olarak kabul eden "hak temelli" anlayışa kadar götürülmektedir155. Benzer bir şekilde kimi yazarlar Anayasal

hakların yorumu söz konusu olduğunda “anayasal düşüncelerin (bir ülkeden diğerine) göç etmesinden” de bahsetmektedir156. Bu bağlamda küreselleşme

sonucunda farklı ülkelerde anayasal yorum yapma yetkisine sahip olan yüksek mahkeme yargıçlarının aralarında fikir ve bilgi alışverişi yapma olanakları artmıştır. Bu olanaklar sayesinde, bir ülkede gerçekleştirilen anayasal yorum, başka bir ülkeye de etki etme olanağına sahip olmuştur. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklere dair bir hukuk çalışmasının artık ulusal sınırlar içine hapsedilmesi mümkün değildir.

Aynı çerçevede özellikle Avrupa başta olmak üzere çeşitli ülkelerdeki yürürlükte olan anayasal düzen ile AİHS sisteminin oluşturduğu insan hakları rejimi de neredeyse iç içe geçmiş durumdadır. Bu hukuk alanları arasında gerçekleşen her türlü gelişme ve farklılaşma karşılıklı olarak birbirini etkileyecek bir haldedir157. Kısaca insan hak ve özgürlükleri konusunda ulusal hukuk sistemleri uluslararası hukuktaki içtihat ve yorumlardan etkilenirken, uluslararası hukukta ise ulusal hukukun incelenmesi kaçınılmaz olmaktadır158. Dolayısıyla, insan hak ve

155 Wen-Chen Chang ve Jiunn‐Rong Yeh, Internationalization of Constitutional Law, The Oxford Handbook of Comparative Constitutional LawEd: Michel Rosenfeld ve András Sajó. Oxford University Press, Oxford, 2012, ss.1166-1171.

156 Gábor Halmai, The Use of Foreign Law in Constitutional Interpretation, The Oxford Handbook of Comparative Constitutional LawEd.: Michel Rosenfeld and András Sajó Oxford: Oxford University Press, 2012 ss. 1165-1185.

157 Konrad Lachmayer, The International Constitutional Law Approach: An introduction to a new perspective on constitutional challenges in a globalizing world 1, no. 2, 2007 , 92-93 Aktaran, İlker Gökhan Şen, Meşruiyet, Self-Determinasyon ve Üniter Devlet: Özerklik Tartışmaları İçin Kavramsal Bir Çerçeve Önerisi, Kamu Hukukçuları Platformu Toplantısı, 2011, s. 335, http://www.kamuhukukculari.org/upload/dosyalar/KHP_2011.pdf Erişim Tarihi 10.05.2020. 158 Işıl Özkan, “Uluslararası Hukuk- Ulusal Hukuk İlişkileri”, https://journal.yasar.edu.tr/wp- content/uploads/2014/01/1-I%C5%9F%C4%B1l-%C3%96ZKAN.pdf, erişim tarihi 12.04.2019, s. 2140.

özgürlüklerin söz konusu olduğunda uluslararası hukukla ulusal hukuk arasındaki bir eşgüdüm ve işbirliğinden bahsedilebilir159.

Ayrıca, hukukun uluslararası seyahati sadece insan hakları ve özgürlüklere ilişkin ilkelerin değil, ceza hukukuna has suçun önlenmesi ve etkin ve etkili ceza yargılaması perspektifinden de gözlenmektedir. Bu bağlamda temel hak ve özgürlükler açısından kaygı verici olmakla beraber, terörizm ve örgütlü suçla mücadele gibi konularda, tutuklama-kişi özgürlüğü dengesinde, dünya çapında tutuklama lehine bir eğilimden bahsetmek de mümkündür160.

Bu açıklamaların ışığında çalışmanın bu kısmında seçilen ülkelerin bu tür etkileşimin en yoğun olduğu Avrupa hukuk alanından seçilmesine dikkat edilmiştir.

Bundan başka Almanya özelinde belirtmek gerekir ki mehaz Alman Kanunu ve Türk ceza muhakemesi hukuku tutuklama kuralları açısından büyük ölçüde benzerlik göstermektedir161. Bu nedenle bu ülkeyle bağlantılı yapılacak

açıklamaların Türkiye’deki tutuklama ve şüphe ilişkisine dair tartışmalara katkıda bulunması beklenmektedir. Gerçekten de Alman Ceza Usul Kanunu tutuklama koşulu olarak suçun işlendiğine dair kuvvetli şüphenin bulunmasını diğer koşullarla birlikte gerçekleşmesi gereken bir tür temel koşul olarak öngörmektedir. Buradaki şüphenin derecesi-Türk hukukuna paralel bir şekilde- savcının iddianameyi hazırlamasına ve kişiyi suçlamaya yol açan şüpheyi de aşan derecede bir şüphe olarak tanımlanmaktadır. Aşağıda da ayrıntılı olarak anlatılacağı gibi tutukluluğun istisnai bir tedbir olarak düzenlenmesi ölçülülük ilkesinin bir sonucudur. Ölçülülük ilkesi ise hukuk devletinin unsurlarından bir tanesidir. Bu anlayış çerçevesinde tutuklama tedbirine başvurulabilmesi için “kuvvetli şüphe” kriterinin aranması bu istisnailiği uygulamada garanti altına almaya yönelik bir kriter olarak getirilmiştir.

159 “Brownlie, Ian, Principles of Public International Law. 6. Oxford: Oxford University Press, 2003.33-34.” Aktaran Şen, Meşruiyet, Self-Determinasyon ve Üniter Devlet: Özerklik Tartışmaları İçin Kavramsal Bir Çerçeve Önerisi, s.335.

160 John Muncie, “On Globalisation and Exceptionalism, Comparative”, Criminal Justice and Globalization, Ed. David Nelken, Routledge. Farnham, 2011, s.95.

161 Mustafa T. Yücel, Tutuklama Paradoksu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2010, sayı: 91, s. 297. https://www.jurix.com.tr/article/10847, erişim tarihi 10.04.2020.

İtalya ceza hukukuna bakıldığında ise ülke özellikle mafyayla mücadele sürecinde başvurulan yaygın tutuklamalardan dolayı 2010 yılına değin AİHM tarafından çeşitli defalar mahkum edilmiştir. Bu duruma yanıt olarak 2015 yılında İtalya’da gerçekleşen ceza usul hukuku reformu, tutuklama tedbirine ilişkin önemli değişikler getirmiştir. Bu değişiklere dair yapılacak açıklamaların da şüphe ve tutukluluk ilişkisi açısından kullanışlı olacağı düşünülmüştür. Gerçekten de reform sonrası İtalyan Ceza Usul Kanunu kişinin suç işlediğine dair kuvvetli şüphenin varlığını aralarında tutuklamanın da bulunduğu çeşitli güvenlik tedbirleri için bir ön koşul olarak düzenlemiştir.

Fransa ise, birinci bölümde de anlatıldığı gibi kara Avrupası sisteminde insan hak ve özgürlükler kataloğu oluşturması açısından tarihsel öncü konumundadır. Bu nedenle, Fransız ceza muhakemesi hukukuna hâkim olan masumiyet karinesi ilkesinin tutuklama rejimine olan etkisinin incelenmesinin doğrudan tutukluluk ve şüphe ilişkisine ilişkin tartışmalar açısından olmasa da daha geniş perspektifteki kamu yararı-kişi özgürlüğü ve güvenliği arasındaki çatışmaya ışık tutacağı düşünülmektedir.

İngiltere’nin önemi ise kişi özgürlüğüne ilişkin felsefi ilkelerin kaynağı olmasında yatmaktadır. Dolayısıyla, İngiltere bağlamında yapılacak açıklamalar, bu hukuk düzeninde farklı şekillerde de ifade edilse Türkiye ve Almanya gibi ülkelerde “kuvvetli şüphe” koşulunun getirilmesindeki temel amaç olan tutuklamanın istisnailiği ilkesinin hayata geçirilmesi açısından önemli karşılaştırmalı hukuk verileri sunacağı düşünülmektedir. Buna ek olarak AİHS sistemine tabi olan ülkenin kendine has hukuk sistemi ile kara Avrupası arasındaki bağlantısı İngiltere’ye ilişkin AİHM içtihatları yoluyla kurulabilecektir. İngiltere’nin AİHM önünde, gerçekleştirdiği tutuklama tedbirlerinin AİHS 5. Maddede düzenlemesindeki “makul şüphe” koşuluna uygun olup olmadığına ilişkin tartışmaların, farklı hukuk geleneklerine ait olan ülkelerde aslında aynı hukuki yarara -kişi özgürlüğü ile-ceza soruşturması/kovuşturmasının gereklerinin uzlaştırılmasına-yönelik olduğu gösterilmeye çalışılacaktır.

Benzer saptamaları ABD hukuku için de yapmak mümkündür. Özünde kişi özgürlüğü ve güvenliğine ilişkin anayasal ilkeleri İngiliz hukuk geleneğinden alan

ABD’de mevzuat ve içtihadında tutuklamanın istisnailiği ve ölçülülük ilkesinin ne şekilde yorumlandığı, tutukluluk ve şüphe ilişkisinin ulaşmak istediği hedef olan temel insan hakları ilke ve yorumlarına dair aydınlatıcı ipuçları sunacaktır.

3. Anglo-Amerikan Hukuku