• Sonuç bulunamadı

2. HAT SANATI ve ÇEŞİTLERİ

2.1. Hat Sanatının Tanımı ve Yazı Çeşitleri

2.3.6. Tuğla

Anadolu'da tuğlanın, daha önceki dönemlerdeki gibi, birincil derecedeki yapı malzemesi olmadığı görülmektedir. Anadolu’da yöresel malzeme olan taşın giderek önem kazanması tuğla isçiliğini ikinci derecede bırakmıştır (Bakırer, 2008:301). Anadolu, tuğla bezeme konusunda yeni çeşitlemeler arayarak daha önce yapılmış olanları geliştirmeyi denemiştir (Ödekan, 1987:462).

Anadolu da tuğla iki şekilde kullanılır. Birincisi yapısal niteliğin ağır bastığı tuğla örgülerdir, ikincisi kesme tuğla kaplamalardır. Kaplama ile özellikle geometrik örgüler gerçekleştirilir. Bu tür bezemeler için özel tuğlalar hazırlanır (Öney, 1992: 69). Anadolu’da yapı malzemesi olarak tamamen tuğla kullanımı tek mekânlı, küçük mescitlerde görülür. Diğer büyük mekanlarda ise tuğla, taşla birleşerek daha çok

74

geçiş elemanı olarak kullanılmış aynı zamanda üst örtüyü de kaplayan bir malzeme olmuştur.

Erken dönemde sadece yapıyı oluşturmak amacıyla beden duvarlarında örülerek kullanılan tuğla, ilerleyen zamanlarda estetik kaygıyla bir süs elemanı olarak da kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde tuğla daha çok tek yüzü, özellikle dar ve uzun yüzü sırlanarak kullanılır. Sırlı ve sırsız tuğlanın yan yana istif edilmesiyle eksenlere yerleştirilen kırık hatlar ve baklava dilimi geometrik şekillerle, genellikle aynı kelimenin tekrarından oluşan yazı kompozisyonları estetik bir biçimde mimaride yer almıştır (Şimşir, 1990:17).

Anadolu mimarisinde dış yüzeylerin taş kaplamasına karşılık, iç yüzeyler, özellikle kubbeye geçiş unsurlarında, kubbede ve minare gövdelerinde tuğla ile yapılan geometrik tezyinatlar yer tutar. Tuğla tezyinatı taş ya da çini malzemeyle karıştırılarak Anadolu da yüzyıllarca kullanılmıştır (Mülayim, 1982:57).

Tuğla Kullanımı

Yapı malzemesi olarak tuğlanın tarih içerisindeki yerini görebilmek üzere geriye doğru bir bakılacak olursa, ilk çağlardan başlayarak Anadolu'nun kendi bünyesinde ve yakın çevresinde önce kerpiç, sonra da tuğlanın, bazen tek başına ancak çoğunlukla taş ile birlikte kullanımının, yaygın ve gelenekselleşmiş olduğu görülebilmektedir. Elle ya da kalıpla biçimlendirilen kerpiç birimlerinin duvar örgülerinde yan yana ve üst üste sıralanırken, aralarında bağlayıcı olarak çamur harç kullanılmasına ve sağlamlık amacıyla yüzeylerinin kalın bir çamur sıva tabakası ile örtülmesine örnekler, Neolitik dönem Anadolu yerleşmeleri yanı sıra Kuzey Mezopotamya ve Orta İran bölgelerinde de kazılarda ortaya çıkarılmıştır (Bakırer,1981:19).

Yine ön çağlardan başlayarak, M.S. X. yüzyıla kadar, tuğla duvarlar, yüzey kaplama malzemeleri ile örtülmüş, âdeta arkalarına gizlenmiştir.Bu yüzey kaplama malzemeleri, farklı kültür çevrelerinde, farklı dönemlerde ve farklı yapı türlerinde dokuma, duvar resmi, sırlı tuğla, çini, alçı, mozaik ve mermer gibi çeşitlilik göstermektedir. Örneğin, Çatalhöyük yerleşmesindeki konutlarda, kerpiç duvarların iç yüzeyleri, dokuma ve duvar resimleri ile, Roma mimarisinde tuğla duvar yüzeyleri

75

mermer, Bizans mimarisinde mozaik, doğuda Mezopotamya'daki erken dönemler mimarisinde sırlı tuğla, Emevi mimarisinde alçı ve mozaik, Büyük Selçuklu mimarisinde ise sırlı tuğla ve çini birimlerle kaplanarak taşıyıcı kerpiç veya tuğla duvarı örtmek yanı sıra süsleme olanakları yaratan bir yüzey oluşturdukları görülebilmektedir. (Bakırer,1981: 22)

Tuğla Kullanımı ve Gelişimi

Tarih boyunca medeniyetler türlü türlü yaşam şekilleriyle hayatlarını sürdürmüşlerdir. İlk yerleşim yerlerinin ve kültürlerinin tuğla yapımına uygun olan alüvyonlu toprakların olduğu nehir havzalarında kurulduğu bilinmektedir. Mezopotamya'da yer alan Nil nehrinin aşağı bölgelerinde yapılan kazılarda en eski bulgularda tapınaklar tuğla tabletler ile inşa edilmiştir. Kullanılan pişmemiş kil zamanımızda kullanılan tuğlalara benzer boyutlarda ve elle düzeltilerek şekillendirilmiş bu tuğlalarda yapılan deneylerin M.Ö.13000 yılını göstermektedir. Tuğla sanatının da başlangıcı da bu dönemlere rastlar diyebiliriz. Yani 15000 yıl önce ilk tuğlanın insan oğlunun elinde şekillendiğini söyleyebiliriz. (Bakırer, 1981:78)

X. yüzyıla kadar tuğla, salt yapısal amaçlarla kullanılmış ve malzemenin renk ve süsleme olanaklarından yararlanılmamıştır. Buna karşılık X. yüzyıl sürecinde Horasan, Türkistan ve Gazne'de giderek yaygınlaşan tuğla kullanımında, malzemenin yapısal olanaklarının yanı sıra süsleme olanaklarından da yararlanılmaya başlandığı ve önceleri kalın sıva tabakası altına gizlenen bu tür yüzeylerin giderek açık bırakıldıkları izlenmektedir. X. yüzyılda, tuğla malzemenin öne çıkması şeklinde özetlenebilecek bu tür uygulamalara da "çıplak tuğla" üslubu denilmektedir. Bu uygulamaların en erken hangi kültür çevresinde denendiği ya da ortaya çıktığı kesin olarak saptanamamıştır. Ancak, tuğlanın yapısal kullanımı sırasında görsel niteliklerinin de fark edilerek hem yapı hem süsleme malzemesi olarak değerlendirilmesine tanıklık edebilecek ilk yapının 907 yılında Buhara'da inşa edilen İsmail Samani Türbesi olduğu da söylenir. X. yüzyıldan ayakta kalan bu tek yapının dış ve iç bünyesinde, tuğlaların farklı istifi ile şekillendirilen örgü çeşitlemelerinde farklı mimari elemanların biçimlerine uyum arayışı ağırlık kazanmaktadır. İlk kez bu

76

yapıda, çıplak tuğla yüzeylere öncelik verilmesi yanı sıra bu yüzeyler, başka bir malzeme altına da gizlenmemiştir. Karahanlılar, 999 yılında Türkistan'da Samanoğlu Devleti'ne son verdikten sonra Türkistan, Horasan ve Gazne'de tuğla yapı geleneğini sürdürmüşlerdir. Hatta, Karahanlıların da Samanoğlu Türbesi'ndeki tuğla işçiliğinden etkilenerek, kerpiç kullanımını bıraktıkları ve çıplak tuğlaya öncelik verdikleri ileri sürülmüştür.( Bakırer, 1981: )

Fotoğraf 47: Karhanlılara Ait Burana Minaresi

Fotoğraf 48: Burana Minaresinden Detay

Kaynak: Sanal, 2019:15

Orta Asya'da ilk türbe özelliğini taşıyan, Özbekistan'ın Buhara kentindeki İsmail Samani Türbesi, gerek yapım şekli gerekse kullanılan malzemelerden ötürü mimari biçimin öncüsü olmuş. Yapıldığı dönem itibarıyla işçilik, süsleme açısından üstün bir sanat değerine sahip ve dünyaca meşhur mimari eserlerinden olan türbe, Moğol saldırıları sırasında çölde meydana gelen fırtınaların dolayı kuma gömülmesi sonucu tahribattan kurtulmuştur. Günümüze kadarda tahribat yaşamamsı kum

77

fırtınalarına bağlanıyor. Tuğla ve harçla örülmüş, alttan obruk, yarım silindir biçiminde tavan örtüsü bir sanduka bulunan türbe, dörtgen bir planla tamamen tuğladan inşa edilmiş. Türbenin hem içi hem de dışı tuğlaların değişik şekillerde kullanılması suretiyle tezyin edilmiş. Tuğlanın dekoratif amaçlı kullanıldığı ilk yapının bu türbe olduğu ifade ediliyor. Yapıldığı dönem itibarıyla işçilik, plan ve süsleme açısından üstün bir sanat özelliğine sahip olan türbe, Orta Asya'da inşa edilen ilk türbe özelliğini taşıyor.

Fotoğraf 49: İsmail Samani Türbesi

Buhara –Özbekistan

Fotoğraf 50: Türbe İç Duvar Detay

Kaynak: Göktürk, 2019:19

X. ve XII. yüzyıllar arasında, Horasan, Gazne ve Orta İran'da Karahanlılar, Gazneliler ve Büyük Selçuklular tarafından ve Kuzey Irak'ta Zengiler tarafından, farklı ölçek ve işlevlerde çok sayıda yapıda uygulandı. Daha sonra tuğla, Selçukluların geleneksel yapı malzemesi olarak Anadolu'ya taşınmıştır. Selçuklu Dönemi Anadolu mimarisinde tuğla için "seçici" bir kullanımdan söz etmek olasıdır. Ayakta duran yapılar arasında, sürekliliğin en iyi tanıkları Konya'da İplikçi Camii, (F.8-9) düz tuğla örgünün sağlamlığının Anadolu'da büyük ölçekli ilk ve büyük olasılıkla tek örnek olmaktadır. İplikçi Camii beden duvarları tamamen tuğladan inşa edilen tek yapıdır. (Bakırer, 1981: 25)

78

Fotoğraf 51 : İplikçi Camii(1930) Fotoğraf 52 : İplikçi Camii Şimdiki Hali

Kaynak: Memleket, 2019 Kaynak: Öztürk, 2019

Türk tuğla sanatında yüzyıllar boyunca çok malzeme ortaya koyan, çeşitli tekniklerle kullanılmıştır. Bazı teknik ve malzemeler belli döneme ait bir yenilik olarak kalırken. Bazıları ise desen, renk ve teknikleriyle her dönemde kullanılmaya devam etmiştir ve bir karakter kazanmıştır. Tuğla bezemeler özellikle cami, mescit, medrese, türbe ve saray gibi yapılarda önemli bir dekor unsuru olmuştur. XIII. yüzyılda, en çok Konya, daha sonra Akşehir, Aksaray gibi Orta Anadolu bölgesi kentlerinde inşa edilen bu küçük ölçekli, çoğu tek mekanlı mescitlerde taş temeller üzerinde beden duvarlarının, geçiş ve üst örtünün, dışta ve içte bütünüyle tuğladan inşa edildiği veya temellerin yanı sıra alt yapının belirli bir yüksekliğinden başlayarak üst örtü ile birlikte tuğladan inşa edildiği görülmektedir. Tuğla birimlerin niteliklerine uygun olarak şekillenen geometrik örgü düzenlemelerinin taşa aktarılması, XIII. yüzyıl başında inşa edilen birçok yapının taç kapılarında kendini gösterir. Bu erken örneklerin basit geçmeleri yüzyıl içerisinde geliştirilerek girift örgülere dönüşecek ve yine Anadolu Selçuklu Dönemi'nin anıtsal taç kapılarını süsleyecektir. 1217-1220 arasında inşa edilen Sivas Keykavus Darüşşifası'nda mimari süslemenin en önemli öğesi olan geometrik geçmeler, taşa oyulmuş olarak taç kapıda yer alırken, aynı yapının türbe kasnağında bu geçmeler yine tuğla ile şekillenmektedir (F.10)(Bakırer,1981:106). Dolayısıyla başlangıçta da belirtildiği gibi yapı malzemesi olarak taşın birinci sırada geldiği Ön Beylikler ve Selçuklu Dönemleri Anadolu mimarisinde tuğla için "seçici" bir kullanımdan söz etmek olasıdır. Bu seçimde coğrafi bölge ve yapı türünün etkilerinin yanı sıra bani,

79

mimar ve sanatçıların beğenisi ve yaratmak istedikleri eseri nasıl görmek istediklerinin önemli vurgusu olduğu düşünülebilir. (Bakırer,1981: 117)

Anadolu Selçuklu döneminde sıkça kullanılmış olan tuğla sanatının kullanım tekniklerine geldiğimizde ise karşımıza 6 tip teknik çıkmaktadır.

Fotoğraf 53: I. İzzettin Keykavus Türbesi Kasnağı Kaynak: Sanal,2019:23.

Tuğla yüzeyler, birincisi örgü malzemesi, ikincisi ara malzemesi olmak üzere farklı nitelikte iki malzemenin birlikte şekillenirler. Örgü malzemesi, tuğla örgülerini ve geometrik düzenlemeleri sırsız ve sırlı tuğlalar ve çini birimlerdir. Ara malzeme ise tuğla birimleri arasında bağlayıcılık görevi yüklenir. Tuğla örgülerinde derz aralarını, geometrik düzenlemelerde ise dayanağı oluşturan harç karışımıdır (Bakırer, 1981: 35).

Örgü malzemeleri olan sırsız ve sırlı tuğlalarla, çini birimleridir. Tuğlaların örgü ve düzenlemeleri oluşturan temel yapısal birimlerdir. Aynı nitelikleri içeren sırlı

80

tuğlalar yüzeyleri süsleme malzemesidir. Buna karşın, derz aralarına yerleştirilen ve örgülerin vurgulanmasına öne çıkmasına katkıda bulunan çini birimler, tuğla kaplamanın şekillenmesindeki yapısal katkıları olan ikinci dereceli malzemedir (Bakırer,1981:36).

Sırsız Tuğlalar: Tuğla örgülerini ve geometrik düzenlemeleri şekillendiren esas malzeme olduğu ifade edilen sırsız tuğla biçim açısından ele alınırsa biçimlerinin kullanıldıkları örgü türleri ile bağımlıdır. Üretim ve kullanım açısından, birincisi birim tuğlalar, ikincisi kesme tuğlalardır. Birim tuğlalar tuğla örgülerde, kesme tuğlalar geometrik örgü ve düzenlemelerde kullanılırlar. (Bakırer, 1981: 36)

Birim Tuğla olarak nitelendirdiğimiz tam, yarım ve minare tuğlaları belirli biçimlere sahiptirler. Tam tuğlalar her zaman kare, yarım tuğlalar her zaman dikdörtgen, minare tuğlaları ise her zaman öne bakacak şekilde yüzleri dış bükey kavisli hazırlanırlar. (Bakırer,1981:37)

Kesme tuğlalar ise birim tuğlalar gibi her zaman belirli bir biçime sahip değillerdir. Biçim açısından çeşitlenme göstermeyen birim tuğlaların aksine, geometrik örgüler ve basit geometrik düzenlemeleri şekillendiren kesme tuğlalar örgünün niteliklerine uygun biçim ve boyutlarda hazırlanmıştırlar. (Bakırer,1981:36- 37).

Selçuklu öncesi ve Selçuklu döneminde Anadolu'da kullanılan tuğlalarda kırmızı renkli topraklar ağırlık kazanmaktadır. Karatay Medresesi kullanılan toprakların genellikle ikincil toprak olarak tanımlanan, oluştuğu ana kayadan uzaklara nehir yataklarına taşınıp biriken, bol kumlu toprak türündendir. Birincil topraklar kadar saf olmayan bu ikincil topraklar, diğerlerine oranla daha plastik niteliktedir. Bu toprak kesme tuğlaların işlenmesine elverişlidir (Bakırer, 1981: 38).

İncelenen sırsız tuğla örneklerinin bir kısmında, Kayseri'nin Pınarbaşı Melik Gazi Türbesi'nde kullanılan tuğlalar da kullanılan toprak ikincil toprak çeşitlerindendir. ''Fotoğraf-11'' İkincil toprakta demir oksit oranı yüksek, fırınlama derecesi düşüktür. oksit oranına bağlı olarak boz yada sarı renkten kırmızı renk çeşitliliği gösterir.

81

Ancak bazı yapılarda kullanılan toprağın rengi boz yada sarı olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Malatya Ulu Camii'nde olduğu gibi, kullanılan toprak rengi sarı olarak tanımlanabilir ( Bakırer, 1981:36).

82

Fotoğraf 54: Kayseri Pınarbaşı Melik Gazi Türbesinden Detay Kaynak: Sanal, 2019: 16.

Fotoğraf 55: Malatya Ulu Camii Kaynak: Sanal,2019:02.

Sırlı Tuğlalar: İncelenen döneme göre sırlı tuğlalar, sırsız tuğla ve çini birimlere oranla daha az kullanılmıştır. Sırlı tuğlaların biçim ve boyut özellikleri sırsız birim tuğlalarla aynıdır. Aynı yapıda veya minarede kullanılan sırsız ve sırlı tuğla boyutları da aynıdır. Aradaki tek fark, sırlı tuğla olarak kullanılacak birimlerin dışa bakacak ön yüzeyi parlak şeffaf sır sürülerek bir renk ayrıcalığı kazanmış olmasıdır (Bakırer, 1981: 48). Konya İnce Minareli Medrese minaresinde biçimlendirirler. Minarelerde sırlı tuğla kullanımı özellikle 14. yüzyılda yaygındır.

Sırlı tuğla daha dayanıklı bir malzeme olduğu için genellikle Cami mescit ve medrese minarelerinde süsüleme unsur olarak çiniden daha fazla tercih edilmiştir.

83

Dikey, yatay, diyagonal yerleştirilerek çeşitli geometrik kompozisyonlar elde edilen sırlı tuğladan, köşeli girift ma'kıli yazılı motifler meydana getirilerek de farklı desenler elde edilmiştir. Genellikle Firuze ve patlıcan moru renkli sırlı tuğlar, kırmızımsı renkli sırsız tuğlalarla birlikte Bazen de sırlı tuğla ve çinilerden mozaik gibi küçük parçalar kesilerek birlikte daha girift ve gösterişli dekorlar sağlanmıştır.

(Bakırer,1981: 48).

Tuğlanın firuze, patlıcan moru, lacivert sırla kaplanıp fırınlanması ile Sırlı tuğla elde edilir. Tuğlanın bir yüzeyi sırlanır ve sırlı tuğlalar gerektiğinde isteğe göre

kesilebilir ya da yan yana getirilerek geometrik dekoratif düzeyler

sağlanabilmektedir. Genellikle Selçuk devri sırlı tuğlaların silis kumu oranı yüksek, iyi yoğrulmuş hamurdan kullanılır. Sonraki dönemlerde bunun aksine çoğunlukla hamur ve sır arasında astar kullanılmamaktadır. Sır tabakası daha önce kitle halinde hazırlanmış sırların ezilip toz haline getirilmesi, su ve istenen renge göre metal oksitleri ile karıştırılarak elde edilir. Fırınlanmada sır erir ve tuğlanın üzerini renkli, cam gibi saydam bir tabaka kaplar. Sırrın rengi ancak fırınlanmadan sonra ortaya çıkar. Özellikle bakır oksitli, firuze renkli tuğlalar çok kullanılır. Daha yeşile bakan firuze sırlarda kurşun oksit oranı yüksektir. Kobalt mavisi olanlarda kobalt oksit, patlıcan moru olanlarda mangan oksit kullanılır. Siyah mangan ve bakır oksit veya mangan ve kobalt oksittin karıştırılmasıyla ile elde edilir. Selçuk devri minare ve türbelerinde kullanılan sırlı tuğlalarda ana renk genellikle firuzedir. Firuzenin yanı sıra patlıcan moru ve kobalt mavisi renkler 13.yüzyılın ilk yarısından sonra bollaşarak kullanılır. Yüzyılın ortalarına kadar genellikle sade olan firuze bandlar, kufi kitabeler şeklindeki çini dekor, yüzyılın ortalarından itibaren belirgin bir zenginleşme gösteriri. Sırlı tuğla ve çini malzemeye bütün minare gövdesini saran geometrik şekiller, baklava, yatay ve dikey uzanan zikzaklar, diyagonaller, yivler, bilezikler, kufi yazılar, şerefe altı dolguları, niş dolguları bezenir. 13.yy ikinci yarısında bezemenin zenginleşmesine paralel olarak çift Minare görülmeye başlar. Selçuklu devri eserlerinin içinde de sırlı tuğla sevilen bir süs unsuru olmuştur. Kemerlerde, tonozlarda, eyvanlarda, kubbelerde, kubbeye geçişlerde, duvarların sırsız tuğla örgü arasında giren, firuze ve daha az olarak mor renkli sırlı tuğlalar çeşitli büyük geometrik desenler meydana getirir. Bu sayede kullanıldığı alanlarda

84

plastik bir görünüm sağlarken, hareketlilik de vermektedir. Geniş düzeyleri kaplamada çoğunlukla daha kolay bir işçilik gerektiren bu teknik uygulanır. Çoğu kez sırlı tuğla satıhların yanı sıra eserlerin çini mozaik bezeme ile daha da zenginleşir

(Bakırer,1981: 46).

Tek Renk Sırlı Çiniler: Tuğla örgülerinde ve geometrik örgü düzenlemelerinde kullanılan çiniler, sırsız tuğlalar gibi örgüyü biçimlendiren, tuğla kaplamaları oluşturan esas malzeme olmayıp süsleme elemanıdır. Özellikle yatay istifte süsleme nitelikleri ağırlık kazanan çinilerin yatay/düşey istifteki kullanımlarında, görsel açıdan örgünün oluşmasına katkıları çoğalır. Çiniler, tuğlalar kadar kalın değildir. Yüzeysel birimler olarak derz aralarına yerleştirilirler (Bakırer, 1981:49). özellikle dış yüzeylerde kullanılan çini malzemenin, tuğlalara oranla daha çabuk bozulmalarının nedeni, daha az kuvvetli topraktan yapılmış olmaları yüzeylerine sürülen sırın rüzgar, yağmur vb. gibi dış etkenler sebebiyle kolay yıpranmıştır.

Tuğla örgülerinde ve geometrik düzenlemelerde kullanılan çiniler, kare yada dikdörtgen biçimde çeşitli formlarda levha halinde hazırlanan tuğla hamurunun üzerinde, şeffaf veya opak (şeffaf olmayan) sırça kullanılarak elde edilen bir tekniktir. Tek renk görünümlü bir yüzey elde etmek için çoğunlukla astar kullanılmamaktadır. Genellikle bu teknikte yapılmış tuğlalar çinilerde lacivert, patlıcan moru, türkuaz, beyaz ve yeşil renkte sır kullanılmaktadır. Kare, dikdörtgen, altıgen, sekiz köşeli yıldız, haçvari, baklava dilimli, kelebek gibi çeşitli formlardaki çiniler Anadolu Selçuklu ve Beylikler döneminde kullanımı yaygındır

(Bakırer,1981: 46).

Sıraltı Tekniği: Tuğla hamuru üzerine yüksek ısıya dayanıklı çeşitli renkteki boyalarla yapılan süslemenin üzerine renkli veya renksiz şeffaf sır sürülerek fırınlaması ile oluşturulan bir tekniktir. Süsleme, onu örten şeffaf sırın kalınlığı altında görülmektedir. Şeffaf renksiz sır altındaki süslemelerde siyah, yeşil, mavi, türkuaz, kahverengi, lacivert, patlıcan moru renkler yaygındır. Siluet üslubu denilen şeffaf türkuaz sıratlında kromitten elde edilen siyah renkli boyalarla yapılan süslemeler de çok tercih edilir Türkuaza şeffaf sıraltında kobalt mavisi renklerin kullanıldığı renklerde bulunmaktadır.. Siyah renkler laciverde yakın kobalt mavisi

85

şeffaf sıratlında da kullanılmıştır. Çoğunlukla saraylarda görülen sıratlı tekniğindeki çiniler bazı dini ve kamusal yapılarda da görülür. (Bakırer,1981: 51).

Tuğla örgülerinde ara malzemesi yatay ve yatay/düşey istiflenen iki tuğla birimi arasında bağlantı sağlamak üzere derz aralarını dolduran bağlantı malzemesidir. Anadolu'da Selçuklu dönemi süresince tuğla örgüleri ve geometrik düzenlemelerde kullanılan ara malzemelerinden alınan örnekle O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi, Restorasyon Bölümü Malzeme Laboratuarında yapılan analizleri hem alçı, hem de kireç harcın kullanıldığını ortaya koymaktadır ( Bakırer, 1971: 341).

Kabartma Tekniği: Düz kare çini levhalara kabartma tekniği uygulanarak elde edilen kabartmalı çiniler genellikle sanduka kaplamalarında kullanılmıştır. Bu teknikte, çini hamuru henüz yumuşakken üstüne kalıpla şekiller kabartma teşkil edecek şekilde basılır. Aynı kabartma desen etrafı kesilerek de çıkarılabilir. Çini plaka fırınlandıktan sonra renkli sırla sırlanarak veya beyaz bir astar çekildikten sonra kabartma yazılar şeffaf, zemin lacivert sırla sırlanıp tekrar pişirilerek kabartmalı çiniler elde edilmiştir Bu tür çinileri, Sivas Keykavus Türbesi cephesinde, Konya Alaeddin Camiine bitişik Kılıçarslan Türbesi'nde bulunan sandukalarda ve yine Konya'da Sahip Ata ve Mevlana Türbesi'nde bulunan sandukalarda görülmektedir.

Yöntem

Yukarıda malzeme, biçim ve renk nitelikleri hakkında örgü ve ara malzemeleri ile Selçuklu dönemi süresince Anadolu'da Ma'kıli yazıda uygulanan tuğla işçiliğinde, birbirinden temelden farklı iki yöntemin kullanıldığı görülmektedir. Tuğla örgüler ve kesme tuğla kaplamalar olarak ele alınan bu iki yöntem kısaca tanımlamaya çalıştıktan sonra yöntemleri hakkında örneklemeler verilecektir.

Tuğla Örgülerinde İstif Yöntemleri

Beden duvarlarında kullanılan tuğla örgüleri, arkadaki esas taşıyıcı duvar önüne gelen bir kaplamadır. Çoğunlukla tuğladan olan bu dolgu duvar ile öndeki tuğla örgü kaplama arasında sağlam bir bağlantı olmasına özellikle dikkat edilmiştir.