• Sonuç bulunamadı

TOPLUMSAL KAPASİTE: TOPLUM, KALKINMA VE TURİZM ÜÇGENİ Bu bölümde tezin yapısal değişkeni olan toplumsal kapasite olgusuyla

2.3. Turizm: Toplumsallaşma Açısı

Toplumların demografik yapısı, kültürel değerleri, nüfus yoğunluğu, sosyal donanımları, yaşam kalitesi, örgütlenme biçimleri, kadınların sosyal statüsü, inanç sistemi, ahlak kuralları, sağlık ve güvenlik düzeyleri, tutumları, dil ve eğitim seviyesi gibi özellikler turizmin gelişmesinde ve çıktılarının dağılımında önemli bir etkileşim alanı oluşturmaktadır (Avcıkurt, 2009,s.31). Toplumsal yapıyı özetleyen bu unsurlar aynı zamanda turizmin geri dönütlerinde birer ipucu olabilmektedir. Benzer

39

yaklaşımla turizm, içinde şekillendiği toplumu etkileyen bir döngü barındırmaktadır (İçöz, 2007, s.178).

Ortak bir kültürü içeren toplum kavramının, komşu coğrafyalarla arasına politik sınırların dışında kültürel sınırlar da çizdiği görülmektedir (Dynes, 1998). Bu düzlemde bölgesellik kazanan turizm; ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel sınırlar içinde genişleyen ve toplumsal yapıdan beslenen bir sistem olmaktadır (Kim, Uysal ve Sirgy, 2013). Ne var ki genişleme sürecinde kültürel sınırların yeniden

çizilmesinde etkili olan (Pizam, 1978) bu sistem aynı zamanda bölgeler arası gelişme terazisinde ve kültürlerarası etkileşim sürecinde önemli bir denge unsuru

olabilmektedir (Tosun, 2003). Turizm bu sayede, bir coğrafyaya ait kültürün diğer toplumlarca tanınma ve yorumlanış aracı (Higgins-Desbiolles, 2006) olurken bölgelerarası sosyal etkileşim alanları meydana getirerek kültürel yakınlaşma sürecini hızlandırabilmektedir (Rızaoğlu, 2003; Haley, Snaith ve Miller, 2005).

Diğer yandan turizm, farklı yapıdaki toplumların birbirleriyle ilişkiler kurmasına; değişen düzeylerde bilgi, görgü ve kültürel alış-verişe ve en nihayetinde toplumsal davranış kalıplarının değişmesine yol açan sosyal bir olgu olmaktadır (Kozak vd., 2010, s.9).

Bahsi edilen küresel etkilerinden hareketle, turizmin bölge insanını sosyal dönüşümlere zorladığı görülmektedir. Başka bir anlatımla, turizm faaliyetleri toplumsal değerlerin sınırını çizdiği kültür ve yaşam tarzı üzerinde önemli izler bırakabilmektedir. Bu etki süreci, bir yandan düşünce yapılarını şekillendirirken, diğer yandan yeni yaşam alışkanlıkları kazandırarak bireyi daha sosyal bir dünyanın merkezine doğru itmektedir (Rızaoğlu, 2003). Bu anlamda turizm, içinde geliştiği toplumun yaşam karakterini şekillendirerek (Kim vd., 2013) bireyleri devingen bir yapının parçası haline getirmektedir (Bkz. Şekil 2.1).

40 Şekil 2.1: Turizm Aracılığıyla Toplumsallaşma

Kaynak: Rızaoğlu (2003).

Şekil 2.1'de görüldüğü üzere, toplumlar turizm ekseninde çeşitli düzeylerde etkileşime girerek daha sosyal bir dünyanın bileşeni haline gelmektedir.

2.3.1. Turizm ve Toplumsal Kabul

Toplumsal farklılıklar ekseninde, turizmin toplumlarda bıraktığı etkilerin de farklılaştığı düşünülmektedir. Etkisel ayrışmanın, özellikle kalkınma sürecinde olan

41

bölgelerde daha çok hissedildiği görülmektedir (Eshliki ve Kaboudi, 2012). Bu yüzden bölge sakinlerinin turizme yaklaşımında, sosyo-kültürel dinamiklerin (etnik yapı, inanç yerleşmiş sosyal algı vb) belirleyiciliği öne çıkmaktadır (Liu, 2006). Dolayısıyla bu dinamiklerin meydana getirdiği toplumsal dokuyla turizm arasında yakın bir ilişki bulunduğu söylenebilir (Matthews ve Richter, 1991). Bu ilişki düzeyinin aynı zamanda yerel kimliğin kaybedilmesi ya da çevresel dengenin bozulması gibi birtakım olumsuz sonuçları görülebilmekte ve bu durum toplumları turizm düşüncesinden uzaklaştırabilmektedir (Jafari, 1992). Başka bir deyişle, turizm faaliyetlerinin olumsuz etkileri o yörenin turizme bakış açıları üzerinde etkili

olabilmektedir (Long, Perdue ve Allen, 1990).

Benzer pencerede, turizmin bölgesel dokunun korunduğu bir yaklaşımla sürdürülmesi esas olurken (Kuntay, 2004) gelişme ivmesinde yöre halkının desteğini alabilmesi gerekmektedir. Nitekim turizmin yöreye olumlu yansıması ve bu yolla bölge insanının turizme yakınlaşması, mevcut kaynakların algısal değerini ve turizme katılımı artırabilecektir (Lepp, 2007). Bununla birlikte, toplumsal boyutta sağlanacak bir katılım düzeyi sosyal yapının ve yerel kültürün erimeden turizm gelişimine uyumunu sağlayabilecektir (Tosun, 2000).

Ekonomik açıdan turizm, bölgesel piyasayı canlandıran güçlü bir sektör imajı taşımaktadır (Loukissas, 1983). Ancak turizmin diğer sektörle olan uyum çatışması bu imajı tersine çevirebilmektedir (Tosun vd., 2003). Ne var ki turizm, işgücü arzında ve talebinde dalgalanmalara neden olabilen, arazi ve sermaye girdilerinin değerini kolay artırabilen bir etken olmakta ve izleyen süreçte yöre yaşamını daha pahalı kılabilmektedir. Bu durum ayrıca kolay girdi sağlaması açısından turizmi diğer gelir sağlayıcı sektörlerin ikamesi yapabilmektedir (Hudman, 1978; Dwyer ve Forsyth, 1993; Tosun, Fletcher ve Fyall, 2006). Dolayısıyla turizmin sektörel etkileri

42

göz önüne alındığında, dış sermaye girdisi ile kaynak potansiyeli arasında hassas bir dengenin oluştuğu görülmektedir. Ortaya çıkan bu resimde, yanlış sektör

odaklarından hareket edildiği ve turizmin tek başına kurtarıcı bir unsur olmadığı anlaşılmaktadır (Dritsakis, 2004; Schubert, Brida ve Risso, 2011).

Ekonomik düzlemde toplumu turizm düşüncesinden uzaklaştıran başka bir durum da elde edilen çıktıların bölgeye yeterince yansımaması veya eşit dağılmaması olmaktadır. Başka bir söylemle, turizm gelirlerinin umulan seviyenin altında olması veya belirli gruplarca paylaşılması, yöre halkının turizmle arasına mesafe koymasına neden olmaktadır. Bu yabancılaşma, turizmin gelişme sağlığını olumsuz etkilerken aynı zamanda yeterli toplum desteğinin alınamaması sonucunu doğurmaktadır (Chen, 2000).

Konuya kalkınma çabasında olan bölgeler açısından bakıldığında; turizmin diğer gelir sağlayıcı sektörlerin önünde genel bir engel olmaması ve planlı bir gelişmenin sağlanması (Tosun vd., 2003) beklenmektedir. Çünkü hızlı gelişme gösteren bir turizm yapısı, fiziksel ve yönetsel zorlukları beraberinde

getirebilmektedir. Başka bir anlatımla, -aşırı- turizm gelişmesi nedeniyle yöreye olan talebin yükselmesi iş gücü, arazi ve sermaye gibi girdilerin değerini artırırken yöre yaşamını daha pahalı kılabilecektir. Bu durum bireysel açıdan alım gücünde ve sektörel açıdan rekabet avantajında birtakım eşitsizliklere yol açarken fiziksel açıdan çevresel tahribatlara neden olabilecektir (Hudman, 1978; Dwyer ve Forsyth, 1993; Tosun vd., 2006).