• Sonuç bulunamadı

2. MİMARİ MEKANIN ANLAMLANDIRILMASI

2.2. Mekanı Anlamlandıran İlintiler

2.2.4. Toplumsal Yapı Olarak Mekan

“Biz toplumu yaratırız, toplum da bizi yaratır.” “Mekanlar toplumları, toplumlar da mekanları şekillendirir.”

Anthony Giddens

Mekanı yalnızca birey ve nesne üzerinden anlamlandırmak, ona sınır getirmek olarak çalışmanın savının karşısında durmaktadır. Mimari mekan, hem bireyselliğin sığınağı hem de sosyal yaşama içkindir. İnsan toplumsal bir varlık olarak, içinde bulunduğu sosyal çevre içinde mekanı yaşamaktadır. Mekanın toplumsal olduğu kadar toplumun da mekansal olduğundan söz etmek mümkündür. Mekan ve toplumun ayrı düşünülemeyeceği bu nedenle de bütüncül şekilde ele alınması gerekmektedir. Toplumsal yapı başlığı altında bu ilişki ve ilintiler bütünü, mimari mekanın hissedilen özellikleri açısından ortaya konmaktadır.

Kişinin kendi deneyimleriyle anlamlandırılan mimari mekan bu bölümde toplumsal yapı üzerinden anlaşılmaya çalışılmaktadır. Toplumsal mekan kuramları içinde incelenen ekonomik, politik ve küresel ilişkilerle açıklanan kent mekanları bu çalışmanın sınırlılıkları dışında kalmaktadır.

Salt mekan yoktur; farklı türde mekansal ilişkiler, ilintiler, mekansallaşmalar bulunmaktadır. Bu mekansal olgularda; toplumsal nesneler üzerinden kurulmaktadır. Mekan; içinde bulunduğu toplumsal olgulardan ayrı mutlak bir geometri olarak görülemeyeceği gibi mekansal olguları da tümüyle yok sayıp topluma indirgemek yetersiz çaba olmaktadır (Urry, 2010).

Sosyal olgular bireyin gündelik yaşamı içinde sıradan olarak gördüğü deneyimlerine dayanmaktadır. Sosyal bilimlerin bahsettiği şeyler zaten çevremizde ya da bizzat kendi hayatımızda olağan şeyler olarak yer almaktadır. Bu noktada bireysel olandaki toplumsal olanı, tikel olandaki genel olanı anlamak önemli görülmektedir (Bauman, 2005). Mekanı da böyle bir yaklaşımla üretilmekte; bireysel ve toplumsal olarak yaşanmakta ve deneyimlenmektedir.

“Bedenli-ben dışımdakiler, başkaları, doğa ve eşya algılama açımın içinde. Onlar çevremi oluşturuyorlar. Çevremde oluş var: Değişme: Hareket: Zaman akışı. Algılama açımın dışında, başka türlü farkına

40

vardığım bir mekan var. Çevresel mekanımın dışındaki bir düşünce mekanı. Kavramsal mekan. Bu mekanda , başkaları, "toplum" a dönüşüyor örneğin. …Çevreyi ortama aktarma, çevreyi, bir elimizde tutuştur. Sabitleştirmedir. Ölümsüzleştirmedir. Şu anlamda: Onu ortamda bulabilecek, ortamı yaşayabilecek (iddialı bir söz belki, ama), çevredeki insanlar oldukça yaşayacak bir sabitleştirmedir bu. İnsan, birey olarak ölümlü olduğu için, "ölümlü ölümsüzdür". Bu anlamıyla, ortam çevreye, çevre de, bedenli-ben'in algılama açısına bir süreklilik sağladığı için, ortama zorunludur. ...Dikkat: İnsan, bedenli-ben'iyle çevresini yasarken, ortamı da yaşıyor. Mekan, yalnızca çevremizde değil, ortamımızda da” (İnam, 1992, s. 179).

Giddens’da toplum veya toplumsal olguların insan eylemleri içinde yaratılmakta ve yeniden üretilmekte olduğunu ifade etmektedir. İnsan eylemleri toplumsal kuramlar içinde neden-sonuç ilişkileri ile değil, bütüncül ilintilerle var olmaktadır. Toplumsal olan ancak mekan ve zaman bütünlüğünde hem bireysel hem toplumsal olarak tekrarlandığı ölçüde şekillenmektedir. Mekan içinde yer alan nesneler ile algılanırken sırf mekansal gerçekliğiyle değil, toplumsal gerçekliğiyle birlikte kavranmaktadır. Toplumsal olgular, kendilerini oluşturan tuğlalarla her an sürekli olarak yeniden inşa edilen binalar gibidir (Giddens, 2011). Toplumsal yapı inşa eden tuğlaların, en küçük birimin bireyden sonra aile yapısı diğer bir deyişle hanehalkı olduğu düşünülmektedir. Özellikle de konuya içinde bulunduğumuz toplumsal yapıdan bakarsak ailenin mekanı anlamlandıracak önemli bir iz olduğu anlaşılmaktadır. Ev mekanıysa, aile bireyleriyle ve aile yaşamıyla bütün olarak anılmaktadır. Diğer yandan birey ilk deneyimledği mekan olan evi farkında olarak ya da olmayarak yaşamı boyu hatırlar. Karşılaştığı tüm mekanları da ilk evindeki hatıraları ile ilişkilendirerek hatırlar. Narlı; ev mekanın aile ile ilişki kurularak, hatırlarda saklanmasını aşağıdaki gibi açıklamaktadır.

“İnsanlar, bir evi yalnız yaşamaz; evin her köşesi biriyle kazınır belleğe. Yatak odası anne babayla mahremiyet kazanıp sırlanır. Annesiz bir mutfak yer almaz hafızada. Soba, sadece oturma odasını ısıtmaz; etrafına toplananlarla sıcak bir yuvayı kurar” (Narlı, 2014,

41

Toplumun en küçük birimi olarak kabul edilen aile, organizmanın en küçük birimi gibi çalışmaktadır. Ailede yaşanan en küçük değişim, doğrudan organizmayı yani toplumu etkilemektedir. Toplumda yaşanan değişim aile, ailede yaşanan değişim bireyle ilgili olmaktadır. Bu durum ve tersten okuması; gündelik yaşamı ve içinde geçtiği mekanları değiştirmektedir.

Aile yapısının değişimiyle ilgili araştırmalara baktığımızda, çoğu ortak payda olan konut ve ev yapı türüne odaklanmaktadır. Konuyu konut ve ev tipolojilerinin değişimi üzerinden incelemektedir. Ancak aile yapısının değişmesi, bireysel yaşam şekline bağlı olarak deneyimi, mekanı kavrayışı temelde sorgulatmaktadır. Örneğin, yaşlı bakım evlerindeki artış, sosyal ortamın ev dışındaki restaurant, kafe veya alışveriş merkezi gibi mekanlarda kurulması; mimari mekanı yaşayış biçimlerimizi değiştirmektedir. Diğer yandan; yalnız yaşayanlar ya da aynı evi paylaşanların mekan algıları ve deneyimleri doğal olarak farklılaşmaktadır. Bu durumda mekanı anlama ve anlamlandırma biçimimizi farklılaştırmakta ve sorgulamayı gerekli kılmaktadır. Eşinden ayrılarak yalnız yaşamaya başlayan birinin, eviyle ilgili yaptığı yorum, mekanı anlama ve kavram şeklinin değişimini örnekler niteliktedir.

“Birlikte yaşamayı tercih ettiği birini buldu ve onunla gitti… Onsuz ev çekilmez biçimde bomboş. …Ben hala bu evdeyim. …Evin geri kazanılamayacak paylaşılmış bir geçmişi simgeleyen tuzak olduğunu biliyorum.” (Gür, 2000, s. 61).

Andaç Ortaköy’de geçen çocukluğunu anlatırken, yaşadığı evi ve çocukluğunu toplumsal ilişkiler ve mekanlar üzerinden aktarmaktadır.

“… Bir mekanda yaşama duygusu bizi zenginleştirdiği gibi hayata bağlanmanın, orada soluk almanın neleri içerdiğini gösterir. … Unutmayalım ki yaşadığımız semtler, mahalleler, adımladığımız sokaklar, gidip kapandığımız evler birer “ikamet” yeri değil, yaşama kültürümüzün bir parçasıdır. Oralarda varoluşumuzun ruhunu buluruz. …” (Andaç, 2010, s. 14-15).

Yukarıdaki açıklamalarında ortaya koyduğu üzere mekan yalnızca bireyi değil sosyal ilişkileri de barındırmakta toplumsal yapı ile şekillenmektedir. Mekanı

42

bütüncül anlamak için içinde bulunduğu toplumu ve onu var eden aile ilişkilerini de anlamak gerekmektedir. Toplum yapısı ve aile ilişkileri aynı zamanda mekanı tanımlayan kültürel bir faktördür. Kültürel kodlamalar; toplumsal yapı içinde mekan, nesnelerin kullanımı ve buna bağlı şekillenmesidir (Bauman, 2005; Gür, 2000). Böylelikle beden deneyiminde, hangi içsel güdülerin niye belirgin ve baskın olduğu açığa çıkmaktadır. Toplum; insana kültür çevresi yani kültürel bir mekan inşa etmektedir. Sonuçta, birey ve aile; zaman-mekan bütünlüğü içinde daha önceden eylem ve düşünceler ile oluşmuş kültürel kodlar taşımakta; toplumsal yapı oluşturmaktadır.