• Sonuç bulunamadı

Mekanda Beden-Şiir Kesişimi

3. MİMARİ MEKANIN OKUNMASI

3.2. Mekan-Yaşam Biçimlenişinde Mimari Mekan Okuması

3.2.1. Mekanda Beden-Şiir Kesişimi

İnsanın mekan deneyimi ona sonsuz düş kurma yani şiirsel imgelem evreni sağlamaktadır. Ayrıca yaşanan her bir mekan, her bir köşe düş kurdurma gücüne sahiptir. Bu nedenle; beden ve şiirin kesişimi, mekanın hissedilen özünün oluşumunu kavramaya izin vermektedir. Bedenin mekanı yaşaması ona şiirsel düş kurdurabilmekte; bunlar da şiirlerde, türkülerde ve manilerde karşılığını bulmaktadır. Bunları, kimin söylediğinden ziyade ne hissettirdiği önem taşımaktadır. Şiirler, türküler, maniler; günlük yaşamdaki sözel ifadeler üzerine yazılmakta veya yakılmaktadır.

Yapılan araştırmada Cumalıkızık yerleşimine ait doğrudan mani ve türkülere rastlanmamıştır. Karşılaşılan türkü ve maniler Bursa yöresine aittir. Bunların Bursa’nın hangi yöresine ait olduğunun izleri tam olarak takip edilememektedir. Bu noktada “Cumalıkızık yerleşiminin mekan yaşam biçimlenişinde; hangi ifadeler şiirsel imgeler yaratma gücüne sahiptir?” sorusunun cevabı aranmıştır. Bu soruyu; araştırma sürecinin karşılaşma adımında ortaya çıkan durumlar doğurmuştur. Cumalıkızık’da mekan ve yaşamla ilk karşılaşma, oraya ait sözel ifadeler ile gerçekleşmiş; bu ifadeler araştırmanın diğer süreçlerini de yönlendirmiştir. Yapılan grup gezilerinden Cumalıkızık’la karşılaşmanın imgesi bu ifadelerde oluşmuştur. Örneğin bu durum; yedi yıldır Bursa’da yaşayan, araştırmanın karşılaşma adımına katılan birinde şu imgeyi çağırmıştır.

“Uzun zamandır Bursa’da yaşıyorum, o kadar gelip gitmişimdir Cumalıkızık’da bu kelimelerin hiç birini daha önce duymadım. Sanırım burayı bu yüzden seviyorum, sürprizli her gelişimde yeni bir şey görüyorum ya da şimdiki gibi öğreniyorum” (BA ile birlikte yapılan karşılaşma gezisi kayıtlarından).

Bu bölüm; mekan yaşam biçimlenişinde ortaya çıkan ifadeler; mekan-şiir kesişiminde, mekanın hissedilen özelliklerinin okunmasına imkan verebilir mi; şiirsel imge yaratabilir mi soruları kapsamında ele alınmıştır. Cumalıkızık’ın mekan-yaşam biçimini anlatan; dam, aşhane, fırın, kırma, hacı odası, gelin odası ve eğrek kelimeleri ile karşılaşılmıştır.

73

Çatı anlamındaki dam ismi, avludaki ahır mekanları için kullanılmaktadır. Başını sokacak dam arayan birey, avlusuna da hayvanları için dam yapmaktadır. Ahıra, burada dam denilmekte, hayvanların damından bahsedilmektedir. Hayvanlara dair bir aidiyet duygusunun yaşatılmasına işaret edilmektedir. Yöre insanı da yaradan damsız, ocaksız bırakmasın diye dua etmektedir (Şekil 3.11).

Şekil 3.11: Avluda Dam Biçimlenişi

Avluda mutfak işlevi gören mekana aşhane denmekte; kalabalık ailenin yemekleri aşhanelerde yani aşevinde pişirilmektedir. Aşhanelerin yanında yer alan taş ocaklarda daha çok ekmek, cevizli lokum, cevizli çörek yapıldığı için fırın adını almaktadır. Türk kültüründe, ailenin birliğinin yankılandığı ve sürekliliğini düşleten ocak, burada fırın adını almaktadır. Evde ocağın sürekli tütmesi, ailenin birlik içinde ebediyen yaşamasını anlatmaktadır. “Baba ocağı” deyimi ailenin ataerkil düzenini göstermekte; sıcak yuva, bir aile tanımlamaktadır. Diğer yandan “her ne kadar baba

ocağı dense de esas ana kucağı” deyişi kadının evi düzenleyen, yuvayı kuran dişi

kuş olduğunu anlatmaktadır. CeK evini gezdirirken, aşhane ve fırına ait anılarını şöyle aktarmaktadır (Şekil 3.12, Şekil 3.13).

“Aşhane’yi ben geldikten sonra pek kullanmadık, kaynanam sağken düğünlerde bayramlarda çok gelen olurdu o zaman kullanırdık. Günlük yemekler yukarıda bulaşıklığın orada pişirirdik. Kaynanam kendi gelinliğinde çok kullanmış, soğukta karda kışta nasıl yemek yaptığını anlatırdı. Sıcacık aşhanede yemeği pişirirdim, yukarı taşırken yemekte bende donardık derdi. O yüzden ahtım vardı. Su gelir

74

gelmez; bulaşıklığı yemek yapılacak kadar büyüttüm diye anlatırdı. Gördüğün gibi ben aşhaneyi depo olarak kullanıyorum atmaya kıyamadım eski şeyler var. Fakat fırını hala kullanırım. Dün gelseydin dernekte satmak için ekmek yapmıştım. Şuradaki kaplarda dünden kaldı, hepsine ekmek mayalamıştım. Ekmek, torunlara cevizli lokum yapmak için yakıyorum hala fırını”.

Şekil 3.12: Avluda Anılara Tanıklık Eden Aşhane

Şekil 3.13: Avluda Anılara Tanıklık Eden Fırın

Bachelard, şiirsel düşlemede yemek masasının üzerindeki lambanın yuvaya akşam doğan güneşi imgelemediğini dile getirmektedir (Bachelard, 2013). Bu lambanın Cumalıkızık evlerinde odada yer alan ocağa karşılık geldiği düşünülmektedir. Ocak evin akşam güneşini imgelemektedir. Ailenin akşam çevresinde toplandığı ocak başlarında; anlatılan masallar, hikayeler ile ocağın çevresinde dünyalar açılmakta ve

75

kapanmaktadır. Artık ocak, mekan içinde salt bir ısınma-pişirme-aydınlanma nesnesi değil, insanları bir araya getiren ve düş kurduran olmaktadır. Ocağın çevresinde mekanlar kurulmakta ve yaşanmaktadır. Bireyler, ocağa ısınmak ve aydınlanmak için yönelmektedir. Ancak ocak çevresinde kurulan dünya ile ailenin varlık nedeni yankılanmaktadır. Bu anlam, yok olmaya başlamış ya da ailenin geçimi için kullanılan avludaki fırınlara taşınmıştır. Koruma nedeniyle doğalgaz hattı çekilemeyen bölge kömür, elektrik sobaları ve ocaklar kullanılmaya devam edilmektedir.

Merdiven sahanlığı merdivenin kırılma noktası olduğu için kırma adını almakta, ekmekler sarpınlarda saklanmaktadır. Yaşamı ve buna bağlı mekanı değiştiren kestane üretim ve hasat sürecinin tüm şeyleri ayrı ayrı isimlendirilmektedir.

Diğer bir ifade olan hacı odaları; hem kültürel, hem de dini anlamlar içeren mekan beden ilişkisinin şiirsel imgesi olarak okunabilmektedir. İslam’ın beşinci şartı olan hacca gitmek, son şart olarak ölmeden önce yapılması için dua edilendir. Hacca gitmek büyük bir hazırlık sürecidir. Hacdan dönüş de aynı şekil farklı oluşumları içermektedir. Hacdan dönenler için özel sofralar kurulmakta; eş, dost, akraba ziyaretleri için özel oda hazırlanmaktadır. Gelin için düzenlenen odalar da hacdan gelenlere hazırlananlar kadar önemli görülmekte ve bu adla anılmaktadır. İletişim adımındaki ev gezileri esnasında kullanıcının; burası hacı odamdı, diğeri eltimin hacı odasıydı, ya da kayınvalidemin hacı odasıymış şeklinde anlatmaları önemini vurgular niteliktedir. Ayrıca odaların ve diğer mekanların birbiriyle ilişkisi de hacı odaları üzerinden anlatılmaktadır. Bu durumlar, geline ve gelin odalarına verilen önemi göstermektedir. Sonuçta, hacı odası ifadesiyle anlatılan kullanıcı deneyimi, mekanın hissedilen özelliği olarak okunabilmektedir.

Türk dil kurumu, büyük Türkçe sözlükte yer almayan eğrek (eyrek); halk ağızları sözlüğünde dinlenme yeri; hayvanların toplandığı yer, hayvanların toplu olarak durdukları subaşı, küçük baş hayvanların gece yattıkları yer, ağıl, köyün ya da mahallenin meydanlığı, eğlence yeri anlamlarına gelmektedir. Cumalıkızık ile ilgili yayınlarda; köy girişi, köy giriş meydanı, köy meydanı olarak ifade edilen mekanın yöredeki adı eğrektir. Yöre halkı hayvancılık yaptığı dönemlerde, hayvanlarını bu eğreğe sürmekte; çoban da buradan alıp otlatmaya götürmektedir. Akşam çoban

76

hayvanları eğreğe bırakmakta ve hayvanlar kendi evini bulmaktadır. Günümüzde kullanımı değişse de yöre halkı tarafından hala eğrek ve eğrek pazarı olarak adlandırılmaktadır. Yöreye dair günümüz yayınlarında bu isme yer verilmemesi; mekan-yaşam biçimlenişinde değişimin okunabilmesini zedelemektedir (Şekil 3.14).

Şekil 3.14: Eğrekte Mekan-Yaşam Biçimlenişi

Mekanda beden-şiir kesişimin izleri mekana yaşamla verilen adlarda yankılanabilir mi sorusunun izleri sürülmüştür. Yukarıda takip edilen anılar ve adlar oraya özgü mekânsal ifadeler şiirsel imge oluşturabilme potansiyeli taşımaktadır. Bu doğrultuda Cumalıkızık yerleşimindeki mekana dair ifadeler beden deneyimi ve bireysel kullanımda kabul görmüş şiirsel düşünme olarak okunabilmektedir.