• Sonuç bulunamadı

3. MİMARİ MEKANIN OKUNMASI

3.2. Mekan-Yaşam Biçimlenişinde Mimari Mekan Okuması

3.2.2. Mekanda Beden-Şey Kesişimi

Cumalıkızık evlerinde, mekan-yaşam biçimlenişine göre yeniden iskan edilebilir bir düzen kurulmaktadır. Bu düzeni, evle beraber inşa edilen donatı sistemi karşılamaktadır. Oda ve donatı birlikteliğinde standart şeyler bulunmakla birlikte, yan yana geliş ve bütünü oluşturma biçimleri mekan-yaşam gerekliliklerine göre

77

şekillenmektedir. Bu durum geleneksel Türk evi tanımlarıyla benzerlik göstermektedir. Cansever, bunun bir kurallar dizisine dayanmadığını “standartların

ruhu”na sahip olduğunu belirtmektedir (Cansever, 2010). Mekanı anlamlı kılan

beden-şey kesişimi de standartların ruhuna göre evi biçimlendiren; sedir, yüklük, banyo dolabı donatıları ve bunların yaşamla şekillenmesi üzerinden okunabilmektedir.

“Türkler için oturmanın özel bir anlamı mevcuttur. Bu anlam alçak sedirde ifadesini bulmaktadır. Odanın içinde insanla birlikte sedir de oturmaktadır. Alçakta ya da yerde oturma Türklerin karakteristik duruşudur. Sedir de bu duruşa en yakın çözüm olmaktadır. Geniş, alçak sedirler insanları oturmaya davet etmektedir. Sandalyeler moda olana kadar yere yakın oturma, Türklerin oturmaya ilişkin psikolojik eğilimlerini yanıtlamıştır… Rahatça oturma fiilinin yaşamak olgusuna akraba olduğu kuşkusuzdur ve sedir böyle bir köşedir” (Kuban, 1995,

s. 210).

Kuban’ın belirttiği yaşamla akraba sedir düzeni, Cumalıkızık yerleşiminde zamanla yerini köşe koltuklara bırakmıştır. İnsanlar tarafından köşe veya köşe koltuk denen şeyler malzemesi güncel olan sedirlerdir. Sedirin beden hareketi ve oturma düzeni güncel malzemeyle üretilen köşe koltuklarda yani köşelerde varlığını sürdürmektedir. Yaşam, mekanın şeyleri olan sedirin malzemesini ve üretim süreçlerini değiştirmektedir. Ancak şeylerinin beden deneyimiyle mekanda biçimlenişi devamlığını korumaktadır. Bu durumu SüT şöyle dile getirmektedir (Şekil 3.15).

“Diğer bir odam koltuklu istersen onu da gösteriyim. Burası böyle yaptık rahat oluyor alışmışız bu düzene. Eskiden sedirlerin altına eşyaları koyar örtüsüyle kapatırdık. Bunların sandıkları da var öteberiyi güzel toparlıyor. Rahat oluyor” (SüT ile yapılan görüşme kaydından).

78

Şekil 3.15: Sedirden Köşe Koltuğa Mekan-Yaşam Biçimlenişi

Evin temel donatılarından olan diğer bir şeyse yüklüktür. “Yüklük evle beraber inşa

edilen ilginç bir öğedir. Sözün kökeni belki de göçebelerin oradan oraya taşınırken yataklarına yük olarak baktıkları çağdan kalmadır” (Kuban, 1982: s. 201). Yüklük;

yük isim kökünden sonuna getirilen “ -lık, -lik, -luk, -lük” ekleriyle türetilmekte ve bu ekler ile mekan ismi olmaktadır. Yüklük, mekan içinde eşya yani şeydir; sonuna getirilen ekler ile dilbilimsel açıdan mekansallaşmaktadır. Bu durum dilbilimsel açıdan mekanda beden-şey kesişiminin bütünlüğüne işaret etmektedir.

Yüklük odanın içinde hem ihtiyaca göre inşa edilen bir nesne hem de içinde barındırdığı nesneler için mekan konumunda bulunmaktadır. Diğer yandan, yüklük mekan içinde gündüz ve gece kullanımını olanaklı kılmaktadır. Böylelikle yüklük nesnesi, gece-gündüz zamanını saklayan bir mekandır. Yüklükler zamanla hem terk edilmiş hem de devamlılığını korumuştur. İlk hacı odalarında yüklüklerden vazgeçilmiş yerini gelinler için alınan mobilyalara bırakmıştır. Mobilya kullanımı; gelin odalarına alınan aynalı dolap ya da şifonyer ile ev mekanlarına girmiştir. Bu durumu Zet şöyle anlatmaktadır:

79

“Yüklükte yataklar, yorganlar vardı annem yapmıştı. Bir tane de kaynanam yapmıştı. Onları kullanırdık. Gelinlere aynalı dolap alınırdı. Gir şu odaya orda ayağı kırık dolap var. O benim gelin dolabım. ŞeT burada ekliyor. AyT evinde gördüğümüz de onun annesinin gelin dolabıydı” (Kadınlar günü genel sohbet kayıtlarından).

Yüklük; günümüzde varlığını barındıran ve saklayan olarak sürdürmektedir. İçindeki yatak ve yorganların karyolalara taşınmasıyla boşalan yüklükler, çeşitli işlevlerle depolama görevine devam etmektedir. Misafir için hazırda bekletilen; işlemesi ve danteli ile özel olarak hazırlanan yatak ve yorganları barındırmaktadır. Özellikle bayramda Bursa’dan gelen torunlar için bunlar çıkarılıp yer yatakları serilmektedir. Bazense para, aile yadigarı gibi korunmak istenenleri saklamaktadır. Kısaca; günümüz kullanımıyla da yüklük, ailenin yükünü sırtlamaya devam etmektedir (Şekil 3.16).

“Bak sana ne anlatacağım. İlk çalışınca para geliyor yüklükte döşeğin arasına koymuşum. Orada para birikmiş, unutmuşum. Sonra bir gün döşekleri çıkardım havalandırmaya, içinden 500-600 lira para çıktı düşün ne kadar çok para kazanıyormuşuz” (bu olay köy popüler olup turizmden geliri artmaya başladığında yaşanmıştır) (TüT görüşme kaydından).

80

Banyo dolapları günümüzde yerlerini banyolara bırakmıştır. Fakat kullanıcı, banyo dolabı ve hatta oranın penceresini, yeni banyo yapılırken aynı formda korumak istemektedir.

“O oda benim odamdı. Banyo eskiden su dökünme dolabıydı. Sonra orası banyo olsun istedim. Kızlara (restorasyonu yapan mimarlardan bahsediyor) söyledim benim banyom hep burasıydı burası olsun diye. Penceresi bile eskisi gibi duruyor [eskisi gibi durmasından çok memnun, yüzüne de bu durum yansıyor]. Böyle istedim yaptılar, Allah razı olsun onlardan”(ZeT görüşme kaydından).

Banyo dolabının penceresinin, yeni banyo yapılırken korunması büyük mutluluk ve sevinç kaynağı olabilmektedir. Banyonun yaşlılıktan kaynaklanan sorunlara yada başka ihtiyaçlara cevap vermesi önemini yitirmektedir. Pencerenin mekandaki konumu, diğer bir deyişle şeyin mekanda beden tarafından deneyimlenme biçimi asıl ihtiyacı belirlemektedir. Benzer durumlar, sedir ve yüklüğün mekan-yaşam biçimlenişinde şekillenmesinde de görülmektedir. Çünkü mekanda beden-şey kesişimi; fiziksel ihtiyaç ve duruma değil hissedilen özelliklere temellenmektedir.