• Sonuç bulunamadı

Toplumsal ve Siyasal Hayatın Ortaya Çıkışı 78

B. M AVERDİ ’ NİN K ISA H AYAT S ERÜVENİ 9

B.1. Eserleri 10

3. MAVERDİ’NİN SİYASİ GÖRÜŞLERİNE GENEL BİR BAKIŞ 75

3.1. Toplumsal ve Siyasal Hayatın Ortaya Çıkışı 78

Tek başlarına ihtiyaçlarını karşılayamayan insanların, bir araya gelip işbölümü yapmaya başlamasıyla toplumların oluştuğunu savunan Maverdi (Maverdi, 1973:135); insanı, medeni yaratılışlı görmekle beraber; kötülüğe meyyal ve bencil olarak tanımlamaktadır (Maverdi, 1973:136-137). Maverdi’ye göre insan; dünyayı daima ben merkezli olarak algılar; şartlar kendi lehine gittiğinde hayatın düzeldiğini düşünür. Ortamın bozulduğunun farkına ancak şartlar kendi aleyhine çevrildiğinde varır (Maverdi, 1973:134-135). Toplumsallığı; bencil insan anlayışı üzerine kuran Maverdi, John S. Mill (Tannenbaum ve Schultz, 2007:359) gibi, XIX. Yüzyıl pragmatist ve ütilitarist düşünürlerinden çok önce aynı şeyleri söylemiş olmaktadır. Maverdi, bencil olan insanın, bütün canlılar içerisinde kendi kendine yetemeyip, kendisi gibi olan diğerlerine muhtaç olan tek varlık olduğunu ve bu nedenle yardımlaşma duygusunu doğuştan getirdiğini söylemektedir. (Maverdi, 1973:134-135). İşte, Maverdi’ye göre, toplumu ve devleti oluşturan temel dinamik insanın doğuştan getirdiği bu duygudur. Maverdi toplum halinde yaşamanın, insanın yaratılış özelliklerinden, tek başına bütün ihtiyaçlarını karşılayamamasından kaynaklandığını belirtmektedir (Maverdi, 1973:132). İnsan ihtiyaçlarının tek başına karşılanamayacak kadar çeşitli oluşu, insanların bu ihtiyaçlara ulaşma amacının ve yeteneklerinin farklı oluşu; insanların birbirlerine yakınlaşmasını sağlamıştır (Maverdi, 1993:142). Yaratılış itibariyle zayıf olan (Nisa, 4:27) ve kendi cinsinden olanlara diğer canlılardan daha fazla ihtiyaç duyan insan, tabiatıyla medenidir (Maverdi, 1973:132).

Maverdi’nin insanı tabiat itibariyle medeni olarak kabul etmesi, onun düşüncelerini, toplumun kökeninde; insanın kendi kendine yetememesinin olduğunu söyleyen Platon’la (Platon, 1980:59) ve insanın tabiatı gereği sosyal bir varlık olduğunu söyleyen Aristoteles’le

(Aristoteles, 1998:10) örtüştürmektedir. Maverdi, bu noktadan yol çıkarak, tabiatı gereği diğer insanlara muhtaç olan ve toplumsal bir varlık olmak zorunda olan insanların, toplum hayatını; birbirlerine yetebilmek için ilgilerine göre işbölümü yaparak oluşturduğuna inanmaktadır. Yaptığı bu çözümlemeyle Maverdi’nin; İslam dünyasında devlet öncesi var olduğu düşünülen basit toplumun nasıl ortaya çıktığıyla ilgili teori ortaya koyan ilk düşünür olduğu söylenebilir (Birsin, 2004:75).

İlk toplumun oluşumunu bu şekilde izah eden Maverdi; devletin de, insanlar arasındaki farlılıklar nedeniyle oluştuğuna vurgu yapmıştır. İnsanların, birbirlerinden farklı yaratılmasını; yaratılış hikmeti olarak gören Maverdi’ye göre, Allah, insanların birbirlerinin aynısı olmalarını değil; farklı olmalarını ve bu farklılıklarına göre, kendi tercihlerini ortaya koyarak, bir araya gelip yaşamalarını istemiştir (Maverdi, 1973:135-136). İnsanların bu farklılıklara ve farklılıklar sonucu elde ettikleri paya razı olmaları zorunludur. İnsanların Allah’ın yaptığı bu taksime (Zuhruf:32) uymayıp, düşmanlık ve zulümle birbirlerine düşmeleri toplumun sonunu getirecek felaketlere yol açar (Maverdi, 1983:289-290). Zuhruf Suresi 32. ayette geçen; “…dünya hayatında geçim araçlarını aralarında paylaştıran biziz” ifadesini; insanlar arasında farklılıklar olduğuna ve bu farklılıkların Allah tarafından belirlendiğine delil olarak sunan Maverdi, buradan yola çıkarak; yöneten-yönetilen ayrımının olması gerektiğine de bu ayeti dayanak yapmış ve bunun doğal bir durum olduğunu söylemiştir (Maverdi, 1983:51). Farklı yeteneklere göre yaratılan insanların, bu farklılık nedeniyle; yöneten ve yönetilen şeklinde ayrışmaları Maverdi’ye göre doğal bir durumdur ve insanın tabiatı gereğidir (Maverdi, 1981:3).

“… Bir kısmının diğerlerine hizmet edebilmesi için dünya hayatında geçim araçlarını aralarında paylaştıran biziz” ayetini tefsir ederken Maverdi’nin; insanlara siyasi anlamda liderlik edecek olan kişiyi, sahip olduğu sosyal sınıf ve doğal yetenekleri nedeniyle üstün bir konumda gördüğü anlaşılmaktadır (Maverdi, 1992:V/224). Maverdi, bu ayete göre; hiç kimsenin devlet başkanından daha üstün olamayacağını belirterek; insanların devlet başkanlarının emrine verildiklerini ve devlet başkanının emir ve yasaklarına göre hareket edilmesi gerektiğini söylemiştir (Maverdi, 1983:51). Nasıl ki Allah; diğer varlıklar arasında insanı üstün kılmışsa, insanlar arasında da devlet başkanlarını diğer insanlardan üstün kılmıştır (Maverdi, 1983:50). Toplum halinde yaşamayı; yetenek ve tabiatlarının farklı oluşu sonucu ortaya çıkan iş bölümüne bağlayan Maverdi, devletin oluşumunu da insanlara siyasi

anlamda liderlik edecek insanların bulunmasına bağlamış ve böylece; hem toplumun hem de devletin doğuşunu insan tabiatıyla açıklamıştır (Maverdi, 1983:51).

Özetle Maverdi; doğuştan bencil olan insanın, çok olan ihtiyaçlarını kendi başına karşılayamayacağının farkına varıp, bireysel yöndeki bu yetersizliğini aklını kullanıp hemcinsleriyle yardımlaşarak aşması ve bu sürecin de toplumu ve devleti meydana getirdiği düşüncesine sahiptir. Onun, bu görüşleriyle; XVI. ve XVII. Yüzyıl mutlakıyetçi düşünürleri olan Mavhiavelli, Bodin ve Hobbes’a (Şenel, 2010:329) önceliği vardır. Maverdi’nin sayılan düşünürlerden farklı düşündüğü nokta; devleti oluşturan bu süreci, ilahî iradenin düzenlediğini söylemesi, böylece toplumun ve devletin oluşumunu kendiliğinden oluşan bir süreç olarak değil; ilahî bir planın eseri olarak görmesidir. Ayrıca; mutlak monarşi savunuculuğu yapan bu düşünürlerin fikirlerindeki despotizme kaçan unsurları; Maverdi’nin, dinî ve ahlakî kurallarla engellemeye çalıştığı görülmektedir.

Aslında bencil ve kötü karakterli olan insanların; ihtiyaçlarını gidermek için oluşturdukları toplumda yaşayan fertleri kaynaştıracak, kötü karakterlerini eğitip iyiliğe tahvil edecek, aralarındaki anlaşmazlıklara çözüm üretecek yüce bir değere ihtiyaç vardır. Maverdi, bu yüce değerin din olduğunu savunur. Toplumsal hayata; kendi kendine yetememesi nedeniyle ihtiyaç duyan insan, topluluk halinde yaşamaya başladıktan sonra; kişiler arasındaki eşitsizliklerin çatışmaya yol açmaması, sosyal adaletin sağlanması için devlete ihtiyaç duyar. Devlet, insanın adalet ve güvenlik ihtiyacına bulduğu bir cevaptır (Kallek, 2004:236). Bu noktada da Hobbes’la aynı paralelde düşündüğü söylenebilecek olan Maverdi’ye göre; oluşmuş olan devleti ayakta tutan dindir. Dinin bu işlevini yerine getirmesi için hak din olup olmamasının birinci derecede bir önemi yoktur. Önemli olan; dinin, toplum tarafından kabullenilmiş ve otoritesine boyun eğilmiş olmasıdır (Maverdi, 1981:184).

Yukarıda bahsettiğimiz üzere devletin, insan tabiatı gereği ortaya çıktığını söyleyen Maverdi, bu izahla sınırlı kalmamış, devletin kökeninde insan tabiatı kadar etkili olan sosyal kurumların varlığına da dikkat çekmiştir. Var olan bu sosyal kurumlar, insanın bencilliğinin ön plana çıkmasını ve otoriteye karşı geliştirmesi muhtemel tepkilerin kontrol altında tutulması noktasında oldukça etkilidirler (Birsin, 2004:78). Maverdi’ye göre insanlar arasında dostluğun ve kaynaşmanın oluşmasını sağlayan bu kurumlar; din, soy, evlilik bağı, sevgi ve iyilik etme şeklinde beş tanedir (Maverdi, 1973:139). Maverdi, kişilerin diğer insanların zulmünden kurtulmak ve sahip oldukları mal varlıklarını koruyabilmek için; birbirleriyle iyi

geçinmek ve kaynaşmak zorunda olduklarını söylemektedir. İnsanların toplumu oluşturabilmeleri ve bir arada yaşayabilmeleri için düşmanlık ve kıskançlık gibi sahip olunan iyiliği yok eden duyguları ortadan kaldırmaları gerekir. Bu kötü duygular; ancak oluşacak olan dostluk ve kaynaşma ortamıyla yok edilebilir. Dostluk ve kaynaşma ortamını sağlayacak olanlar da sosyal kurumlar olarak adlandırdığımız yapılardır (Maverdi, 1973:138-139). Bu görüşleriyle Maverdi; toplumun oluşumunda sosyal kurumların önemine dikkat çekmekte ve özellikle bunlar arasında ahlaka ayrı bir yer vermektedir. Acaba Maverdi açısından ahlakın ne önemi vardır? Siyasetle ahlakın bir ilişkisi var mıdır? Ahlak, siyaset açısından ne gibi bir öneme haizdir?