• Sonuç bulunamadı

Devletin Temelleri ve Devleti Ayakta Tutan İlkeler 83

B. M AVERDİ ’ NİN K ISA H AYAT S ERÜVENİ 9

B.1. Eserleri 10

3. MAVERDİ’NİN SİYASİ GÖRÜŞLERİNE GENEL BİR BAKIŞ 75

3.3. Devletin Temelleri ve Devleti Ayakta Tutan İlkeler 83

Kendisi anayasal hukuk devleti tasarlayan Maverdi, devletleri incelerken, onların birbirlerine alternatif üç temel üzerinde kuruldukları tespitini yapmıştır; din, güç ve servet (Maverdi, 1981:153). Bu temellerden en güçlüsü din, en zayıfı ise servettir. Din temelli devletler; güçlü, köklü, sürekli ve ihlâslı birlikteliklerle oluşurlar. Servet temelli devletler ise; zenginleşen bir grubun devlet içindeki konumunu ve bağlantılarını kullanarak iktidarı ele geçirmesiyle kurulur ki; en zayıf devlet de budur (Maverdi, 1981:156). Güce dayalı devletler iki nedenle kurulur; ya var olan devlet ihmalkârlık etmiş veya acze düşmüştür, ya da tebaasını zulüm ve baskı ile idare etmektedir. İhmalkâr veya baskıcı rejim zayıflayınca, devlet içerisindeki güçlüler iktidar hırsıyla veya zulme son verme arzusuyla harekete geçip; ileri gelen birinin etrafında toplanarak devleti ele geçirir. Bu şekilde oluşmuş olan devletler, adaletten ayrılmadıkları sürece benimsenip köklü bir devlet yapısı meydana getirebilirler (Maverdi, 1981:155-156).

Kurulmuş olan bir devlette dirlik ve düzenin oluşması altı ilkeye bağlıdır. Bunlar; uyulan din, baskın otorite (etkin yönetim), yaygın adalet, genel güvenlik, sürekli bolluk ve geniş emeldir. Maverdi, bu ilkeleri tek tek şu şekilde ele alır (Maverdi, 1973:135);

1. Uyulan Din; Maverdi, insanlığın başlangıcından itibaren Allah’ın insanlara bir takım dini inanç ve görevler yüklemesinden hareketle, hem devlet için iyi bir yurttaş hem de erdemli bir insan yetiştirmek için, dinin; bireylerde vicdan oluşumunu sağlayıp, yasalara uyma bilinçlerini geliştiren bir olgu olduğunu söyler. Bu nedenle de toplumsal düzenin var olabilmesi için gerekli gördüğü şartların başına toplumun uyduğu dini yerleştirir (Maverdi, 1973:136).

Maverdi’ye göre din; insanların yaşarken uydukları düzendir. Bu düzeni insan hem dünyada hem ahirette kurtuluşa ermek için kendisi benimser. Ona zorla bu düzeni dayatmak

mümkün değildir. Toplumun dirlik ve düzeni için bir zorunluluk olan dine kişilerin isteyerek bağlanmaları gerekir. Ferdi kabul olmadan yönetici tarafından dinin zorla topluma dayatılması da, bir dini benimseyen toplumun dini uyguladığı ancak yöneticinin direnç gösterdiği durumlarda da toplumsal çatışmalar kaçınılmazdır.

Din; insanı aşırı isteklerden ve şehvetten alıkoyar, yalnızlık halinde insanın kendisini kontrol etmesini sağlar, dünya hayatının kendine has sıkıntılarıyla karşılaşan insana öğütler vererek onu rahatlatır. Dinden başka hiçbir şey toplum düzeni için bu gereklilikleri sağlayıp, insanı ıslah edemez (Maverdi, 1973:136). Bireyleri eğitip dünyada ve ahirette hem bireyleri hem de toplumu saadete ulaştıran din, aynı zaman devletin de temelidir. Dine sarılan devlet ilerler, dinin emirleriyle hareket eden devletin ömrü uzun olur. İnsanların gönlüne hitap ederek, onları itaate teşvik eden dinin yok olmasıyla devlette yok olur (Maverdi, 1981:146- 147).

2. Baskın Otorite; Maverdi, kamu düzeni ve dinin korunması için siyasi otoritenin mutlak gereklilik olduğunu, toplumun huzuru ve dinin geleceği için gerekirse halkın siyasi baskıya katlanmak zorunda olduğunu söylemektedir. Din ile devletin birbirlerine karşılıklı olarak ihtiyaçları vardır. Siyasi otoritenin yok olup, kamu huzurunun bozulması; dinlerin ayakta durmasına engeldir (Maverdi, 1973:137). İnsanların birbiriyle kaynaşmasını sağlayan, devlete itaati insanlara bir görev olarak yükleyen, devletin varlığına ve uygulamalarına meşruiyet zemini hazırlayan; din olmadan da devlet, baskı yönetimi ve yıkıcı bir güçten başka bir şey olmaz (Maverdi, 1973:138; Maverdi, 1981:146-147).

Bahsedildiği üzere, Maverdi’nin insan anlayışı; insanın bencilliğini ön plana çıkaracak şekilde tavsif edilmiştir (Maverdi, 1973:134-135). İnsan anlayışını bu temeller üzerine kuran Maverdi; zulüm karakteriyle yaratılmış olan azgın nefsin; ancak kötülüklerden alıkoyan bir akıl, engelleyen bir din ve vazgeçiren bir otoriteyle yola gelebileceğine inanmaktadır. İnsanı yola getirebilecek en güçlü araç baskın bir otoritedir. Çünkü akıl ve din zayıflatılmış olabilir. Bu durumda baskın otoritenin korkusu; diğer iki araçtan daha fazla insanları kötülüklerden alıkoyup ıslah eder (Maverdi, 1973:137). Maverdi’nin “baskın otorite” düşüncesi zorba, zalim bir otorite olarak değil; insanları toplumsal kurallara uymadıkları zaman yönlendirecek, onları iyiye sevk edecek, zulüm etmeye meyilli olanları yola getirecek bir otorite olarak anlaşılır

Maverdi’nin baskın bir otoritenin gerekliliği konusundaki görüşleri, muhtemelen, yaşadığı dönemin sıkıntılarıyla ilgilidir. Abbasi halifelerinin, görünüşte devlet başkanı olmalarına rağmen; otoritelerini yitirdikleri, bu nedenle de; toplumun dirlik ve düzeninin kaybolduğu bir ortamda, Maverdi’nin, dirlik ve düzen için; farklı talepleri nedeniyle ayrışmış insanları birleştiren, yoldan çıkmış olanları şiddetiyle yola getiren, saldırgan nefisleri korkusuyla dizginleyecek olan, insanların birbirleri üzerine hâkimiyet kurmalarını gücüyle engelleyecek olan baskın bir otoriteden (Maverdi, 1973:136-137) bahsetmesi şaşırtıcı değildir.

Maverdi, baskın otorite temelini açıklarken; güçlü otorite ile din arasında bir ilişki olduğunu vurgulayıp, iki olgunun birbirine bağlı olduğunu, yaşamlarını sürdürmelerinin bu bağın gücüne bağlı olduğunu söyler. Otoritenin devamı, yukarıda da bahsedildiği üzere, otoriteye itaati emreden ve insanların birbirleriyle kaynaşmasını sağlayan dine uymasına bağlıdır (Maverdi, 1973:138). Din ise; ancak kendisini savunup koruyan, dini tahrif etmek isteyenleri engelleyen bir otorite yardımıyla ayakta durabilir (Maverdi, 1973:137). Maverdi’nin din ile devlet arasında kurduğu bu ilişkiye, aşağıda ayrıntılarıyla değinmeye çalışacağız.

3. Kapsamlı Adalet; Maverdi’ye göre adalet, ifratla tefritin arasındaki orta yoldur (Maverdi, 1973:144). Maverdi, adaleti; “insanın kendisine adaleti” ve “başkasına yönelik adalet” olarak ikiye ayırır. İnsanın kendisine karşı adil olmadan başkalarına adaletli olamayacağını söyleyerek; kişinin kendisini doğru yola yönlendirmesini, çirkin şeylerden uzak tutmasını, davranışlarında haddi aşmamasını, ihmalkârlık etmemesini; insanın kendisine adaleti olarak görür (Maverdi, 1973:141). Başkalarına yönelik adalet ise, üç çeşittir; insanın kendi altında bulunanlara adaleti, sultanın halkına karşı adaleti, kişinin arkadaşları hakkındaki adaleti (Maverdi, 1973:142). Siyasi adalet olarak da nitelendirebileceğimiz sultanın halkına karşı adaleti; baskı ve zulmün zıddıdır. Toplumda meydana gelen bozulma ve karışıklığın adaletten sapmaktan kaynaklandığını söyleyen (Maverdi, 1973:144) Maverdi’ye göre; toplumda ve insanların vicdanlarında adaletsizliğin meydana getirdiği tahribat, başka hiçbir kötü fiille kıyaslanamayacak kadar çoktur (Maverdi, 1973:141).

Toplumun dirlik ve düzeni için; herkesi kuşatan bir adalet düzeni gereklidir. Böyle bir adalet düzeni; toplumda ülfetin oluşmasını, ülkenin güçlenmesini, servetin artmasını ve devletin güvence içinde olmasını sağlar (Maverdi, 1973:141). Adaletin en güçlü ordu olduğunu söyleyen Maverdi, toplumda çıkacak olan olumsuzlukların zulümle bastırılmaya

çalışılmasını yanlış görmekte ve zulmün kökünün zayıf, adaletin ise kökünün sağlam, dallarının verimli olduğuna vurgu yapmaktadır (Maverdi, 1973:144). Ona göre; kişilerde ve yeryüzünde meydana gelen fesadın nedeni adaletten ayrılmaktır. Kişiler kendilerine ve başkalarına karşı adil davranmış olsalar, bu fesat gerçekleşmeyecektir. İnsanın adaleti terk etmesi; hem kendisine hem de topluma zarar vermektedir.

4. Genel Güvenlik; insanların kendilerini huzurlu hissettikleri, suçlunun korkup suçsuzun kendini güven içerisinde hissettiği, zayıfın kendisini yalnız hissetmediği bir toplumsal durumu tarif etmektedir (Maverdi, 1973:144). Bu toplumsal durum adalet prensibinin bir sonucu olup; insanların korkudan emin olmasını, iyi tasarruflarda bulunmalarını, hayatlarını devam ettirmeleri ve dirlik ve düzen içerisinde yaşamalarını sağlar (Maverdi, 1973:144). Genel güvenlik temelinin oluşmasıyla; toplumun tamamında maddi hayat gelişir, toplum refaha kavuşur, servetin ve gücün artması sağlanmış olur.

5. Sürekli Bolluk; insanların rahat ve huzur içerisinde yaşadıkları, maddi açıdan iyi durumda olanlar kadar dar gelirli olanların da toplumsal paylaşımda hak ettiklerini aldıkları, kıskançlığın azaldığı, maddi darlık nedeniyle toplumda ortaya çıkan öfkenin yok olduğu, insanlar arasındaki dayanışmanın arttığı bir toplumsal durumu tarif etmektedir (Maverdi, 1973:145). Maverdi’ye göre maddi refah; dünya hayatının iyi bir şekilde devam etmesi ve toplumsal düzenin oluşması için gerekli olduğu kadar, dini hayatın düzgün bir şekilde devam etmesi için de gereklidir (Maverdi, 1973:146).

6. Geniş Emel; toplumun sadece kendisi için değil, hem kendisi hem de sonradan kendisinin yerini alacak olan kuşaklar için çalışması, daha gelişmiş bir ülke olmak için çabalamasıdır. Eğer bu yapılmaz, her toplum sadece yaşadığı dönemi düşünerek hareket ederse, bu durum; ülkenin gerilemesine ve yaşanmayacak hale gelmesine neden olur (Maverdi, 1973:146-147). Maverdi’ye göre; geniş emel, insanın ve toplumun girişimde bulunma isteğini ortaya çıkararak; ömrüne sığmayacak hedeflere ulaşmaya çalışmasına neden olur. Allah’ın, halife olarak görevlendirdiği insana, bu görevini yerine getirebilmesi için verdiği geniş emel; toplumsal büyümeyi, kalkınma ve ilerlemeyi, toplumların oluşturmuş oldukları medeniyetin nesilden nesile aktarılmasını sağlar (Maverdi, 1973:146-147).