• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM TOPLUMSAL CĠNSĠYET VE KADININ TANIMI

1.1. Toplumsal Cinsiyet ve Kadının Tanımı

1.1.7. Toplumsal Cinsiyet Kalıpyargıları (Stereotipler)

1.1.7.2. Toplumsal Cinsiyet Kalıpyargıları: Kadınsı ve

Toplumsal cinsiyet kalıpyargılar kabaca, toplumda kadınları ve erkekleri iki ayrı grup olarak tanımlayan ve bu bağlamda onlardan beklenilen özellikleri ve sergilemeleri istenilen davranıĢları ifade eder (Dökmen, 2004, s.107).

Önceki bölümde aktarılan süreçlerle paralellik göstermesiyle beraber toplumsal cinsiyet kalıpyargılarının özelliklerine kısaca değinmek, bu çalıĢma bağlamında önemlidir. Zira kalıpyargıların beraberinde taĢıdığı beklentilerin hedef grup ya da kiĢilerde davranıĢa yön verebilme etkisinin, toplumsal cinsiyet bağlamında açıkça gözlemlenebilir örnekler sunmasının yanı sıra; bir grup olarak kadınlar ile bir grup olarak erkeklerin gerçek yaĢamdaki etkileĢiminin diğer sosyal gruplara oranla oldukça fazla olmasına karĢın, cinsiyet kalıpyargılarının değiĢime yönelik direnci

Sosyal Sınıflandırma Sürecinin Sonuçları

Sınıflandırma Sosyal sınıflandırma Kalıpyargılar KiĢilerarası beklentiler Kendi kendini gerçekleĢtiren kehanet

dikkat çekicidir. Bu etkileĢimin bir önceki bölümde de değinildiği üzere kalıpyargılar üzerinde değiĢimi sağlayabilecek gücü olmasına rağmen cinsiyet kalıpyargıları çoğunlukla bunun dıĢında kalmaktadır. Bu nedenle cinsiyet kalıpyargılarının genel özelliklerini gözden geçirmek bu noktada anlamlıdır.

Cinsiyet kalıpyargılarının öncelikli özelliği, bireylere nasıl davranmaları ve neler yapmaları gerektiği ile ilgili beklentileri aĢan kesin reçeteler sunmasıdır. Bu reçetelerin belirgin niteliği ise oldukça merkezi ve çokça güçlü olmalarıdır. Kadın ve erkeklerin davranıĢlarını önemli ölçüde sınırlandırırken, bu sınırların ihlal edilmesi dikkatleri üzerine çeker, çoğunlukla olumsuz değerlendirmelere neden olur ve güçlü bir cinsiyet ayrımcılığı durumunu ortaya çıkarır. Cinsiyet kalıpyargıları ayrıca büyük güç (power) farklılıklarına dayanmaktadır ve statü, saygınlık ve üstünlük içeren değerlendirmeler ataerkil yapı içerisinde erkek lehine geliĢirken; kadınlara özgü bulunan nitelikler çoğunlukla aĢağılanmaktadır (Dökmen, 2004, s.109).

Öte yandan cinsiyet kalıpyargıları diğer gruplara iliĢkin kalıpyargılara oranla daha karmaĢıktır. Zira hem toplumsal iliĢkiler hem de özel yaĢama bağlamında kadınlar ve erkekler sürekli etkileĢim içerisindedir. EĢ, arkadaĢ, sevgili, ebeveyn, iĢ arkadaĢı vb kategoriler içerisinde sürekli yeniden üretilen iliĢkilerde diğer cinsiyetten beklentiler de daha karmaĢık biçimler almaktadır. Nitekim kimi zaman erkeklere ait bir meslek gibi algılanan doktorlar arasında ‗kadın doktor‘ gibi yeni alt kategoriler oluĢturulur. Buna karĢın cinsiyet kalıpyargıları değiĢime yönelik ciddi bir direnç göstermektedir (Dökmen, 2004, s.109-111).

Cinsiyet kalıpyargıları ayrıca, kültürden kültüre değiĢiklik içerse de dünya genelinde çoğunlukla büyük benzerlikler göstermektedir (Dökmen, 2004, s.111-113). Kadınsılık ve erkeksilik, kadınsı ve erkeksi özelliklerin çeĢitli kültürlerde nasıl tanımlandığı bu bağlamda gündeme gelmektedir.

Toplumsal cinsiyete dair algıyı ve rolleri belirleyen de büyük oranda, ‗Kadınsı‘ ve ‗Erkeksi‘ olana dair tanımlamalardır. Kadınsı ve erkeksi üzerine kurulan kültürel anlam silsilesi, bireylerin ürün seçiminden meslek edinmeye ve hatta eĢ bulmaya kadar tüm seçimlerini etkilemektedir. Cinslerin toplumsal-kültürel alanda temsil zemini, eĢitlikten ziyade farklılık olduğu için, kadınsı ve erkeksi olarak anlamlandırılan durumlar, davranıĢ biçimleri, düĢünce tarzı, seçimler, vb., farklılık

algısını yeniden üretmekte ve böylelikle toplumsal cinsiyet rollerini güçlendirmektedir (TekıĢık, 2000, s.15).

‗Erkeksi olan‘ ile tanımlanan; erkeklerin, toplumsal, kültürel, ideolojik ve siyasi alanda eril söylemi yeniden-üretmesi ve hem toplumsal hem de bireysel düzeyde hakim kılmasıdır. Her ne kadar, erkeklik kavramı, kültürden kültüre farklılık arz etse de; eril toplumlarda ‗erkeklik‘, erkekler tarafından benimsenerek, içselleĢtirilmektedir. Kadınlık ve kadınsı olan tanımları ile, erkekliğin ürettiği; toplumsal-kültürel değerlerin de cinsiyet rolleri ile iliĢkilendirildiği anlam dünyasını anlamak mümkündür. Kadın için toplumsal olarak kodlanmıĢ bulunan görev, sorumluluk ve üretim faaliyetinin kaynağını teĢkil eden, yaĢam-alanı olarak ev; onu, her Ģeyden evvel anne ve eĢ olarak çağırmaktadır. Annelik ve eĢ olma pozisyonu, kadınlar kamusal alanda iĢ tecrübesinde bulunsalar bile hayat boyu devam edecek niteliktedir. Öncelikli olan ve tüm diğer rollerden, değeri bakımından üstün tutulan cinsiyet temelli kimliklenme, kadın için eĢlik ve anneliktir.

Eril kültürün de güç aldığı dayanak noktası, kadın ve erkek arasında var olan farklılıkları, ataerkil kültürel örüntü içinde, erkeksi olan lehine her an yeniden üretiyor oluĢudur. Eril toplumlarda erkek; iddiacı, gücü elinde bulunduran ve materyalist olarak tanımlanırken, bu tanımlara karĢıt olacak biçimde kadın, mütevazi, incelikli ve yaĢamın niteliklerini önemseyen, olarak tanımlanmaktadır. Eril toplumda, erkeksi olan; kararlı hareket edebilen, hayat dolu ve azimli; kadınsı olan ise, nazik, Ģefkatli ve ilgili gibi tutumlarla eĢleĢtirilmektedir. Eril unsurların baĢat olduğu geleneksel toplumlarda, ‗erkeklik‘, ahlaken de değerli ve üstün addedilmektedir. Kadının, erkekliğe özgü olarak tanımlanan bir alanda var olması ya da erkeksi değerlerin hakim unsurlar olageldiği iĢ tanımları ile iliĢkiye geçmesi halinde baĢarılı olabilmeyi ancak erkeksi olanla özdeĢleĢme yoluyla mümkün kılmıĢtır.

Erkeksi ve kadınsı tanımlamalarıyla toplumsal cinsiyet rolleri ne ölçüde keskin ayrımlarla belirlendiyse, çalıĢma yaĢamında da erkeklerin pozisyonları o ölçüde sert toplumsal cinsiyet rollerine dayanmaktadır. ÇalıĢma hayatında para kazanmanın önemi, baĢarının öncelikli hedef olması ve otoritenin mevcudiyeti ve sergilenmesine duyulan saygı, erkeksi olarak tanımlanmıĢ bir dizi anlamlandırmadır.

Kadınsı ve erkeksi terimlerini daha açık hale getiren kuramcılardan biri de Sandra Bem‘dir (1984). GeliĢim süreci içindeki kız ve erkekler, toplumun ‗kadın‘ ve ‗erkek‘ tanımlamalarını öğrenmektedirler. Cinsler arasındaki ayrımı vurgulayan kültürel kodlar içinde sosyalleĢen çocuklar, kendileri ve diğerleri hakkındaki yargıları, algıladıklarına göre oluĢtururlar. Çocuklar, iki cins arasındaki farklılıkları gözlemler ve neticesinde kendi kimliğini cinsiyet bağlamında tanımlar. Bu tutum, çocukların, kendilerinden beklenen davranıĢların neler olduğuna karar vermeleri sürecini kolaylaĢtırır.

Bem, toplum tarafından yansıtılan, ‗kadınsı‘ ve ‗erkeksi‘ tanımlamalarının, cinsiyet rollerinin anlaĢılmasında yeterli olmadığı savından hareketle, kadın ve erkek davranıĢlarının dört kategori altında ele alınması gerektiğini tartıĢmıĢtır. ‗Kadınsı‘, ‗Erkeksi‘, ‗Androjen‘ ve ‗AyrıĢmamıĢ‘ kategorileri kadın-erkek kimliğinin oluĢumunda gözlemlenen davranıĢların niteliğini zenginleĢtirmektedir. Yeni bir kavram olarak androjen bireyler esnek, ortama uyum sağlayan, androjenliğin içinde yer alan kadınsılık boyutu nedeniyle anlayıĢlı, namuslu, sadık, sevgi dolu, merhametli, tatlı dilli, itaat eden-razı olan, ince ruhlu olma özelliği taĢırlar. Bem, androjenliğin, toplumsal cinsiyetin ifade edilmesinde, kadınsı-erkeksi ayrımına karĢı tercih edilmesi gereken boyut olduğunu vurgulamaktadır.

‗Erkeksi‘ olarak tanımlanan cinsiyet merkezli kimliğin karakteristikleri, sorumluluk sahibi olmak, etkin, saldırgan ve giriĢken davranmak olarak ifade edilmektedir. Erkeksi karakter, diğerlerinin duygularına karĢı empatik ve koruyucudur. Cinsiyet rollerinin; evlilik doyumu, sorun çözme becerisi, iliĢki doyumu, bağlanma tarzları, uyum seviyesi, özdeğer, bunalıma yatkınlık, bağlanma biçimleri yoluyla geliĢen benlik kavramı, öfke, utanç, intihar riski, iyilik halinin sürdürülmesi ve inançlar ile iliĢkili olduğu, gerçekleĢtirilen çoğu araĢtırmada bulgulanmıĢtır.