• Sonuç bulunamadı

Toplum Tarafından Kötü Karşılanan İş ve Meslekler

2.2.4.1. Cellât

Cellât, idam cezasına çarptırılan hükümlülerin ve eskiden örfen katli iktiza edenlerin ölüm işlemini yerine getiren görevli kişiye denilmektedir (Parlatır 2006: 241). Cellâtlar, idamın şekline göre farklı aletler kullanırlardı. Bu aletlerin başında; kılıç, kiriş, yay, çeşitli kementler ve balta gelir. Türk toplumunda cellâtlara ve yaptıkları işlere menfî gözle bakılmış, öldüklerinde normal mezarlıklara defnedilmeyerek cellât mezarlıklarında toprağa verilmişlerdir (İpşirli 1993: 271).

Şiirlerde sevgilinin gamzesi, âşığı öldüren cellâta benzetilir. Âşık, bu cellâttan asla korkmaz, çünkü güzellik padişahı tarafından âşığa emân (güvence, emin olma) verilir:

İder miyüz daḫi celläd-ı ġamzesinden ḫavf O şäh-ı ḥüsnden ey dil ḫaṭ-ı emän geldi G 1062/2

Âşık, yan bakış cellâtı tarafından öldürülmek yerine asılmayı tercih eder: Ġamzeñüñ cellädına virmek ne ḥäcet Rūḥiyi

Boynuña öldürmek ise ḳaṣduñ anı bäri aṣ G 555/5

2.2.4.2. Cerrâr (Dilenci)

Eskiden medrese softaları Recep, Şaban ve Ramazan aylarında vaaz ve imamet için köy ve kasabalara giderler, bir yıllık ihtiyaçlarını karşılayacak kadar para toplarlardı. Halktan para alabilmek için ahlâk, din ve imanı ayaklar altına alırlar, halk bu kişilerden nefret eder, âdeta koleradan kaçar gibi uzaklaşırdı. Halktan para toplamaya cerr, üç aylarda köylere gidip buralardan para toplamaya ise “cerre gitmek” denirdi. Cerr, dilenme karşılığında kullanılmış, arsız dilencilere ise cerrar denilmiştir (Onay 2009: 112).

Dilencilik, toplum tarafından sevilmeyen bir iş olsa da bunu meslek haline getiren insanlar olmuştur. Dilencilerin önemli özelliklerinden biri ise, kendisine

verilen para veya malı yeterli bulmayarak hep daha fazlasını istemeleridir. Devrin paşalarından Mehmed Paşa’nın sünnet merasiminde halka pek çok ihsanda bulunduğunu belirten Rûhî, bunca ihsana rağmen dilencinin şükretmemesinin onun aç gözlü olmasına bağlanabileceğini söyler:

Şol deñlü niúmet çekdi kim ḳıldı cihänı muġtenem Aç gözlülıġından eger olmazsa şükri säõilüñ

s. 263

Şair; makam ve para sahibi kişilerin toplumda bazı insanları küçümsediğini, onları âdeta arsız dilenci konumunda görerek selam dahi vermediğini belirtmektedir. Tamahkâr insan, karşısındaki insanın giyim kuşamına bakarak ona ikramda bulunmakta, böylelikle fakrını arz ederek dilenci durumuna düşmektedir:

Bir ädemi ger cübbe vü destär ile görseñ Eylersin anuñ cübbe vü destärına ikräm Naḳşın çıḳarup eylemedin ẕätını maúlūm Başlarsın aña eylemege faḳruñı iúläm Cerrär diyü virmez olur Tañrı selämın Şerminden ider itse saña ḥabbece inúäm s. 191-192

2.2.4.3. Hırsız (Düzd)

Ecel, ömür parasını yağmalayan bir hırsıza benzetilmektedir: İtdi naḳd-i úömrini düzd-i ecel ġäret henūz

Ṣūfi-i sälūs cemú-i mäldan ḫälì degül G 752/4

Sevgilinin kıvrımlı saçlarının da hırsıza benzetildiği, bu hırsızın arak-çîn denilen takkenin altında saklandığı söylenmektedir:

Ṣaḳlanur yanında düzd-i zülf-i pür-çìnüñ senüñ Ḳorḳarın başdan çıḳar bir gün úaraḳ-çìnüñ senüñ

2.2.4.4. Kalpazan (Kallâb)

Zâhidin (müddeî) yüzü gam sıtmasından değil, şarap içmesi sebebiyle kızarmıştır. Bu ise, kalpazanın sahte para yapmasına benzetilir. Zâhidin yüzünü kızartan unsur, kalpazan konumundaki içkidir:

Müddeúì meyden ḳızarmışdur teb-i ġamdan degül Ḳalb-i zer gibi kim anı eyleye ḳalläb surḫ

G 115/2

2.2.4.5. Külhânîler

Külhânîler; küçük ve yüz kızartıcı suçlardan sabıkalı, kötülükleri sebebiyle kendilerinden çekinilen ve çevrelerine ürküntü vererek toplum içinde varlık göstermeye çalışan kimselerdir. Bir kişi külhana alınabilmek için bir tür yeterlilik imtihanına tabi tutulurdu. Yeni gelen kişinin üzerine yırtık ve eski elbiseler giydirilip eline bir torba verilerek en kısa sürede pirinç, yağ, un ve şekerle torbayı doldurup dönmesi istenirdi. Hırsızlık, dilencilik ve kapkaç gibi her yöntemi deneyerek torbayı doldurup külhana dönmeyi başaran aday, külhana kabul edilirdi. Külhânîler, sabah külhandan çıkar, hırsızlıkla kazandıklarını akşama külhana getirirdi. En son kişi geldikten sonra külhanın kapısı kapanır, külhancı sofrayı kurar ve hep birlikte yemek yenirdi. Mahalle sakinlerini ürkütmek için özellikle gece vakti sokak aralarında nara atarak dolaşan külhânîler, ilk zamanlarda mahallenin çöplerini toplayıp, sokakları süpürme işini yapmışlar, zamanla bu tür zor işleri ve dilenmeyi bırakarak, haraç toplama, gece sokakta adam soyma gibi zorbalıklara başvurmuşlardır. Külhânîler, asesbaşı tarafından yakalanır, eğer suç işlemişlerse kadıya götürülür, ya da asesbaşına tanınan yetkiye göre örfî ceza olarak külhanlarda sabaha kadar çalıştırılırdı. Üstleri başları kurum ve kir içinde salınır, bu sebeple külhanbeyi denirdi (Özbilgen 2007: 461-463).

Gül bahçesini sevgilinin mahallesinden üstün tutan zahidi eleştiren âşık, onun gül bahçesine meyli olmayan serseri bir külhânî olduğunu söylemektedir:

Yeg dutarsın zähidä gülzärı kūy-ı yärdan Gülşene meyl eylemez bir külḫenì gördüm seni

G 1077/3

2.2.4.6. Yankesiciler (Kîse-bür, Tarrâr)

Yankesicilik de toplum tarafından hoş görülmeyen bir iştir. Buna rağmen yankesiciliği meslek haline getiren kişilerin olduğu şiirlerden anlaşılmaktadır.

Şair, rakibi yankesici (kîse-bür) olarak nitelendirmekte, sevgiliyi rakip konusunda uyararak onu yanına yaklaştırmamasını söylemektedir:

Uġratma çoḳ da yanuña aġyärı dōstum Ceyb ü ḳabäñı ḳorḳarın ol kìse-bür deler

G 290/3

Sevgilinin sünbül kokulu ve kıvrımlı saçları, âşığın aklını alan yankesici (tarrâr) konumundadır. Onun güzellik haremine ayak uzatarak girmesine ceza olarak asılması istenir:

Ṣabrumuz dilden alan sünbül-i pür-çìnüñdür úAḳlumuz başdan alan ṭurra-i ṭarräruñdur G 241/3

Ayaḳ uzadup ḥarìm-i ḥüsnüñe eyler duḫūl Hey ne aṣılmalıdur ol ṭurra-i ṭarrärı aṣ

G 555/4

2.2.4.7. Yol Kesiciler/Harâmiler

Sevgili, altın kemerinde kılıç ve hançer taşıması yönüyle yol kesen eşkıyaya benzetilir. Nasıl ki harâmilerin bu eşyaları taşıması doğal ise, âşığın aklını alıp sabrını tüketen sevgilinin de kılıç ve hançer taşıması âşık tarafından doğal karşılanır:

Tìġ u ḫançer ne ṭurur zer kemerüñde dimezüz Bilürüz yol kesiciler olur ek§er belde

G 970/3

Çeşm-i mestüñ úaḳl u ṣabrın alsa Rūḥìnüñ nõola Dōstum däõim ḥarämìnüñ işi täräcdur

G 250/5

Aşk ise, âşığın aklını ve sabrını alan yağmacıya benzetilir: Aldı ṣabr u ḫıred u úaḳlını yaġmāger-i úaşḳ

Dil-i ġāret-zedeye luṭf u mürüvvet demidür G 279/5

2.3. ÂDET, İNANIŞ, RİTÜEL ve UYGULAMALAR

Osmanlı toplumunun şekillenmesinde en önemli kaynaklardan biri de İslam ve tasavvuf kültürüdür. İslam dininin toplum hayatını tanzim etmesi ve bireylerin davranışlarını şekillendirici özelliğinin olması, dinin Osmanlı toplumu için en temel ve vazgeçilmez bir unsur olduğunu ortaya koyması bakımından önem teşkil etmektedir. Toplumda gelenek haline gelmiş bazı uygulamaların kaynağında dinin olması din ve toplum hayatı arasındaki bu sıkı bağı pekiştirmektedir. Divan şiirinin düşünce dünyasının merkezinde olan İslam inancı, şairin referanslarının en başında gelmekte, çoğu söyleyişlerinde de bu referansı temel aldığı görülmektedir.

Rûhî Divanı’nda namaz, oruç, zekât ve hac gibi İslam’ın temel şartlarına ilişkin unsurların yanı sıra kıyamet ve alâmetleri, çeşitli inanış, âdet, uygulama ve ritüellere ilişkin konular şöyle incelenebilir:

Benzer Belgeler